Abdulvâhid et-Temîmî Hazretleri, Tebe-i Tâbiîn devrinde Basra’da yetişen meşhur hadis, fıkıh âlimi ve evliyâlarındandır. Doğum ve vefat tarihleri kesin olarak bilinmemektedir.
Abdulvâhid et-Temîmî Hazretleri Tâbiîn devrinde meşhur hadis ve fıkıh âlimlerinden ders alıp sohbetlerinde bulundu. Onlardan ders alarak kendini yetiştirdi. Zamanını devamlı ilim öğrenmekle ve ibadet yapmakla geçirdi. Öğrendiği bütün ilimleri hemen çevresindeki insanlara öğretmeye çalıştı ve bu şekilde çok talebe yetiştirdi. Tebe-i Tâbiîn devrinde Basra’da yetişen âlimler arasında dünyaya değer vermemesi, devamlı ibadet ve ilimle meşgul olması hasebiyle herkes onu sever ve ona hürmet ederdi. Yaşayışı ve hikmetli sözleriyle birçok kimsenin doğru yola girmesini sağlamış ve herkese örnek olmuştur. Abdulvâhid (rh.a.) zâhirî ilimleri zamanındaki âlimlerden alıp bununla beraber kendisini mânen kendisini bir boşluk içerisinde hissetti ve bâtın (tarikat-tasavvuf) ilmini de zamanının manevî hekimi, dertlilerin zâhiren ve mânen imdadına yetişen Şeyh Ebû Bekir Şiblî (rh.a.)’den telkin aldı ve mana yolunda da nice yolda kalmışlara yol gösterdi.
Abdulvâhid et-Temîmî (rh.a.) anlatıyor: ’Bir rahibin inziva odasına uğradım. İki defa ’Ey Rahip!’ diye kendisine seslendim, fakat cevap vermedi. Üçüncüde (daha önceden îman etmiş olan bu) râhip başını çıkardı ve şunları söyledi:
’Ey adam, ben rahip değilim. Rahip Allah Teâlâ’dan korkan, O’na saygı gösteren, belasına sabredip kazasına razı olan, nimetlerine şükredip O’nun için tevazu gösteren, izzeti karşısında zilleti kabul eden, kudretine teslim olup heybet ve azameti karşısında eğilen, hesap ve azabını düşünen, gündüzünü oruç gecesini ibadetle geçiren, cehennemi hatırladıkça uykusu kaçan kimseye denir. Ben ise saldırgan bir köpeğim. İnsanlara zararım dokunmasın diye kendimi buraya hapsettim.’ dedi.
Ben bunun üzerine: ’Ey Rahip! Allah Teâlâ’yı bildikten sonra insanları Allah’tan uzaklaştıran şey nedir?’ diye sordum.
Rahip: ’Kardeşim! İnsanları Allah’tan ancak dünya malı ve sevgisi uzaklaştırır, Çünkü dünya isyan ve günah yeridir. Aklı başında olan dünyayı kalbinden çıkarıp, günahlarına tövbe ederek kendisini Allah’a yaklaştıracak şeye yönlendirir.’ dedi.
Muhammed bin Abdullah buyurdu ki: ’Ben bir defasında gördüm ki, Abdulvâhid Hazretleri: ’Kim ki kendi midesini haram şeylerden koruyabiliyorsa, o kimse dinini ve güzel ahlâkını muhafaza edebilir. Kim ki kendi karnını haram şeylerden koruyamıyorsa, ne dinini ne de güzel ahlâkını muhafaza edemez.’ buyurdu.?
Bir defasında şöyle buyurdular: ’Bir insanın günahları çok ise ve o da iyilikten bahsetse, onunla iyiliğin arasında bir deniz kadar uzaklık vardır. Muhakkak ki her şeyin bir kestirme (kısa, yakın) yolu vardır. Cennetin kestirme yolu da cihat yapmaktır. Eğer nefsinizde, Allah’a karşı yaptığınız ibadetlerde bir isteksizlik, tembellik hissederseniz, bir süre kuvvetli ve iyi yemekleri yemeyi bırakınız. Tuz ve ekmekle yetinmeye çalışınız. Oruç tutunuz. Bu şekilde yapmanız vücudunuzdaki bazı yağları ve fazlalıkları erittiği gibi, Allah Teâlâ’yı hatırlamanızı artırır. Kulun, Allah’a karşı takip edeceği en güzel edep hali, O’nun emirlerinin hepsine tereddütsüz boyun eğerek, itaat göstermesidir. Allah (c.c.), onu bu haliyle dünyada bırakırsa, bunu kendisine en hayırlı ve sevimli şey olarak kabul etmeli, şayet ahirete götürürse (ruhunu alırsa) bunun da Allah’ın emri olduğunu kabul ederek, kendisine en tatlı bir iş gelmelidir.?
Abdulvâhid Hazretleri anlatıyor: ’Çok kere sefere çıkardım. Yine seferlerimden birinde idi. Bir zata rastladım. Üzerinde kıldan örme bir elbise vardı. Selam verip; ’Allah’ın rahmeti üzerine olsun!’ dedim. Bundan sonra;
? Sana bir şey soracağım.’ dedim.
Şöyle dedi:
? ’Soracağın şey kısa olsun, çünkü günler geçiyor, nefeslerimiz sayılı ve zamanla ölçülüdür. Rabbimiz de her halimize vakıftır, işitiyor ve görüyor.’
Bundan sonra sorularıma başladım.
