Yine her sene mutat olduğu üzere vakfımızın gönüllüleri Uzak Doğu Asya ülkelerinden biri olan Kamboçya’daydı. Her sene farklı coğrafyaya ulaşmak için gayret eden vakfımız, bu yıl birçok STK’nın gitmediği Kamboçya’da Allah’ın yardımıyla vekâleten kurban kesti. Türkiye’den Kamboçya’ya direk uçak seferi olmadığından Malezya üzerinden oraya ulaşılacak. Aktarmalar ile birlikte yaklaşık bir gün sonra başkent Phnom Penh’e ulaşıyoruz. Havaalanına inmeden önce yağmurlardan dolayı sel yaşanmış ve birçok arazi sular altında kalmış. Bir de halk Budist olduğundan tapınaklar havadan çok rahat bir şekilde görülebiliyor. Yazımızın girişinde ülkeyi biraz tanıtmaya çalışacağız. Bu küçük Asya ülkesinin kuzeyinde ve batısında Tayland, yine kuzeyinde Laos, doğu ve güneyinde Vietnam bulunmaktadır. Ülke nüfusu yaklaşık 15 milyon civarında, bunun %6 ise Müslümanlardan oluşmaktadır. İslam’ın bu ülkeye girişi tam olarak bilinmemekle beraber Hicri sekiz veya dokuzuncu yüz yıl olduğu tahmin edilmekte. Müslümanların ilk kurduğu devlet de bugünkü Vietnam ve Kamboçya sınırları içinde kalan ’Chamba’ İslam devletidir. Sonraki yüzyılda çevre ülkeleri ile etkileşime geçen Kamboçya’daki Müslümanlar nüfusça da artmış. Şuanki sayıları 700.000 civarında olduğu kabul edilmekte. Bu ülkenin siyasi serüveni de bir hayli ilginç. Bu yazıda geçen yüzyılın sadece çeyrek asrına değineceğiz. 1975-1979 yılları arasında uluslararası siyasi arenada kızıl komünist lakaplı Maocu çizgide olan Poll Bott rejimi bu ülkede çok katliam yapmıştır. Öldürdüğü insan sayısı hususunda ihtilaf olmasına rağmen ölü sayısının 2-3 milyon arasında olduğu tahmin edilmekte. Bunlardan 200.000’i Müslümanlardan olduğu bilinmekte. Bizim orada bulunduğumuz günlerde bu soruyu kendilerine sorunca bu rakamı teyit ettiklerini duyduk. Müslüman ailelere zorla domuz eti yedirmesinden tutun da kızları Budist’lerle evlendirmeye kadar çeşitli zulümlere maruz kalmışlar. Müslümanların başında bulunan kanaat önderleri ve dini figürleri özellikle katletmişler. Bu katliamlar neticesinde Müslüman nüfus ciddi bir imtihan geçirmiş, zira dinlerini öğrenecekleri kişiler katledilince yaşadıkları ülkenin batıl gelenek, örf ve adetlerine sarılmışlar. Katliamı yöneten liderlerden iki tanesi ve şuan hayatta olanlar mahkeme karşısında yargılanıyorlar. Bu kısa ömürlü rejim 1979 yılında son bulunca yeni anayasada diğer din ve mezheplere anayasa güvencesi verilmiş.7 Ocak 1979 yılında rejim çökünce ülke nüfusu 4 milyona gerilemiş bunun 200.000’i de Müslüman olarak kalmış. Kamboçyalı Müslümanlar günümüzde kısmen de olsa bir dini özgürlüğe kavuşmuşlar. Lakin maddi durumları çok zayıf olan bu insanlar dışarıdan gelen yardımlara muhtaç durumdalar. Halk geçimini tarım üzerinden sağlarken bir kısım da Malezya’ya gidip işçi olarak çalışmakta. Buradan ülkelerine düzenli olarak döviz gönderip yaşamlarını sağlamaya çalışıyorlar. Günümüzdeki Kamboçya hükümeti ise eskiye ait menfi izleri silmeye başlamış. Ülkenin ekonomisini gelişimi için yabancı ve yerli yatırımcıları çekmeye çalışıyor. Açık komünist rejimden demokratikleşme yolunda ilerlemeye çalışıyor. Eski komünist rejime ait bazı uygulamalar yürürlükte kalmaya devam ediyor. BM verilerine baktığımızda uluslararası şeffaflık sıralamasında 184 ülke arasından 164 ’üncü sırada olduğunu görüyoruz. Bundan da anlaşılacağı üzere ülke yönetiminde bulunanların kötü idareleri yüzünden milyonlarca halk mağdur edilmiş. Yeni anayasanın özgürlükler konusundaki açılımı Müslüman topluma sunduğu faydaların bazıları şunlardır:
• Dinlerini izhar etmede elde ettikleri kısmi özgürlük bir artı olarak gösterilebilir.
