Dünyaya yön veren, adından uzun süre hayırla söz ettiren nadide insanlar tek yönleri ile incelenemezler, tek yönlü inceleme hem bizleri yanıltır, hem de bakış açımızı kısırlaştırır. İşte İstanbul’u fetheden, Rasûl-ü Kibriya Efendimizin mübarek dualarına mazhar olan Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmet Han da birçok yönü ile incelenmesi gereken nadide şahsiyetlerden ve gurur duyacağımız, örnek edinebileceğimiz ecdatlarımızdan birisidir.
Şanlı tarihimizde gururla anabileceğimiz o kadar çok büyüklerimiz vardır ki, bunları incelemek, tanımak bizim için en önemli vazifelerdendir.
Bir insanın yetişmesinde üç temel unsur vardır. Aile, çevre, eğitmen (okul/öğretmen). Bunlar arasındaki uyum mükemmel neticeler verirken, uyumsuzluk ise facialara dönüşebilir. Kendisine ’Fatih? unvanını kazandıracak olan II. Mehmet Han’da bu üç unsurun yanı sıra; hedef belirleme, ince zekâ, kararlılık, olgunluk ve güzel ahlâkla yetişmiş mükemmel bir toplumdan en iyi şekilde istifade etme de mevcuttur.
İstanbul’un fethinin dinî, siyasî, askerî, ekonomik, sosyal birçok nedeni vardır ve bizler bu nedenleri ilkokul çağından beri okur dururuz; ama fethi gerçekleştiren Fatihlerin nasıl yetiştiğini hep ihmal ederiz. Tarihi öğrenirken ondan örnekler ve ibretler de almamız gerekmez mi?
Kafamızı kuma gömmek hakikatleri gizleyemez. İstanbul’un fethini Ulubatlı Hasan’ın ruhu ile anlamak ve kutlamak ya da Ulubatlı Hasan’ı İstanbul surlarına götüren ruhu anlamak?
’Kostantiniyye (İstanbul) mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onun askerleri ne güzel askerlerdir.? buyurmuştur Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.). İşte bu cümle bizim için çok önemli. Fetih için hem komutan güzel olacak, hem de o komutanın askerleri. Çünkü Rasûlullah Efendimiz’in güzel dediği tabiî ki güzel olmalı ve O’na layık olmalı. İşte 29 Mayıs 1453’te öyle güzel bir nesil yetişti ki sadece komutanları değil askerleri de özenle yetişmiş güzel bir nesil. Feth-i mübîni gerçekleştiren, övgüye mazhar olan nesil. Bu konuda o dönemlerde Osmanlı toplumunu görmüş, incelemeler yapmış batılı yazarlar bile bu neslin nasıl yetiştiğine vurgular yapmışlardır. Fransız gezgin A. Brayer o dönemde Osmanlı çocuklarının terbiyesine dair şu tespiti yapmıştır: ’Osmanlı’da çocuklar arasında küfürleşme ve yumruklaşma görülmez. İslâm terbiyesi ile ıslah edildikleri için kendi aralarında sakin sakin oynayıp eğlenirler.? İslâm terbiyesiyle, Allah Rasûlü’nün ahlâkıyla yetişen bu nadide çocuklar her türlü övgüye elbette layıktırlar.
Bir de şunu belirtelim ki, o dönemki toplum, davranışından emin bir toplum idi. Güzel ahlâkı konuşmaz yaşarlardı. İngiliz yazar Thornton şöyle der: ’Türklerin ahlâkı, çocuklukta iyi telkinler alarak değil, toplumda kötü örnek görmeyerek gelişir.?(BAHADIROĞLU Y., Biz Osmanlıyız, Nesil Yay.)
Toplumun sadece Fatih’i yetiştirmesi yetmiyor, Fatih’e canıyla, kanıyla yardım edecek askerlere de ihtiyaç var. Çevreden başladık, insanı yetiştiren çevreden. Bizler evlerimizde çocuklarımıza istediğimiz kadar güzellikler anlatalım, çocuk güzellikleri yaşayanları görmezse ne yapsın?
İşte İstanbul’u fetheden, çağ açıp çağ kapatan Fatih Sultan Mehmed Hân böyle bir toplumda yetişmiştir. Şimdi kısaca Fatih Sultan Mehmed’i ve içerisinde yetiştiği ortamını görelim.
Önce aile! Allah’a daha rahat kulluk yapmak için tâcı tahtı on iki yaşındaki çocuğuna bırakan babası II. Murad; iffet, şefkat ve basiret örneği, oğluna hamile kaldığı andan itibaren ona sünnet-i seniyye terbiyesi vermiş, abdestsiz yere basmamış, besmelesiz emzirmemiş güzide anne Hümâ Hatun?
Mükemmel bir aile, edepli bir çevre ve devamında tamamlayacak üçüncü ayak öğretmen. İlk hocası, çocukluğunun ilk basamaklarında yanında bulunan dadısı Hand Hatun. Onlar da elbette İstanbul’un fethinde paylarının olmasını istiyorlardı ve belki de Fatih olmayı ilk telkin eden kişi onlardı.
Lala Vezir Zağanos Paşa! Fatih’e devlet idaresini öğreten, fethi gerçekleştirecek temel bilgileri veren, kendisine güvenmesini, ama bu güveni asla kötüye kullanmamasını telkin edip karakterine Fatihlik kıvamını veren müstesna şahsiyet?
