Özlenen Rehber Dergisi

38.Sayı

Bir Tecdid Önderi Ahmed Farukî Serhendi (k.s)

Cuma Ali KARA Özlenen Rehber Dergisi 38. Sayı
Kainâtın yegane mâliki ve yaratıcısı olan, yüce Allah (c.c.) tevhîdî inançtan uzaklaşan, şirklerle dolu hayat süren kullarına, hidayet rehberleri olarak peygamberlerini göndermiştir. Bütün peygamberlerin risaletlerinin ortak amacı ve gayesi; eşi, benzeri, ortağı, yardımcısı olmayan, yegâne Mâbud olan Hz. Allah’a, insanların tevhid üzerine îman etmelerini sağlamak, Allah’tan başka uluhiyet atfedilen bütün sahte ilâhları nefyetmelerini sağlamaktır. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz de bu risalet görevini en güzel bir şekilde yerine getirmiş, kıyamete kadar payidar olacak olan, İslâm dinini en güzel ve bariz şekilde tebliğ etmiş, kendisinden sonrada bu dine hakiki manada kimlerin hizmet edeceğini bildirerek şöyle buyurmuştur: ’Âlimler peygamberlerin varisleridir.?(Tirmizi, İlim 19.)

Efendimiz (s.a.v)’in bu hadis-i şerifinde belirttiği hakiki âlimler, Peygamberimize gerçek manada varis olan, büyük İslâm âlimleridir ki, Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti ve ihsanıyla tarih boyunca tabi oldukları, İki Cihan Güneşi’nin ahlâkını, hizmet anlayışını, kendilerine şiar edinip, bu yüce dine hizmet etmişlerdir. Allah onlardan razı olsun.

İşte bu hakiki varis-i nebî olan, âlimlerden birisi de, bu dine hizmetiyle asırlar sonrasını bile aydınlatan, Müslümanları ihya eden, velîlerin önderi, Müslümanların medar-ı iftiharı, insanların itikat, ibadet ve ahlâk hususunda doğruyu öğrenmelerini, öğrendikleri bu bilgiler ile amel etmelerini sağlayan, onları Allah’ın rızasına kavuşturmak için rehberlik eden, müçtehid ve müceddid İmâm-ı Rabbânî Müceddidî Elf-i Sânî Ahmed Farukî Serhendî (k.s.)’dur. Bu büyük İmâm, M. 1563’te Hindistan’ın Serhend şehrinde dünyaya gelmiştir. M. 1624’te 63 yaşındayken yine Hindistan’ın Serhend şehrinde vefat etmiştir.
İmâm-ı Rabbânî, Rabbânî âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından, eksiksiz ve kamil âlim demektir. İmâm-ı Rabbânî neseben baba tarafından Hz. Ömer Efendimizin soyundan gelmektedir. Anne tarafından ise Hz. Fatıma annemize varan o şerefli ve soylu nesebdendir, seyittir. Babası ve dedelerinin hepsi, zamanlarının büyük âlimleri, salih ve faziletli ricalleri idiler. Babası Abdülehad Efendi ilimde ve tasavvufta büyük bir mansıba ulaşmış ender bir âlimdi.