• Her yıl ilim talebelerin düzenli olarak artması.
• Dini kitapların yerel dile tercüme edilmesi (her ne kadar da bu tercüme eserlerin sayıca az olsa da).
Bununla beraber bazı olumsuzlukları sıralayacak olursak:
Müslümanların ülke içinde azınlık olmaları ve aralarında teşkilatlanamamaları yüzünden birçok sahada geri kalmalarına sebep olmuş. Fakirlik, geri kalmışlık, eğitimsizlik ve İslam dünyasından uzakta olmaları buna örnek olarak gösterilebilir. İslami eğitim alanlar kendi alanında eğitim verme konusunda ciddi sıkıntılar yaşadıklarını gördük. Din dersi öğretmenin maaşı düşük olduğundan kalan boş vakitlerinde çiftçilik işleri ile uğraşmak zorunda kalıyor. Öğrencilerin velileri öğretmenlerin bu hallerini gördüklerinde çocuklarını iş garantisi sunan mesleklere yönlendiriyorlar. Bunun doğal neticesinde din eğitimi geri plana atılarak insanların atalarının adetlerine daha çok bağlı kalmalarına götürüyor. Bunun çözümü için konuştuğumuz yerel halk ise öğretmenlerin desteklenmesiyle bu soruna bir nebze çözüm olabileceğini ifade ettiler. Bu sorun Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları ülkelerde bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Geçen yıl Ramazan ayında ziyaret ettiğimiz Gürcistan’da da aynı sorunun yaygın olduğuna şahit olduk. Din eğitimi alan hocalar geçimini çiftçilik ve diğer meslekleri icra ederek sağlamaya çalışıyorlar. Kendi öz kaynaklarıyla yapacakları yatırım sayesinde hizmetlerini uzun soluklu finanse etmeleri de kolaylaşmış olacak. Ülkede pirinç birinci derece gıda maddesi olarak günlük tüketiliyor. Öyle ki, günlük 2 veya 3 öğün yağsız tuzsuz pirinç pilavı tüketiyorlar. Pirinç denince bundan çıkartılan un da önem kazanıyor doğal olarak. Zira pirinç ununu birçok gıdada ek madde olarak kullanıyorlar. Şuanki çalışmalardan bazıları ise un değirmenleri satın alıp çiftçilerin getirdikleri pirinci burada öğütüp satarak geçim kaynaklarını çeşitlendirmek.
