Dünya göğünü çekici yıldızlarla süsleyip donatan,(1) Güneş’i aydınlık, Ay’ı da bir nur kılarak her ikisini de buyruğuna boyun eğdiren, adı konulmuş bir süreye kadar gök cisimlerinin (yıldızlar, gezegenler, uydular) yörüngelerinde akıp gitmelerine müsaade eden, yılların sayısını bilmemiz için kimi gök cisimlerine (Ay, Güneş, yıldız) duraklar tayin edip bunları emrimize amade kılan,(2) noksan sıfatlardan münezzeh, kemâl sıfatlarla vasıflı olan Allah Azze ve Celle, galâksiler, yıldızlar, gezegenler ve uydular için yörüngeler tayin etmiştir. Bahsi geçen ve Rabb’imizin kudret delillerinden olan bu varlıklar kendi yörüngelerinde Allah’ın izni ve tayini ile belirlenmiş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Yıldızlar, gezegenler ve uydular hem kendi etraflarında, hem de bağlı bulundukları sistemle birlikte dönerler.
Trilyonlarca yıldız kümelerinden müteşekkil olan galâksilere işaretle Boston Üniversitesi’nde Astronomi ve Fizik Profesörü olarak görev yapan Kenneth Brecher’i ilgimizi çekecek aydınlatıcı bilgiler veriyor: “Evrenin görebildiğimiz kısmında 100 milyardan fazla galâksi mevcuttur ve küçük galâksilerde yaklaşık bir milyar, büyük galâksilerde ise bir trilyondan fazla yıldız bulunur.”(3) Galâksiler de tıpkı gök cisimleri gibi şaşırtıcı hızlarla plânlı ve hesaplı yörüngeler üzerinde hareket ederler. Bu hareketler esnasında hiçbir gök cismi veya devasa yıldız kümeleri yani galâksiler bir diğeriyle çarpışmaz, yolları kesişmez, tam bir uyum ve düzen içerisinde hareket ederler. Galâksiler ve tüm bu gök cisimleri çok ince hesaplarla saptanmış yörüngelere sahiptir. Ve milyonlarca yıldır her biri kendi yörüngesinde diğerleriyle kusursuz bir uyum ve düzen içinde akıp gitmektedir. Bunların dışında pek çok kuyruklu yıldız da kendisi için tayin edilmiş yörüngelerinde hatasız bir denge içerisinde yüzüp gider.
Evrendeki diğer galaksi ve sistemler gibi Güneş Sistemimiz de başka merkezler etrafında büyük bir hareketlilik gösterir. Prof. Dr. Suat Yıldırım, Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meâli’nde: “Güneş de bir delildir onlara, akar gider yörüngesinde. Takdîr-i Azîz-i Alîm böyle olur işte!”(4) âyet-i kerîmesini açıklarken: “Kur’ân’ın muhataplarına vermek istediği ders: Kâinatta çok mükemmel ve en ufak bir aksaklık göstermeyen bir nizam vardır. Her tarafı birbiriyle irtibatlı bu nizam, bu sistemde nizam sahibinin tek olduğunu gösterir. Bunun misallerinden birisi de; Güneş’in hareketliliğidir. Güneş’in hareketi kendi etrafında olabilir. Dünya’nın etrafında olabilir, Güneş sistemi olarak olabilir, içinde bulunduğu Samanyolu Galâksisi olarak saniyede 10 mil veya daha fazla olabilir. Âyetin aslında öyle bir cümle yapısı vardır ki, bütün bunları ifade etmesi mümkündür. Fakat önemli olan şudur ki, nizam fikri bütün ihtimallerde mevcuttur. Allah’ın bu mucizeli, çevik, muazzam, pek marifetli ve maharetli hizmetkârları (Güneş, Ay, yıldızlar vb. gibi...) her biri ayrı ayrı yörüngede muazzam faaliyetlerine rağmen hiç bir uyumsuzluğa yol açmamakta, en ufak bir aksaklık östermemektedir.”(5) diyerek âyetin, kâinatta aksaklık göstermeyen mükemmel bir nizamın var olduğuna işaret etmekte olduğunu söylemiştir. Bununla beraber âyetlerin hakiki ve kuşatıcı anlamları ise kâmilen insanoğlu kâinatı bütünüyle kavrayabildiğinde ortaya çıkacağı gerçeği göz önünde bulundurularak denebilir ki Kur’ân-ı Kerîm’in çağlara ışık tutan, çağlar ötesi bir kitaptır, bir çok hikmet ve hakikate inşallah ileride ulaşılacaktır zira insanın bilgisi sınırlıdır. Kurân’ın güvenirliği ve doğruluğu ise her açıdan ispatlanmıştır.