İmâm-ı Rabbânî (k.s.) ilk ilim tahsiline, babasından ders alarak başladı. Babasından Arapçayı öğrendi, küçük yaştayken Kur’ân-ı Kerim’i ezberledi. Sesi güzel olduğundan Kur’ân-ı Hakîm’i çok güzel okurdu. Kemalettin Keşmiri’den aklî ve naklî ilimleri, İbnu’l Haceri’l Mekkî ile Abdurrahman b. Fihril Mekkî’den muteber hadis kaynaklarını, Behlü’l Bedahşaniden tefsir ve diğer İslâmî konulara dair eserleri okudu. İlim tahsilinde bazı eserler telifiyle meşgul olacak kadar ilme ve telife ulaştı. 17 yaşındayken tahsilini tamamlayıp, tefsir, hadis, akait gibi ilimlerle doruk noktaya ulaşarak, Kadirî, Sühreverdî, Çeşidî gibi yollardan icazetini alarak ders vermeye başladı. Zamanın büyük velilerinden biri olan Muhammed Bâkîbillah’a intisap eden İmâm-ı Rabbânî (k.s.) çok kısa bir zaman içerisinde de bu zattan seyr-i sülûkunu tamamlayarak icazetini almıştır, artık Nakşibendi yolunun büyük üstatları arasında yerini almıştı. Hocası Muhammed Bâkîbillâh onun için şöyle buyurdu.?Ahmed bir güneştir. İki cihan onun feyzi ve fazilet nurlarıyla aydınlanmaktadır.? Muhammed Bâkîbillâh’ın talebelerinin en büyüklerinden ve en yüksek âlimlerden olan seyid Mir Muhammed Numan diyor ki: ’İmâm-ı Rabbânî’ye tâbî olmayı hocam bana söyleyince, buna lüzum olmadığını anlatmak için; kalbimin aynası ancak sizin parlak kalbinizin nuruna karşı duruyor dedim. Hocam sert bir sesle; ’Sen, Ahmed’i ne sanıyorsun? Onun, güneş olan nuru, bizler gibi binlerce yıldızı örtmektedir? diye buyurdu. Allah (c.c.) bu büyük İmâm’a öyle manevî ilimler, güzellikler ihsan etmişti ki tasavvufta ?Veysîlik? diye bilinen yüce bir terbiye metoduyla onu yetiştirmişti.

Büyük İmâm bu konuda şöyle demiştir: ’Her ne kadar zâhirdeki mürşidim Muhammed Bâkîbillâh ise de, hakikatte benim mürşidim Hz. Allah ve O’nun Peygamberi’dir. Çünkü benim terbiyemi Hz. Allah (c.c.) ve O’nun Rasûlü yapmıştır.? İşte bu özel ve yüce terbiye metodu olan Veysîlik, İmâm-ı Rabbânî (k.s.)’nun maneviyatta büyük derecelere vasıl olmasının sebeplerinden en önemlisidir. Öyle ki hocası Muhammed Bâkîbillâh Hz.leri kendisinden istifade etmek için İmâm-ı Rabbânî (k.s.)’nun huzuruna gelir, hürmetle otururdu. Hatta bir defasında geldiği zaman, İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hz.lerini murakebe hâlinde görüp odaya girmedi, hizmetine bakan kişiye de haber verip; rahatsız etme dedi ve sessizce kapıda bekledi. Bir müddet sonra İmâm-ı Rabbânî (k.s.) kalkıp; ’Kapıda kim var?? deyince üstadı; Fakir Muhammed Bâkîbillâh dedi. Bu ismi duyunca kapıya koşup, edep ve tevazuuyla hocasını karşıladı.
Zamanın âlimleri, İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hz.lerine ’sıla? ismini vermişlerdir. Sıla birleştirici manasındadır. Çünkü bu büyük İmâm tasavvufun İslâmiyetten ayrı bir şey olmadığını bilakis, İslâmiyetin içinde ona uygun bir yol olduğunu ispat ederek, ahkâm-ı İslâmiye ile tasavvufu vasl etmiş, birleştirmiştir.
İmâm Suyutî’nin Cemu’l-Cevâmî isimli, kitabında zikrettiğine göre Efendimiz (s.a.v.), ’Ümmetim içinde bir rical gelecektir. Ona sıla denir. Niceleri onun şefkatine ve şefaatine nail olur.? Buyurmuş olup bu kadri yüce İmâm’ın geleceğini müjdelemiştir. İmâm-ı Rabbânî Hz.leri bir mektubunda ’Beni iki derya arasında ’sıla? yapan Allah’a hamdolsun? diye dua etmiştir. Talebeleri ve sevenleri arasında işte bu ’sıla? ismiyle meşhur olmuştur.

Müceddidlik Vasfı:
Sübhan Hak, bu kadar faziletin ve güzelliğin yanında bu değerli İmâm’a ’müceddid?lik mansıbını da lutfetmiştir. İmâm-ı Rabbânî(k.s.) Müceddid-i Elfi Sânî’dir. Yani Hicri ikinci bin yılının mücedididir. Hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.): ’Allah her yüzyılın başında bu ümmete İslâm dinini kuvvetlendiren müceddid gönderecektir.?(Ebû Dâvûd, Mışkat 1, 82.) buyurarak böyle bir zâtın geleceğini haber vermiştir.

