Özlenen Rehber Dergisi

38.Sayı

Mutlu Aile Yuvasının Psikolojik Temelleri

Döndü ERDAL Özlenen Rehber Dergisi 38. Sayı
Bir kurum olarak aile yuvası, başta karı-koca olmak üzere o kurumun meyveleri olan çocukları ve nihayet bütün toplumu ilgilendirir. Dolayısıyla aile müessesesi kurulurken karı-koca, doğacak çocuklar ve toplum faktörleri bir bütün olarak ele alınmalı, bu üç unsuru da yerli yerine oturtacak şekilde oluşturulmalıdır. Yani kurulacak ailenin, onu, eşler için huzur kaynağı; çocuklar için ilgi uyandıran, eğiten ve güven duygusu veren bir yuva; toplum için de bacasından buram buram mutluluk tüten örnek bir kurum kılacak özellikleri taşımasına özen gösterilmelidir.

Bunu sağlamak için yüce dinimizin ortaya koymuş olduğu bazı teklifler vardır. Bunlara biz, ‘ailenin ahlâkî (psikolojik) temelleri’ de diyebiliriz. Bu çalışmamızda, onları sizlere aktarmaya gayret edeceğiz. Ancak öncelikle şunu belirtelim ki, aile yuvası kurulurken gözetilecek psikolojik (ahlâkî) temelleri incelememiz, ailenin dayanacağı ekonomik ve sosyal temelleri ihmal etmemiz anlamına gelmemelidir. Aksine ekonomik temel elbette çok önemlidir. Evlenecek erkeğin elbette iyi bir sosyal statüsü ve bu statüye uygun bir ekonomik gelirinin olması, bu gününün olmazsa olmaz şartlarındandır. Buna dikkat edilmelidir.
Şüphesiz rızkı veren Allah’tır. Fakat Allah Teâlâ’nın o aile için takdir etmiş olduğu geçim kaynağını bulup ailenin hizmetine sunma işi, dinimize göre aile reisinin, yani erkeğin görevidir. Zira Nisâ sûresi 34. âyette Allah Teâlâ, aile içinde erkeği, hem aile reisi, hem de ailenin makbul bir ölçüde geçimini temin etmekle görevli insan olarak bizlere takdim etmektedir. Ailenin geçimine katkıda bulunmak maksadıyla gönüllü olarak kadının herhangi bir işte çalışması, sadece erkeğine yardımcı olmak içindir. Yoksa dinimize göre kadının böyle bir mecburiyeti yoktur. İşte aile reisliği gibi önemli bir görevi üstlenen erkeğin bunu yerine getirebilmesi için ticarî, sanayi, hizmet vb. gibi alanlarda iş yapacak bir bilgi birikimine ve yetkiye (diplomaya) sahip olması şarttır. Bu hususu bugün tabi olarak insanlar inceleme ve araştırmaktadırlar. Bu sebeple ayrıca ele alıp genişçe incelemeye gerek yoktur. Biz konunun önemini vurgulayıp dinimizin, aile yuvasının kuruluşunda dikkat edilmesini istediği ahlâkî (psikolojik) tekliflere geçelim.

Söz konusu tekliflerin ilki, seçilecek eşin dindar olmasına dikkat etmektir. İslâm’a göre, insanın dünyaya gönderiliş gayesi Allah’a kulluk etmek, kendisiyle, evrenle ve Yaratıcı’yla barışık yaşamak, yani bir bütün olarak İslâm’ı yaşamaktır. Buna dindarlık da denilebilir. Dindar olan bir erkek veya kadının yuva kurarken farklı inanç veya kanaatlere sahip olan insanla bu işi yapması gerçekte büyük bir riskin altına girmesi demektir. İşte evlenecek kişilerin böyle tehlikeli durumlara düşmemeleri için bu önlem alınmıştır. Esasen ömür boyu sürecek bir beraberliğe, herkesin kendi anlayış ve inancına yakın ya da onu kendisiyle paylaşan birisiyle girmesi insan psikolojisi açısından da tabiî bir hareket tarzıdır. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“(İnsanlar) kadınlarla dört şey için evlenirler: Ekonomik gücü, fizikî güzelliği, aile yapısı (soyu-sopu) ve dinî yaşantısı. Siz dinî yaşantısı olanını, yani dindar olanı seçiniz, huzur bulursunuz.”(1)

Bir âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurur: “İman etmedikçe müşrike kadınlarla evlenmeyin, iman etmedikçe müşrik erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırırlar. Allah ise, izni ve (yardımı) ile sizi cennete ve bağışlanmaya çağırır.”(2) Bu âyette belirtildiği gibi ayrı inanç-inançsızlık ve kanaatlere sahip olan insanlar evlenseler dahi bir diğerini kendi düşünce ve kanaatini kabul etmeye çağıracaktır. Bu çağrıya olumlu cevap verilmediği zaman çeşitli yollarla kabul ettirmeye kalkışma durumu olacaktır. Bu ise karı koca arasında ilk önce soğukluk, sonra kırgınlık, daha sonra da sürtüşme meydana getirecektir.

