’(Ey Habibim! Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.?
(el-Enbiyâ, 21/107)
Hamd, Yüce Mevlâ’mıza, salât ve selâm da Güzide Elçisi’ne olsun ki, 20 Nisan 571 tarihine rastlayan Rebîu’l-Evvel ayının 12’nci günü Pazartesi gecesi Peygamberimiz Efendimiz dünyayı şereflendirmişlerdir. Rabbimiz (c.c) Sevgili Peygamberimizle insanlara nihayetsiz bir rahmet tecellisinde bulunmuştur. Ancak üzülerek itiraf etmeliyiz ki, bu nihayetsiz rahmet karşısında biz kulların şükrü lâyıkâne olmamış, olamamıştır.
Hep söylenir, her nimetin şükrü kendi cinsinden olmalıdır, diye. Peki Sultanlar Sultanı’nın teşrif nimetine şükrümüz nasıl olmalıdır?.. Tabi ki O’nun gönderiliş amacına uygun hal ü hareketlerimizle, ittibamız ve şeksiz teslimiyetimizle değil mi?.. Rabbimiz, bu nimete bütün mü’minleri kavuştursun!
O’nunla neler kazandığımızın idrakinde olmalı ve O’ndan ayrı kalınca nelerden mahrum olacağımızı defalarca tefekkür etmeliyiz ki bu sayede şükr ü hakikiye vasıl olmak daha kolay olacaktır inşallah.
Mekke’de gördükleri zulüm ve işkence yüzünden Habeşistan’a hicret eden ilk Müslümanların, Habeş Kralı’na söyledikleri şu sözler, Hz. Ahmed ile kavuşulan nimetleri ve dünya imtihanının bir parçası olarak Efendimiz’e itaatte yılmadan devam etmemiz noktasını ne güzel özetlemektedir:
’Ey hükümdar, biz cehalet içinde yaşayan bir millet idik, putlara tapıyor, lâşe yiyorduk. Fuhuş yapıyorduk. Akraba ile münasebeti kesiyor, komşularımıza kötülük yapıyorduk. Kuvvetli olanımız zayıf olanı eziyordu. Biz toplum olarak bu halde yaşarken Allah Teâlâ bize acıdı, lütfederek içimizden birini peygamber gönderdi. Soyu, iffeti ve dürüstlüğü hepimizce bilinen birisini. O bizi yalnız Allah’a ibadet etmeye çağırdı. Atalarımızın tapına geldikleri ağaç ve taş parçalarını terk etmemizi söyledi. Bize doğru söylemeyi, emanete ve akrabalık bağlarına riayet etmeyi, komşularla güzel geçinmeyi; kan dökmekten ve haram olan şeylerden sakınmayı öğütledi. Bize fuhuştan, yalandan, yetim malı yemekten, namuslu kadınlara iffetsizlik iftirasında bulunmaktan uzak durmayı emretti. Allah’a ibadet edip O’na hiçbir suretle ortak koşmamayı emretti. Namaz kılmaya, sadaka vermeye ve iyilik yapmaya bizi çağırdı. Biz de ona inandık, getirdiği dini kabul ettik. Onun haram dediğini haram bildik, helâl dediğini helâl tanıdık. Bundan dolayı içinde yaşadığımız, her yönü ile kokuşmuş toplum bize düşman kesildi, eziyet ve işkence yapmaya başladı. Bu sebeple biz de hicret ederek ülkenize geldik.’ (Şibli, İslam Tarihi, Asrı Saadet, Şevval 1330, c.2, s.1643)
* * *
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir milletin değil, tüm insanlığın peygamberidir. Diğer peygamberlerden farklı yönlerinden birisi budur. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de: ’(Ey Habibim!) Biz seni ancak, bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.’ (es-Sebe, 34/28)
O’nu daha iyi tanımak, ahlâk-ı hamîdesine sıkı sıkıya sarılmak ve tanımayan gönüllere tanıtma yolunda gayrette bulunmak hepimizin boynunun borcudur. Bu hususta hizmette bulunurken, karşılaşılabilecek çeşitli sıkıntılara Hakk’ın rızası için katlanmak ve gönlü bir rahmet deryası olan Peygamberimiz’in ümmetine düşkünlüğünü hatırdan çıkarmamak gerekir.
Adamın biri Peygamberimiz’e (s.a.v) başvurarak bir düşmanı için lanet etmesini istemişti. Sevgili Peygamberimiz, ’Ben lanet okumak için değil, fakat âleme rahmet olmak için gönderildim.? buyurdu. (İslâm Tarihi, Asrı Saadet, c.2, s.982)
Her mevzuda örneğimiz Rasûlullah Efendimiz’dir. Karşılaştığımız bir sıkıntıda, ’Acaba, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), bu durumda nasıl davranırdı?? diyebilmek ve sıkıntımızı O’nunla çözmek bir bahtiyarlık, ince idrak sahibi olmanın bir neticesidir.
Evet, seven sevdiğinden ayrı olmaz, onun sözünden çıkmaz, kolu kopsa da tuttuğu mukaddes eli bırakmaz, sevginin bedelini ne kadar çok öderse, dünya ve âhirette o denli büyük ihsanlara kavuşturulur?
Âlemlere Rahmet Sevgili Peygamberim
Özlenen Rehber Dergisi 49. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.