Özlenen Rehber Dergisi

116.Sayı

Kalbi Sahibine Teslim Etmek

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 116. Sayı
(1 Ekim, Pazartesi, Kırıkkale Sohbeti)
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin. Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve eshâbihî ve ezvâcihi ve evlâdihi ve etbâıhî ve ehl-i beytihî ve ümmehâtihî ve ebîhi bi adedi külli şey’in fi’d-dünyâ ve’l-âhirati ve kezâlik ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
Rabbimize sonsuz hamd-ü senâlar olsun. Peygamber (s.a.s.) Efendimize salât ve selâmların en güzeli olsun.

* * *
Kulluk ancak Hz. Allah’adır. Yardım da ancak O’ndan istenir. Bütün mahlûkatını kudret ve iradesiyle, her şeyi saran ilmiyle ihata eden Hz. Allah’tır. Yaratmak ancak O’na aittir. Yarattığı mahlukat üzerindeki dilediği gibi tasarruf sahibi olan O’dur. Rahmet ve sonsuz merhametiyle kulları içerisinde bulunduğu, isyan halinden itaat yollarına, hidayet yollarına koyan yegâne Hâdî olan Hz. Allah’tır. Sahip olduğumuz mülkün, semalarda ve arzda bulunan her şeyin sahibi de ancak Hz. Allah’tır.
Hz. Allah, yalnızca iman ve hidayet nurunun içinde parladığı kalbe ve o kalbin sahibine itibar eder. İmanın dışındaki hiçbir şeye Hz. Allah itibar nazarıyla bakmaz. Şu mecliste Allah’a (c.c.)’ya itaat varsa bu meclis itibarlıdır. Cenâb-ı Hakk’ın hükümlerine riayet muhafaza ediliyorsa, haramlarını terk etme ve emirlerini de yerine getirme hususunda kalpler samimi ise Cenâb-ı Hakk için olur. Hz. Allah’a teveccüh edince, Peygamberi (s.a.v.) Efendimiz de teveccüh eder, melekleri de teveccüh eder, dostları da teveccüh eder. İçerisinde Allah’a itaatin olmadığı meclisten, Hz. Allah uzaktır.
Cenâb-ı Hak kullarının sadakat ehli olmasını arzu eder. Çünkü kendisine sadakat gösterilmeye en layık olan Hz. Allah’tır. Cenâb-ı Hak kullarının hayâ sahibi olmasını arzu eder, çünkü kendisinden utanılmaya en layık olan Hz. Allah’tır. Hz. Allah (c.c.) kullarının itaat etmesini ister ki, kendisine itaat edilmeye en layık olan ancak Hz. Allah’tır. Niyeti, samimiyeti Hz. Allah’a kullukta güzel olmayan kalben Allah’tan kopmuştur. Zahirde hangi amelle iştigal ediyorsa etsin muradı Allah’ı bulmak olmayan, Hz. Allah’a kavuşmak arzusunda olmayan bu halinden dönmediği müddetçe ezel ve ebed olan Hz. Allah’tan uzak olmuştur.
Kalplerinizi koruyunuz. Kalplerinizi muhafaza ediniz. Kalbi sahibine açınız. Onun dışındakilerle kalbi kirletmeyiniz. Kalbi Hz. Allah’a tertemiz teslim ediniz. Bir kulu bu hayırdan mahrum edecek nefsin, çirkin ve bayağı olan istek ve arzularına meyleden, kalbin ıslahını bulamaz. Şeytanın türlü heva ve heveslerine boyun büken, Allah’tan uzak olur.
Hz. Allah (c.c.) Rauf ve Rahimdir. Kullarına nihayetsiz şefkatin sahibidir. Onları kendi cehaletleri içerisine bırakmayıp ilâhî kelamıyla hidayet yollarını göstermiş, âlemlere rahmet olarak gönderdiği, Nebiler Sertacı Peygamber Efendimizle (s.a.v.) onlara en güzel örneği bildirmiş ve sunmuştur. Cenâb-ı Hakk’ın, peygamberlik müessesesinden sonra kulları arasından dostlarını çekip alması Allah’ın rahmetinin bir eseridir ki, o dostlarıyla kullarına yakınlık kapılarını açar. Kalbi hak çizgiden uzaklaşan, nefsin ve şeytanın işlerine aldanıp, kalbini paramparça etmiş bedbaht kalpleri nazargâh-ı ilâhî haline onlarla çekip alır. Murad ettiği kalplere sevgi ve yakınlığın nurunu onların lisanından ve kalbinden ilka eder. İzzet ve Celâl sahibi olan Hz. Allah (c.c.) bütün bunları rahmetinin eseri olarak lütfeder. O Sübhan’dır. Bütün noksanlıklardan uzaktır. Rabb’dir. Bütün alemlerin mürebbisi O’dur. Kendi varlığından ve varlığının hakikatinden eğer bir kulunu haberdar ederse, bu Allah’ın o kuluna rahmetinin eseridir. Çünkü bununla o kulu zulümattan, nura çıkarır. O kalbin sahibi, Hz. Allah’ı bilmezken, Hz. Allah’ı bilir hale gelir.
