Özlenen Rehber Dergisi

146.Sayı

İslâm'da Zikir ve Semâ

B) SEMÂ ve RAKS

Cenâb-ı Hakk’ı ayakta iken sallanarak zikretmek mubah ve sünnettir. Cenâb-ı Hakk’ın ismi anıldığı zaman kalpler titrer ve ürperir:

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَانًا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

’Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanını artırır. Ve onlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.’ (el-Enfâl, 8/2)
Allah’ı zikretmek ruhun neşe kaynağı olduğundan, ruhun bulunduğu vücudun her zerresine sirayet eden ilahî nurlar, o vücudu değirmen taşı gibi döndürmeye ve sallanmaya mecbur eder. İşte bu sallanma ve dönmeye ’semâ’ ve ’raks’ denir.
Akıl başta iken, ruhun güzel bir söz işitmesi sonucu galeyana gelmesiyle o, vücuttan sıyrılıp kurtulmaya çalışır. Bir kuşun kafesten kurtulup uçmak istemesi gibi. İmam Gazâlî, bu konuda İhyâ’sında şu rivayeti naklediyor1:
Ali (b. Ebî Tâlib) (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: (Bir defasında) ben, (yanımda) Ca’fer (b. Ebî Tâlib) ve Zeyd (b. Hârise de olduğu halde) Nebi (s.a.v.)’e geldim. (Rasûlullah) Zeyd’e: ’Sen azatlı kölem (olman itibariyle yakınım)sın!’ buyurdu. Bunun üzerine (Zeyd, ayağının birini kaldırıp diğeri üzerinde zıplamak suretiyle) raks etti. (Ardından Rasûlullah) Ca’fer’e: ’Sen, (şekil bakımından) yaratılışıma ve ahlakıma benzedin.’ buyurdu. Bunun üzerine (Ca’fer de) Zeyd’in arkasından (aynı şekilde) raks etti. (Sonra Rasûlullah) bana: ’Sen bendensin, ben de sendenim.’ buyurdu. Bunun üzerine (ben de) Ca’fer’in arkasından (aynı şekilde) raks ettim. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.2, s.213, h.no:857, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997)
Bu raks da bir sevinme ve şevkten doğar. Raksın hükmü ise onu tahrik edenin hükmüne bağlıdır. Eğer raks eden kişinin sevinmesi meşru ise, onun raksı, o sevgiyi artırdığı için meşru olur. Eğer mubah ise raksı da mubah olur. Eğer mezmum ise, raksı da mezmum olur. Yine bu hususta İmam Ahmed’in Müsned’inde ehil sahih zatlar tarafından rivayet edilen şu hadis, bizi bu konuda irşat için yeterlidir. Hadisin ravisi Hz. Enes (r.a.) şöyle anlatıyor: Habeşliler, Rasûlullah (s.a.v.)’in huzurunda (harbelerle) oynuyorlar, raks ediyorlar ve (kendi dillerince): ’Muhammed, salih bir kuldur!’ diyorlardı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): ’Ne diyorlar?’ buyurdu. (Ashab): ’Muhammed, salih bir kuldur.’ diyorlar.’ dediler. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.20, s.17, h.no:12540)
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) onları yasaklamadı. Hatta bayram günü hem kendi seyretti, hem de Hz. Âişe’ye seyrettirdi.2
Bilinen bir gerçek ki, şer’î hükümler, Kur’ân’ın hükümleri ve Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in sözü, işi ve gördüğü şeye sükûtundan ibarettir.
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.), batıla asla sükût etmezdi. Nitekim Hz. Ömer (r.a.)’ın mescide geldiğinde Habeşlilerin bu hareketlerine mani olmak istemesine karşı, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.): ’(Ey Ömer!) Onları (rahat) bırak.’ demiştir. Habeşîlere: ’Ey Erfide oğulları, emniyet içinde olun, (oyununuza devam edin.)’ buyurmuştur. (Buhârî, İydeyn, 25) İşte buradan raks ve semânın caiz olduğu anlaşılmaktadır.
Aynı zamanda, rivayette3 Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’i öven sözler de söylenmiştir. Bu yüzden, bu rivayetten, sallanmanın yanında bir de Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’i öven sözler söylemenin caiz olduğu anlaşılıyor. Böylece bu şekilde yapılan zikirlerde raks ve sallanmanın mubah ve caiz olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu sallanma, vücudu zikre teşvik ederek neşelendirmektedir. Kalbi Allah’a yaklaştırarak, sahih bir niyete de sahip olduktan sonra, bu sallanmada bir beis yoktur. Çünkü:
إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ
’Ameller ancak niyetlere göredir.’ (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 1)
