Özlenen Rehber Dergisi

60.Sayı

Tefsir / Başörtüsü Allah?ın Emridir!

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 60. Sayı
BAŞÖRTÜSÜ ALLAH’IN EMRİDİR!

وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ ﴿﴾

“(Mümin kadınlara söyle); başörtülerini yakalarının üstünü (kapayacak şekilde) örtsünler.”
(en-Nûr, 24/31)

İslâm’da tesettür mevzuunu anlayamayanlar, gerek iyi gerek kötü niyete dayalı olarak yanlış yorumlayanlar, başka taraflara çekmek isteyenler her dönemde oldu ve hepimizin müşahede ettiği gibi olmaya devam edecektir. Bazı kimseler, cehaletleri bir yana, bir de Kur’ân hakkında yorumda bulunma cüretini göstererek “Başörtüsü Kur’ân’da yoktur.” demektedirler.

Farz, vacip, haram veya helal herhangi bir şer’î hükmün ispatında “İlla ki Kur’ân’dan buna ait bir delil olması gerekir” şeklinde bir kaide yoktur. Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünneti ve ümmetin bir araya gelerek ittifak etmeleri, yani icmâ da hüküm yönünden bağlayıcıdır.

Tesettürün farz olduğuna dair Sünnet’te delil çoktur. Bir misal vermek gerekirse: Ebû Bekir (r.a.)’ın kızı Esmâ (r.anhâ), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Rasûlullah (s.a.v.)’in huzuruna girdi. Rasûlullah (s.a.v.), ondan yüz çevirdi ve: “Ey Esmâ! Kadın hayız yaşına (yani buluğa) erdi mi, ondan sadece bu ve şunun hariç hiçbir yerinin görünmesi doğru olmaz.” buyurdu ve yüzü ile ellerini işaret etti. (Ebû Dâvûd h. No: 4104)

Buna göre Müslüman hür bir kadının -ki cariyeler bu hükmün dışındadır. Onların avret yerleri hür kadınlara nispeten daha azdır.- yabancı erkek veya gayr-i müslim kadınlar yanında yüzü ve iki elleri dışında kalan bedeninin tamamı avrettir.

Ayrıca, Peygamberimiz (s.a.v.)’den bu zamana kadar ilimde derinleşmiş hazık ulema, tesettürün farz olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.

Tüm bunlarla beraber, Kur’ân-ı Kerim’de başörtüsünün farz olduğuna gerek sarahaten gerekse de zımnen delalet eden âyetler vardır. Dolayısıyla, dinde üzerinde ittifak edilmiş bir hükmü saymayıp, Kur’ân’da varlığı açıkça bilinen bir âyete “Yoktur” damgasını vurmak, apaçık bir iftira olup, dinî ve imanî yönden de tehlike arz eden bir cürümdür.

Biz, hem böyle diyenlere bir cevap, hem de tartışmalar arasında kalıp da bu mevzuda her hangi bir bilgiye sahip olmayan saf Müslümanları aydınlatmak kastıyla bu ayki tefsir sayfamızda bu konuyu işlemeyi uygun gördük.
Sadedinde olduğumuz âyet-i kerimenin bir çok hükme delalet etmesi hasebiyle tümünün tefsirini aktarmak çok yer tutacağından, biz âyetin sadece başörtüsüne sarahaten delalet eden kısmını almakla yetindik.

* * *
Peygamberimiz (s.a.v.)’in risaletinden önce, cahiliye devrinde, kadınlar tamamen tesettür harici bir giyim tarzına sahip değillerdi. Onlar, azalarından bir kısmını örter, vücutlarından erkeklerin ilgi ve alakasını celbedip şehvet uyandıracak kısımları ise süslemek suretiyle açık bırakırlardı.

Onlar, hiç başörtüsü kullanmaz değillerdi. Aksine onlar da başörtüsü kullanırlardı; ancak bunu da yine erkeklerin ilgi ve alakasını celbedip şehvetleri uyandırmak yönünde kullanıyorlardı. Bu nedenle cahiliye döneminde kadınlar, başörtüsünü yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar, yaka, gerdan ve gerdanlıklarını, göğüslerini önden açarak açığa çıkarır, küpe vs. ziynetlerini bu suretle gösterirlerdi. İşte Yüce Rabbimiz Allah (c.c.), diğer cahiliye adet ve inanışları gibi bu tarz giyimi de yasaklamak üzere bu âyet-i kerimeyi indirdi.
Âyet-i kerimenin delalet etiği manayı tam olarak anlayabilmemiz için kelimelerin manalarını bilmemiz gerekmektedir:

وَلْيَضْرِبْنَ: Bu kelime aslında vurmak manasında kullanılmaktadır. Ancak burada salıvermek, iyice örtmek manasında kullanılmıştır. Zira ضَرَبَ fiiliعَلٰى ile kullanıldığı zaman örtmek, kaplamak manasına gelir. O halde bu ifade burada; hiç açıklık kalmayacak şekilde başörtüsünü gerdanlık ve göğsün üzerine salıvermek manasına delalet etmektedir. لْ: Buradaki sakin lâm emir ifade eder.

بِخُمُرِهِنَّ: “Humur” kelimesi “hımâr” kelimesinin çoğuludur.

Hımâr, örtme manasına gelen “ha-me-ra” fiilinden türemiştir. Arapçada şaraba, aklı örttüğü için “hamr” denir. Hımâr, kadınların başlarını, boyun ve göğüslerini örtmek için kullandıkları örtüye verilen addır.

بِ harf-i ceri ise burada, ilsak; yani yapıştırma, bitiştirme manasındadır.

