MELEKLERİN YARDIMINA MAZHAR OLAN ORDU:
ASHAB-I BEDİR
“Hatırlayın o zamanı ki, sizler (Mekke’de iken sayıca) azdınız. Yeryüzünde eziliyordunuz. İnsanların sizi kapıp (esir almasından) korkuyordunuz. Fakat Allah sizi (Medine’de) barındırıp (Bedir harbinde gönderdiği meleklerin) yardımıyla destekledi. Sizi güzel şeylerden (ganimetlerden) rızıklandırdı ki (nimetlerine) şükredesiniz.” (Kur’ân-ı Kerîm, 8/26)
Efendimiz (s.a.v.) bir Peygamber olması hasebiyle Allah tarafından kendisine indirilen vahyi, doğup büyüdüğü Mekke şehrinde insanlara duyurmaya çalışan Rasûlullah (s.a.v.) ilk günlerden itibaren güçlü ve nüfuzlu bir Kureyş muhalefetiyle karşı karşıya kaldı. Risâletine yönelik yapılan baskı ve zulüm dolu bu acımasız düşmanlıktan dolayı tebliğ vazifesini insanlara duyurmada ciddî zorluklarla karşılaşan Efendimiz (s.a.v.) İslâmî tebliğ hürriyetini ve davet hususundaki gerekli özgür ortamı bulmak adına çeşitli girişimlerde bulundu. Ancak Mekkeli müşriklerin imana ve İslâm’a karşı bağnazlıkları, iman edenlere düşmanca tavırları ve onlara akla hayale gelmeyecek derecede işkence ve eziyetlerinin neticesinde Efendimiz (s.a.v.) ve ashabı canları kadar sevdikleri Mekke’den dolayısıyla Kâbe’den bile ayrılmalarına sebeb olmuşlardı. Bu bakımdan İslâm tarihinde Medine’ye hicret, Efendimiz (s.a.v.) açısından İslâmî tebliğ konusunda atılmış en önemli adım ve bir dönüm noktası oldu.
İslâm tarihinde Müslümanların varlıklarını devam ettirebilmeleri için bir dönüm noktası mesabesinde olan Bedir Savaşı hicretin 2. senesinde Ramazan ayının 17’si Cuma sabahı (13 Mart 624) vuku bulmuştur. (İbn Hişâm, II, 202; İbn Sa‘d, II, 17) Sahabe Efendilerimizin Allah’a ve Rasulullah (s.a.v.)’a olan imanları bakımından ne kadar yüce bir mertebede oldukları bu çetin muharebede bir kez daha sergilenmekteydi. Çünkü bu güzide insanların pek çoğu ticaretle uğraşan veya bağ ve bahçelerinde ziraatle uğraşan kimselerdi. Yani harb etmeyi bilen savaşçı insanlar değildiler. Fakat onları Bedir kuyularına getiren bir hakikat vardı. O da; imanları uğrunda verecekleri dünya imtihanı...
Rasûlullah (s.a.v.) her zaman olduğu gibi Bedir Gazvesinde de Cenâb-ı Hakk’ın yardımının iman edenler üzerine olacağına imanı tamdı. Bu yüzden hiç bir zaman dilinden düşürmediği dualarla İslâm’a ve müslümanlara zafer bahşetmesi için Rabbimizden yardım istemekteydi.
Hz. Ali (r.a.) müşahede ettiği bu durumu şöyle anlatıyor: “Bedir günü biraz savaştıktan sonra Resûlullah’ın ne yaptığını görmek için yanına geldim. Baktım ki Resûlullah secde halindedir ve: “Ya hayyu ya kayyûm” diyor, başka bir şey söylemiyordu. Tekrar savaş meydanına döndüm. Sonra tekrar geldim, baktım ki yine secde halindedir. Sonra savaşa döndüm. Yine Resûlullah’ın yanına geldim, baktım ki yine secde halindedir. Ve “ya hayyu ya kayyumu” tekrar ediyor. Allah ona zaferi müyesser kılıncaya kadar bu duayı yaptı.
Rasûlullah (s.a.v.), Bedir gecesinde hem namaz kılıyor, hem de, “Ey Allah’ım! Eğer şu bir avuç Müslüman’ı helâk edersen sana kulluk yapılmayacaktır” diye dua ediyordu ve o gece Allah bir yağmur ihsan etti. (Kenzü’l-Ummal, V/267; Hayatu’s-Sahabe, I/478)
Efendimiz (s.a.v.) hem Cenâb-ı Hakk’a buna benzer dualarla niyazda bulunurken hem de ashabını Allah yolunda cihada teşvik ederek: “Muhammed’in nefsini kudret elinde tutana yemin ederim ki, içinizden kim onlarla savaşırken sabır ve metânet gösterir; mükâfaatını yalnızca Allah’tan bekleyerek ve kaçmaksızın şehit düşerse Allah Teâlâ onu cennete iletir” buyurmaktaydı.
