Özlenen Rehber Dergisi

89.Sayı

Gülizâr-ı Ehâdis ; İnfak ve Kardeşlik Ayı Şehr-i Ramazan

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 89. Sayı
Ramazan ayında yapılan infak ve yardımlar üzerine

’Ramazan Ayı girince göklerin kapısı (başka bir rivayette Cennetin kapıları) açılır, Cehennemin kapıları kapanır, şeytanlar zincire vurulur’ (Buharî, Savm 5)
İbn Abbas (r.a.)’den gelen bir rivayet ise şöyledir: ’Rasûlullah (s.a.s.) insanların en cömerdi idi. Onun bu cömertliği Ramazan ayı girip de kendisiyle Cebrail (a.s.) karşılaştığı zaman daha da artardı. Cebrail (a.s.) Ramazan ayı çıkıncaya kadar her gece Rasûlullah (s.a.s.) ile buluşurdu. Rasûlullah (s.a.s.) O’na Kur’an’ı arzeder (okur)du. Peygamberimiz (s.a.s.), bu buluşmalardan sonra insanlara rahmet getiren rüzgârdan daha cömert, daha faydalı olurdu.’ (Buharî, Savm 7)
Enes (r.a.)’in rivayet ettiğine göre ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e: ’Hangi sadaka daha faziletlidir?’ diye soruldu da; O, ’Ramazan ayında verilen sadaka’ buyurdu. (Tirmizî, Zekât 28)