Müceddid; Efendimiz (s.a.v.)’den sonra İslâm dinini her bakımdan ihya eden, bu yüce dine sokulan bidatleri, hurafeleri, temizleyen bu dinin asr-ı saadet’teki gibi temiz hâliyle anlaşılması ve yaşanmasını sağlayan, Cenâb-ı Hakk’ın ahkâmını ve Sünnet-i Rasûlullah’ı, düstur edinip, yaşayan yaşatan, insanları gönülden birbirine bağlayan bir zat demektir. İşte bu yüce ve mühim vazifeyi İmâm-ı Rabbânî Efendimiz yapmıştır. Müceddid-i Elfi Sanî olan bu yüce zât, yaşadığı müddetçe haksızlığa ve bidatlere karşı yürüttüğü mücadele ile Peygamber Efendimizin ahlâkını bizzat yaşayarak yaygınlaştırarak etrafına nur saçmıştır. Müslümanların zayıf düştüğü, küfrün, sapıklığın, zulmetin, sapık felsefecilerin her tarafı kuşattığı bir zamanda, binlerce kâfir, fâsık, fâcir onun bu güzel hâllerini görüp, sohbetini dinleyip tevbe ederek Müslümanlardan oldular. Âlim sâlih, genç ihtiyar binlerce kimse onu görüp sohbetinde bulununca, feyiz alarak kalpleri îmanla dolmuştur. İşte bu zât müceddidtir. Mektûbât adlı eserinin 317. mektubunda şöyle buyurmuştur:
’Bilesin ki; her yüzyılın başında bir müceddid gelip gider. Ne var ki yüz senelerin başında gelen müceddid ile bin yılın başında gelen müceddid aynı değildir. Bunların arasındaki fark, bin ile yüz arasındaki fark gibidir. Hatta daha da fazla. Müceddid o zattır ki, o müddet içinde, ümmete her ne gibi feyiz varidatı gelirse, onun vasıtası ile gelir. İsterse o zamanın kutupları, ebdalı, evtadı, nücebası bulunsun.?

Her bir bidatin bir sünneti ortadan kaldıracağını belirtmiş, Efendimiz (s.a.v.)’in sünnet-i seniyyelerini yaşama ve yaşatma hususunda çok titiz davranmış, cennetteki derecelere ulaşmada kulun sünneti ne kadar yaşadığına bakılıp, itibar edileceğini bildirmiştir. O yüce zât hep şu güzel duayı ile bizlere nasihat etmiştir: ’Allah Teâlâ bize ve size şeriat-ı Musatafaviye caddesinde sebat ihsan eylesin. O şeriatın sahibine en faziletli salât, selâm ve saygılar. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) esas emrin sahibidir; necatın medarıdır, saadet kaynağıdır.?(23. mektup)

İmâm-ı Rabbânî (k.s.)’nun yazdığı eserler arasında en önemlisi ve en kıymetlisi hiç şüphesiz Mektubat İsimli eseridir. İmâm’ın çeşitli konularda yazmış olduğu bu mektuplar insanları gafletten uyandırdı. Dünyaya ışık saçarak adeta Kur’an ve Sünnet’in tercümanı mesabesinde olan bu mektuplar, birçok konuda hakkı bâtıldan ayıran, vermiş olduğu veciz ve anlamlı mesajlarla, şeriat ve tasavvufun, inceliklerini anlatan, tevhit akidesini vurgulayan, sünnete sımsıkı sarılmayı, bidatlerden, hurafelerden uzak kalmanın yollarını öğütleyen, mücerret, ’tasavvuf ehliyim’ demekle, tasavvuf ehli olunmayacağını anlatan, bu yolda nefsin kötü hâllerini anlatarak ayakları kaydıran hususları teferruatlı bir şekilde açıklayan, kısacası Müslümanlara yol gösteren, temel bir kaynak ve hidayet rehberi olmuştur.