Cenâb-ı Hak, nihayetsiz rahmetin sahibidir ki biz edna kullar O’nun nimetlerine şükürden uzak olduğumuz halde, merhametinin eseri, bizim hidayet yollarımızı kapatmaz, af kapısını üzerimize açık tutar ve kalplere kendisinin anılmasına, zikrine yolar lütfeder. Bazı kullar vardır ki, onlar fırsatı kaçırmıştır, onların kalplerinden ve dillerinden, Zâtı’nın zikrini çekip alır. Kendisine itaat ve yakınlık kapılarını kapatır, o nefsiyle şeytanla baş başa kalır. Ve Allah murad etmediği müddetçe de ona yardım edecek yoktur. Cenâb-ı Hâk nihayetsiz rahmetin sahibiyken, elim bir azabın da sahibidir. Hz. Allah’ı bulmayan kalp, boş işlerle meşgul olur. Ne bu kalbin, ne de bu kalbin sahibinin değeri yoktur.
Tövbe ile Cenâb-ı Hakk’ın rahmet kapılarını, hidayet oklarını üzerimize çekmek için, can-ı gönülden pişmanlık duymak, Hz. Allah’a boynu hiçbir itiraz illeti olmadan huzurunda bükmek lazımdır. Cenâb-ı Hakk’ın nezdinde kıymetli ve değerli olanla insan kıymet ve değer kazanır. Allah’tan uzak olan nefisler, kendi nefsî ahlaklarına bakarak değer biçerler. Hâlbuki ölçü, Allah (c.c.) katındadır. Habîbi’nin (s.a.v.) katındadır. Kimin hali de Cenâb-ı Hakk’ın nezdindeki ölçüye uyuyorsa, o kalbin sahibi Allah nezdinde kıymetlidir, velev ki insanlar arasında hiçbir kıymeti olmasın. Eğer ki o kalbin sahibi Cenâb-ı Hakk’ın nezdindeki ölçüye uygun değilse, bütün insanların yanında kıymetli ve değerli olsa da, Allah yanında hiçbir değer ve kıymeti yoktur. Hak ve hakikat Hz. Allah’a göredir. O’nun şeriatına göredir. O’nun hükmüne göredir. Çalışma ve gayretler de bu nispetle değerlidir. Kim Cenâb-ı Hakk’ın nezdindeki ölçüye kavuşmak için samimiyetle gayret ediyorsa, onun gayreti kıymet ifade eder. Nefsine dünyaya ve ona ait olan şeylere yönelik yapılan bütün gayretler, Allah için olmadığı için kişiye hiçbir fayda sağlamaz. Allah’a kulluk ve itaat yolunda bir merhale kazandırmaz, velev ki bu yolla arzu ettiği şeyi elde etse dahi o ancak dünyaya talip olduğu için Allah ona karşılığında dünyalık olanı vermiştir. Allah (c.c.) ona kendi katındaki nasibini kesmiştir. Ya Rabbi!..
Hakikatte, hükmün sahibi Hz. Allah’dır (c.c.). Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, bu dinin mübelliğidir. Tebliğcisidir. Ona itaati emreden de Hz. Allah’tır. Hakikatte ise itaatin hepsi Hz. Allah’adır. Bu yolların mürebbisi de hakikatte Hz. Allah’tır. Çünkü nurunu ve kuvvetini Hz. Allah’tan almayan her yol batıl ve dalâlet üzeredir. Allah dostları, mürşid-i kâmiller, hepsi Cenâb-ı Hakk’ın yed-i kudretindedir. Cenâb-ı Hak bunu kullarına rahmet eseri olarak böyle açmıştır. Ya Rabbi!... Hamd ancak Sanadır Allah’ım! Salât ve selamların en güzeli, en ekmeli Nebiler Sertacı Rasûl-i Kibriya’ya (s.a.v.), âl ve ashabınadır…
