Özlenen Rehber Dergisi

116.Sayı

İbrahimîlik

Embiya KIMIŞOĞLU Özlenen Rehber Dergisi 116. Sayı
Bu yazımızda Müslümanlık, Yahudilik ve Hıristiyanlığın aynı kökten gelen kardeş semavi dinler olduğu, bu üç dinin Hz. İbrahim (a.s.)’in dininin devamını oluşturduğu, bu dinlerin birçok konuda ortak düşündüklerini dolayısıyla bir araya gelinerek yeni bir birliktelik ve oluşum oluşturulabileceği algısıyla gündeme getirilen, fakat alt yapısında İslam’ın tevhid, cihad ve son din olduğu anlayışını yok etmeyi hedefleyen ideolojik bir çalışmanın ürünü olan ’İbrahimî din’ kavramını anlatmaya çalışacağız.
(Yahudiler) ’Yahudi olun’ ve (Hıristiyanlar da) ’Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız’ dediler. De ki: ’Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.’ (Bakara, 2/135)
Bu ayet-i kerime’de Allah (c.c.) Yahudi ve Hıristiyan olmamayı, bu dinlerin doğru yola götürmeyeceğini, hakka yönelmenin bu dinlerde olmadığını, bu dinlere uymanın insanı Allah’a ortak koşmaya götüreceğini ifade buyuruyor. Şayet bu ayetlerde ifade edilen ve kastedilen dinler (tahrif olmuş Yahudilik ve Hıristiyanlık) insanları hakka, tevhide, doğruya ulaştıracak olsaydı, yani İbrahimi din olsalardı; Cenâb-ı Hak böyle bir uyarıda bulunmazdı.
Yukarıdaki ayette anlatılan Yahudi ve Hıristiyanlar bu gün İbrahimî denilen dinlerdir ve o günden bu güne kadar bu insanların düşüncelerinde, İslam’a karşı takındıkları tavırlarda olumlu manada hiçbir değişiklik olmamıştır. Allah (c.c.) ve Peygamberinin (s.a.v.) İbrahimî (Müslüman-Hanif) demediği insanlara İbrahimî demek bize hiçbir şey kazandırmayacaktır.
Bakara Suresinin 140. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: ’Yoksa siz, ’İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup ile Yakuboğulları da Yahudi ve ya da Hırıstiyan idiler’ mi diyorsunuz? De ki: ’Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?’ Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.’
Yüce Allah bu âyette İbrahim (a.s.), İsmail (a.s.), İshak (a.s.) ve Yakup (a.s.)’un Yahudi ve Hıristiyan olmadığını, bu inançları temsil etmediklerini ifade buyurmuş. Bu inanç sahiplerinin kendilerine ulaşan gerçeği gizlediklerini ve zalimlerden olduklarını vurgulamıştır. Şimdi Allah’ın zalim olarak nitelendirdiği inanç mensuplarını bizim İbrahimî diye vasıflandırmamız Kur’ân ile çelişmez mi?
Kur’ân-ı Kerim’de ’İbrahim ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan; fakat o, Hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir Müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi.’ (Âl-i İmran, 3/67) buyurularak İbrahim Peygamberin Müslüman olduğu, Allah’a ortak koşmadığı ifade edilmiş, İbrahim Peygamberin Yahudi ve Hıristiyan olduğunu iddia edenlerin ise Allah’a ortak koşanlardan olduğunu anlatmıştır. Cenâb-ı Hakk Yahudi ve Hıristiyanların tevhidi nasıl bozduklarını şöyle buyurarak bizlere haber vermektedir: ’Yahudiler, ’Üzeyr Allah’ın oğludur’ dediler. Hıristiyanlar ise, İsa Mesih Allah’ın oğludur’ dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! (Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (Hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa bunlarda ancak bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.’ (Tevbe, 9/30-31)
’And olsun, ’Allah üçün üçüncüsüdür’ diyenler kafir oldu…’ (Mâide, 5/73)