Bu yüzden dolayıdır ki bu güzel kaynağa, Mektubat’a sık sık müracaat edip, okunmalıdır. Bu kıymetli eser okunurken, birinci dereceden yani okuyanı sanki kendisine hitap ediyor düşüncesiyle hareket edilirse, hiç şüphesiz istifade etme noktasında daha verimli olacaktır.

Yaşadığı Dönem

İmâmı Rabbânî (k.s.) Efendimizin yaşamış olduğu dönemde Hindistan bölgesinin idaresi Moğol hükümdarının elindeydi. Hindistan’ı idare eden hükümdar Ekber Şah, sapıklığın, dalaletin zirvesindeydi. Bu adam, kendisini yeryüzünde Allah’ın tek mümessili olduğunu iddia ederek, Hinduizm, Hıristiyanlık, Mecusilik gibi dinlerin beğendiği taraflarını alarak kendince yeni bir din kurma gayreti içindeydi. Bu kurduğu dine girmenin bir alâmeti olarak ta başındaki sarığı çıkarıp ele alarak hükümdarın ayağına kapanmaktı. Mecusilerden ateşe tapmayı, Hıristiyanlardan çan çalmayı istavroz çıkarmayı, Hindu ve Farisilerden, dini gün ve bayramları, tenasüh inancını alarak domuz eti yemeyi serbest bırakarak, içki içmeyi mubah kılarak, İslâmî ibadetleri yasaklayarak, kendince dinini uyguluyordu. Böylesine karışık ve sapık fırkalarının bulunduğu, hele hele hükümdarın ulûhiyyet iddiasına kalkıştığı bu dönemde yetişen, İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hz.leri çok büyük mücadeleler verdi. Bu yüce zât, silahsız olarak tek başına güzellikler dini İslâm’ı savundu. Hükümdarın yanına getirilince, kendisine ’bana secde edeceksin? dedi; İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hz.leri Rasûlullah (s.a.v.)’in buyurduğu ’En büyük cihat, zâlim sultanın karşısında söylenen Hak sözdür.? hadisi mucibinde bu sapıklık içeren soruya, büyük bir mücahit olarak: ’Ben Allah’tan başkasına secde etmem? dedi. Hükümdar ikinci defa tekrarladı ve ’Seni secde etmekten muaf tuttuk, başını eğeceksin.? dedi. Hz. İmâm yine aynı cevabı verip reddetti. Bunun üzerine zindana atıldı. 9 yıl orada kaldı. Böylesine etrafına nur ve hidayet saçan bu güzide zâtın irşatlarıyla zindanda olanlar istifade edip, îman edenlerden oldular. Daha sonraları Cenâb-ı Hakk’ın inayetiyle, Ekber Şah’ın oğlu İmâm-ı Rabbânî (k.s) Hz.lerinin vesilesiyle îman etmiş, ona intisap etmiş, babasının zulümlerini ortadan kaldırarak, İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hz.lerine hürmet etmiştir.

İmâm-ı Rabbânî (k.s) Efendimiz zindanda geçirmiş olduğu o günleri şöyle değerlendirmiştir: ’Yetiştiğim derecelerin üstünde daha çok makamlar vardır. Onlara yükselmek celâl sıfatı ile terbiye edilmekle olabilir. Şimdiye kadar cemal sıfatı ile terbiye edildim.?

İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Efendimiz bu dine hizmet ederek, din düşmanlarıyla mücadele ederek, insanlara hakkı anlatarak ebedi saadete kavuşmalarını sağlamak için çalışarak ömürlerini idame etmişleridir. Cenâb-ı Hakk’ın takdiriyle vefatının yaklaştığı son günlerde hastalandı. Hastalığı şiddetli olmasına rağmen cemaatle namaz kılmayı terk etmedi. Ancak son dört beş gün, yalnız başına namaz kıldı. Duaları, tesbihleri, salâvatları, zikri ve murakabeyi hiçbir eksiklik olmadan yapıyordu. Dinimizin ve üstatlarının yollarının inceliklerinden hiçbirini terk etmiyordu. Bir gece gecenin üçüncü yarısında kalkıp abdest aldı. Teheccüd namazını ayakta kıldı ve; ’Bu bizim son teheccüdümüzdür? buyurdu. Vefat anında ve vefatından sonraki hâlinde namazda olduğu gibi ellerini bağladığını gördüler. Cenâb-ı Hak bu yüce zâtın şefaatlerine cümlemizi mahzar eylesin.

