Özlenen Rehber Dergisi

155.Sayı

Salikin Seyr-i Sülukü ve Rabıta Halleri

- Fenâ Fillâh:
Salik bu makamda1 Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) sevgi havuzunda dolduktan sonra sevgi yine taşmaya başlar; bu sefer bu sevgiler Cenâb-ı Hakk’a karşı yönelir. Salik bu makamda da hep Cenâb-ı Hak’tan konuşulduğu zaman çok büyük bir zevk alır. Hatta kelime-i tevhid, esmâ-i hüsnâ ve lafza-i celâli gördükçe hâllenir, onlardan bile feyiz alır. Gün geçtikçe Cenâb-ı Hakk’a karşı olan sevgisi de artmaya başlar. Bu sevgi öyle çoğalır ki, nefsinde bulunan insanlığa ait olan şeyleri darmadağınık eder. Bunların arasında sanatını, ilmini, bilgilerini, geçmişteki bütün hatıralarını bile unutur. Öyle perişan bir hale gelir ki dünya işlerini yapamaz, hatta kendi nefsine ait olan işleri de unutur. İbadetlerdeki sünnetleri de yerine getiremez olur. Çünkü bu makamda Cenâb-ı Hakk’ın devamlı nazarı altındadır. Cenâb-ı Hak onun götüreceği kadar tecelli eder. O salik o hale gelir ki bir evvel yediği yemeği dahi unutur. Zaten yemek, içmek, cinsî münasebet, insanlarla ilişkileri yapamaz duruma gelir.
Çünkü bulunduğu bu makam ’fenâ fillâh’ makamıdır.
İşte böylece Cenâb-ı Hak o kulun aklını da çalışmaz hale getirir. Akl-ı maaş’ı gider, Cenâb-ı Hak ona akl-ı maâdı ihsan eder. (Akl-ı maaş: Avam insan ve hayvanlarda olan akıldır. Akl-ı maaş: Peygamberler ve velilere ait akıldır.) Hz. Allah o saliki teker, teker esmalarında ve sıfat-ı subutiyelerinde terbiye eder. Bu esmaların sırrına o salik yavaş yavaş vakıf olmaya başlar. Öyle olur ki vücudunun bütün zerrelerinde Cenâb-ı Hakk’ı müşahede eder. Öyle Cenâb-ı Hakk’ın esma ve sıfatlarına aşina olur ki dünyaya ait olan bütün bilgileri unutur, hatırlayamaz olur. Cemaatlerden, toplumdan da kaçmaya başlar, yalnız kalmayı tercih eder. Bu; aklı, fikri, ruhu hep Cenâb-ı Hakk’ın kabzası altında olduğundandır. Bulunduğu bu makam ’fenâ fillâh’ makamıdır. Burada salikin alttaki bütün makam ve halleri, seyirleri, keşifleri tamamen kapanır. Rasûlullah’ı ve üstadını dahi göremez olur.
Salik bu makamda Cenâb-ı Hakk’ın esmalarında teker teker terbiye olarak olgunlaşmaya devam eder. Şayet salik bu makamdan bir üst makama çıkamazsa burada meczup olarak kalır. Meczuplar da halkı terbiye ve irşat yapamazlar. Bunların halleri terbiye ve irşat etmeye müsait değildir. Çünkü akılları başlarında değildir. Bunlar manevi sarhoşturlar.