جُيُوبِهِنَّ: Cuyûb, elbisenin üst kısmında bulunan ve boğa¬zın bir kısmının göründüğü açıklık manasına gelen “ceyb” kelimesinin çoğuludur. Ceyb; yaka, göğüs, boğaz, gerdanlık kısımları için kullanılmaktadır.

Bu ayette Allah (c.c.) göğüs lafzını zikretmiştir. Şayet sadece başın veya saçların örtülmesi murad edilseydi, o takdirde “ رُؤُسِهِنَّbaşlarını” kelimesi gelirdi. Bu da kadının göğüs ve boyun kısmının avret olduğuna delildir.

Âyet-i kerimede kullanılan kelimeler ve ifadenin emir sigası üzere gelmesi, Allah (c.c.)’dan bir emir olması bakımında vücup ifade eder. Dolayısıyla bu âyet-i kerime, Müslüman kadınların cahiliye kadınlarına benzemeyip, başlarıyla beraber saçlarının tümünü, gerdanlıklarını, boyunlarını, göğüslerini kaplayacak bir örtüyle hiç açık yer kalmayacak derecede tamamen örtmelerinin farz olduğuna delalet etmektedir.

Kavline itibar edilen bütün müfessirler bu âyet-i kerimeden bu manayı çıkarmışlardır. Bunun dışında, kesin bir ilme dayalı olmadığı halde bazı kimselerin ortaya attıkları görüşler şüpheden öteye gitmeyen hezeyanlardır. Buna sahih hadis kitaplarında bize kadar ulaşan sahih rivayetler de açıkça delalet etmektedir.
Bir âyet-i kerime inince o âyete ilk muhatap olanlar; Rasûl-i Kibriyâ (s.a.v.) ve O’nun sahâbesidir. Dolayısıyla onlardan sadır olan bir amel, bizlere âyet-i kerimenin nasıl anlaşılması gerektiğini ortaya koymakta ve bir bakıma tefsir niteliği taşımaktadır. Bu nedenle bu âyet-i kerime indiği zaman sahâbe annelerimizin ortaya koydukları tavır acaba ne olmuştur?

 Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Allah ilk muhacir kadınlara rahmet etsin! Allah, ‘(Mümin kadınlara söyle); başörtülerini yakalarının üstünü (kapayacak şekilde) örtsünler.’ âyetini indirince dış elbiselerinin üzerlerini en çok örtenini -İbn-i Sâlih: ‘En kalınını’ dedi- yırttılar, onunla (başlarını) örttüler.” (Ebû Dâvûd h. No: 4102; Buhârî, Nûr Sûresi Tefsiri)

 Diğer bir rivayette ise; Âişe (r.anhâ), Ensâr kadınlarını andı ve onları övdü, onlar hakkında iyi şeyler söyledi ve dedi ki: “Nûr sûresi indiğinde gömleklerini veya kuşaklarını böldüler ve onu kendilerine başörtüsü yaptılar.” (Ebû Dâvûd h. No: 4100)

 Rivayet edildiğine göre, yanında Kureyş kadınlarının üstünlükleri anlatılınca Hz. Âişe (r.anhâ) şöyle demiştir: Muhakkak ki Kureyş kadınlarının üstünlüğü vardır. Allah’a yemin ederim ki ben, Ensar kadınlarından daha üstününü, Allah’ın kitabını tasdikte ve indirilene imanda daha kuvvetlisini görmedim. Muhakkak ki Nûr sûresi(nde) “(Mümin kadınlara söyle); başörtülerini yakalarının üstünü (kapayacak şekilde) örtsünler.” âyeti nazil oldu. Erkekleri kendilerine dönüp o âyetlerde kendileri hakkında indirileni okudular. (Erkeklerden) bir adam hanımına, kızına, kız kardeşine ve akrabasına okudu. Onlardan hiçbir kadın kalmayıp nakışlı elbiselerine yöneldiler ve Allah’ın kitabından indirmiş olduğuna iman ve onu tasdik olarak bunlarla örtündüler. Rasûlullah (s.a.v.)’in arkasında baştan aşağı örtülü bir halde namaz kılıyor olarak sabahladılar. Sanki başları üzerinde kargalar vardı.” (İbn-i Ebî Hâtim, Nûr Sûresi Tefsiri)

 Rivayet edildiğine göre; Hafsa bint-i Abdurrahmân, Nebi (s.a.v.)’in zevcesi Âişe (r.anhâ)’nın yanına girdi. Hafsa’nın üzerinde ince bir başörtüsü var idi. Bunun üzerine Âişe (r.anhâ), başörtüsünü yırttı ve ona kalın bir başörtüsü giydirdi.” (Muvattâ, Giyim Kuşam Kitabı)

Bu rivayetler, örtünme emrinin Sahâbe annelerimiz tarafından nasıl anlaşılıp tatbik edildiğini beyan etmekte; onların imandaki yakinlerini, âyet-i kerimeleri tasdik ve Allah ve Rasûlü’nün emrine imtisaldaki kuvvetlerini ortaya koymaktadır. Bu, aynı zamanda onların, emir ve nehiy kavramlarını ve ittibadaki noksanlıktan ötürü karşılaşacakları neticeyi ne derece idrak ettiklerinin de güzel bir göstergesidir.

Bugün, gerek erkek ve gerek bayan mü’minler, ilâhî emirlere Sahabeler gibi tam bir teslimiyet ve bağlılık göstermedikçe kurtuluşa ermenin imkânı yoktur. Bunun için de bizlere emanet bırakılan güzel kitabımız Kur’ân-ı Hakîm’in emirlerini öğrenmeli, Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetleri ve sahâbenin yaşantısı ışığında hayatımıza şekil vermeliyiz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.