751 tarihi Türkler için dönüm noktası olmuştur. Bu tarihte başlayan Türkler ile Müslüman Arapların (Abbasiler Dönemi) yakınlaşması zaman içinde Türklerin İslamiyet’i tanımaları ve incelemelerine zemin hazırlamış ve kitleler halinde İslamiyet’i kabul etmeye başlamışlardır.
İslamiyet sonrası Türk tarihinin yerli kaynaklarında önemli artışlar görülmektedir. Türkler İslamiyet’e geçince, İslam ülkeleri ile temasları artmış, yani Türklerin Batı’ya, İran’a, Anadolu’ya gelmeleri, onların kültürel bakımdan da gelişmelerini sağlamış, şehir hayatının yaygınlaşması ile bilimsel çalışmalar gözle görülür derecede artmıştır. İlk Müslüman Türk devleti Karahanlılar’dır. Bu dönemde önemli eserler meydana getirilmiştir. Bunlardan ilki Yusuf Has Hacip tarafından 1070 yılında telif edilen Kutadgu-Bilig’dir. Bu eserde bir devletin nasıl yönetilmesi gerektiği, iyi bir idarenin özellikleri, adalet, eğitim, ticaret, vergiler gibi konular, yol gösterici bir tarzda dile getirilmektedir. Karahanlılar dönemine ait ikinci eser Divân-ı Lugati’t-Türk’tür. Doğu Karahanlı şehzadelerinden Kaşgarlı Mahmud tarafından 1074 yılında telif edilen bu eser bir Türk dili ansiklopedisidir. Türkçe kelimeler verilmiş, sonra Arapçası yazılmış, sonra da geniş bir açıklaması yapılmıştır. Ayrıca Karahanlılar döneminde yazılmış bazı tarihi eserler daha günümüze ulaşmıştır. Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri ise, Hikmet adı verilen ilahi türündeki şiirlerle Türk göçebelerine İslamiyeti sevdirmek ve ısındırmak istemiştir. Onun öğretileri ve etkileri daha sonraları Hacı Bektaş-ı Veli, Hz. Mevlana ve Yunus Emre’de devam etmiştir.
Orta-Asya Türk devletlerinden biri olan Gazneliler döneminde de önemli eserler telif edilmiştir. Bunlardan biri, Gaznelilerin en ünlü hükümdarı Sultan Mahmud’un desteği ile İran kökenli Firdevsî’nin yazdığı Şehname’dir. Bu eser bir Gazne tarihi değildir. Tamamen İran tarihi ile ilgilidir. Ancak İran tarihi içinde Türklerle ilişkiler de işlendiğinden, bu eser Türk tarihi açısından da önemli bir kaynaktır. Gazneli Sultan Mahmud devrinin en ünlü bir bilgini de Utbî’dir. Gazneli Devleti’nin kurucusu Sebüktekin ve oğlu Sultan Mahmud ile çağdaşı diğer hükümdarların saltanatlarının anlatıldığı bir tarih kitabı yazmıştır. Yine Gazneli Devleti bilginlerinden Abu’l-Reyhan al-Bîrûnî de çeşitli sahalarda eserler yazmıştır. Tarih alanında, eski milletlerin kronolojik tarihlerini anlatan bir eser ile, Harezm’in ve Gaznelilerin tarihlerini telif etmiştir.
Tarih alanında eserler bırakan pek çok bilgin yetiştiren Türk devletlerinden biri de Harzemşahlardır. Bu dönemin en önemli tarih yazıcılarından birisi de Muhammed Nasavî’dir. Onun Harzemşah hükümdarlarından Alaaddin Muhammed’in zaferlerini anlatan manzum Farsça bir eseri ile Harzemşahların son hükümdarı Celaleddin Harzemşah’ın dönemini anlatan Arapça bir eseri bulunmaktadır. Diğer bir bilgin Nişapurî olup, Arapça bir Harzemşah tarihi yazmıştır. Abu’l-Hasan Bayhakî ise, Harzemşahların genel tarihini anlatan bir eser telif etmiş olup, Harzemşah tarihi için çok önemli bir kaynaktır.