Ebû Erâke şöyle anlatıyor: Ali (r.a.) ile beraber sabah namazını kıldım. Sağ (taraf)ına dönünce sanki üzerinde bir sıkıntı varmış gibi (bir müddet) bekledi. Nihayet güneş, mescidin duvarı üzerinde bir mızrak boyu kadar olunca iki rekât namaz kıldı. Sonra elini çevirdi ve: ’Allah’a yemin olsun ki, Muhammed (s.a.v.)’in ashabını gördüm. Bugün, onlara benzeyen hiçbir şey görmüyorum. Andolsun ki (onlar, benizleri sap)sarı, saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış, (uzun secdelerinden dolayı) gözlerinin arasında keçi dizleri gibi (bir iz) olduğu halde sabahlıyorlardı. Muhakkak ki geceyi; Allah için secde edenler ve kıyamda duranlar olarak, Allah’ın kitabını okuyarak, ayaklarıyla alınları (yani secdeyle kıyam) arasında gidip gelerek geçiriyorlardı. Sabahladıkları zaman ise Allah’ı zikrediyor, rüzgâr(lı bir) günde ağaçların sallandıkları gibi sallanıyorlardı. Elbiselerini ıslatacak kadar gözlerinden yaş boşanıyordu. Allah’a yemin olsun ki sanki (bugün Müslüman) topluluk, geceyi (Allah’ın zikir ve ibadetinden) gafil oldukları halde geçirdiler.’ dedi. Sonra kalktı. Bundan sonra Allah’ın düşmanı, fasık İbnü’l-Mülcem onu öldürünceye kadar rahat, güler bir vaziyette görülmedi.’ (İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Maktelu Emîri’l-Mü’minîne Aliy’y-İbni Ebî Tâlib, s.27, h.no:6, Dâru’ş-Şâm Li’t-Tıbâa, Dimeşk, 2001; Ebû Nuaym el-Esbahânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ, c.1, s.76, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988; İbn-i Kesîr, el-Bidâyetu Ve’n-Nihâye, c.11, s.111, Dâru Hicr, 1998)
Hz. Ali’den gelen bu rivayette, konumuz bakımından ilgi çekici olan husus; ’Sabahladıkları zaman ise Allah’ı zikrediyor, rüzgâr(lı bir) günde ağaçların sallandıkları gibi sallanıyorlardı.’ sözüdür. Böylece kıyamda Cenâb-ı Hakk’ı zikrederken yapılan sallanmanın haram değil, sünnet olduğu anlaşılmaktadır.
Zahir ve batın ulemasının imamı Cüneyd-i Bağdâdî’ye bazı kimseler gelip; vecde gelmenin, sağa ve sola sallanmanın hakkında sordular. Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.):
’Onları Allah Teâlâ ile (olan hallerine) bırakın, ferahlasınlar. Zira onlar, öyle bir topluluktur ki; (suluk ettikleri) yol, ciğerlerini parçalamış, (sarf ettikleri) emek (neticesinde uğradıkları meşakkat) kalplerini param parça etmiş ve göğüsleri daralmıştır. Artık hallerini tedavi için soluklandıkları zaman onlar üzerine hiçbir kabahat yoktur. Şayet sen onların tattığını tatsaydın, bağır(ıp çağır)malarını ve elbiselerini yırtma(ların)ı mazur görürdün.’ dedi. (İbn-i Âbidîn, Mecmûatu Rasâil’İbni Âbidîn, er-Risâletu’s-Sâbia el-Müsemmâ ’Şifâu’l-Alîl…’, c.1, s.172; Abdulvahhâb eş-Şa’rânî, et-Tabekâtu’l-Kübrâ el-Müsemmâ Bi-Levâkihi’l-Envâri’l-Kudsiyyeti Fî Menâkıbi’l-Ulemâi Ve’s-Sûfiyyeti, c.1, s.307, Mektebetu’s-Sekâfeti’d-Dîniyyeti, Kahire, 2005; İbrâhîm ed-Dusûkî, el-Cevheratu’l-Mudîetu, s.200, Mektebetu’r-Rifâ’iyyi, Kahire, 1998)4
Hanefi ulemasından meşhur allame İbn-i Âbidîn (rh.a.), ’Şifâu’l-Alîl’ adlı eserinde bazı türedilerin zikre sokuşturdukları münker ve bidatleri açıklamış ve onlara yaklaşmaktan son derece sakındırmıştır. Sonra da bu gibi özelliklerden uzak kalmış sâdât-ı sûfiyyenin doğruluğundan şüphe edilmemesi gerektiğini söylemiştir. İbn-i Âbidîn bu risalesinde meşhur allame İbn-i Kemâl (rh.a.)’in de bu hususta aynı şeyleri söylediğini nakleder ve der ki:
’Şayet tahkike erdinse vecde gelmekte hiçbir sakınca yoktur.
Şayet ihlâslı isen (sağa sola) sallanmakta da hiçbir beis yoktur.
Hatta ayaküstüne kalksan ve koşsan da (bu böyledir).
Mevlâsı’nın (yani Hz. Allah’ın) kendisini davet ettiği kimse için ise baş üstünde koşması hak olmuştur.’ (İbn-i Âbidîn, Mecmûatu Rasâil’İbni Âbidîn, er-Risâletu’s-Sâbia el-Müsemmâ ’Şifâu’l-Alîl…’, c.1, s.172; İbn-i Âbidîn, Raddu’l-Muhtâr Ale’d-Durri’l-Muhtâr Şerhu Tenvîri’l-Ebsâr, c.6, s.409, Dâru Âlemi’l-Kutub, Riyad, 2003)
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki; İbn-i Âbidîn zikirde oturarak ve ayakta vecd ve hareketli sallanmayı mubah kabul etmiştir. Ona göre fetva bunun cevazınadır. Bunun aksine olarak öne sürülen delil ve iddiaları kitabında ele almıştır.5 Bunlar da çalgı ve çeşitli müzik aletlerinin zikir halkalarına sokuşturulması, kadınlı-erkekli ve parlak gençler ile birlikte zikir yapılması hakkındadır.
İbn-i Âbidîn’in buradaki sözlerine bakıp da: ’İbn-i Âbidîn, mutlak olarak vecd ve semânın karşısındadır.’ diyenler, İbn-i Âbidîn’in ’Mecmûatu’r-Rasâil’deki sözlerini bilmeyenlerdir.6
İbn-i Âbidîn, böyle sahtekâr olarak zikir halkasına girenler ile samimi olarak Allah’ı zikreden hakiki mürşit ve müritleri ayırmıştır. Ariflerin ve onlara uyanların tevâcüdünü, vecde gelmelerini mubah kabul etmiştir.