Yine gök cisimlerinin yörüngelerinde yüzdüklerini bildiren Yâsîn sûresinin 40. âyet-i kerîmesinin (“Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir...”) tefsiri hakkında Hak Dini Kur’an Dili sahibi Merhum Muhammed Hamdi Yazır şunları söylemektedir: “Bu takdir o kadar güzel ve bu vazife dağılımı o kadar yerindedir ki; ne Güneş’in Ay’a çatması yaraşır, ne de gece gündüzün önüne geçer. Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzerler. Biri diğerine çarpmaz. Vazifeleri o kadar güzel ve düzenli dağıtılmıştır. “Yüzerler” çoğul mana ile birlikte “her birinden” maksadın, yalnız Güneş ve Ay’dan her biri değil, bütün gök cisimleri olduğu anlatılmıştır. ‘Yalnız Güneş’in yüzdüğü felek nedir? Bu bir yörünge olduğuna göre, onun da bir gezegen olması gerekmiyor mu?’ diye sorulabilir. Gerçi ekseni etrafında da dönme yeri manasına ‘yörünge’ denebilirse de bundan zahir (açık) olan, Güneş’in yukarda anlatıldığı üzere, hadîs-i şerifin gösterdiği gibi arşın altında diğer bir istikrar yerine, bir merkeze doğru hareket ettiğini ve dolayısıyla onun yüzdüğü feleğin de ona olan yörünge ve hareket yeri olduğunu kabul etmek gerekir.”(6)
Dünya ve onunla birlikte Güneş sistemi her yıl, bir önceki yerinden 500 milyon km uzakta bulunur. Gök cisimlerinin yörüngelerinden en ufak bir sapmanın bile sistemi altüst edecek kadar önemli sonuçlar doğurabileceği hesaplanmıştır. Örneğin: Dünya yörüngesinde, normalden fazla veya eksik 3 mm’lik bir sapmanın yol açabileceği korkunç sonuç Bilim ve Teknik Dergisi’nin Temmuz 1983 sayısında şöyle ifade edilmektedir: “Dünya, Güneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki, her 18 milde doğru bir çizgiden ancak 2,8 mm ayrılır. Dünya’nın çizdiği bu yörünge kıl payı şaşmaz; çünkü yörüngeden 3 mm’lik bir sapma bile büyük felâketler doğururdu. Sapma 2,8 mm yerine 2,5 mm olsaydı, yörünge çok geniş olurdu ve hepimiz donardık; sapma 3,1 mm olsaydı, hepimiz kavrularak ölürdük.”(7)
Araştırmacı yazar Harun Yahya ‘Kur’an Mucizeleri’ adlı bilimsel kitabında, ‘Yörüngeler ve Dönen Evren’ madde başlığı altında, yörüngeleri dışında bir de kendi eksenleri etrafında dönen gök cisimleri hakkında şu şekilde bir açıklama yapıyor: “Gök cisimlerinin bir başka özelliği de, yörüngelerinin dışında bir de kendi etraflarında dönmeleridir. Kur’ân’da; ‘Dönüşlü olan göğe andolsun.’(et-Tarık, 86/11) âyeti ise tam da bu gerçeğe işaret eder. Elbette, Kur’ân’ın indirildiği dönemde insanlık, günümüzdeki gibi milyonlarca kilometre uzaklara kadar gözlemleyecek teleskoplara, gelişmiş gözlem teknolojilerine, modern fizik ve astronomi bilgilerine sahip değildi. Dolayısıyla Uzay’ın, âyette bildirildiği gibi ‘(Özen içinde) yollarla (yörüngelerle) donatılmış göğe andolsun ki!’(ez-Zâriyât, 51/7) olduğunu, o dönemde bilimsel olarak tespit edebilmek imkânsızdı. Ancak o çağda indirilmiş olan Kur’ân-ı Kerîm’de bu gerçek bizlere açıkça haber verilmiştir; çünkü Kur’ân, Allah’ın değiştirilemeyen, korunmuş kelâmıdır.”(8)
Son sözü yoğun ve titiz bir çalışmanın ürünü olarak ortaya konulan Prof. Dr. İsmail Karaçam’ın ‘En Büyük Mucize Kur’ân-ı Kerim’in İlmî ve Edebî Sırları’ adlı bilimsel kitabına bırakalım: “Gök cisimlerinin hepsinin Allah tarafından tayin olunan bir yörüngede hareketlerine devam ettikleri, Kur’ân-ı Kerîm’in çeşitli âyetlerinde haber verilmiştir. Bu âyetlerden birincisi Enbiyâ sûresinin 33. âyetidir. Bu âyette şöyle buyrulmuştur: ‘Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Bunların her biri kendi yörüngesinde yüzmektedirler.’ İkinci âyet ise Yâsîn sûresinin 40. âyetidir. Bunun meali de şöyledir: ‘Ne Güneş’in Ay’a yetişmesi uygundur, ne de gece gündüzün önüne geçebilir. Onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.’ Bugünün ispatlanmış modern ilimlerine göre, bu varlıkların her biri, Kur’ân’ın haber verdiği veçhile, plânını Kâdir-i Mutlak olan Cenâb-ı Hakk’ın takdir ettiği yörüngelerinde, biri diğerine zarar vermeksizin yüzmektedirler.”(9) “Şu kadar var ki, Kur’ân-ı Kerîm’in nazil olduğu devrede, o zamanın insanları için bu tür yeni bilgiler ve kavramlar ancak asırlar sonra (gelişen teknolojiyle, bilimsel bulgularla) aydınlığa kavuşmuştur.”(10)
Tefekkür, kelime manası olarak ‘düşünme, zihin yorma’ demektir. Peki, neyi, nasıl düşünmeliyiz? “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve: ‘Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru.’ derler.”(11) “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah’ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgârları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah’ın birliğine deliller vardır.”(12) İhyâ sahibi Hüccetü’l–İslâm İmâm-ı Gazâlî, Mükâşefetü’l-Kulûb (Kalplerin Keşfi) adlı kitabında: “Bu âyet inince Allah Rasûlü (s.a.v.): ‘Bu âyeti okuduğu halde söz konusu edilen şeylerde tefekkür etmeyen kimseye yazıklar olsun.’ buyurmuştur.”(13) diyerek çok önemli bir noktaya dikkatlerimizi çekiyor.