Tarih yazıcılığında önemli eserler bırakan devletlerden biri de Büyük Selçuklu Devletidir. Büyük Selçuklu Devleti’nde 30 yıla yakın vezirlik yapan Nizâmü’l-Mülk’ün yazdığı Siyâset-Nâme Selçuklu devlet düzeni ile ilgili bir eserdir. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu-Bilig adlı eseri metodunda yazılmıştır.
Osmanlı tarih yazıcılığı esas itibariyle 600 yıllık dönemde tarihçiliğin her türünde büyük gelişme gösterilmiştir. Önceleri şehname, gazavatname, menakıpname türünde başlayan tarih yazıcılığı, vekayiname, teşkilat tarihi, coğrafya, biyografi, seyahatname veya Tevârih-i Âl-i Osman türünde eserlerle devam etmiştir. Zaman içerisinde dış yazarların eserlerinden ve arşiv belgelerinden yararlanma, hatta sebep ve sonuçlara inme gibi yeni tarih metotları uygulanmıştır.
II. Murat devrinin ilk ciddi tarih eseri, Yazıcı-zâde Ali tarafından yazılan Tevârih-i Âl-i Selçuk’tur. Fatih devrinde ise Şükrullah, Enveri ve Karamanî Mehmet Paşa’nın yazdıkları tarih eserleri vardır.
Osmanlıda tarih yazıcılığının altın çağının başlangıcı II. Bayezit dönemidir. Bu dönemin ilk başarılı örneği Aşıkpaşazade’nin kaleme aldığı Tevârîh-i Âl-i Osman adlı eseridir. Özellikle II. Murat, Fatih ve kısmen II. Bayezit dönemlerindeki olayları kendi gözlemlerine ve silah arkadaşlarından dinlediklerine dayanarak kaleme almıştır. 1482 yılına kadar gelen olayları anlatan Aşıkpaşazade, asker olarak çeşitli savaşlara katılmıştır. Bazı nüshaları 1502 yılına kadar anlatılmaktadır ki, bunları kendinden sonrakiler zeyl etmişlerdir. II. Bayezit devrinin bir diğer eseri de Mehmed Neşri’nin yazdığı Kitâb-ı Cihan-nümâ’dır. Aslı bir İslam ve dünya tarihidir. Eser 8 kısımdan ibaret olup, ilk 5 kısmı İslam ve dünya tarihini kapsamakta ise de bu 5 kısım günümüze ulaşmamıştır. 6. kısım Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan II. Bayezit’e kadarki olayları, 7. kısım II. Bayezit ve 8. kısım da Yavuz devri olayları işlenmiştir. Neşri, kendinden sonraki tarih yazarlarına büyük etki yapmış, Osmanlı ilk dönemleri için önemli bir kaynak bırakmıştır.
Fatih ve II. Bayezit devirlerinin en önemli yazarlarından biri de Dursun Bey’dir. Dursun Bey, Târîh-i Ebu’l-feth Sultan Mehmed adını verdiği bu eserinde, Fatih devri ile 1488 yılına kadar ki II. Bayezit devrini ele almış bir ana kaynaktır.
Yükselme döneminin ilk önemli eserlerinden biri İdris-i Bitlisî’nin yazdığı Heşt-Behişt adlı eseridir. Bu eser Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1503 yılına kadarki olayları anlatır. 8 Osmanlı hükümdarını anlatan, Farsça manzum bir Osmanlı tarihidir. Onun diğer bir eseri de Selim-nâme’sidir. Yavuz devrini anlatan yine Farsça ve kısmen nesir, kısmen nazım türündedir. Bitlisî’nin bu iki eseri de pek çok yazara kaynak olmasına rağmen yeterince değerlendirilmemiş ve Türkçe’ye tercüme edilerek yayınlanmamıştır.
