Özlenen Rehber Dergisi

60.Sayı

Bedir Şehitleri

Nadir SÖNMEZ Özlenen Rehber Dergisi 60. Sayı
BEDİR ŞEHİTLERİ

Mart ayı İslâm tarihi açısından büyük zaferlerin başlangıcı olan Bedir savaşının yapıldığı aydır.

Müminlerle, müşrikler arasında yapılan ilk büyük gazvedir ve Rasûlullah (s.a.v.)’ın savaş öncesi duasında zikrettiği gibi bir avuç inananın yok olması ya da şanlı zaferlerin başlangıcı olarak İlay¬-ı Kelimetullah’ın yeryüzüne hakim olmasının ilk adımlarından biri olacaktı.

Bu yazımızda Rasûlullah (s.a.v)’ın sahabesi olma şerefinin yanında şehitlik mertebesinin ilk halkalarından olan ve İslâm’ın ilk yıllarında her türlü sıkıntı ve meşakkate sabreden, imanlarındaki sadakatlerini en doruk noktada göstererek canlarını İslâm için feda eden o şanlı şehit sahabelerden kesitler sunarak o günlere uzanmayı amaçladık.

Hicri 2. yıl 17 Ramazan (13 Mart 624 Cuma günü) vuku bulan Bedir savaşında şehit olan sahabe efendilerimiz şunlardır:

Bedir savaşında, altısı Muhacirler’den, sekizi de Ensar’dan olmak üzere 14 şehit verildi.

1- Ubeyde bin Haris,

2- Umeyr bin ebi Vakkas,

3- Zü`ş-şimaleyn ibn abdi Amr,

4- Akil bin Bukeyr,

5- Mihca bin Salih,

6- Safvan bin Beyda,

7- Sa`d ibn Hayseme,

8- Mubeşşir bin Abdilmunzir,

9- Yezit bin Haris,

10- Umeyr ibn Humem,

11- Rafi bin Mualla,

12- Harise bin Suraka,

13- Avf ibn Afra,

14- Muavviz bin Afra.

Savaşta İlk Şehid Muhacirlerden Mihca b. Salih (r.a.)
Harb âdeti üzere, önce her iki taraftan teke tek çarpışacak kimseler savaş meydanına çıkacaktı. Fakat, müşrikleri heyecana getirmek için ortaya atılan Amir b. Hadremî, harb usûlüne muhalefet ederek, mücâhidlere doğru bir ok attı. Ok, Muhacir Müslümanlardan Mihca Hazretlerine isabet etti ve orada İslâm Ordusu ilk şehidini verdi. Rasûli Ekrem (s.a.v.): ’Mihca, şehidlerin efendisidir’ buyurarak İslâm’ın bu ilk şehidini tebcil etti.

Şehitlerden Peygamberimizin (s.a.v.) amca oğlu Ubeyde b. Haris (r.a.)

Bedir gününde müşriklerden Utbe cahiliye adetleri üzere meydan okuyarak karşılarına savaşmak için 3 kişi istedi. Hz. Ali meydana çıkıp onun oğlu Velid’le karşılaştı. İkisi de aynı dönemdde yetişmiş birer gençtiler. Ali (r.a.) onu elinden tutarak yüzü koyun yere çarptı ve hemen öldürdü.

Sonra Şeybe b. Rabia kalktı. Hz. Hamza da kalktı. Onlar da aynı yaşlarda idiler. Hamza kuvvetli bir vuruşla onu yere serdi. Sonra Utbe b. Rabia kalktı. Ona da Ubeyde b. Haris karşı çıktı. İkisi de, iki direk gibiydiler. Birbirlerine saldırdılar. Ubeyde ona bir darbe vurarak sol tarafını kesti. Utbe de Ubeyde’nin ayağına yaklaştı ve kılıçla ayağına vurarak baldırını kesti. Hz. Hamza ile Hz. Ali, Utbe’nin üzerine hücum ederek onu ölümünü hızlandırdılar Ve Ubeyde’yi Rasûlullah (s.a.v.)’a getirdiler.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Ubeyde’yi yatırıp ayağını ona yastık yaptı. Yüzündeki toprakları siliyordu. Ubeyde: “Acaba ben şehid miyim?” dedi. Hz. Peygamber: “Evet, sen şehidsin” dedi.

“Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’a yemin ederim ki! Eğer Ebu Talib beni bu halde görseydi; “Ne zaman ki hepimiz Muhammed’in etrafında vurulup yere serilir ve bizden, çocuk ve kadınlarımızı koruyacak kimse kalmazsa, ancak o zaman onu düşmanlarıyla başbaşa bırakırız” demeye, beni kendinden daha fazla hak sahibi görecekti. Sonra şunları söyledi:

Ne mutlu o kişiye ki
Hayatının sonucunda
Bulur şanlı peygamberi
Kendisinin başucunda

Ubeyde b. Haris, Bedir’den dönülürken, Safra’da vefat etti ve oraya gömüldü. Ashab onun kabri yakınlarında konakladıklarında misk kokusu duydular da hayret etmişlerdi. Rasûlullah (s.a.v.) de: “Duymanıza ne engel var? İşte Ubeyde b. Haris’in kabri ordadadır” buyurarak, misk kokusunun oradan yayıldığını bildirmiştir. (A. Köksal, İslâm Tarihi, III/345-346)

Genç yaşta şehitlik mertebesini kazanan Haris b Süraka (r.a.)

Hazreç Kabilesinden olan Haris b. Süraka adındaki genç, ordunun gerisinde su havuzunun başında bulunuyor ve vuruşmayı temâşâ ediyordu. Düşman tarafından atılan bir ok, ön saftaki mücâhidlerin üzerinden geçerek ona isabet etti ve orada şehid oldu. İşte Ensâr’dan ilk şehid düşen, bu zâttır.

Harise bin Süraka’nın Bedir’de genç yaşta hayatını kaybettiği haberi Medine’ye annesi Rubeyde Hatun’a gelince yiğit ananın tavrı merak konusu oldu. Acaba ölüm haberi, cahiliyet döneminde olduğu gibi O’na saç baş yoldurup hüngür hüngür göz yaşı döktürecek miydi?

Soylu ana dedi ki: “Benden cahiliyet zamanının alışkanlıklarını beklemeyin. Şimdi evlat kaybetmenin acısını kalbime gömüyorum. Rasûlullah (s.a.v.)’ın dönmesini bekleyeceğim. Şayet Harise şehid olarak cennetlik olmuşsa elbetteki gözümden tek damla yaş sızmayacak; şükür secdesine varacağım. Ama ruhunu imansız olarak teslim etmişse; bu gözlerin şu dünyayı görmesine artık lüzum kalmaz. O zaman kanlı göz yaşları ile ağlayacağım. Efendimiz (s.a.v.), kendisine Haris b.Süraka’nın Firdevs-i a’lâ cennetinde olduğunu haber verdiğinde annemiz sevinçle oradan ayrılırken kendi kendine: “Bak hele! Bak hele şu senin yüce nasibine ey Harise!” diyordu. (A. Köksal, İslâm Tarihi, III/345-346)

Çocuk denilecek yaşta şehit düşen Umeyr b. Ebi Vakkas (r.a.)

Sa’d b. Ebî Vakkas şöyle anlatıyor: Kardeşim Umeyr b. Ebî Vakkas’ı, Efendimiz (s.a.v.) bizi teftiş etmezden önce Bedir suyunda gördüm, orada gizleniyordu. Ben:
“Ey kardeşim, niçin gizleniyorsun?” diye sorunca,
“Korkarım ki, Hz. Peygamber beni küçük görür de geri çevirir diye korkuyorum. Halbuki ben çıkmak istiyorum. Umulur ki, Allah bana şehidlik mertebesi verir” dedi.
Sonunda o, Efendimize (s.a.v.) gösterildi. Hz. Peygamber onu küçük bularak savaşa katılmasına izin vermedi. O da ağladı. Bunu gören Hz. Peygamber ona izin verdi. Ben onun kılıcının ve kınının iplerini, küçüklüğünden ötürü, bağlıyordum. O on altı yaşında iken şehid düştü. (Hayatü’s-sahabe, III/55-56)