Sahabe Efendilerimizden Umeyr b. Hümam (r.a.) Rasûlullah’ın (s.a.v.) cihada çağrısını işttiği sırada elindeki hurmaları yiyordu. O, bu sözleri işitince Mekkeli müşrikleri işaret ederek: “Çok güzel! Benimle cennet arasında şu kişilerin beni öldürmelerinden başka bir engel yoktur!” dedi.
Hz. Peygamber, niçin “Çok güzel!” dediğini sorduğunda Umeyr (r.a.):“Ey Allah’ın Rasûlü! Yemin ederim ki; bunu inançsızlığımdan değil cennete girebilme ümidimden dolayı söyledim” dedi.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de ona: “Cennetlik olduğundan şüphen olmasın!” buyurdular.
Bunun üzerine Umeyr sadağından birkaç hurma çıkararak yemeye başladı. Ancak daha sonra bunları yemekten vazgeçerek
“Bunların hepsini yeyinceye kadar yaşayacak olursam bu çok uzun bir süre olacaktır” dedi. Böylece elindeki hurmaları atarak kılıcını çekti ve şehit düşene kadar savaştı. (Bidaye III/277;
Hayatu’s-Sahabe, 1/405-406. İmam Ahmed ve başkaları Enes b. Malik’ten.)
Bedir günü Cenâb-ı Hakk, iman edenlere öyle bir yardım göndermişti ki, bu durum Kurân-ı Kerîm’deki Enfâl sûresinde bazı ayetlerle de teyid edilmekteydi. Çünkü Allah (c.c.), bu savaşa melekleri göndermiş ve onları, kafirlere karşı müminlere destek olmaları için vazifeli kılmıştı. Savaş esnasında meleklerin bu yardımını başta Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere sahabeden pek çoğu gözleriyle müşahede ettiler. Aynı şekilde müşriklerden esir edilenler de o güne kadar hiç görmedikleri kimselerin, kendilerinin esir alınmalarında sahabiye yardım ettiklerini esir alındıktan sonra itiraf etmişlerdi.
İslâm ve imanın muhafazası uğrunda verilen mücadelenin Allah tarafından nasıl yardıma mazhar olunduğunu Bedir günü yaşanan hadiseler ışığında Sahabe Efendilerimizin dilinden gelin hep beraber dinleyelim:
• Sehl b. Sa’d şöyle anlatıyor: Ebu Üseyd gözlerini
kaybetmesinden sonra bir gün bana şunları söyledi: “Ey yeğenim! Allah’a yemin ederim ki şu anda Bedir’de bulunsak ve Allah Teâlâ da gözlerimi bana geri verseydi, imdâdımıza gelen meleklerin çıktıkları vadiyi sana hiç tereddütsüz gösterebilirdim.” (Bidaye III/280 (Beyhaki ve İbn İshak’tan); Heysemi VI/84)
• Cebrail (a.s.) Bedir gününde Zübeyr (r.a.)’in simasında ve başında sarımtırak bir sarık olduğu halde indi.(Heysemi VI/84)
• Bedir gününde Zübeyr (r.a.)’in başında bir ucunu yüzü tarafına sarkıttığı sarı bir sarık vardı. Melekler de aynı şekilde, başlarında sarı renkli sarıklarla indiler. (Kenzü’l-Ummal, V/268; Hâkim III/361)
• İbn Abbas (r.a.)’ın rivayetine göre; Melekler, Bedir
gününde ucunu arka taraflarına sarkıttıkları beyaz sarıklar giymişlerdir. Huneyn gününde ise sarıklarının rengi yeşildi. Onlar Bedir hariç hiç bir savaşta düşmanla savaşmamışlardır. Yaptıkları sadece mü’minlerin sayılarını çok göstermekti. (Ebu Nuaym, Delâil s. 170
Meleklerin Müşriklerle Savaşması ve Onları Esir Alması
• Süheyl b. Amr (r.a.) naklediyor: “Bedir günü kır atlara binmiş bazı kimseleri yer ile gök arasında gördüm. Başlarında miğferler vardı. Müşriklerden bazılarını öldürüyor, bazılarını da esir alıyorlardı.” (Kenzü’l-Ummal, V/265)
• Abbas’ı esir eden Ebu’l-Yeser Kâ’b b. Amr’dır. Bu zat Benî
Seleme kabilesine mensubdur. Bu adam kısa boyluydu. Abbas ise iri yarı birisiydi. Bu kişi, Abbas’ı esir ederek Efendimize (s.a.v.) getirmişti.