Üzerinde genelleyerek dahi sayamayacağı Allah’ın sonsuz nimeti bulunan âdemoğlu, Kur’ân-ı Kerim’de bu ve bunlar gibi Allah Teâlâ’nın, bizleri, yarattığı şeyleri tefekküre davet eden âyet-i kerîmelerini inceden düşünmeli, düşünmeyle kalmayıp Allah Teâlâ’nın halk ettiklerine nazar-ı dikkatle ve hikmetle bir bakmalıdır. İnsan, göklerde bulunanlara bakmalı; milyarlarcası ve trilyonlarcası bir araya gelerek büyük ve küçük galâksiler oluşturan yıldızlara, ısı ve ışık kaynağı olan parlak Güneş’e, nur renginde olup zifiri karanlık gecemizi ışığıyla aydınlatan Ay’a, birbirleri üzerinde yedi katman olarak yaratılan göklere... Sonra yerde bulunanlara; insanlar için şükrü gerektirecek birçok yararlar bulunan nebatata ve hayvanata, her birisi canlı varlıklar gibi Allah’ın birliğinin delillerinden olan cemadata ve hatta kendisi gibi olan insanlara bakmalı. O zaman görür ki, Allah’ın yaratmasında herhangi bir bozukluk, uygunsuzluk ve abes yok. Nitekim âyet-i kerîme bu durumu ne kadar veciz ve fasih bir tarzda ifade buyurmuş:
“O, yedi göğü birbiri üzerine yarattı. Rahmân’ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?”(14)
Kaynakça:
1. Bkz. es-Saffat, 37/6.
2. Bkz. el-A’raf, 7/54; er-Ra’d, 13/2.
3. BRECHER Kenneth, World Book Encyclopedia, 2003. (Boston Üniversitesi’nde Astronomi ve Fizik Profesörü)
4. Yâsîn, 36/38.
5. YILDIRIM, Prof. Dr. Suat, Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Yâsîn sûresi 38. âyetin açıklaması.
6. YAZIR, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Yâsîn sûresi 40. âyetin açıklaması.
7. Bilim ve Teknik Dergisi, Temmuz 1983.
8. YAHYA, Harun, Kur’an Mucizeleri, Vural yay., s. 42, İstanbul, Kasım 2004.
9. KARAÇAM, İsmail, En Büyük Mucize Kur’ân-ı Kerim’in İlmî ve Edebî Sırları, s.420, İmaj Baskı, Yeni Şafak Gazetesi, İstanbul, Aralık 2005.
10. KARAÇAM, İsmail, a.g.e., s. 421.
11. Âl-i İmrân, 3/190-191.
12. el-Bakara, 2/164.
13. İmâm-ı Gazâlî, Mükâşefetü’l-Kulub (Kalplerin Keşfi), Terc. Abdulhalik DURAN, İmaj Baskı, Yeni Şafak Gazetesi, Ağustos 2005, İstanbul. 22. Nahl, 16/18.
14. el-Mülk, 3/67.
Yörüngeler
Özlenen Rehber Dergisi 38. Sayı
allah razı olsun
Bismillahirrahmanirrahim. saygıdeğer kardeşim; ilmi bir konu üzerindeki araştırmaların ile bizleri aydınlatıp Allah'ın büyüklüğünü ve yüceliğini kainatın birer tasdikçisi olduklarını hatırlatmışsın. Allah razı olsun.