Yukarıdaki ayetler çerçevesinde konuyu mütalaa ettiğimizde: Allah’ın ’Allah kahretsin’ diye lanetlediği ve ’kâfir’ diye sıfatlandırdığı insanlara ’Hanif’ veya ’İbrahimî’ demenin hangi maksatla söylenmiş olursa olsun ne kadar tehlikeli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Günde kırk kez namazlarda okuduğumuz Fatiha Suresinde de ’gazaba uğrayanların’ Yahudiler; ’sapıkların’ ise Hıristiyanlar olduğu herkesçe malumdur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde: ’Allah’ın gazabına uğramış, Yahudiler; sapıklara gelince onlar Nasaradır.’(Müsned, IV/378) buyurmuşlardır. ’Denilebilir ki, en hafif kâfirden en katı kâfire kadar, hepsi bir nevi Allah’ın gazabına uğramış ve bir çeşit dalalete düşmüşlerdir. Kur’ân-ı Kerim’de, Efendimize ve O’nun devrindeki sahabeye hatta kıyamete kadar gelecek bütün cemaatlere mel’un olarak anlatılan Yahudi ve Hıristiyanlar, acaba o zaman ne hâldeydi ve niçin gazaba uğramış, dalalete düşmüşlerdi? Ve niçin onlara ’sapık’ deniyordu? Yahudiler Tevrat’ı tahrif etmişlerdi. Kendi yazdıkları şeylere: ’Allah’ın kitabı’ diyorlardı. Rûhani reisleri arzu ve isteklerine göre kitaplara şerh koyuyor ve halka: ’Allah kelamı’ diye anlatıyorlardı. Nazarlar tamamen maddeye yönelikti. Yahudi, yeryüzünde her şeyin temelinde ekonominin, iktisadın bulunduğu fikrini müdafaa ediyor ve herkese bunu telkin ediyordu. Gönüllerden Allah’a iman sökülüp atılıyor ve onun yerine maddi refah, huzur ve saadet yerleştirilmeğe çalışılıyordu. Peygamberler, Yahudi eliyle hunharca şehit ediliyor, evleri basılıyor, dağa kaldırılıyor, haklarında ölümler kesilip biçiliyor ve testerelerle ikiye bölünüyorlardı. Hıristiyanlar Yahudilerden daha geri değildi. Onlar da İncil’i tahrif etmiş, İncil sayısını yüzlerce ye çıkarmışlardı. Evet, İznik toplantısında dörde indirileceği âna kadar, birbirini yalanlayan yüzlerce İncil vardı. Binaenaleyh, bunlar dünyanın bütün nimetleri içinde gark olsalar dahi yine sapıklık ve dalalet içindeydiler. Ve işte bizi bunların yoluna atılıp itilmeden de muhafaza buyurması için Allah’a niyaz ediyor ve: ’Allah’ım bizi onların yoluna da itme’ diyor, sonra da bu umumi duanın kabulü için ’âmin’ lerle gürlüyoruz.’ (Gülen, M. Fethullah, Fatiha Üzerine Mülahazalar)
Muhataplarımız bozulmamış, tahrif olmamış Yahudi ve Hıristiyanlık mensupları olsaydı, onlar için İbrahimî tabirini kullanabilirdik. Ama günümüzdeki muhataplarımızın böyle bir durumlarının söz konusu olmadığını herkes çok iyi bilmektedir. Günümüz Yahudi ve Hıristiyanları kendilerine, İbrahim (a.s.) gibi Müslüman demezler. Hz. Peygamber (s.a.v.)’i kabul etmezler. İbrahim (a.s.)’in insanlara bıraktığı kurban ibadetine katliam derler. İbrahimî dinin en önemli unsuru namazı kılmazlar, hatta bilmezler. İbrahimîliğin temeli olan tevhid inancını Allah’a oğul isnat ederek terk ederler.
’İbrahimî dinler’ kavramını ortaya atanlar niyetlerinin Hz. İsa’ya ve Hz. Musa’ya Allah tarafından gönderilen ve tahrif edilen bu dinlere inanan müntesiplerini asıl kaynaklarına döndürmek olduğunu iddia etseler de, bu iddianın sadece savunmadan ibaret kaldığı görülmekte. Yahudi ve Hıristiyanlığın İbrahimî bir din olduğunu söylemekle zihinlerde bu dinlerinde hak olduğu vurgusu yapılmaktadır. Bu söylem Hıristiyanların ve Yahudilerin inançlarının Müslümanlıkla aynı olduğu izlenimini uyandırmakta, sadece tali konularda farklılığın bulunduğu, bu kavramı kullananlar tarafından zaman zaman doğrudan, zaman zamanda zımnen ifade edilmektedir.
İbrahimî dinler adı altında yapılan çalışmalarda, İbrahim Peygamberin dininin temel dinamikleri (Tevhid, Hac, Kâbe, Namaz ve Kurban) ele alınmamakta, doğruluk, adalet, temizlik vs. gibi hemen hemen bütün ilahi veya beşeri sistemlerin nerdeyse tamamında ortak olan ve akâidi konulara temas etmeyen meseleler mütalaa edilmektedir. Bu ilkelere bakılarak bir dinin İbrahimî olduğuna kanaat getirilmesi itikaden son derece sakıncalıdır.
