Özlenen Rehber Dergisi

146.Sayı

Mevlid-i Nebi'yi Kutlamak ve Bu Maksatla Bir Araya Gelmenin Hükmü –ıı-

Cuma Ali KARA Özlenen Rehber Dergisi 146. Sayı
Makalemizin, geçen sayımızda yayınlanan bölümünde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mevlidini kutlamanın şer’î dayanğı hakkında izahlar yapmış ve bununla ilgili âyet ve hadislerden bazı delilleri zikrederek açıklamalarda bulunmuştuk. Dergimizin bu sayısında, ’Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mevlidini kutlamanın caiz olduğunun delilleri’ kısmında kaldığımız yerden devam edecek, âyet ve hadislerden delilleri zikredecek, buna ilave olarak Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ulemasının kitaplarında yer alan açıklamalardan bazılarını nakletmeye çalışacağız.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mevlidini kutlamanın caiz olduğunun delilleri:
6- Bizzat Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Musa’nın Firavun’dan kurtulduğu gün olan Aşure gününü kutlamış, Musa (a.s.) ve kavminin bu necatından dolayı çok sevinmiş ve bu sürurunu o günde oruç tutarak ve Sahâbîlere de oruç tutmalarını emrederek tabir etmiştir. Abdullah b. Abbâs (r.anhümâ) rivayet ediyor: Rasûlullah (s.a.v.) Medine’ye geldiğinde oradaki Yahudileri Aşure gününde oruçlu olarak buldu ve onlara Rasûlullah (s.a.v.): ’Bu oruçla geçirdiğiniz gün nedir?’ diye sordu. Dediler ki: ’Bu gün Allah’ın (c.c.) Musa (a.s.)’ı ve kavmini kurtardığı ve Firavun’u ve kavmini (denizde) boğduğu azim bir gündür. Musa (a.s.) da bu gün şükür olarak oruç tutmuştur. (Dolayısıyla ) biz de oruç tutuyoruz. Rasûlullah (s.a.v.): ’Biz Musa’ya sizden daha evlayız (yakınız)!’ dedi. Abdullah b. Abbâs (r.anhümâ) dedi ki: ’O gün Rasûlullah (s.a.v.) oruç tuttu ve insanlara da oruç tutmalarını emretti.’ (Müslim, Sıyâm, 19)
Efendimizin burada bu hadiseden dolayı sürurunu oruçla ifade etmesi, böyle muazzam nimetlere şükrün ibadet ve itaatle eda edilmesinin meşru olduğunun bir delilidir. Rabbimizin bize en büyük nimeti ve rahmeti olan Peygamber Efendimizin doğduğu günü de, bu nimete sevincimizin ifadesi olarak oruçla, zikirle, ilimle, Kur’an tilavetiyle, dua ve çeşitli ibadetlerle geçirmemiz meşru ve caizdir. Hatta müstehaptır. Efendimizin dünyaya teşrifi hadisesi Hz. Musa’nın Firavun’un zulmünden kurtulması gününden ve hadisesinden hâşâ daha mı az kıymetlidir? Bu kıymet ve değeri kalbinde, imandan bir pay olan her mümin elbette ki ikrar ve tasdik eder. Ama imandan nasibi olmayan Müslüman görünümlü münafıklar ise, bizim Efendimizin doğumuna sevinmemizi ve bu sevinci meşru ibadetlerle ifade etmemizi hazmedemezler. Bunlara apaçık ayet de gelse, bu sapkınlıklarından vazgeçmezler. Şu beyti söyleyen şair ne güzel söylemiş: ’Güneşin o parlak ışığını ancak gözünde remed (göze isabet eden iltihaplı bir hastalık) hastalığı bulunan inkâr eder.’
7- Ebû Hureyre (r.a.)’ın rivayet ettiği hadiste Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün Cuma günüdür: Âdem o gün yaratılmış, o gün cennete girdirilmiş ve o gün cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de ancak Cuma günü kopacaktır.’ (Müslim, Cumua, 5)
Efendimiz (s.a.v.) bu hadiste Cuma gününün faziletini ve bu günün bazı meziyetlerini sayarken: ’Âdem o gün yaratılmış’ buyurması bir peygamberin doğduğu zaman ve günün şerefli ve mübarek bir zaman dilimi olduğunu bize beyan etmiştir. O halde bütün peygamberlerin en faziletlisi olan Efendimiz (s.a.v.)’in doğum gününün şerefi ve mübarekliğinin keyfiyetini bir düşünelim. (Bkz., Ahmed İbnu’ş-Şeyh, age., s.58)
8- Hz. Allah (c.c.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e hitaben şöyle buyurdu: ’(Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, müminlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.’ (Hûd, 11/120) Bu ayette geçmiş peygamberlerin kıssalarının aktarılması ve anlatılmasının hikmetinin; Peygamberimiz (s.a.v.)’in mübarek kalbini teselli ve pekiştirmek olduğu belirtilmiştir. Bugün biz Müslümanların da hiç şüphesiz ki gönüllerimizdeki imanı pekiştirmek için Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in haberlerini, hayatını, hadislerini okumaya çok ihtiyacımız vardır. İşte mevlit kandillerinde de bir araya gelmelerde, sinelerdeki imanı pekiştirme ve kuvvetlendirme hâsıl olmaktadır.
