Doğumu/Adı:
’Ümmetimin âlimleri, Benî İsrail peygamberleri gibidir.’1
Kurucucusu Muhyiddin Ebû Muhammed Geylânî (470-561/1077-1168)’dir. Kutbu’l-Ârifîn, Muhyiddin, Gavsu’l-Âzam, Bâzu’l-Eşheb (ağlayan şahin, avını kaçırmayan, akdoğan2), Bâzullah (Allah’ın şahini) diğer lakaplarıdır. Hazar Denizi’nin güneyinde Giylân’a bağlı Neyf köyünde doğdu. Babası Ebû Salih Musa’dır. Kendi de derviştir. Aile şeceresi hem seyyid hem şeriftir. Annesi Ebû Abdullah es-Sevmâî’nin kızı Emetü’l-Hayr Fatıma’dır. Anadolu’da oldukça yaygın olup dünyaya yayılmış bir tarikattır. Murabitin devleti bunlar tarafından kurulmuştur.3
İlim Tahsili:
Muhyiddin Ebû Muhammed Geylânî, daha küçükken babasını kaybetti. Annesi ve dedesi Sevmâî’nin himayesinde büyüdü. 10 yaşında mektebe giderken meleklerle konuştuğu söylenir. 18 yaşında ilim alışmak için Bağdat’a gitti. Yolda haramiler tarafından soygun için durdurulduğunda yalan söylememesi haramileri irşat etti, tevbe etmelerine vesile oldu.
Bağdat’ta Bâkillânî gibi büyük hadis âlimlerinden önce hadis okudu. Daha sonra diğer âlimlerden fıkıh, edebiyat vb. ilimler alıştı. Arayışı durmadı. Muhammed ed-Debbas’tan tasavvuf öğrendi. Hanbelî mezhebinden olduğu bilinir. Bu arada medresede ders okutmaya da başlamıştı. Vaazlar yapıyordu. Bir süre sonra bunları bıraktı ve yaklaşık yirmi beş yıl inzivaya çekildi. Kendi eliyle bir şey yemeyeceğine ahdetti ve kırk gün hiçbir şey yemedi. İçinden ’açım, açım’ diye sesler duymasına rağmen yine de ağzına bir şey koymadı. Nihayet bu hali Ebû Said Muharrimî’ye malum oldu ve onu evine götürüp kendi eliyle yedirdi. Sonra da şeyhlik hırkasını giydirdi. Bunun sonunda oğlu ile hacca gitti. Tekrar Bağdat’a döndü ve irşada devam etti. Vaazlarının kalabalık olması hasebiyle sahralarda yapıldığı söylenir. Vaazları oldukça etkili olduğundan Müslümanlar dışında da katılanlar olmuştur.
Vefatı:
91 yıl yaşamış, 561 yılında vefat etmiştir. Kendisi için düşülen bu tarih ’aşk ile dünyaya geldi, kemal bir ömür sürdü, kemal-i aşk ile Hakk’a yürüdü’ lafızlarıyla ebcet hesabına göre de tespit edilmiştir. Aşk 470’i, kemal 91’i, kemali aşk ise 561’i ifade etmektedir.
Bu tarik, Abdulkadir Geylânî (k.s.) Hazretleri’nin kişiliği, halifeleri ve öğrencileri ile yayılmış en yaygın tarikatlardan birisidir.
Tasavvuf Anlayışı:
Abdulkadir Geylânî (k.s.), Şafiî mezhebine müntesip olarak Bağdat’a gelmiş daha sonra Hanbelî mezhebini tercih etmiştir. Her iki mezhebe göre de fetvaları vardır. Bir rüyasında Ahmed b. Hanbel’i görmüş ve Ahmed b. Hanbel, kendisinden mezhebini yeniden canlandırmasını istemiş, bunun üzerine Hanbelî mezhebine geçmiştir. ’Muhyiddin’ (dini ihya eden) ismi bu sebeple verilmiştir.