Hz. Âdem (a.s.)’den, son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadar gelmiş olan tüm peygamberler insanları ilk önce Allah’a ve onun Peygamberine inanmaya, Allah’ın birliğini tasdik etmeye, Allah’ın doğmamış ve doğurulmamış olduğuna, Allah’ın eşinin ve benzerinin bulunmadığına inanmaya davet etmişlerdir. Mekke müşrikleri de Allah’a inanıyorlardı ama tevhid ehli değillerdi. Yani Allah’a olan bu inançları onları kurtarmıyordu. Çünkü onlar, Allah ile beraber kendilerine faydalarının dokunduklarına inandıkları putları da ilah olarak kabul ediyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu müşrikleri bu halleriyle kabul etmedi. Onların yanlış inançlarıyla mücadele etti. Medine’de Hz. Musa’ya inandıklarını iddia eden Yahudileri de o halleriyle kabul etmedi. Onları Allah’ın son Peygamberine pazarlıksız bir şekilde inanmaya davet etti. Hâlbuki o gün ki Yahudiler de bugünküler gibi Hz. Musa (a.s.)’ya iman ettiklerini söylüyorlardı.
KİMLER İBRAHİMÎ DİN MENSUBUDUR?
1- Hz. İbrahim’e gönderilen sahifelere inanan Mü’minlere Hanif denmektedir. Bu kişiler İslam’ın gelmesiyle hak olan Haniflikten, hak olan ve kendinden önceki gönderilmiş olan tüm hak dinlerin şeriatlarını ortadan kaldıran İslam’a geçtiler. Bu kişilere İbrahimî denmiştir.
2- Cenâb-ı Hakk’ın gönderdiği Tevrat’ın ve İncil’in bozulmamışına iman eden salih kişilere de İbrahimî denir. Günümüz dünyasında ne Tevrat ve İncil’in bozulmamışı asıl hâli ne de bunlara iman eden salih insanlar bulunmaktadır. Yahudi ve Hıristiyanlar bu dinleri tahrif etmiş, Allah’ın gönderdiği bu kitaplara kendi sözlerini bulaştırmışlardır. Günümüzde tahrif olmamış bu kitaplardan haberdar olan, onlara iman eden ve son Peygamberin geldiği mesajı da kendisine ulaşmamış olan bir kimse var ise -ki var olduğu bilinmiyor- böyle kişilere de İbrahimî diyebiliriz.
3- Kur’ân-ı Kerim’e ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’e iman eden Müslümanlara da İbrahimî denir.

Yukarıda sayılan maddelerin dışındakilere İbrahimî demek hak ile batılın, doğru ile yanlışın, İslam ile küfrün birbirine karışmasına sebep olur. İbrahimî denen bu her bir dinin, İbrahim Peygamberin öğretilerine uygun yaşayan dinler algısını uyandıracağından, her üç dinin de hak olabileceği gibi bir algı oluşturacağı ve İslam’ın kendinden önceki dinlerin hükmünü kaldırdığı, dolayısıyla Allah katında İslam’dan başka hak dinin olmayacağı gerçeğini gizleyeceği tehlikesi de aşikârdır.
Müslümanlar son din İslam’ı gayrimüslimlere tanıtmak ve anlatmak mecburiyetindedirler. Rabbimiz bununla bizi görevlendirmiştir. Sahabe ve diğer dönemdeki Mü’minler buna dikkat etmiş, memleketlerinden kilometrelerce uzaktaki bölgelere göç etmiş, oralarda İslam’ı ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’i tanıtmış, gerektiği zamanda Ebu Eyyub el-Ensarî gibi canlarını da bu uğurda vermişlerdir. Bizler de aynen bu Mü’minler gibi çağın gerektirdiği şekilde, çağın teknolojileriyle Kur’ân’ın mesajını, en güzel örnek olarak gönderilen Efendimiz (s.a.v.)’i dünyaya tanıtmak; dünyanın karanlıkta kalmış bölgelerini, bu mesajla aydınlatmak mecburiyetindeyiz. Bu amaç ve gaye içerisinde çalışan kardeşlerimize de maddi ve manevi desteklerimizi de esirgememeliyiz.
Tebliğimizi yaparken bu muhataplarımıza İbrahimî dine mensupsunuz demeden de tebliğimizi yapabilmeliyiz. Bu insanlara böyle der, ardından da tebliğimizi yapmaya çalışırsak asla başarıya ulaşamayız. İbrahimî dediğimiz insana biz neyi anlatacağız. İbrahimî demek: ’Hak’ demektir. İbrahimî demek: ’Doğru’ demektir. İbrahimî demek: ’İslam’ demektir.
Cenâb-ı Hakk insanlara son din olarak İslam’ı, son Peygamber olarak da Hz. Muhammed (s.a.v.)’i göndermiştir. Allah’a doğru bir şekilde inanmış olsa bile Hz. Muhammed (s.a.v.)’e iman etmeyen, onu son Peygamber olarak kabul etmeyen hiçbir insana ne Müslüman ne Hanif ne de İbrahimî diyebiliriz. Netice olarak, art niyetli olarak söylenmemiş olsa bile bu söylemler Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın da hak din olabileceği anlayışına hizmet etmektedir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.