Bayramın birinci günü…
Sabah namazından sonra hazırlıklarımıza başlıyoruz. Bayram namazını köyün en büyük camisinde kılıp buradan kesim yerine hareket edeceğiz. Bu köy (Chumnik) Kampong Cham eyaletinin en büyük Müslüman köyü aynı zamanda. Bir önceki yıl Filipinler, Moro, Marawy City’de bayram namazını üniversitenin spor sahasında eda etmiştik. Burada Müslüman nüfus az olduğundan herkes namazını camide eda ediyor. İlk kurbanı mahalle camiin avlusunda kesiyoruz. Bir sonraki durağımız ise okul ile birlikte yetimhane. Kurbanların büyük bölümünü burada kesiyoruz. Kestiğimiz kurban sayısı sınırlı olmasına rağmen kendi köylerinde kurban kesmemizi isteyen insanlar talepte bulunuyorlar. Üzülerek söylüyorum ki birçok talebi geri çevirmek zorunda kalıyoruz. Bu arada saatler çabuk ilerliyor ve ayrıca burada akşam güneş erken batıyor. Diğer köy ise yaklaşık 60 km mesafede bulunduğundan hemen oraya hareket ediyoruz. Yine köy camisinde kurbanların bir kısmını kesiyor ve orada aracımız arıza yapıyor. Pratik hareket ederek başka bir araca hınca hınç dolup diğer köye hareket ediyoruz. Burada bizimle birlikte yardım eden ekibe teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Kasabımız Zekeriya, Müslim ve yardımcıları Alem ile bizi yalnız bırakmayan ekipten Rabbim sonsuz razı olsun. Budizm’den İslam’a geçen kardeşimiz de bize canla başla yardım ediyor. Bu arada köyde havalar kararmaya başladı ve bizim kurbanlar ikinci güne kalıyor. Bir ara acaba spot ışığı getirip devam etsek mi düşünürken bulunduğumuz köyde elektrik olmadığını, cebimden telefonu çıkardığımda ’servis yok’ ikazın yandığını görünce kalan kurbanları tehir etmek zorunda kalıyoruz. Ayrıca burası geçen seneye kadar orman köyüymüş hatta kaplanlar cirit atıyormuş. Yerleşik köy düzeni kurulunca vahşi hayvanlar da geri çekilmiş.
Mekong nehri kenarında kurban kesimi…
Çin, Tayland, Laos, Kamboçya ve Vietnam’dan geçen ünlü ’ Mekong’ nehri kenarında kalan vekâletleri kesiyoruz. Dağıtım için kasaplara haber verip ailelerin sıralanmasını bekliyoruz. Bu arada parçalanan etler yarımşar kiloluk poşetlere konup dağıtım için hazır bekletiliyor. Dağıtım için bizi çağırdıklarında bir bakıyoruz ki poşetler havada uçuşuyor ve yarım kilo et kapabilmek için insanlar adeta birbirlerini ezecek. Bu manzaraları görünce yine anlıyoruz ki buradaki halkın evine et sadece kurban bayramında girmekte. Protein ihtiyaçları nasıl karşılanıyor sorusuna ’Mekong’ nehri cevabı karşımıza çıkıyor. Rabbim bu ülke halkına çeşit çeşit nimetler bahşetmiş ve hiçbir kulunu aç ve açıkta bırakmamış. Şükredilen nimet o nimetin ziyadeleşmesiyle mükâfatlandırıldığı için Rabbimiz hesapsız veriyor. Tabi bulunduğumuz günlerde rastladığımız insanlar arasında kilolu insan ile karşılaşmadık. Yeterli beslenemedikleri gözlerine bakınca anlaşılıyor. Emperyalist güçler tabi burada da gizli oyunlarını sahneye koymuşlar. Afrika’da insanları otlar ile uyuşturmuşlar buradakileri de sigara ile. Zaten halleri bitap olan insanlar bir de kötü alışkanlıklar ile sağlıklarını tehdit ediyorlar. Yerel halk ile biraz hasbihal edince aslında durumun ülkenin genelinde yaygın olduğunu öğreniyoruz. Yol güzergâhında bira reklamlarından geçilmiyor. Esbab-ı macibesini öğrenmek istediğimizde alkolün çok ucuza satıldığını dolayısıyla da tüketiminin de çokça olduğunu üzülerek öğreniyoruz. Aynı manzara ile Burkina Faso’da karşılaşmıştık ve burada da karşımıza çıkınca aslında oyunun bir olduğunu