Abdulkadir Geylânî (k.s.), müteşabih ayetleri tevil etmekten kaçınır, kelamcılardan hoşlanmazdı. Büyük kerametleri vardı. İmam Nevevî, Suyutî ve İbn-i Hacer tarafından çokta takdir edilmiştir. Din ve şeriata bağlı bir tasavvuf anlayışı vardır. Şu sözü bunu teyit eder: ’(Kur’ân’a) uyun, (hadis) uydurmayın, (riyazetle) temizlenin, (günahla) kirlenmeyin, (Allah’a) itaat edin, muhalefet etmeyin.’
Abdulkadir Geylânî (k.s.), Kur’an-ı Kerim’i tertil üzere okumayı istemiş, İmam Gazali’nin de savunduğu sünnî tasavvuf yolunu devam ettirmiştir. Tarikinde Veysel Karânî, İbrahim b. Ethem gibi ilk zahitler saygıyla yâd edilir. İbn-i Kesir, ’et-Tekmîl Fî Ma’rifeti’s-Sikât ve’d-Duafâ ve’l-Mecâhîl’ isimli ’Hadisteki Güvenilir, Zayıf ve Bilinmeyen Ravîler’ ile ilgili eserinde Geylânî’yi, ’zayıf hadisleri rivayet ediyor’ diyerek eleştirir.
Kadiriyye Yolunda Benimsenen On Esas:
1- Her türlü yalan ve samimi olmayan davranışlardan kaçınmak.
2- Ahde vefa, vadinde (bey’at) sadık olmak.
3- Lanet ve ezadan kaçınmak, kötü söz söylememek, zarar vermemek, yaratılmışa şefkat ve merhamet etmek.
4- Eza ve belaya sabırlı olmak, zulümden kaçınmak.
5- Ehl-i kıbleden bir ferde şirk, küfür, nifak isnat etmemek, tefrikadan kaçınmak.
6- Zahiren ve batınen hiçbir günah işlememeye, aykırı hareketlerden azaları korumaya çalışmak.
7- İnsanlara yük olmamak, kendi ihtiyacı ve hizmetlerini kendisi görmek, hizmet ehli olmak, hizmet beklememek.
8- Fakra (Allah’a muhtaçlık) sarılmak, hırs ve tamahtan kaçınmak, tevekkülü tam olmak.
9- Tevazu sahibi olmak, karşılaştığı insanların bir şekilde kendinden üstün olacağını varsayarak kibirle değil tevazu ile davranmak.
10- İster doğru ister yalan olsun yemin etmemek. Yemine ihtiyaç bırakmayan bir heybete sahip olmak. Mücadele ve muhasebeden ayrılmamak.
Kadiriyye Yolunda İntisap/Bey’at:
Bu yola şeyhe bey’at etmekle girilir. Mürşit önünde diz çökülür. Üç Fatiha-i Şerife’den sonra mübâyea ayeti okunur. (Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın yed(-i kudret)i onların elleri üzerindedir. Kim (ahdini) bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse (Allah) ona büyük bir mükâfat verecektir.)4 Üç defa istiğfar edilir ve bey’at hakkında müride bilgi verilir ve söz alınır. Mürit gözlerini kapar, üç defa Kelime-i Tevhid söylenir ve kaşlarından makasla kıl alınır. Böylece temsili olarak mâsivâdan kopulmuş olunur. Sonra kıbleye doğru üç defa tekbir getirilir, salavât-ı şerife söylenir ve dua edilir. Sâdât’a Fatiha okunur ve mürit tarikata girmiş olur.
Mübâyeat’ın ( مُبَايَعَةٌ ) manaları şunlardır:
1- Mîm: Hakk’ın baki, nefsin fani, mürşidin kâmil olduğunu bilmek ve kabul etmek.
2- Bâ: Kalbin Allah’la, cesedin ibadetle, müridin mürşide hizmetle, ayağın İslam’a uymakla beka kazanması.
3- Elif: Söze riayet etmek ve istikamet üzere olmak.