Niyetlerinize dikkat edeceksiniz kardeşlerim. Hz. Allah’a talip olduğunuza dikkat edeceksiniz. Rasûl-i Kibriya Efendimizin yanında Hz. Allah’a talip olan Ashab-ı Kiram’ın ve Hakk’a talip olanların hâl ve durumları, ahlaklarının bu maksat ve niyete dönük olduğu gibi böyle bir maksadı ortaya çıkartacak sadakat, teslimiyet, iştiyak, hizmet, sözünde vaadinde durma vb. matlup hasletlerle ruhlar bezenmeli; Hak kapısına, o kapıyı açacak ahlaklarla varılmalıdır. Şehvetle bezenmiş, haramlarla kirlenmiş, Allah’ın zikrinden uzak, kendi nefsini beğenen, salih ameli olmayan bir halle Hak kapısı kula açılmaz. Kendi kusur ve ayıbını bilerek, noksanlıkları her daim göz önüne alarak, daima samimi bir tövbe ve pişmanlık üzere boyun bükerek Allah kapısını gözyaşlarıyla çalmak lazımdır.
Hangi hükmü öğrenirseniz öğrenin, Peygamberimizin hangi sünnetini öğrenirseniz öğrenin, iç halleriniz buna dönük olmadığı müddetçe, Cenâb-ı Hakk’ı minnet altında bırakamazsınız. Ancak Allah verdiği hidayetle bizleri minnet altında bırakır. Bu kapının Allah kapısı olduğuna şek ve şüphe içinde bulunan, bu illetten kurtulmadığı müddetçe, bu hasletten sıyrılmadığı müddetçe, kendi başınadır… İman, itaat ve teslimiyet işidir. Teslimiyetin olduğu yerde, onunla ortaya çıkacak olan hasletler ortaya dökülür. Bir kul namaz kılıyor ama namazı ihsan makamında kılmıyorsa, Cenâb-ı Hakk’ı görüyor gibi kılmıyorsa, elbette ki kulun bu hükmü biliyor olmasının kendisine hiçbir faydası yoktur. Hüküm yaşandığı zaman sahibine fayda verir. Yasak, terk edildiği zaman, çirkinliğini terk edenin üzerinden alır. Karanlık, ışık geldiği zaman ortadan kalkar. Zulümat, nûr ortaya girdiği zaman kaybolur gider. Bu yakınlık halinden, bu yakınî halden uzak olan, kendisine zulmeden bir ahlak ve anlayış içerisindedir.
Terbiye yolları, Cenâb-ı Hakk’ın idaresinde ve iradesinde, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin şemsiyesi altında sevk ve idare olunur. Kıyamete kadar da bu iş böyledir ve bu şemsiyenin altında ancak Allah’a kulluk alışılır. Allah’a itaat, Peygamberine itaat alışılır. Bu söylediğim sözler, bekâbillah makamının sözleridir. Oradan beslenen, sulanan bir kalbin sözüdür. Sekerat halinde söylenmiş olan sözler değil, kalbin ayıklığı halinde söylenen sözlerdir. Cenâb-ı Hakk’ın zikri de Hz. Allah’a talip olan kalplerde yapılan zikirdir. Dünyayı kendisine yegâne maksat edinmiş olan bir kalpte dillerden dökülen esmalar, sert kayalardan yansıyan sözler gibi kalbe nüfus etmez, ancak yankılanarak ses çıkartır, fakat sahibine fayda vermez. Çünkü zikrullah Allah’ın zikridir. Bir nefsin içinde bulunduğu halden hayır olan bir hale intikali ancak Allah’ın zikriyledir. Ne zaman? Zikir, Allah’ın zikri vasfına büründüğü zamandır. Sadece dillerde kelimelerin söylenmesi zikir değildir. Terbiye kuvveti de ancak Allah’ın zikrine, Allah yoluna, kalbin bu istikamet üzere teslimiyetiyle dâhil olabilir. Bedenen, şeklen bu yolun içerisinde olup da kalben bu yolun içerisine dâhil olamayan, Medine’de Peygamber Efendimizin mescidinde namaz kılıp da, adı münafık olanlar gibidir. Bunlar, nefisleriyle Allah’ı kandırmaya cüret edenlerdir. Kalbin halinden Hz. Allah’ı bîhaber yani habersiz zannedenlerdir. Allah’ın görmesini hiçe sayan, kulların görmesini, Allah’ın görmesine tercih edenlerdir. Haşa, benim burada zikretmiş olduğum, münafıklık kelimesi, itikada taalluk eden değildir (öyle olsa, insan iman dairesinden çıkar). Hz. Pîr Abdulkadir Geylânî Efendimizin sohbetlerinde, lisanlarıyla Allah sevgisinden bahsedip de kalbinde Allah sevgisinin yeri bulunmayan