Abbas: “Ey Allah’ın Rasûlü! Beni esir eden şu ensarlı zat değildir. Beni, bir ata binmiş, saçı dökülmüş, çok güzel yüzlü bir adam esir etti. Doru bir atın sırtındaydı ve ben onu şimdi kavmin içinde görmüyorum. Onun kılık kıyafeti şöyle şöyle” idi diyerek tarif etti.
Ensarlı: “Ey Allah’ın Rasûlü! Onu ben esir ettim” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.), Ensarî’ye; “Sus! Allah Teâlâ, keremli ve şerefli bir melekle sana yardım etmiştir” buyurdu. (Heysemi, VI/75, İmam Ahmed, Bezzar’dan).
• Müslümanlardan bir kişi, müşriklerden birini kovalıyordu.
O sırada yukardan bir kırbaç sesi duyuldu ve bir süvari ortaya çıkıp: “Ey Hayzum ilerle” dedi. Ensari önüne baktığında kaçan müşriğin sırt üstü yere düştüğünü, burnunun kırıldığını ve kamçı izinden yüzünün morardığını gördü. Ensari Efendimize (s.a.v.) gelerek durumu anlattı.
Hz. Peygamber (s.a.v.): “Dediklerin doğrudur. O göklerin üçüncü katından gönderilen bir yardımcıdır” dedi. O günde müşriklerden yetmiş kişi öldürülmüş, yetmiş kişi de esir alınmıştı. (Bidaye, III/279. Müslim, İbn Abbas’dan).
• Ben ve amcamın oğlu dağın üzerine çıktık. Oradan Bedir sahasını görüyorduk. İkimiz de müşriktik. Tepeden savaşı seyrediyor ve sonucunu bekliyorduk.
Yağmacılarla beraber yağmacılık yapacaktık. Biz dağda pusuda iken, bir bulut bize yaklaştı. Buluttan atların kişnemesi duyuluyordu. Birisi de: “Hayzum ilerle” diyordu. Amcamın oğlunun korkudan ödü patladı, oracıkta öldü. Ben de neredeyse helâk olacaktım. Fakat kendimi toparladım. (Ebu Nuaym, Delâil, s. 164. Beni Ğıfar kabilesinden bir adamdan).
• Babam bana: “Ey oğlum! Bedir savaşındaydık.
Hatırlıyorum ki, müslümanlardan birisi, müşriklerden birinin başını hedefliyor, fakat daha kılıcını vurmadan başı yere düşüyordu” dedi. (Bidaye, III/281 (Beyhaki, Ebu Umame b. Sehl, babasından); Hakim, III/409.)
• Hâris b. Samime “Rasûlullah (s.a.v.) vadide, bana:
“Abdurrahman b. Avf’ı gördün mü?” dedi.
“Evet, ey Allah’ın Rasûlü! Onu dağın eteğinde gördüm. Müşrikler onun etrafını sarmışlardı. Ona yardım etmek istedim, fakat sizi burada görünce yardımınıza koştum” dedim. Rasûlullah (s.a.v.): “Onun için üzülme. Melekler onunla beraber savaşırlar” dedi.
• Daha sonra Abdurrahman b. Avf’ın yanına gittiğimde, yedi kişinin öldürülmüş olduğunu gördüm ve: “Ellerine sağlık, bütün bunları sen mi öldürdün?” dedim. Abdurrahman (r.a.): “Ertat b. Şurahbil’i ben öldürdüm” dedi. Bir adamı daha göstererek Şunu da ben öldürdüm, fakat diğerlerini göremediğim bir kimse öldürdü” dedi. Bunun üzerine: “Allah ve Rasûlü doğru söyledi” dedim. (Heysemi, VI/114; Hayatu’s-Sahabe, IV/298-300)
Müslümanların iman ettikleri Allah’a ve arka çıktıkları Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize karşı bağlılıkları kendilerine bahşedilen Bedir zaferi sayesinde daha da artmış, İslâm’a şüphe ve kinle yaklaşan bazı insanların bütün bu olumsuzluklarından temizlenerek iman ettikleri görülmüştür. Katledilen müşriklerin büyük kısmı Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ve müslümanlara pervasızca eziyette bulunan, onlara karşı fitne ateşini alevlendiren kimselerdi. Böylece noksanlardan münezzeh olan Allah’ın kelimesi, yani İslâmiyet yücelmiş, şirkin kelimesi ise alçalmıştı. Hak ile batıl Bedir günü birbirinden ayrılmıştı.
Ashab-ı Bedir
Özlenen Rehber Dergisi 60. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.