Saygıdeğer okuyucular, bu ayki yazımızı Ramazan ayında mutat yapılacak infakın ehemmiyetine değinmek istiyoruz. Manevi atmosferin doruğa çıktığı bu mübarek ayda infak, yardımlaşma ve ihtiyaç sahiplerine el uzatma gibi hususlarının farklı tezahürlerini çok yoğun biçimde yaşayacağız. Her yıl on gün geriye doğru yaklaşan Ramazan ayı, yaşadığımız şu kavurucu sıcak günlerine denk gelmesi ayrı bir meşakkat olsa gerektir. Eda edilen ibadetin meşakkat derecesi yükseldikçe de ecrin de büyük olduğunu dinimiz müjdelemektedir. Kutsi hadiste Yüce Yaratan ’Oruç benimdir, sevabını da ancak ben veririm’ buyurmaktadır. Oruç sevabı riyadan da hâlî olduğuna göre, sevabının azametiyle müjdelen ey Salih kul!
Mübarek olan bu aya sığdırılabilecek birçok amel ve faaliyet bulunmaktadır. Bunlardan birisi de yazımızın başında değindiğimiz üzere bol bol infakta bulunmaktır. Peki, bu infak şekli hangi metot üzere icra edilmesi gerekmektedir? Hayır hasenat yolları kişilerin istidadı ve kabiliyetine göre farklılık gösterebilmektedir. Her insan kendi öz kabiliyetini kuvveden fiile geçirdiği takdirde ortaya muazzam bir hizmet çıkacağı su götürmez bir gerçektir. Yüce Yaratanımız (c.c.) ancak kullarına tahammül edebilecekleri yükü yüklemiştir. Takatinin kaldıramayacağı yükü yüklememiştir. Nitekim Bakara sûresinin 286’ncı âyetinde ’Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği şekilde yükümlü tutmaz’ buyurmuştur. Yaratılış gereği insanlar birbirinden bu hususta cevheri farklılıklar göstermesi, insanın yaratılış fıtratına da uygun düşmektedir. Toplumumuzda insanların farklı meşgaleler ile uğraşıyor olmaları buna en bariz verilecek bir örnektir. Hali vakti yerinde olan bir insan din hizmetini bizatihi, belki şahsen icra ediyor olamaz, fakat bu uğurda hizmetin önünü açacak maddi infakta rahatça bulunabilir. Haddi zatında varlıklı bir Müslüman, din hizmetine maddi katkıda bulunması Allah tarafından kendisine verilmiş bir imtiyaz olarak değerlendirebilir. Bu imkânı herhangi başka bir kuluna da verebilirdi; fakat binlerce insanın arasından bizzat onu seçmesi ilâhî lütuftan başkası olamaz. Esasında akıllı insan kendisini zaman zaman muhasebeye çeker ’İslâm dinini yüceltmede kendimi kifayetli göremiyorum ancak hizmete ehil insanlara Rabbimin bana bağışladığı maddi imkanları bu uğurda seferber edebilirim’ der.
İnsanoğlu maalesef türlü türlü gafletlere çok rahat bir şekilde düşebilmektedir. Allah’ın kendisini on binlerce insanın arasından seçip varlık sahibi yapmasını, alınabilecek en büyük ve ağır bir emanet olarak değerlendirmesi gerekmektedir. Çoğumuz, belki farkında da olmadan sahip olduğumuzu sandığımız malların gerçek sahipleri olduğunu iddia etmekteyiz. Bu parayı ben kendim kazandım ve istediğim gibi harcarım diyenlerimiz var, görmekteyiz. Hâlbuki Yüce Mevlâ’mız (c.c.) bizleri mal tasarrufu konusunda halife ve vekil kılmıştır. Sabık (geçen) cümlenin ne manaya geldiğini biraz açacak olursak şu hakikate varırız. Vekili olduğumuz paralar ve altınları, ancak müvekkilin emrettiği doğrultuda harcayabileceğimizi unutmamamız gerekmektedir. O halde ortaya şu soru çıkmaktadır; herhangi birimiz müvekkilimizin yasakladığı yerlere ve şahıslara harcama yapabilir miyiz? İşte Allah’u Teâlâ da bize yasakladığı yerlere harcama yapamayacağımızı Kur’an-ı Kerim’inde ferman buyurmaktadır. Nasıl ki evlatlarımız ve eşlerimiz bize Yüce Yaratan’ımızın emaneti ise; maddi kazanımlar da bu kapsama girmektedir. İnsan, emanetini canı gibi koruduğuna göre, aynı şekilde malı da emanet görüp haramdan koruyup helale sarf etmeye gayret etmesi gerekmektedir. Hepimizin ezbere bildiği diğer bir hadis-i şerifi de hatırlatmadan geçemeyeceğim. ’İnsanoğlunun amel defteri üç şey hariç kapanır…’ Bunlardan birisi de sadaka-i cariyedir. Esasında toplum olarak bu sadaka türünü çok yakından biliyoruz ve asırlardır uygulamaktayız. Osmanlı eserlerine göz attığımızda bu müşahhas örnekleri, tarihi yapılar sayesinde ayne’l-yekin görmekteyiz. O halde en büyük yatırıma hepinizi davet etmek istiyorum. Yapılacak bu yatırımın Salih kul olmaya namzet her mümin için bir düstur olmasını Yüce Rabbim’den niyaz ediyorum.
Peki, bu yatırımı nasıl gerçekleştirebiliriz?
• Her mümine farz olan din ilmi tahsili yapan talebelere aynî ve nakdî yardım yaparak,
• Bir talebenin bir yıl bursunu üstlenerek,
• Kursta eğitim gören talebelere erzak yardımında bulunarak,
• Kurs, eğitim binasının yapımı, inşaatı için gereken malzemeleri temin ederek,
• Eğitim veren hocaların maddi ihtiyaçlarını karşılayarak,
• Motorlu araç ve gereçleri hizmetin faydasına sunarak,
• Talebenin mutat ihtiyacı olan giyim ve kuşam hediye ederek,

Aslında yukarıda zikredilen yardım türlerine onlarcasını ekleyebiliriz, ancak her insan kendi durumunu diğerinden daha iyi bildiğinden konuyu yardım yapacakların takdirine bırakmak en doğru karar olacağı kanaatindeyim. Bu hususta yine Peygamber Efendimizin hadisini hatırlatmakta fayda görüyorum. ’İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olanıdır’ hadis-i şerifi yapmamız gereken hususları bize ne kadar veciz olarak anlatmış.
Son olarak, mümin yapacağı yardımda, zekât, sadaka, infak ve diğer her türlü hayır hasenat işlerinde yüce Allah’ın rızasını mutlaka araması, bu ulvî gayenin hiç yitirilmemesi gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Riyanın ve gösterişin karışacağı her türlü yardım yüce Mevlâmız nezdinde asla makbul olmayacağını unutmamalıyız. Yapılan infakta sol elin, sağ elden haberinin olmaması gerektiği hatırlatılırken; âlimlerimiz, yardım edenin ismi gizli tutularak insanları bu hususta gayrete sevk etmek gibi gayeler güdüldüğü takdirde bunda bir beisin (mahzurun) görülmediği bildirilmişlerdir.
Rabbim yapacağımız yardımları dergâhı izzetinde makbul sadakalardan eylesin. Âmin!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.