Özlenen Rehber Dergisi

35.Sayı

Ümmet'e Vedâ, Ehl-i Beyt'e Vefâ

Abdurrahman ÇALIŞKAN Özlenen Rehber Dergisi 35. Sayı
Hamd; ömür, sıhhat, akıl, iman, tâat ve sevgi lutfeden âlemlerin Yüce Rabb’ine, salât-ü selâm da iki cihan serveri Habîb-i Edîb’e, Sahabe’sine, güzide Ehl-i Beyt’ine ve sevdiklerine olsun. Rabbimiz (c.c), yakınlığa sebep peygamberî tâati, kalplerimizdeki iman nuruna ziyneti ve yollarımızı Yüce Zât’a vasıl eden razı olduğu sevgileri artırsın.
Kıymetli dostlar!
Hayır üzere olalım, hayırda yarışalım, hayır söyleyelim, hayır duyalım, hayır üzere son nefeslerimizi verelim, mahşerde hayır ehliyle birlikte olabilmek için şu dâr-ı dünyada mühsinlere yoldaş olalım, hayra koşalım ve ancak hayırda yardımlaşalım. Merhametli Rabb’imizin bildirdiği gibi “...(Ey îman edenler) İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın; ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” ancak hayırda yardımlaşalım, şerde değil.
Îmanın güzelliği amellerimizi ve sevgilerimizi de güzelleştirmeli değil midir? Sevgi ve işlerimizdeki Hak’tan, Habîbullah’tan uzaklık neyin alâmetidir? Allah’ımız, bizleri ancak razı oluğu hâl üzere kılsın, ayaklarımızı sırat-ı müstakimde sabit kılsın, bir hayra vesile olup da kıyamete dek hanesine hayırların kaydedildiği zümrelerden kılsın da, şerre vesile olup, ateşten yaratılan ve ataşe dönücü olan şerle dolu bir kitabı solundan alanlardan kılmasın.
Bu ay, Efendimiz (s.a.s) ve kendisinden hemen sonra cereyan eden iki mühim olayın tevafuk ettiği bir zamana rastlamıştır. Birlikte düşünüldüğü takdirde, Allah ve Rasûl’üne yakınlık ve uzaklığın aynı atmosferde açık bir şekilde görülebilmesini mümkün kılmaktadır. Bu iki hadise cihana evrensel mesajların, hayat düsturlarının nebevî lisan ile irad buyrulduğu Vedâ Hutbesi’nin miladî olarak yıldönümü olması, diğeri de bu mübarek hutbede vaz‘ edilen düsturlardan bir çoğunun hunharca çiğnendiği Kerbelâ faciasının vuku bulmasıdır.
Veda Hutbelerinde Efendimiz (a.s), mü’minlerin kardeş olduğunu, birbirlerine mal, can ve ırzlarının haram olduğunu bildirmiş; ‘haksız yere cana kıymayın’ diye tekrar tekrar uyarmış ve “Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum”, ’Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah’ın Kitabı’dır. Semâdan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim’dir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün’ buyurmuşlardır. Rabb’imiz (c.c) ruhlarımızı; kalbimizde ve sa‘yimizde, Kur’ân, Sünnet ve Ehl-i Beyt muhabbeti olduğu halde alsın inşallah.
Değerli okurlar, biz de bu sayımızda değinmeye çalıştığım hususlarda şuurumuzu artıracak, idraklerimize kuvvet katacak, gerek rahmetli Üstad’ımız Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretlerinin “Aşûre Günü ve Hazret-i Hüseyin” adlı makalesi, gerek Muzaffer YALÇIN Hocaefendinin “Aşure Sohbeti” ve gerekse de yazarlarımızın bu mevzulara dair kaleme aldıkları kıymetli çalışmalarıyla kapak konumuzun içeriğini de canlı tutmaya çalıştık. İnşallah güzel bir istifade imkânı doğacaktır ümidindeyiz. Ayrıca aşure, muharrem ve Ehl-i Beyt ve Vedâ Hutbesi konularının dışında, bir araştırma yazı dizisi olarak devam eden tasavvufî ahlâk, silsile-i saadat, tefsir sayfalarında da sizleri değerli çalışmalar beklemektedir.
Rabb’im razı olduğu hâlden bizleri uzak kılmasın duasıyla bir dahaki sayıda buluşmak dileğiyle...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.