Kıymetli hocalarından bir diğeri Molla Hüsrev! Fıkıh âlimi, Üçüncü Osmanlı Şeyhülislâm’ı. Sultan II. Murad devrinde Varna Savaşı’ndan önce, Kazaskerliğe tayin edilmiştir. Sultan Mehmed Manisa’da sancak beyi iken ona ders vermek için vazifelendirilen ilim adamlarının çoğu, bir bahane ileri sürerek, Manisa’ya gitmek istememişlerdir. Molla Hüsrev ise kazaskerlikten istifa ederek, Şehzade ile birlikte Manisa’ya gitmeye karar vermiştir. Şehzade olan Mehmed ise onun bu kararını duyunca: ’Vazifenize devam ediniz, zira memleketin size ihtiyacı var!? dediyse de, Molla Hüsrev kendisine: ’Manisa’ya giderken sizi yalnız bırakmam uygun olmaz, müsaade buyurun geleyim.? diyerek samimiyetini bildirmiş ve birlikte Manisa’ya gitmişlerdir. Şehzade Fatih Sultan Mehmed burada Molla Hüsrev’den dersler almıştır.
Fatih Sultan Mehmed, Molla Hüsrev için; ’Zamanımızın Ebû Hanîfe’sidir!? diyerek sevgisini belirtmiştir.
Son hocası, ’İstanbul’un manevî Fatihi’ Akşemseddin Efendi’dir. Öğretmen-öğrenci ilişkisinin zirveye çıktığı mükemmel bir örnek. Akşemseddin Hazretleri adeta talebesinin ne için dünyaya geldiğini bilircesine onun üzerine titremiş. Fatih de ona candan sevgi ve saygı duymuştur. Hatta bir seferinde; ’Bu pîre (Akşemseddin’e) hürmetim ihtiyarsızdır. Yanında heyecanlanırım, ellerim titrer.? diyerek hocasına duyduğu sevgiyi ve hürmeti ifade etmiştir.
Akşemseddin Hazretlerinin asıl adı Şeyh Mehmed Şemseddin bin Hamza’dır. 15. yüzyılın en büyük Tasavvuf erbabından bir Allah Dostudur. 1389 yılında Şam’da doğmuştur. Hacı Bayram Velî’nin halifesidir. Tıp ile ilgili Türkçe yazdığı Maddetü’l-Hayât ve Arapça yazdığı Halli’l-Müşkilât ve Risâletü’n-Nûriye adlı tasavvuf kitapları bilinen en ünlü eserleridir.
Ünlü İslâm büyüğü Akşemseddin Hazretleri küçük yaşlardan itibaren ilme ve sanata karşı ilgi duymuş. Medrese öğrenimini tamamladıktan sonra seçkin bilginler arasında yerini almıştır. Üstün zekâsı ve anlayışı, yılmak bilmeyen çalışma gücüyle kendini kitaplara adadı. Başta İslâmî ilimler olmak üzere tıp, astronomi, biyoloji ve matematikte zamanın ünlülerinden oldu. Uzun yıllar Osmanlı medreselerinde çalışarak yüzlerce öğrenci yetiştirdi.
Tıp alanında önemli çalışmalar yaptı. Akşemseddin hazretlerinin asıl ünü, büyük veli, Hacı Bayram Velî hazretleri ile tanışmasından sonra başlamıştır. İlmî konulardaki önemli başarılardan sonra tasavvuf konusunda da ağırlığını göstermiş, daha sonra da Sultan II. Murad’ın emir ve isteğiyle Fatih Sultan Mehmed’in hocalığına tayin edilmişti. İstanbul’un fethi sırasında büyük yararlılıklar göstermiş, genç sultanı teşvik ederek zaferin kazanılmasında önemli katkılarda bulunmuştu. Fethin en zorlu günlerinde Ebû Eyyûbe’l-Ensârî’nin kabrini bularak ordunun maneviyatını yükseltmişti. Dünya malına önem vermemiş, Fatih Sultan Mehmed’in büyük saygı ve sevgisini kazanmıştı. Hatta Fatih Sultan Mehmed İstanbul’un fethinden sonra yapılan ilk divan toplantısında toplantıya katılanlara şu şekilde hitap etmiştir:
’Bu ferah ki bende görürsüz; yalnız bir kal’a fethinden değildür. Ak Şemsüddin gibi bir pîr-i azîzin, benim zamanımda olduğuna övünürüm.?
Fatih daha tahta geçtiğinin ilk yıllarında kendine bir hedef çizdi. İstanbul’u fethetmedeki kararlılığını; ’Ya ben İstanbul’u alırım, ya İstanbul beni alır.? sözleriyle pekiştirdi. Akşemseddin hazretleri hedef saptamada ve hedefi gerçekleştirme hususunda kararlılık göstermede kendisine yardımcı olmuş ve ona; ’Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerinden geçer. Sen dağ olmaya heveslenme, asla gururlanma; yol ol ki herkes senin üzerinden geçerken, sen dağların bile üzerinden geçesin.? diye öğütte bulunmuştur.
İnsan her ne işle uğraşırsa uğraşsın iş bittikten sonra rahatlamak için bir kenara çekilir ve neticeyi bekler. Netice olumlu olursa çekilen eziyetler bir anda unutulur ve tatlı bir mutluluk kalır ortada. İşte Fatih Sultan Mehmed mübarek fethi gerçekleştirdiğinde Akşemseddin hazretleri eseriyle ve neticesiyle, Rabbine şükrederek, Habîbi’nin (s.a.v.) işaret buyurduğu zafere şahit oluyordu.
Allah’ımız, içimizdeki iyiler, Akşemseddinler hürmetine bizlere ulvî değerlerler yoğrulmuş bir saadet toplumu görebilmeyi ve neticesinde nice Fatihler yetiştirebilmeyi bu ümmete nasip eylesin.
Fatihler ve Fetihler
Özlenen Rehber Dergisi 38. Sayı
ben fatih sultan mehmetin fatih ünvanını nasıl almış onu arıyorum ama aradığım hiçbirşeyi bulamıyorum nasıl iş