Özlenen Rehber Dergisi

119.Sayı

Bir Kuş Olup Uçuvermek

İsmail TORAMAN Özlenen Rehber Dergisi 119. Sayı
Bu yazımızda padişahlarının huzuruna varmaya azmetmiş otuz kuşun hikâyesini anlatan Feridüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr adlı tasavvufi, alegorik eserini tanıtacağız.
Attar hakkında mevcut kaynaklarda pek fazla bilgi bulunmuyor. Onun hakkında Mevlana Hazretlerinin bir sözünü vermemiz Attar’ı tanımamız için sanırım kâfi gelecektir. Şöyle diyor Mevlana: ’Attar aşkın yedi şehrini gezdi de biz ancak bir sokağının dönemecindeyiz.’ Aşkın yedi şehrini gezmiş olan Attar, bu yazımızda sizlere tanıtacağımız Mantıku’- Tayr (Kuş Dili) adlı meşhur eserinde aşkın bu yedi şehrinden bahsediyor. Bu eser Vahdet-i Vücud (Varlığın Birliği) inanışını anlatan en büyük tasavvufi eserlerden biridir.
Kuş deyip de geçmeyin, hiç onların İslam dininin en sarp inanışlarından biri olan Vahdet-i Vücud’u anlatabileceğini düşündünüz mü? Attar bunu fevkalade bir şekilde başarmış. Aslında kuşlar temsili bir konumdalar, kuşlardan hareketle verilmek istenilen Hakk’ı arayan insanlardır.
Dünya üzerindeki bütün kuşlar bir mecliste toplanırlar ve kendilerine bir baş seçme, bir baş arama kaygısına düşerler. Kendilerini yönetecek birinin olmaması onları bir hayli sıkıntıya sokmuştur. O sıra mecliste bulunan, bilgeliğiyle ünlü, Hz. Süleyman ile olan bağıyla bilinen Hüthüt kuşu ortaya çıkar ve ne yapmaları gerektiğini bir bir anlatır. Kaf Dağının ardında bulunan Simurg adındaki kuştan bahseder onlara. ’Kuşkusuz bizim de bir padişahımız var, Kaf Dağı denilen dağın ardında. Onun adı Simurg’dur, kuşların padişahıdır. O bize yakındır, biz ise ondan o kadar uzağız ki…’ Mecliste bulunan kuşlara aradıkları başın Simurg olduğunu ve ona ulaşmak için yola koyulmaları gerektiğini söyler. Ancak yolun zorluğundan bahsedince bütün kuşlar bir bir özür beyan ederler ve yola koyulmaya cesaret edemezler. Kitabın sonraki bölümünde Attar kuşların bu bahanelerine ve bilge Hüthütün onlara cevabına yer veriyor.
Gülün peşinde maskara olan Bülbül, aşkına bir türlü karşılık vermeyen sevgilisi gülü bahane eder. Gülün aşkı bana yeter, Simurga varacak gücüm yok benim der. Hüthüt cevaben: ’Gül ne kadar da güzel bir cemale sahip olsa da onun güzelliği bir haftada solar gider.’ Bülbülü, güzelliği hiç solmayacak olana, aşkını karşılıksız bırakmayacak olana davet ediyor. Papağanın öne sürdüğü bahanelere Hüthüt: ’Canı ne yapacaksın, canana ver gitsin. Canını sakınmayan cambazlar gibi ver sevgiliye canını.’ Daha sonra bütün gösterişiyle Tavus kuşu meydana gelir ve bahane olarak bir zamanlar cennette olduğunu ama daha sonra cennetten kovulduğunu, şimdi de tek gayesinin tekrar cennete girmek olduğunu söyler. Hüthüt onun da bahanesini bilgeliğine yakışır bir şekilde savuşturur: ’Ey yolunu kaybetmiş, kim padişahtan bir ev dilerse, söyle ona Allah’a yakınlık o eve sahip olmaktan daha iyi değil midir? Eve sahip olmak Hazreti Sultandan daha mı iyidir?’
’Bir başka kuş Hüthüte: ’Ey yol rehberi Hüthüt! Şu vadide gözlerimiz ürktü. Korkunç tehlikeler barındıran bu yol ne kadar uzunluktadır?’ dedi. Hüthüt ona: ’Be hey şaşkın! Bu yolda gidip dönen mi var ki sana bu yolun ne kadar uzunlukta olduğunu söylesin? Ey budala! Oraya gidenler kayboldular, sana yoldan nasıl haber versinler? Yolun başında talep vadisi vardır, ardından aşk vadisi gelir. Üçüncü yol marifet vadisidir, dördüncü yol ise istiğna vadisidir. Beşinci vadi ise tertemiz tevhit vadisidir. Ardından da aşılması güç ve çetin olan hayret vadisi vardır. Yedinci vadi, fakr ve fena vadisidir. Bu vadiden sonra gidilecek başka yol kalmaz. Bunları aştıktan sonra süluk biter ve ona olan seyrin tamam bulur. Artık bir damla da olsan okyanus olursun.’