Umeyr b. Humam ve Avf b.Haris (r.a.)
Efendimiz (s.a.v.)tesirli bir konuşma ile müslümanşarı cihada teşvik ediyordu: “Ey Ashabım! Sonsuz kuvvet ve kudret sahibi Allah’a yemin ederim ki her kim, bugün düşmandan yüz çevirmeyip sebat eder ve çarpışa çarpışa şehid olursa; Cenâb-ı Hak, onu mükâfaat olarak elbette cennetine koyacaktır. Bugün şehid olacakları en yüksek cennet; Cennetü’l-Firdevs hazır olarak beklemektedir.
Efendimiz (s.a.v.)’in bu müjdesini işiten Umeyr bin Humam (r.a.) daha bir aşka geldi: “Ah ne kadar güzel! Cennetle aramızda bir nefeslik mesafe kalmış... demek ki cennete gitmek için bir düşman kılıcı kâfi...”

Torbasından hurma çıkarttı, yemeye başladı ve sonra: “Şu hurmaları yeyinceye kadar yaşarsam bu uzun bir yaşamdır” dedi ve hurmaları atarak düşman saflarına daldı. Orada şehid oldu. (Ahmet b.Hanbel, III/136,137)
Ensar’dan Avf bin Haris (r.a.) Efendimize (s.a.v.) koştu ve: “Ey Allah’ın Rasûlü! Kulun Rabbini hoşnud eden işi nedir?”

Efendimiz (s.a.v.): “Bilekleri yoruluncaya kadar kılıç sallamak!” buyurdular. Bunun üzerine Avf bin Haris, daha çevik hareket edebilmek için zırhını da çıkartarak yalın kılıç düşmanın arasına daldı ve çarpışa çarpışa şehit oldu.

Bekârlar evinin sahibi şehit Sad b. Hayseme (r.a.)
İslâm dininin kabul edilmesinde ve yayılmasında bekârların gayretleri ve gösterdikleri fedakârlıklar dillere destandır. İlk Müslümanlardan birçoğu bekârdır. Bekâr olan bu delikanlılar, Hz. Peygamber’in etrafında pervane gibi dönerlerdi. Muhacirlerden bekâr olanlar, kendileri gibi bekâr olan Sa’d b. Hayseme’nin evini mekân seçmişlerdi. Sa’d da onlara hem evini hem de gönlünü açmıştı. Kübâ’daki bütün Müslümanlar burada toplanırlar, Hz. Peygamber de onlara sohbet ederdi. Bu sebepten Sa’d b. Hayseme’nin evine ’bekârlar evi’ manasına gelen ’Menzilü’l-Uzzâb’ denirdi.

İlk Cuma namazı da bu sahabe efendimizin evinde Efendimizin (s.a.v.) izniyle Hz. Musab tarafından kıldırılmıştı. İşte evini Müslümanların hizmetine açtığı gibi Bedir gününde de gönlünü, bedenini Allah’a ve Rasûlü’ne açarak şehitlik payesine ulaşmıştır.

Hz. Ali’nin anlattığına göre; o gün gündüz ilerleyince Müslümanlarla müşriklerin safları birbirine karıştı. Kum tepesinin üstünde müşriklerden birisiyle Sad b. Hayseme çarpışıyordu. Müşrik nihayet Sad b. Hayseme’yi şehit etti.