Bitlisî’nin oğlu Ebu’l-Fazl Mehmet Efendi de önemli tarih eserleri kaleme almıştır. Bunlardan en önemlileri Heşt-Behişt Zeyli, Selimşâh-Nâme, Tevârîh-i Al-i Osman, Târîh-i Osmânî’dir. II.Bayezit devrinin diğer bir kişisi de, onun devrinde kadı ve müderris olan, Kanunî devrinde Şeyhülislamlığa getirilen Kemalpaşa-zâde’dir. Kemalpaşa-zâde, Tevârîh-i Al-i Osman adı ile 8 defterden oluşan ve Bayezit devrinin sonlarına kadar gelen bir eser kaleme almıştır. Daha sonra Kanunî’nin isteği ile Selimnâme adı ile 9. defteri, Süleymannâme adı ile de Kanunî’nin Macaristan Seferi’ne kadarki Süleyman dönemini anlatan 10. defteri hazırlamıştır. Dolayısıyla 234 yıllık olayları 10 defterden oluşan dev eserinde toplamıştır. Kanunî döneminde özellikle çok sayıda Selimnâme ve Süleymannâmeler yazılmıştır.
II. Bayezit döneminde başlayan ve Kanunî devrinde de devam eden bir tarih kaynağı da Tevârih-i Âl-i Osman yazma geleneğidir. Müellifi belli olanlar Oruç b. Adil, Ruhi Çelebi, Hadidî ve Lütfi Paşa’nın eserleridir. Hepsi de aynı adla yazılmıştır. Ancak müellifi belli olmayan, yani anonim Tevârih-i Âl-i Osman’ların sayısı fazla olup 23 civarındadır.
Yavuz devrinde Nişancılık görevinde bulunan Celal-zâde Mustafa Çelebi’nin Selimnâme adlı eseri yanında, Tabakatü’l-Memâlik ve Derecâtü’l Mesâlik adlı eseri vardır. Burada Kanunî devri olayları 1555 yılına kadar anlatılmakta olup, Kanunî döneminin en önemli kaynaklarındandır. III. Murat ve III. Mehmet’in padişah hocalığını yapan Hoca Sadeddin Efendi de önemli bir tarih eseri yazmıştır. Eserinin adı Tacü’t-Tevârih olup, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Yavuz’un ölümüne kadarki olayları telif etmiştir. Bu eser XVI. Yüzyılda Osmanlı Türkçesi’nin en parlak örneği ve Osmanlı dönemi için başvurulacak önemli bir kaynaktır. XVI. Yüzyılın en önemli tarih yazarlarından biri de Âlî mahlasını kullanan Mustafa b. Ahmed’tir. Onun tarihle ilgili pek çok eseri olup, en önemlisi ise, Künhü’l-Ahbâr adındaki dünya tarihidir. Dört kısım olan bu eserin üçüncü kısmında Türk ve Tatarların tarihi, dördüncü kısmında da kuruluştan III. Mehmet’in tahta çıkışına kadarki Osmanlı tarihi anlatılmaktadır. XVII. Yüzyılda da önemli tarih eserleri veren şahsiyetler yetişmiştir. Bunlardan biri Peçevî İbrahim Efendi’dir. Peçevî Tarihi adı ile ünlü eserini yazmıştır. 1520-1639 yılları arasındaki olayları anlatmıştır. Özellikle 1600-1639 arası dönem için bir ana kaynaktır. Ayrıca ilk kez Batı kaynaklarından yararlanan ilk Osmanlı tarih yazarıdır. XVII. Yüzyılın diğer ünlü bir tarih yazarı da Kâtib Çelebi’dir. Esas adı Mustafa b. Abdullah’tır. Tarihle ilgili en önemli eserleri Arapça Fezleke, Türkçe Fezleke, Takvimü’t-Tevârih ve denizcilikle ilgili bir eseridir. Ayrıca Arapça bir biyografi eseri vardır. Kısaca Keşfü’z-Zunûn denilen bibliyografya kamusu ise muhteşemdir. XVII. Yüzyılın diğer bir tarih eseri bırakan şahsiyeti Müneccimbağı adıyla tanınan Ahmed Dede’dir. Eserinin adı Camiü’d-Düvel olup, eski devirlerden 1672/73 yıllarına kadar gelen bir dünya tarihidir. Arapça yazılan bu eserde Osmanlı tarihide kuruluştan 1672/73 yıllarına kadar anlatılmıştır.
XVII. Yüzyılda yetişen diğer önemli bir tarihçi de Hezarfen Hüseyin Efendi’dir. Geniş bir bilgi birikimine sahip olan Hezarfen Hüseyin Efendi, bir dünya tarihi ile Roma tarihini yazmıştır.