Aynı durum belki katlanarak çocuk eğitiminde de ortaya çıkacaktır. Karı-kocadan her biri, canları kadar sevdikleri yavrularını kendi inanç ve kanaatleri doğrultusunda yetiştirmek isteyecektir. Fakat her ikisinin birbirine zıt inanç ve görüşlerinden dolayı çocukların eğitiminde büyük sorunlar yaşanacaktır. Bu durumda fikirsel uyuşmazlıktan dolayı zaten zayıf olan aile bağları böylece daha büyük bir yara almış olacaktır. Bir inceleme yapıldığı takdirde bugünkü boşanmaların pek çoğunda bu konu önemli bir etken olarak karşımıza çıkacaktır. Bu konu fevkalade önemlidir. Fakat bundan daha önemlisi anne-babadaki bu uyuşmazlık yetişmekte olan çocuğun kişiliğine asıl büyük darbeyi vuracaktır. Bu darbeyle hem çocuk, hem aile, hem de toplum bu yanlış evliliğin zararını çekmiş olacaktır. Bundan dolayı evlenirken eşlerin aynı inanç ve kanaatlere sahip olmaları, diğer bir ifadeyle dindar olanların dindar olanları eş olarak seçmeleri esas olmalıdır.

Eşlerde aranan bir diğer özellik de denklik ve eşitliktir. Bununla eşlerin, fiziksel, kültürel, sosyoekonomik statü, yaş vb. gibi alanlardaki denklik ve eşitliğini kastediyoruz. İslâm’a göre insanlar, renk, dil, ırk, zenginlik, makam ve mevki gibi şeyler ölçü alınarak değerlendirilemez. Ayrıca hiçbir insan bu ölçülerden dolayı şeref veya düşüklükle nitelendirilemez. Kur’ân-ı Kerim’de de belirtildiği gibi Allah nazarında üstünlük ölçüsü takvadır. Yani pratik hayatta, gerçek belirleyici olarak İslâm’a en çok kim müracaat ederse o üstün insan olur.

İslâm bu ölçüyü koymuş ve herkesi buna uymaya çağırmıştır. Ne var ki İslâm’ın hayat veren bu ölçüsü çoğu zaman ihmal edilmekte, geri plana itilmekte ve bunun yerine yanlış bazı ölçüler konulmaktadır. Sonra da insanlar birbirlerini dünya nimetlerine sahip olup olmamalarına göre sınıflara ayırmaktadır. Dahası bu nimetleri kendinde bulunduranlara karşı farklı, bunlara sahip olamayanlara karşı ise daha farklı davranarak ilişkilerini gelişmektedirler. Bu durum dün olduğu gibi bu gün de böyledir. Bunun tezahürleri toplumsal hayatta görüldüğü gibi, zaman zaman çok çirkin bir şekilde ailevî ilişkilere de yansımaktadır.

İşte İslâm kültürü toplum hayatından tamamen sökülüp atılamayan bu ölçülere karşı koruyucu bir tedbir olarak, insanların evlenirken sosyoekonomik ve kültürel yönden birbirlerinin dengi olmaları hususuna bilhassa dikkat etmelerini ister. Bununla şayet herkes kendi sosyal statü ve sosyokültürel çevresine uygun birisiyle evlenirse o evliliğin daha sağlıklı olacağı düşünülmüştür.

Evlilikte dikkat edilecek hususlardan birisi de erkeğin kadına ödeyeceği mehirdir. Mehrin gerekliliği (farziyeti) Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabittir. Kur’ân-ı Kerîm’de Nisâ sûresi 24. âyette bu konu ele alınmış ve evliliğin bir ön şartı olarak takdim edilmiştir. Evlilikten önce belirlenen mehrin daha sonra karşılıklı olarak anlaşmak suretiyle belirlenenden az veya çok verilmesinde bir sakınca da olmadığı belirtilmiştir.

Mehir; evlilik akdinde erkeğin kadına ödediği veya ödemeyi taahhüt ettiği para veya onun karşılığı bir şey demektir. Bu kadının ücreti veya parasal karşılığı olmayıp, erkeğin ömür boyu beraber yaşama arzusunun bir sembolü ve hediyesidir. Bunun asgari ölçüsü dinimizce belirtilmiş olup üst seviyesi hakkında belirli bir tahdit (sınırlama) bulunmamaktadır. Bununla beraber bu hususta karşı tarafa kolaylık sağlanması, makul ölçülerde düşük tutulması, yapılan tavsiyeler arasındadır.