9- Ashâb (r.anhüm), geçmiş peygamberlerin üstünlüklerini, faziletlerini, haberlerini cemaat halinde bir araya gelip aralarında müzakere ediyor ve sohbet ediyorlardı. Abdullah b. Abbâs (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından bazı insanlar oturmuş, onu bekliyorlardı. (İbn-i Abbâs devamla) şöyle dedi: Der¬ken (Rasûlullah) dışarı çıktı. Nihayet onlara yaklaşınca, (bir meseleyi) görüştüklerini işitti ve konuşmalarını dinledi. Onlardan bazısı: ’Şaşılacak şey! Muhakkak ki Allah Azze ve Celle, mahlûkatından bir dost edindi. İbrahim’i dost edindi." dedi. Diğeri de: "Bu, Musa’nın konuşmasından daha acayip değildir. (Allah), hitap ederek onunla konuştu.’ dedi. Bir diğeri ise: "İsa da Allah’ın kelimesi ve ruhudur." dedi. Bir diğeri de: ’Âdem (ki), Allah onu seçti.’ dedi. Bunun üzerine (Rasûlullah) onların yanına çıkageldi, selam verdi ve: ’Muhakkak ki İbrahim, Allah’ın dostudur’, ki o öyledir; ’Musa, Allah’ın sırdaşı¬dır’, ki o öyledir; ’İsa, Allah’ın ruhu ve kelimesidir’, ki o öyledir; ’Âdem ki Allah onu seçmiştir’, ki o öyledir, (şeklindeki) konuşmanızı ve hayreti¬nizi muhakkak ki işittim. Dikkat edin ki, ben de Allah’ın habibi (yani sevgilisi)yim, (bunda) böbürlenme yoktur. Ve ben kıyamet günü hamt sancağının taşıyıcısıyım, (bunda) böbürlenme yoktur. Ve ben, kıyamet günü ilk şefaat edecek ve şefaati ilk kabul olunacak kimseyim, (bunda) böbürlenme yoktur. Ve ben, cennetin (kapı) halkalarını ilk hareket ettirecek olanım. Bunun üzerine Allah (kapıyı) bana açar ve beraberimde müminlerin fakirleri olduğu halde beni oraya girdirir, (bunda) böbürlenme yoktur. Ve ben, (Allah katında) öncekilerin ve sonrakilerin en şerefli olanıyım, (bunda) böbürlenme yoktur.’ buyurdu. (Tirmizî, Menâkıb, 1)
Bu hadiste Ashâb’ın bir araya gelip toplanmaları ve geçmiş peygamberlerin şemaillerini, menakıplarını ve üstün meziyetlerini kendi aralarında müzakere etmeleri ve Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin onların bu amellerini ikrar etmesi, bu gibi meclislerin kurulup tertip edilmesinin caizliği ve meşruluğuna gayet açık ve net bir şekilde delalet etmektedir.
Şimdi de mevlit kandilini ihya etmek hakkında meşhur İslâm ulemasından bir kaçının görüşlerini aktaracağız:
a) (İmam Nevevî’nin hocası) Ebû Şâme (rh.a.) (v.h.665)
’Zamanımızdaki en güzel bidat, Rasûlullah (s.a.v.)’in doğum gününe muvafık olan günde yapılan iyilikler, verilen sadakalar, izhar edilen sürur ve sevinçtir. Bu günde fakirlere ihsanda bulunmanın yanında, bu günü kutlayan kimse kalbinde Rasûlullah (s.a.v)’e muhabbet ve O’na karşı tazim duyar.’ (Bkz., Ebû Şâme, el-Bâis Alâ İnkâri’l-Bidei Ve’l-Havadis, s.21, Matbaatu’n-Nehdati’l-Hadîse, Mekke, 1981)
İmam Nevevî ise bizzat mevlit kandilini kutlamış ve bu maksatla düzenlen meclise katılmıştır. (Ahmed İbnu’ş-Şeyh, age., s.80)
b) Hâfız İbn-i Hacer el-Askalânî (v.h.852)
İbn-i Hacer el-Askalânî, şu delili getirerek Mevlit kandilini ihya etmenin cevazına kail olmuştur: İbn-i Abbâs (r.anhumâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Nebi (s.a.v.) Medine’ye geldiği zaman onları bir gün(de), yani Aşura (gününde) oruç tutuyorlar buldu. (’Bu nedir?’ diye so¬runca onlar): ’Bu yüce bir gündür. Bu, Allah’ın Musa’yı kurtardığı ve Firavun haneda¬nını (denizde) boğduğu gündür. Bunun üzerine Musa, Allah’a şükür olarak (bu günde) oruç tuttu.’ dediler. Bunun üzerine (Rasûlullah): ’Ben Musa’ya, onlardan (yani Yahudiler’den) daha yakınım.’ buyurdu ve ve o (gün) oruç tuttu, (sahâbîlerine de) o (gün) oruç tutmayı emretti. (Buhârî, Ehâdîsu’l-Enbiyâ, 24) (Bkz., Seyit Muhammed b. Alevî el-Mâlikî el-Hasenî, age., s.14)