İşte bu şekilde başlıyor, kuşların Hüthüt önderliğindeki yolculukları. Önlerinde aşmaları gereken yedi zorlu vadi vardır. İlk vadi Talep Vadisidir.
Talep Vadisi aşılması gereken engellerle doludur. Burada sürekli bir çaba içerisinde olmak ve benliğe dair bütün kötülüklerden sıyrılmak gerekir. ’Hakk’a ulaşmak isteyenin yolunun başında ateş de olsa artık, yolu baştan sona aşılmaz vadilerle de dolsa, Hakk’a duyduğu aşktan dolayı pervane gibi kendini mumun ateşlerine çalar.’ Böyle bir yerdir Talep Vadisi. Bu vadinin ne derece zor olduğunu kitapta geçen bir bölümle verelim: ’… Ey Ebu Said! Ta zeminin derinliklerinden arşa kadar olan bütün âlem kırk bin defa buğday ile doldurulsa ve bir kuş her bin yılda bir, bu buğdaydan bir tane alsa, bu kuş bu buğdayı böylece bitirdikten sonra yüz defa da dünyanın etrafını uçarak dolaşsa dahi, Ey Ebu Said, Cenâb-ı Hakk’ın dergâhında bir koku almak için bile bu kuşun harcadığı zaman kısadır.’
Talep Vadisini başarılı bir şekilde geçen kuşların karşısına bu kez Aşk Vadisi çıkar. Burada âşık adeta kendinden geçmiş, aklını bir kenara itmiş hâldedir. Attar bu vadide şöyle bir olaydan bahsediyor. Varlıklı bir kadın şerbet satan bir çocuğa âşık olur. Sırf sevdiğini görebilmek için bütün malını mülkünü satıp sevdiğinin elinden şerbet alır. Bütün malını, mülkünü kaybeder ama sevgisinden hiçbir şey eksilmez. Kendisine yemesi için verilen ekmekleri de satıp şerbet alır. Bir gün dilencinin biri ona aşktan haber vermesini ister o da: ’Kâinatı dolduran malın ve mülkün olsa, hepsini bir bardak şerbet için satmandır.’ diyerek aşkı en güzel şekilde tarif eder.
Marifet, İstiğna, Tevhid, Hayret, Fena derken bütün vadileri geride bırakıp Simurg’un makamına varırlar. Varırlar varmasına ama bir hayli zayiat vererek. Yüzlerce kuşun içinden sadece otuz kuş menzile varabilmiştir. Kimisi ta yolun başında sıkıntıları göze alamayıp bu yolculuktan yüz çevirmiş, kimisi yolda sıkıntılarla yüz yüze gelince dayanamayıp geri dönmüş, kimisi karnını doyurma derdine düşmüş, kimisi zevk, sefa ve eğlence peşine takılmış, kimisi de yolda belalara maruz kalıp ruhunu teslim etmiştir. İnsanı Hak yolundan alıkoyan nefiste, insanın önüne bu ve buna benzer tuzaklar kurmaktadır. Cahil insanlar da aynen yolundan dönen kuşlar gibi nefsinin tuzaklarına düşüp yaradılış gayesini, var olma sebebini unutmaktadır.
Ve netice de Simurg’un huzuruna varırlar. Huzura vardıklarında Simurg’un yüzünü görürler. O nurlu yüze bakınca otuz kuş hayretler içerisinde kalır çünkü karşılarında Simurg diye gördükleri kuş aslında kendileridir. Yani kendilerini, uğruna türlü cefalara katlandıkları ve hatta ölümü göze aldıkları Simurg kuşu olarak görürler. Sanki karşılarında bir ayna vardır ve ayna kendilerini yansıtmaktadır. (Aslında Si ve Murg kelimeleri Farsçada otuz kuş demektir).
Bu otuz kuşun kendilerini Simurg olarak görmeleri Varlığın Birliği inancı gibi anlaşılması güç bir konuyu sembolleştirerek gayet anlaşılır bir şekilde veriyor. Simurg’a ulaşmak isteyen kuşlar, Hak yolunda yürümeye çalışan insanların ta kendisidir.
Bir kuş olup uçuvermek Simurg’a
Ne varsa gerilerde bırakıp, yüzüstü
Ardından huzura çıkıp görünmek Simurg’a
Ve sonra Simurg görünüp çöküp kalmak dizüstü.
Kitabın son bölümünde Attar şöyle diyor: ’Zahitlikten ve saflıktan vazgeç, insana lazım gelen şey dertten başka bir şey değildir. Kimin derdi varsa derman bulamasın, kim de derdine derman ararsa canı çıksın gebersin.’ Bu bir beddua mı, yoksa dua mı? Ben anlayamadım. Yorumu ve kararı size bırakıyorum.
Allah dertlerinize derman versin. Ya da boş verin dermanı, Attar’ın da dediği gibi dertlerinize derman aramayın, dertlerinizle bir ömür boyu beraberce yaşamayı öğrenin.

KAYNAKLAR
Feridüddin Attar,Mantıku’t Tayr (Kuş Dili), (Türkçesi: Ayhan YILDIRIM), Ataç Yayınları, İstanbul 2010
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.