- Bekâ Billâh:
Eğer Cenâb-ı Hak yardım eder de bir üst makam olan ’bekâ billâh’a çıkarsa o dağılan halleri yavaş yavaş toparlanıp olgunlaşmaya başlar. Cenâb-ı Hak’tan da artık kendine ilhamlar gelmeye başlar. Böylece ’bekâ billâh’ta hali tekâmül edip kemallere ulaşınca bizzat Cenâb-ı Hakk’ın sevgilisi olur.
عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- قَالَ: إِذَا أَحَبَّ اللّٰهُ عَبْدًا نَادٰى جِبْر۪يلَ: إِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ فُلَانًا فَأَحِبَّهُ. فَيُحِبُّهُ جِبْر۪يلُ، فَيُنَاد۪ى جِبْر۪يلُ ف۪ى أَهْلِ السَّمَاءِ: إِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ فُلَانًا فَأَحِبُّوهُ. فَيُحِبُّهُ أَهْلُ السَّمَاءِ، ثُمَّ يُوضَعُ لَهُ الْقَبُولُ ف۪ى أَهْلِ الْأَرْضِ.
Ebû Hureyre (r.a.)’ın Nebi (s.a.v.)’den rivayet ettiğine göre şöy­le buyurmuştur: ’Allah bir kulu sevdiği zaman Cibril’e: ’Muhakkak ki Allah filanı seviyor, sen de onu sev!’ (diye) nida eder. Bunun üzerine Cibril de onu sever. Ardından Cibril, sema ehli içinde: ’Muhakkak ki Allah filanı seviyor, siz de onu sevin!’ (diye) nida eder. Bunun üzerine sema ehli de onu sever. Sonra yeryüzü ehli içerisine o kimse hakkında kabul (ve sevgi) konulur.’2
Burada o salik Rahmanın ahlakıyla da ahlaklanmaya başlar.

- Velâyet-i Kübrâ:
Tamamen olgunlaşıp kemale erdikten sonra ’velâyet-i kübrâ’ya ulaşır. Ve Cenâb-ı Hakk’ın halifesi olma şerefine kavuşur. Artık o salik ’Halîfetullah’tır.
Salik bu makamdan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in velayetine iner. Buralar hep velâyet-i kübrâ’dır. Burada Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ahlakıyla ahlaklanır. O’nun halleriyle hâllenir. O’nun sünnetlerini yaşar. Aynı O’nun gibi yaşamaya başlar. Bu makamda Rasûlullah Efendimizin de halifesidir. Yani artık Halîfe-i Rasûlullah’tır. Ve burada Cenâb-ı Hak kendisine salikleri terbiye etmek için tasarruf gücü verir. Bir hadis-i kutside Allah Teâlâ buyuruyor ki:
مَنْ عَادٰى ل۪ى وَلِيًّا فَقَدْ أٰذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ، وَمَا تَقَرَّبَ إِلَىَّ عَبْد۪ى بِشَىْءٍ أَحَبَّ إِلَىَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ، وَمَا يَزَالُ عَبْد۪ى يَتَقَرَّبُ إِلَىَّ بِالنَّوَافِلِ حَتّٰى أُحِبَّهُ، فَإِذَا أَحْبَبْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذ۪ى يَسْمَعُ بِه۪، وَبَصَرَهُ الَّذ۪ى يُبْصِرُ بِه۪، وَيَدَهُ الَّت۪ى يَبْطِشُ بِهَا، وَرِجْلَهُ الَّت۪ى يَمْش۪ى بِهَا، وَإِنْ سَأَلَن۪ى لَأُعْطِيَنَّهُ، وَلَئِنِ اسْتَعَاذَن۪ى لَأُع۪يذَنَّهُ.
’Her kim benim bir veli (kulu)ma düşmanlık ederse, mutlaka ona harp ilan ederim. Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden (amellerden) bana daha sevgili olan hiç bir şeyle (amelle) yaklaşamaz. Kulum bana, nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder. Nihayet onu severim. Onu sevdiğim zaman ise, onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum. Benden (bir şey) isterse mutlaka ona veririm. Şayet bana sığınmayı talep ederse mutlaka onu korurum.’3
O zaman bu zat zamanının en kıymetli ve en büyük velilerinden olur. Çünkü bulunduğu makam velâyet-i kübrâ’dır. Zamanındaki yaşayan bütün veliler ona ister istemez hürmet ederek bütün emirlerini dinlerler. Zaten yaşayan bütün velileri Cenâb-ı Hak onun emrine vermiştir. O, aynı zamanda zamanının halifesi ve müceddididir. Bir asırda ancak bir veya iki kişi yetişir. Bazen de bir tane yetişir.
İşte buraya kadar açıkladıklarımız, salikin seyr-i sülûkü ve rabıta hallerinin tafsilatlı olarak açıklanmasından ibarettir.


(Endnotes)
1 Yani Fenâ Fi’r-Rasûl makamında.
2 Buhârî, Edeb, 41.
3 Buhârî, Rikâk 38
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.