Bedir’de şehit kardeşler

Abdurrahman b. Avf (r.a.) anlatıyor: “Bedir’in tam kızıştığı andı. Allah Rasûlü’nün bir avuç kum alıp düşmanın yüzüne saçtığı ve “Yüzleri kararsın” buyurduğu anda müşriklerin ele başları Rasûlullah (s.a.v)’ın bir gün önce tek tek yerlerini gösterdiği yerlere düşerek cehennemi boyluyorlardı. Bu sırada Ensar’dan iki genç Efendimize (s.a.v.) Mekke’de iken çeşitli eziyetler yapan, hakaretler eden İslâm’ın en azılı düşmanı Ebû Cehil’i arıyorlardı. Abdurrahman b. Avf’a onu sordular. Kendilerine; “onu ne yapacaksın” diye soruduğunda, cevap olarak: “Allah’a söz verdik. İslâmın yayılmasını engellemeye çalışan İslâm’ın en büyük düşmanı olan bu karanlık ruhu öldüreceğiz” diyen iki genç sahabiydi.

Abdurrahman b. Avf bir ara gördüğü Eb Cehil’i parmağıyla işaret ederek onlara gösterdi ve her ikisi de anında ona hucum ederek kılıç darbeleriyle Ebû Cehil’i yere indirdiler. İnsanlık tarihinde küfrü temsil edenlerden biri ve Allah Rasûlü’nün:“Bu ümmetin Firavunu’dur” dediği en büyük kâfir de yıkılmıştı. Onu vurup yıkan yiğit sahabiler, Muaz ve Muavviz adında iki kardeşti. (Buhari VIII/s.3720)

Afra annemizin üç oğlu vardı üçü de Bedir savaşına katılmışlardı. Savaşta Muaz ve Muavviz Allah’ın Düşmanı olan Ebu Cehil’i öldürdükten sonra kendileri de şehit düştüler. Onların şehitlik mertebesine ulaştığını haber alan Afra (r.anha) diğer oğlu Avf’ın şehit olmayışına üzüldü. İstiyordu ki; onu da Allah yolunda şehit versin. Efendimize (s.a.v.) bu üzüntüsünü şöyle dile getirdi: “Ya Rasûlallah! Diğer çocuklarım şehit oldu, Keşke Avf’da aynı mertebeye ulaşsaydı. Acaba Avf onlardan daha mı geridedir?”

Rasûlullah (s.a.v) bu vefakâr insanın yüreğine su serpen şu cevabı verdi: “Hayır! Muaz ve Muavviz ömürlerinin encamını görmeden şehit oldular. Fakat Avf da onlardan geride değildir” buyurdu. Çok geçmeden Avf şehit edildi. Böylece Afra validemizin arzusu gerçekleşmiş oldu. Daha sonra dört çocuğu olan annemizin bu dört çocuğu da Raci, Mâune ve Yemame savaşlarında şehit oldular. Yedi şehit annesi olan bu hanım sahabinin şehit çocularına sahabe annemize atfen Afra’nın oğulları lakabını koymuşlardı. (İbn Sad Tabakat VIII/443, Hanım sahabiler s. 238)

Rasûlullah (s.a.v)’ın yanında olan Afra annemiz gibi diğer sahabe efendilerimizin bir gayesi vardı: O da Allah’ın rızasıydı. Bu gayeye hizmet için oğullarından, eşlerinden ve canlarından vazgeçecek kadar kâmil manada iman sahibi idiler.

Rabbim bizleri Efendimiz (s.a.v.)’in güzide sahabelerini örnek alan ve onların şefaatlerine nail olan kullarından eylesin. Amin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • nevin

    Allah razi olsun

  • murat gün

    rabbim onlardan razıolsun mekanlarıcennet olsun

  • ayse ozdemir

    es.a aro tek kelimeyle Şahane bir hizmet sahabeyi anlatmak.hidayet caginin sahabeleri olma talebimi yuce rabbimize arzediyorum Efendimizin himmetiyle ins.Allah'a emanet olasiniz muh. kardesim.

  • behlül türk

    allahım hepsinin mekanını cennet eylesin

13 kişi yorum yazdı.