Mehir, evlenecek kadının babasının değil, kendisinin özel mülküdür. Onu istediği gibi kullanır. Şunu belirtelim ki bazı yerlerde hâlâ var olan ‘başlık parası’ uygulamasının hem bu mehir farziyetiyle ilgisi yoktur, hem de İslâm dinine aykırı bir davranıştır.

Evlenirken aile yuvasına alınacak eşya ve yapılacak düğün masraflarının makul bir ölçüde tutulması da İslâm’ın önemli tavsiyelerinden birisidir. Yeni bir aile yuvası kurulurken herkes her şeyin en iyisinin alınmasını ister; fakat bu çoğu zaman mümkün olmayabilir. Bir kısım insanlar bunu makul görüp bazı isteklerini ertelemeyi becerebilirken, bazıları bu hususta çok katı davranır, karşı tarafın imkânlarını aşacak isteklerde bulunur, hatta bunu diretirler. Çoğu zaman da bu, çevreden etkilenilerek yapılır. Bu durum dinimizin hoş görmediği, kurulmakta olan aile müessesesine zarar veren sosyal bir hastalıktır. İnsanların farklı farklı sosyoekonomik statülere sahip olmasının doğal olduğu düşünülerek bu hastalığın önüne geçilmeye çalışılmalıdır. Geçim şartlarının zorluğu göz önüne alındığında, bu hususa dikkat etmek, özellikle günümüzde daha büyük bir önem arz etmektedir.

Günümüz şartlarında evlenmekte olan bir gencin altından kalkamayacağı borç yükünü sırtına vurduktan sonra ondan aile saadeti beklemek fantezi olur. Evliliğin tabi olarak fırtınalı geçen ilk yıllarında eşleri ekonomik sıkıntıya sokmak, onların geçimsizliklerinin artmasına, hatta istemeseler de boşanmalarına sebep olabilir.

Evlenmeden önce eşlerin birbirlerini görmeleri de yüce dinimizin tavsiye ettiği hususlar arasındadır. Bu hususta İmam Gazâlî şöyle der: “Dinimiz yakınlaşma ve ünsiyet sebeplerine uymayı gerekli görmüş ve kişinin alacağı eşini (kadın veya erkeğin birbirini) görmesini uygun bulmuştur. Peygamberimiz buyurur ki: “Allah Teâlâ sizden birinizin kalbine bir kadınla evlenmeyi düşündüğü vakit o kadına baksın. Zira bu sayede aralarında daha iyi bir ülfet (alışma, iyi geçinme, aşinalık) oluşur.”(3) Tabiî ki bu bakma ve görüşmekten maksat haram bakışlar ya da flört değildir.

Buraya kadar sıraladığımız tavsiyeler, İslâm kültürünün bizlere verdiği ölçülerdir. Bu ölçülere göre aile yuvasını kurmak insanı huzur ve saadet ortamına götürür. Aile yuvası kendisinden beklenen fonksiyonlarını ancak o vakit tam olarak yerine getirebilir.

İslâmî prensiplerle kurulmaya çalışılan aile, bir kurum olarak ortaya çıktıktan yani kurulduktan sonra yine İslâmî kurallar esas alınmalıdır ki aile yuvası saadet içerisinde devam edip arzu edilen hedefe ulaşabilsin. Bu çerçevede İslâm erkek ve kadına bazı yükümlülükler ve görevler yüklemektedir. Eşler arasındaki ilişkiler bu yükümlülüklere göre yürütülmelidir. Esasen ailede özellikle eşler arasında var olan sevgi ve saygı bağları birçok sıkıntıyı aşmaya yardım edecektir. Sevgi ve saygı bağları esas olmak kaydıyla eşler arası ilişkileri düzenleyen karşılıklı hak ve görevler ilgili eserlerden öğrenilip aile hayatı onlara göre yaşanmalıdır.

Kaynakça
1. Müslim, Radâ’ 53.
2. el-Bakara, 2/221.
3. Gazâlî, İhyâ-u Ulumi’d-Dîn.
4. ÖZYILMAZ Ömer, Çocukluk ve Ergenlik Çağında İslâmî Eğitim ve Psikolojik Temelleri.
5. Ana-Baba Okulu, Heyet.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • salih

    benim hatam evlenirken dini konuları gözetmeden ve ani oldu bu yazıyı daha önce okusaydım asla evlenmezdim

1 kişi yorum yazdı.