yalnızca coğrafyanın farklı olduğunu görmekteyiz. Demek ki böyle yapınca halklar daha kolay sömürülebiliyor. Ülkede ham madde bolca mevcut fakat bunları işlemeye gelince üretecekleri tesis maalesef yok. Ham madde yurt dışına (emperyalist) ülkelerin fabrikalarına gidiyor ve burada işlendikten sonra kat be kat fahiş fiyatlarla kaynak ülkeye tekrar geri satılıyor. Her zamanki gibi burada tek karlı çıkan sömürü güçleri oluyor. Bunların çözümü makalemizin mevzu bahsi değil fakat bir realiteye de değinmeden geçmek haksızlık olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ne güzel buyurmuş: ’Her kim Müslümanların işlerine ihtimam göstermez ise onlardan değildir’. Ülkedeki Müslüman halk bizim hangi ülkeden geldiğimizi bile bilmiyor. Burada vurgulamak istediğimiz husus kendimize bir özeleştiridir. Ne biz onları; ne de onlar bizi tanıyorlar. Bu yardım ve ziyaretler sayesinde inşallah ümmet arasında sevgi ve merhamet köprüleri kurulur. Evet, ümmetin yaşadığı her coğrafyada kan akıyor. Yüzümüzü nereye yöneltirsek ister doğu, batı, kuzey veya güney olsun mutlaka bir Müslüman kanı akıyor. Gün geçmiyor ki Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkede kargaşa ve katliam olmasın. Ümmetin bu durumu tabiî ki emperyal güçlerin ekmeğine yağ sürüyor ve sömürülerini daha da kolaylaştırmış oluyoruz. Aramızdaki basit ihtilafları hükümet meselesi haline getiriyoruz. Bu ihtilaflar ile meşgul oldukça ümmeti sömürenlere fırsat tanımış oluyoruz. Kardeşlik bağı ancak Nebevî metot ile aşılabilir. Peygamber buyruğu ne güzel düstur bizim için: ’Müminler aralarında duvarın içindeki tuğlalar gibi birbirlerini kuvvetlendirirler’. Kıyamete kadar geçerli olan bu sözlere neden kayıtsız kalıyoruz sorusu her daim bizi neden meşgul etmiyor?!… Ekonomik zorluklar ile uğraşarak İslam coğrafyasındaki kardeşlerimize kayıtsız kalıyoruz. Zenginler ise pahalı kişisel harcamaları ile şatafatlı bir hayat sürdürüyor. Dinimiz İslam-ı Mübin’den uzaklaşarak bu hallere düşmedik mi? Çözüm ancak kaynağa dönüp onu özümseyip ve en önemlisi yegâne kurtuluş yolu olarak seçmez isek bu ahval ve şeraitler ilelebet devam eder. Rabbim cümle ümmeti gafletten, hidayet yollarına uzak kalmaktan cümlemizi muhafaza buyursun.,
Bu yıl Farukiye Vakfı aracılığıyla hisselerini kestiren kardeşlerimizden Rabbim ibadetlerini dergâh-ı izzetinde kabulüne karin eylesin. Ulaştırılan her gram kurban etinin hassaten fakirlerin eline ulaşmış olması onları çok mesrur etmiştir. Bu sevinç hallerini orada organizasyon için bulunduğumuz günlerde yüzlerindeki ifadeden okuduk. Son olarak da binlerce kilometre uzakta yaşayan Kamboçyalı kardeşlerimizin selamını ve muhabbetini size bu vesile ile ulaştırmış olalım.
Ribat fm’de ’Sentez’ programında vakfımızın kurban izlenimleri paylaşılmıştır.
Kurban Bayramı dönüşü 19 Ekim 2013 tarihinde Ribat fm’deki Sentez isimli programa Farukiye Vakfının göllüleri katılmışlardır. Programda, vakfın her sene olduğu gibi yurtdışında gerçekleştirdiği ’vekâleten kurban kesimi’ hakkında genişçe bilgi verilmiştir. Bunun yanı sıra ülkemizdeki STK’ların nasıl aralarında güç birliği yapabileceği, ortak faaliyet yürütülmesi, projelerin gerçekleştirilmesi gibi sorulan sorulara cevaplar verilmiştir. Özelde ise Kamboçya’daki kesim hakkında izlenimler paylaşılmıştır.
İzlenimler;farukiye Vakfı Kamboçya'lı Kardeşlerimizin Kurbanda Yüzünü Güldürdü.
Özlenen Rehber Dergisi 130. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.