4- Yâ: Dinde sebat ve bütün hallerde ihlâs.
5- ’Ayn: Ulvî himmet, başkalarına uymamak ve sağlam bir kalbe sahip olmak.
6- Te: Tevekkül ve sıdk, tahakkuk ve tahkik (hak ve hukuk) ehli olmaktır.
Şayet bey’attan sonra müritte bir hata meydana gelirse; mürit erimeli, pişman olmalı ve mübâyea ayetinde belirtilen emre uymalıdır.
Kadiriyye yolunda zikir:
Zikir, önce lisanla başlar nefis, kalp, ruh, sır, hafi, ahfa’da devam eder.
1- Lisanla olan zikir: Cehri olarak yapılır.
2- Nefsî zikir: Sessiz yapılır. Kalp ve ruhun harekete geçmesi sağlanmaya çalışılır.
3- Kalbî zikir: Hakk’ın cemalini müşahede ile olur.
4- Ruhî zikir: Hakk’ın cemal ve celalinden sonra Esmâü’l-Hüsnâ’nın kalp ile anılması ve kalpte hissedilmesidir.
5- Sırrî zikir: Ulûhiyyetin sırlarını müşahede ve perdelerin kalkmasıdır.
6- Hafî zikir: Sıdk makamında nurları müşahedeye ulaştıran zikirdir.
7- Ahfâ zikri: En üst basamaktır. Kemali ifade eder. Masivâdan kopup Hakka’l-Yakîn’e ulaşma ve Hakk’ta fâni olmadır. Bu hâl insanı vuslata ulaştırır.
Zikrin İcrası:
Üç Fatiha, bir Bakara ilk5 ayetleri, bir Âyete’l-Kürsî6, bir Bakara son7 ayetleri, üç ’Hasbünallâhu, ve’l-hamdü lillâhi, ve lâ ilâhe illallâhu, vallâhü ekberu, ve lâ havle ve lâ guvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm’ üç İnşirâh, üç İhlâs, birer defa Muavvizeteyn ve Fatiha sureleri okunur. Daha sonra ayakta ve sesli olarak yüz altmışaltı defa ’Kelime-i Tevhid’ ve yüz altmışaltı defa da ’Allah’ esmaları okunur. Bu zikir şiddetli bir darp ve sesle yapılır. Sonra salât ayeti8 ve salât-ü selam okunur ve dua ile zikrullah sona erer. Ayrıca zikrullahda Hz. Pir ile ilgili ilahi ve kasidelere de yer verilir.
(Endnotes)
1 Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2/64. Fahreddin er-Râzî, İbn-i Kudâme, İmam Yâfiî hadisin sahih olduğuna hükmetmiş, Taftazânî ise ’mana olarak doğrudur’ demiştir.
2 Aliyyü’l-Kâri’ye göre bu lakap onun melekût âlemindeki ismidir.
3 Bkz. Sühreverdî, Avârifü’l-Maârif, trc. Dilaver SELVİ, s.200. 211. 460. 529; Molla Câmi, Nefahâtü’l-Üns, trc. Abdulkadir AKÇİÇEK, s. 944; İmam Şârânî, Tabakâtü’l-Kübrâ, trc. Abdulkadir AKÇİÇEK, c.2, s.564; Harîrizâde, Tibyân-ı Vesâili’l-Hakâyık; M. Sadık Vicdânî, Tomâr-ı Turûk-u Âliyye; Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, A maddesi; H. Kamil YILMAZ, Ana hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, s.255; Selçuk ERAYDIN, Tasavvuf ve Tarikatlar, s.175. 285. 431. 434. 439. 444.
4 el-Fetih, 48/10.
5 el-Bakara, 2/1-5.
6 el-Bakara, 2/255.
7 el-Bakara, 2/285-286.
8 el-Ahzâb, 33/56.
Abdulkadir Geylanî ve Kadiriyye Yolu - 1.bölüm
Özlenen Rehber Dergisi 146. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.