Her şeyin yaratıcısı yüce Allah (c.c.)’nun yeryüzü ve içindekileri emrine musahhar kıldığı halife namzedi insan, vücut iklimine hakim olan kalp ve gönül âlemi itibariyle iyi ve kötü yönleriyle birbirine zıt bir çok letaif ve hissiyatı bünyesinde barındırmaktadır. Yapısına kodlanmış bu duyguların tazyikiyle insan, Kur’ânî tabirle, yeri gelmiş aşağıların aşağısına yuvarlanmış ve yeri gelmiş meleklerin bile gıpta eyledikleri en yüce makamlara, âlâyı illiyyîne yükselmiştir.
İnsan, yaratılışının iptidasında bir dost ve bir de düşman edinmiştir kendine. Öyle bir dost ki; onu ondan daha iyi tanıyıp daha çok seven, zayıf ve acizliğine merhameten, hidayetin yollarını gösteren bir dost. Ve öyle bir düşman ki; doğumundan ölümüne değin damarlarında kan olup onu şerre ve akabinde azâb-ı ebediyye’ye sürükleyen bir düşman. Biri ebedî saadete davet eden yüce Rahman, diğeri ilahî rahmetten ümidini kesmiş melun şeytan.
İnsan bu ikisi arasında cüzî iradeyle seçim yapmalıdır. Kendini ebedî nedamete davet eden melunu düşman bilip kalp ikliminde ona açılana yolların kapılarını sıkıca kapamalı ve hakiki dostun rahmetine ve rızasına yönelmelidir.
Her yönden aciz ve her hususta Samed olan Allah’a ihtiyaç arz eden insan, ilâhî azaptan halas bulup necata kavuşma mevzuunda da onun rahmetine ve yardımına muhtaçtır. Kullarının kendisini tanıyıp bilmelerini isteyen Cenâb-ı Allah, insanın bu ihtiyacına binaen onu hak yola davet edip kendisine kulluğu öğretecek ve bu hususta rehberlik yapacak elçiler göndermiştir.
Bu elçiler, kemal noktasında zirve olan peygamberler ve onlara ittibayla kemali bulan Allah erleri, ilmiyle âmil âlimler ve mürşid-i kâmillerdir. İnsanlardan bu mümtaz kişilere ittiba edip davetlerine kulak verenler kurtulmuş, bu davetten yüz çevirip hevâlarına tabi olan, şeytanın yollarına sülûk eden bedbahtlar ise helak olmuşlardır.
Her yönden peygambere ittiba eden Allah dostlarının mümtaz birçok vasıfları olmakla beraber onlarda bariz olarak görülen en büyük özellik istikamet üzere Allah’a kulluk yapmalarıdır. Onlar bu vasıfları sayesinde her ne olursa olsun hak yoldan ayrılmamış, Allah’a kullukta sebat etmiş ve bu hususta zerre miktar ne nefislerine ve şeytana, ne de insanlara karşı taviz vermişlerdir.
Peygamberlerin gölgesinde hak yola baş koyup hizmet eden bu zatlardan hakkıyla istifade edebilmek ancak ve ancak onların bu özelliklerini, yani istikamet üzere kulluklarını iyi anlayıp özümsemeyle olabilir. Dünya hayatının ve imtihanlarının en güzel neticesi olan rızayı Barî’ye ve Cemâlullah’ı müşahedeye ancak bu yolla ulaşılabilir. Dergimizin bu sayısında rahmetli üstadımız Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) ’İnsan-ı Kâmil’ adlı makalesinde bizlere genel hatlarıyla Allah dostlarını tanıtmakta ve Muhterem Muzaffer Yalçın Hocaefendi de, ’İstikamet ve Mimarları’ adlı çalışmasında, adından da anlaşılacağı üzere hidayete giden yoldan ve hakkın kullarına bu hidayet nurunu taşıyan kutlu rehberlerden bahsetmekte ve bizlere çok kıymetli nasihatler sunmaktadır.
Nasihatlerin en güzeli insanlara Allah’ı ve O’nun rızasına ileten yolları tanıtmak ve sevdirmek için olanıdır. Allah dostları hâssaten bu işle vazifeli olmakla birlikte umum Müslümanlar da ellerinden geldiği kadarıyla insanlara güzellikleri tavsiye edip, onları umum şerlerden menetmelidirler. Bu sayımızda Cumali Kara kardeşimiz bu vazifeyi ifa eden kimselerde aranan şartlar ve terkinin getirdiği menfi durumlardan vb. bahsederek ’Emr-i Bi’l-Marûf ve Nehy-i Ani’l-Münker’ adlı makalesine devam etmektedir.
Ehl-i Beyt, bütün hayırlarda ümmete öncülük ede gelmiştir. Canları pahasına da olsa onların Hakk namına haksızlığa karşı duruşları biz Müslümanlara örnek teşkil etmiştir. Silsile-i Fârukiyye adlı yazı dizimizde bu ay Seyyidü’ş-Şühedâ İmam Hüseyin Efendimiz’i kısaca tanıma imkanı bulacaksınız.
Dinin temelini teşkil eden itikat mevzularını Ehl-i Sünnet âlimlerinin perspektifinden öğrenmek gerekir. Zira amellerin semeresini elde edebilmek bu amellerin sağlam bir itikat üzerine bina edilmesiyle mümkündür. Rü’yetullah meselesi Kelam İlmi bünyesinde geniş tartışmalara mevzu olmuştur. Bu hususta Ehl-i Sünnet anlayışını aktarması bakımından Erol Kılıç Hocamızın ’Rü’yetullah’ın İmkanı’ başlıklı makalesini siz okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.
Efendimiz (s.a.v.)’in bir çok sünnetleri var ki unutulmuş veya önemsenmediğinden ümmet için kitap sayfalarını işgal etmekten başka şey ifade etmez bir hale gelmiştir. Mustafa Ulum kardeşimizin bu sayımızdaki makalesi çoğumuzun bilmeyerek veya önemsemeyerek tatbik etmediği ’Guslün Sünnetleri’nden bahsetmektedir. İmamlarımız her hususta O’nun sünnetlerini tatbik etmekle yüceldiler. Bizler de yücelmek istiyorsak sünnetlere sımsıkı yapışalım, öğrenelim ve gelecek nesillere öğretelim.
Hakk Dostlarını Anlayabilmek ve Onlara Tabi Olmak
Özlenen Rehber Dergisi 17. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.