Gayeleri; Hz. Allah’a tevhîdî iman ile kulluk yapmak, Habîb’inin sünnetlerini, yüce ahlâkını yaşamak, yaşatmak, Hz. İmâm’ın tabiriyle şeriat-ı Mustafaviyye caddesinde sebat ve istikametle ilerleyen Ahmed Farukî Serhendî ve onun kutlu yolunun varislerinden Rabbim bütün inananları nasiplendirsin. Hz. İmâm’ın vefatlarına tevafuk eden bu günlerde kendilerini minnet ve şükranla yâd ettiğimiz Hz. İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Efendimizin nazar, himmet ve şefaatlerinden mahrum etmesin.

Güzel Sözlerinden Örnekler:
’İnsana lazım olan, önce Ehl-i Sünnet’e uygun bir inanç sahibi olmak, sonra Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uymak, daha sonra tasavvuf yolunda ilerlemektir.?

’Kalbin temizlenmesi; İslâmiyete uymakla, sünnetlere yapışmakla, bidatlerden kaçmakla ve nefse tatlı gelen şeylerden sakınmakla olur. Zikir ve rehberi, doğru yolu gösteren âlimi sevmek, bunu kolaylaştırır.?

’Kelime-i Tevhid; putlara ibadeti bırakıp, Hak Teâlâ’ya ibadet etmek demektir.?
’Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet yapmaktan daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.?

’Sohbeti ganimet bilmelidir. Sohbetin üstünlüğü, bütün üstünlüklerin ve kemallerin üstüdür.?

’Sünnet ile bidat birbirinin zıddıdır. Birini yapınca öteki yok olur.?
’Dünyayı maksat edinmemeli, dünya, nefsin arzularına yardımcıdır. Dünya ve ahiret bir arada olmaz. Dünyaya düşkün olmak, günahların başıdır. Dünyaya düşkün olanlar ahirette zarar görür. Dünyaya düşkün olmamanın ilacı, İslâmiyete uymaktır.?

’Bu zamanda dünyayı terk etmek çok zordur. Dünyayı terk lazımdır. Hakikaten terk edemeyen, hükmen terk etmelidir ki, ahirette kurtulabilsin. Hükmen terk etmek de büyük nimettir. Bu da, yemekte, içmekte, giyinmekte, meskende, dinin hududundan dışarı taşmamakla olur.?

’Vakit çok kıymetlidir. Kıymetli şeyler için kullanmak lazımdır. İşlerin en kıymetlisi sahibine hizmet etmektir. Yani Allah Teâlâ’ya ibadet ve taat etmektir.?
’Sonsuz kurtuluşa kavuşmak için, üç şey muhakkak lazımdır: İlim, amel, ihlâs.?
’İbadetlerin hepsini kendinde toplayan ve insanı Allah Teâlâ’ya en çok yaklaştıran şey namazdır.?

’Gönül dalgınlığının ilacı; gönlünü Allah Teâlâ’ya vermiş olanların sohbetidir.?
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • lşi

    bend ebilmiyorum banada yardımcı olun

  • DicLe

    (bütün paygamberler ortak bir amaca hiçmet etmiştir)sözünün anlamı lazım biri biliyorsanız mesaj atın valla çok yarımdıcı olursunuz o bana ço lazım olurduğu için çok lazım lütfen bilen varsa mesaj atsın çok yardımcı olursunuz

  • HiLaL

    slm arkadaşlar bana (bütün paygamberler ortak bir amaca hiçmet etmiştir)sözünün anlamı lazım biri biliyorsanız mesaj atın valla çok yarımdıcı olursunuz o bana ço lazım olurduğu için çok lazım lütfen bilen varsa mesaj atsın çok yardımcı olursunuz

  • hüseyin

    bu büyük velinin sevgisini Allahü Teala gönlümüze yerleştirsin

4 kişi yorum yazdı.