XVI.-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda teşkilat tarihçiliği de gelişmiştir. Özellikle devlet teşkilatındaki bozulmalar devrin aydınlarını, devlet görevlilerini ve tarihçilerini bu tür eserler yazmaya yönlendirmiştir. Bu tür eserlerden ilki, Kanunî devri vezir ve sadrazamlarından olan Lütfi Paşa’nın yazdığı Asâfnâme’dir. Burada yüksek devlet memurlarının görev ve sorumlulukları anlatılmıştır. Teşkilat tarihçiliği konusunda en önemli eser bırakan kişi Koçi Bey’dir. IV. Murat’ın müşaviri ve mahremi olan Koçi Bey, hem IV. Murat’a, hem de Sultan İbrahim’e risaleler sunmuştur. Teşkilat tarihçiliği konusunda yazılmış bir eser de yazarı bilinmeyen Kitâbu Mesâlihi’l-Müslimîn ve Menâfi’i’l-Mü’minîn adlı eserdir.
Siyasi tarih alanında eserler yazan Kâtip Çelebi, teşkilat tarihçiliği üzerine de iki önemli eser bırakmıştır.
Denizcilik konusunda eser yazan ve haritalarıyla ünlü olan en önemli kişi Pirî Reis’tir. Ünlü bir denizci olan Pirî Reis, denizciliği yanında eserler de bırakmıştır. En önemli eseri Kitâb-ı Bahriye’dir. Onu dünyada ünlü yapan diğer önemli eserleri ise çizdiği iki dünya haritasıdır. 1513’te yaptığı dünya haritasının çoğu kaybolmuş olup, sadece Atlas Okyanusu’nun iki tarafını gösteren bölüm günümüze ulaşmıştır. Bu harita bir Türk tarafından yapılan en mükemmel ve en önemli coğrafi belgedir. 1528’de yaptığı ikinci dünya haritasının da günümüze ulaşan kısmı Kuzey Amerika’nın Doğu kıyıları, Antil ve Grönland adalarının bulunduğu kısımdır.
Henüz Amerika kıtasının yeni keşfedildiği bir zamanda yapılmasına rağmen genellikle iki harita da doğru çizilmiştir. Gerek tarihi coğrafya, gerekse seyahatname türünde eser bırakan diğer bir kişi de, yine ünlü bir denizci olan Seydi Ali Reis’tir. Tarihi coğrafya konusundaki eserinin adı kısaca Muhit’tir. Seyahatname türündeki eseri ise Mir’âtü’l-Memâlik’tir. Katip Çelebi coğrafya alanında da bir eser yazmıştır. Cihânnumâ adındaki bu eserini iki kez hazırlamıştır.
Hiç şüphesiz Türk tarihinin en ünlü seyyahı Evliya Çelebi’dir. Çeşitli ülkeleri ve şehirleri gezerek, meşhur seyahatnamesini hazırlamıştır. 10 ciltlik bu eser, coğrafya bilgisi, tarih, etnografya, folklor, binalar, yollar, kültür ve dil bakımından en önemli kaynaktır.
VIII. Yüzyıldan itibaren Osmanlı toplum hayatında önemli değişme ve gelişmeler yaşandı. Bu gelişmeler tarihçiler ve kaynaklar üzerinde de görüldü. Bu gelişmelerin en önemlilerinden biri, Divân-ı Hümâyûn’a bağlı Vekâyi’nüvis’lik kurumunun kurulmasıdır. Böylece 1922 yılına kadar sürecek olan bir kurum ortaya çıkmıştır. Bu kuruma atanan Vekâyi’nüvisler, devirlerinin olaylarını birbirinin devamı olarak kaleme almışlardır. Böylece kesintisiz bir tarih kaynağı sunmuşlardır. Nitekim gerek Cevdet Paşa, gerekse Abdurrahman Şeref bu nedenlerle mükemmel tarih eserleri kaleme almışlardır.
Bu yüzyılların diğer bir kaynak türü sefaretnamelerdir. Gerek geçici elçilerin, gerekse daimi elçilerin tuttukları raporlar tarzında eserlerdir. Günümüze ulaşan sefaretname sayısı 45 civarındadır.