kalplere matuf söylediği sözdür. Dünya ve ona ait olanları, onun içindekileri Allah sevgisine değişen kalplere söylenen bir sözdür. Yakınlık nimeti de ancak ve ancak ikânı bulmuş, teslimiyeti bulmuş, itaati bulmuş kalplerin işidir. Cenâb-ı Hakk’ın sevgisi ve yakınlığının önüne meşakkat ve meşgalelerini perde getirenler, Allah sevgisine, bu meşakkatleri ve sevgilerini değişmiş demektir. Hangi meşakkat, hangi sevgi, ehli olanları Allah’a teslim olmaktan beri kılmıştır? Bakınız ki, sevgilerinde samimi olan Sahabe-i Kiram, Cenâb-ı Peygamber Efendimizi müşriklerden gelen eziyetlere karşı koruma hususunda, tatlı canlarını Rasûlullah Efendimizin önünde paramparça etmekten geri durmamışlardır. Cenâb-ı Hakk’ın emrinin, hükmünün, vahdaniyetinin, birliğinin hâkimiyeti için, hiçbir fedakârlıktan çekinmemişler; mal, mülk, anne, baba, eş, çocuk ne varsa hepsinden ama hepsinden ve insan nezdinde en kıymetli olan kendi canlarından dahi sıyrılmış çıkmışlardır. Rahmetli Mübarek Efendim bir seferde iken, beraber bulunduğumuz bir kardeşimiz vardı, onun kardeşinin ölüm haberi geldi. Mübarek Efendim o kardeşimizi Allah’a itaate davet etti ve ona güzel nasihatlerle sabrı telkin etti. Sonrasında şöyle buyurdu: ’Benim geliş ve gidişlerim, kendi irademle değildir oğlum, ben Rabbimin sevk ve iradesine göre emirle hareket ederim. Şu anda bana oğlumun öldüğü haberi gelse, ben şu içinde bulunduğum hizmet, irşat faaliyetinden kendi aklımla, burayı terk edip de gidemem oğlum.’ Bu yolun hadimleri, hizmet edenleri, bu anlayışla hizmet edecekler. Bu istikamete yönelmezlerse, o kapıdan gelecek olan faydalar o gönle açılmaz elbette ki. Herkes dağarcığına düşen bir halde istifade edecektir; ama dikkat edin ki şu misaldeki insanın durumuna düşmemek lazımdır. Bir hazineye girip de eline kürek verilen bir kimseye ’Kürekle alabildiğin kadar al’ denilmiş, o da şaşkınlığından, küreğin tersiyle, hazineden nasiplenmeye çalışmış. Bu nasip değil, nasipsizliktir.
Hayat, hayrı kazanmak için, Allah’ın vermiş olduğu bir fırsattır, ganimettir. Cenâb-ı Hakk’ın rıza ve yakınlık nimeti için, salih amel işlemek, güzel ahlak sahibi olmak, Allah’a ve Rasûlüne itaati yerine getirmek sureti ile ebedi saadeti elde etmek için bir fırsattır. Hayatını bu gaye için harcamayan, bu fırsatı bu ganimeti kaçırıyor ve kaybediyor demektir. Şu dünya ve onun içinde Allah’a itaatin dışındaki işler, malayani işler cümlesindendir. Kim de Hz. Allah (c.c.)’a olan kulluk vazifesinin idrak ve şuuruna varmaz ve bu boş şeylerle ömrünü geçirirse, hem bu dünyasını hem de ebedi ahiret yurdunu kaybedenlerden olur.
Hz. Allah (c.c.) o güzel Peygamberimizin hürmetine sizi ve bizi muhafaza eylesin. Bizlere tevdi ettiği, emanet ettiği şu hayatı, rızasını kazanmak için bir ganimet ve fırsat kılsın inşaallah.
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah, es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Habîballah, es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Seyyide’l-evveline ve’l-âhirin, ve selâmun ale’l-murselîn ve’l-hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • ilhan G.

    önce kalbine sevmesini sonra diline susmasını sonra da yuregine konusmasına öğreten bu yola canlar kurban olsun..

  • ahmet yakar

    Gönül çalamazsan Hakk'ın sazını ne perdeye dokun ne teli incit... Allah'ım bizi bu rahmetten nolur ayırma...

2 kişi yorum yazdı.