(Endnotes)
1 Bkz., Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c.2/6, s.1181, Dâru’ş-Şa’b, Kahire.
2 Bkz., Müslim, Salâtu’l-Iydeyn, 4.
Bu rivayet Âişe (r.nahâ)’dan rivayet edildiğine göre şu şekildedir: ’Bir bayram günü bir takım Habeşliler gelerek mescitte (harbelerle) oyna(maya, raksetmeye başla)dılar. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) beni çağırdı; ben de (gelerek) başımı onun omzuna koydum ve oyunlarına bakmaya başladım. Nihayet onlara bakmaktan vazgeçen ben oldum.’ (Müslim, Salâtu’l-Iydeyn, 4)
3 Bkz., Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.20, s.17, h.no:12540.
4 Ahmed b. Hanbel (rh.a.)’den nakledilen benzer bir rivayet için bakınız: İbn-i Muflih el-Makdisî, el-Âdâbu’ş-Şer’iyye Ve’l-Minehi’l-Mer’iyye, c.2, s.308, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1999.
Hâfız İbnü’l-Ahdar, ’Ahmed (b. Hanbel)’den Rivayet Eden Kimseler’ (kitab)ında, İbrahîm b. Abdillâh el-Kalânisî’nin terceme(-i hal)inde şöyle dediğini zikretti: Ahmed b. Hanbel’e: ’Muhakkak ki sûfiyye, mescitlerde tevekkül yolu üzere ilimsiz bir halde oturuyorlar. (Onlar hakkında ne dersiniz)?’ dendi. (O): ’İlim onları oturtmuştur.’ dedi. Ardından: ’Onların dünyadan isteği; bir parça ekmek ve eski bir bez parçasından başka bir şey değildir.’ dedi. Ardından: ’Yeryüzünde onlardan daha faziletli topluluklar bilmiyorum.’ dedi. (Bunun üzerine ona): ’Muhakkak ki onlar (kaside) dinliyorlar ve vecd hali gösteriyorlar. (Bunun hakkında ne dersiniz)?’ dendi. (O): ’Onları bırakın, Allah Teâlâ ile bir müddet ferahlasınlar.’ dedi. (Bunun üzerine ona): ’(Bu haldeyken) onlardan bayılan kimseler ve (yine) onlardan ölen kimseler vardır. (Bunun hakkında ne dersiniz)?’ dendi. Bunun üzerine (o): ’Onlar için Allah tarafından hiç de hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.’ (ez-Zümer, 39/47) dedi.
5 Bkz., İbn-i Âbidîn, Raddu’l-Muhtâr Ale’d-Durri’l-Muhtâr Şerhu Tenvîri’l-Ebsâr, c.6, s.408-409; c.9, s.502-505.
6 Bkz., İbn-i Âbidîn, Mecmûatu Rasâil’İbni Âbidîn, er-Risâletu’s-Sâbia el-Müsemmâ ’Şifâu’l-Alîl…’, c.1, s.172-173.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.