XIX. Yüzyıldan itibaren yeni kaynak türleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri Salnâmelerdir. Üç tip salnâme yayınlanmıştır. Devlet salnâmeleri 1847 yılından itibaren çıkmaya başlamıştır. Bunların sayısı 68 adet olup, en son 1915 yılına aittir. Nezaretçe çıkarılan Nezaret Salnâmeleri’nin toplam sayısı 46 adettir. Üçüncü salnâme tipi Vilayet Salnâmeleri’dir. 1865 yılından itibaren çoğu vilayetlerce çıkarılmıştır. Toplam vilayet salnâmesi sayısı 527’dir. Bu salnâmeleri çıkarmak amacı ile de vilayet matbaaları kurulmuştur.
Vilayet salnâmeleri, ait oldukları vilayetlerin idari, mahalli tarih, üretimi, eğitimi, nüfusu vs. gibi konularda önemli bilgiler sunan vazgeçilmez kaynaklardandır.
XIX. Yüzyılın yeni bir kaynak türü de gazeteler ve dergilerdir. Osmanlı ülkesinde ilk çıkan gazeteler yabancı dilde yayınlanan ve yabancıların çıkardığı gazetelerdir. Osmanlı Devleti’nin çıkardığı ilk gazete ise Takvim-i Vekayi’ denilen resmi gazetedir. Tanzimat döneminde ise özel gazeteler hızla yaygınlaşmıştır. Tercüman-ı Ahval’le başlayan özel gazetecilik, Muhbir, Sabah, İkdam, Tercüman-ı Hakikat vs. gibi gazetelerle devam etmiştir. Böylece zamanımızın vekayi’nüvisleri olan gazete ve dergiler, artık tarih için önemli bir kaynak olmuştur. Hem olayları kronolojik olarak takip etme, hem de aynı konuda değişik gazetelerden yararlanma imkanı vermesi açısından gazeteler tarih yazarları için önemli bir kaynak olmuştur.
XIX. Yüzyılda ortaya çıkan diğer pek çok kaynak türü daha vardır. Bunların en önemlileri merkezde kurulan meclisler ile taşradaki meclislerin tutanakları, Mebusan ve A’yân Meclisleri’nin zabıtları, merkez ve taşra belediyelerinin tutanaklarıdır. Bu tür kaynaklar da tarih için, tarihçiler için çok önemli kaynaklar olma özelliklerine sahiptirler.
Şer’iyye mahkemelerinde tutulan kayıtlar da önemli kaynaklar arasındadır. Bu tür defterlere Şer’iye Sicil Defteri adı verilmektedir. Bu defterlerde ayrıca merkezden gelen yazılarda kayıtlıdır. Özellikle Hukuk tarihi açısından önemli olduğu kadar, ekonomi ve sosyal tarih açısından da ihmal edilmeyecek kaynaklardır. Başka belgelerde bulamayacağımız meslekler, üretilen ürünler, fiyat hareketleri, geçim kaynakları gibi hususlar bu defterlerden öğrenilmektedir. Bu defterlerin toplam miktarı 30.000 civarındadır.
Arşiv Belgeleri. Bunlar devlet eliyle yazılmış, tarihe miras bırakmak amacını taşımayan, ancak bir ülkenin ve devletin tapusu hükmünde olan kayıtlardır. En zengin arşivler Osmanlı Arşivi ile Cumhuriyet Arşivi’dir.
Osmanlı Arşivi’nde arşiv belgeleri Defterler ve Belgeler olarak iki türdedir. Defterler, Sadrazamlık, maliye, defterhane, nezaret defterleri diye sınıflandırılmıştır. Belgeler de Tanzimat öncesi ve sonrası olarak tasnif edilmiştir.
Bu makalede, Yrd. Doç. Dr. M. Emin Yolalıcı’nın ’Türk tarihinin kaynaklarına genel bir bakış’ adlı makalesinden yararlanılmıştır.
Türk-islam Tarihinin Kaynakları
Özlenen Rehber Dergisi 116. Sayı
3 kişi yorum yazdı.