c) İmam Suyûtî (v.h.911)
(İmam Suyûtî’ye); Mevlit kandilini ihya etmenin şeriata göre hükmünün ne olduğu; bu iş mezmum (kötü) bir iş midir, yoksa övülen bir iş midir? (diye sorulduğunda) İmam Suyûtî cevaben şöyle demiştir:
’Mevlidi ihya etmek ki onda insanlar, Kur’an tilaveti, Rasûlullah (s.a.v.)’in siyerini ve doğumunda meydana gelen hadiseleri zikretmek için toplanırlar, sonra kandil simidi dağıtılıp bunu yerler ve oradan ayrılırlar. Bu güzel olan bidatlerdendir. Öyle ki bunu yapan kimse sevaba nail olur. Çünkü bunda Rasûlullah (s.a.v.)’in kadrini yüceltme, doğumundan dolayı sevinç ve sürur izhar etme vardır.’ (Bkz., Suyûtî, el-Hâvî Li’l-Fetâvâ, Hüsnü’l-Maksıd Fî Ameli’l-Mevlid, c.1, s.189, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyyeti, Beyrut, 1983)
d) Allâme Hafız Şemsüddin el-Cezerî (v.h.833)
İmam Suyutî’nin mevlit kandilini ihya etmenin cevazı konusunda kendisinden nakilde bulunduğu Allame Hafız Şemsüddin el-Cezerî, ’Arfü’t-Ta’rîf Bi’l-Mevlidi’ş-Şerîf’ isimli eserinde şöyle demektedir:
’Ebû Leheb, ölümünden sonra rüyada görüldü ve ona şöyle denildi: ’Halin (durumun) nedir?’ O da: ’Cehennemdeyim!’ dedi. Ve sözüne şöyle devam etti: ’Ancak her pazartesi gecesi benden azap hafifletiliyor, iki parmağımdan -parmağının başını işaret ederek– şu kadar miktar su emiyorum. Bunun sebebi ise, Süveybe’yi, beni Nebi (s.a.v.)’in veladetiyle müjdelediğinde azat etmem ve O’nu emzirmesine izin vermemdir.’ Sonra el-Cezerî sözüne şöyle devam etti: ’Nebi (s.a.v.)’in doğduğu geceye olan sevincinden dolayı Kur’ân’da zemmedilen kâfir Ebû Leheb bile cehennemde mükâfatlandırılıyorsa; ümmet-i Muhammmed’den muvahhid bir Müslümanın O’nun doğumuna sevinmesindeki hali nice olur! Yemin olsun ki o Müslümanın Kerim olan Mevlâ’sından mükâfatı ancak lütfüyle onu Naîm Cennetlerine girdirmesidir.’ (Bkz., Seyit Muhammed b. Alevî el-Mâlikî el-Hasenî, age., s.16)
Konunun başında deliller bahsinde de belirttiğim gibi, Efendimiz (s.a.v.)’in veladetini kutlamakla alakalı deliller hakikaten çok fazladır. Uzatmama adına o delillerden bazılarını sizlere kaynaklarıyla arz ettik. Bugün İslam âleminin başındaki en büyük fitne ve tehlike Müslümanların arasına sızmış, Müslüman görünümlü fakat hedefi İslam ve Müslümanları ortadan kaldırmak, bu ümmeti Peygamber’inden, Sahabe’sinden, Selef-i Salih ulemanın yolundan alıkoymaya çalışan, sözüm ona âlim ve bilgili geçinen din hırsızları müfsitlerdir.
Bunlara ve fitnelerine karşı çok dikkatli olmamız gerekmektedir. Bunun için dinimizi sahih kaynaklardan ve arif ve salih ulemamızın eserlerinden bolca okuyarak öğrenmemiz gerekmektedir. ’Siz ancak ve muhakkak Müslümanlar olarak ölün!’ (Âl-i İmrân, 3/102) ayetinin muhatapları olduğumuzu unutmayalım. İmanımızı ve dinimizi muhafaza edelim ve bu eşkıyalara kaptırmayalım. Yazımı Hz. Musa (a.s.)’ın Kur’an’ı Hakim’de geçen şu duasıyla son vermek istiyorum.
’Musa şöyle dedi: ’Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine dünya hayatında nice ziynet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.’ (Allah da): ’Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse istikamette olmaya devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin.’ dedi.’ (Yûnus, 10/88-89)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.