? ’Takvanın başı nedir?’ Cevap verdi:
? ’Allah’la (c.c.) sabretmektir.’ Sordum:
? ’Sabrın başı nedir?’ Cevapladı:
? ’Allah’a (c.c.) tevekküldür.’ Sordum:
? ’Tevekkülün başı nedir?’ Cevapladı:
? ’Her yanı bırakıp Allah’a (c.c.) yönelmektir.’ Sordum:
? ’Her yanı bırakıp Allah Teâlâ’ya yönelmek nasıl olacak?’ Dedi ki:
? ’Allah için tek kalmaya alışılacak.’ Yine sordum:
? ’Bu tek kalmak nasıl olur?’ Dedi ki:
? ’Her maddî yönden kalbi çekmektir. Allah’tan başka hepsini bırakmakla olur.’ Sordum:
? ’En tatlı şey nedir?’ Cevapladı:
? ’Allah’ın (c.c.) zikrine alışkanlık peyda olmasıdır.’ Sordum:
? ’En temiz ve pak olan nedir?’ Cevapladı:
? ’Allah Teâlâ’yla olmaktır.’ Sordum:
? ’En yakın şey nedir?’ Cevapladı:
? ’Allah Teâlâ’ya varmaktır.’ Yine sordum:
? ’Kalbi en çok sızlatan nedir?’ Dedi ki:
? ’Allah’tan ayrılıktır.’ Sonra sordum:
? ’Ârifin hikmeti nedir? Ne olmalı?’ Dedi ki:
? ’Allah’a kavuşmaktır.’ Sordum:
? ’Âşık nasıl tanınır?’ Dedi ki:
? ’Sevdiğini her an anmasıyla.’ Sonra sordum:
? ’Allah Teâlâ’yla ünsiyet nasıl peyda edilir?’ Şöyle dedi:
? ’Gönlünü o yola koyarsan olur.’ Sordum:
? ’İşleri Allah’a bırakmak için hangi yola girmek gerek?’ Dedi ki:
? ’Rabb’imizin bütün emirlerine teslim olmak.’ Ben sordum:
? ’Yoluna teslim olmanın yolu nedir?’ O da dedi ki:
? ’Daima Hak katından ihtiyaç talep etmektir.’ Bundan sonra hayli uzun sorular sordum. O da bu sorularımın hemen hepsine cevap verdi. Tekrar sordum:
? ’En büyük sürur nedir?’ O da yanıtladı:
? ’Allah’a karşı iyi zan beslemektir.’ Yine sordum:
? ’İnsanların en büyüğü kimdir?’ Dedi ki:
? ’Allah Teâlâ’yla zengin olandır.’ Sonra sordum:
? ’İnsanların en kuvvetlisi kimdir?’ Dedi ki:
? ’Allah Teâlâ’dan kuvvet isteyendir.’ Sordum:
? ’Zarar eden kimdir?’ Dedi ki:
? ’Allah’ın zatından gayrı şeylerle hoşnut olandır.’ Yine sordum:
? ’Mürüvvet nedir?’ O da dedi ki:
? ’Allah’ın Zât’ından başka alt şeylere kapılmamaktır.’ Sonra yine sordum:
? ’Kul ne zaman Allah’tan uzaklaşır?’ Dedi ki:
? Kalbin Allah Teâlâ’dan (mahcup olduğunda yani) uzak kaldığında.’ Sordum:
? ’Ya ne zaman Allah (c.c.) Hazretleri’nden mahcup olur.’ O da dedi ki:
? ’Allah’tan başka birine dair kalbinde bir gayret bulunduğunda.’
? ’Olan işlerden hiçbir tecrübe dersi almayan kimdir?’
? ’Ömrünü Allah’ın taatinden gayrı işlerde geçirendir.’ Bu defa sordum:
? ’Dünyada zahitlik nedir?’ O da şöyle dedi:
? ’İnsanı Allah’tan alan her şeyi terk etmektir.’ Sordum:
? ’İkbal eden kimdir?’ Dedi ki:
? ’Allah’a yönelendir.’
? ’İdbar eden (sırt çeviren) kimdir?’ diye sordum. O da dedi ki:
? ’Allah’tan kaçandır.’ Sonra:
? ’Selim kalp nedir?’ diye sordum. O da:
? ’İçinde Allah’ın Zât’ı arzusundan başka bir arzu bulunmayandır.’ Dedi. Bundan sonra mevzuu değiştirdim ve tekrar sormaya başladım:
? ’Bana söyler misin, yemeklerini nerede yersin?’ O dedi ki:
? ’Allah’ın hazinesinden.’ Sordum:
? ’İştah duyduğun bir şey var mı?’ Dedi ki:
? ’Allah’ın kaza ve kaderi.’ Ben daha sonra:
? ’Bana bir tavsiyede bulun.’ dedim. Bana:
? ’Allah’a (c.c.) taat kılmaya bak. Allah’ın kaza ve kaderine razı ol. Allah’ın zikri ile ünsiyet peydahla, böylece Allah’ın seçmiş olduğu zümreye dâhil olursun.’ buyurdu.?
Şu bir hakikattir ki, kulun Allah’a sevgisi arttıkça, aynı miktarda Allah Rasûlü’ne de artar. Keza onun sevdiği veli kullarına da artar.
Bir gün Abdulvâhid Hazretlerine şöyle sordular: ’Bir kişi var. Allah’a kulluk etmek için dünyada kalmak istiyor. Bir başkası da Hakk’a (c.c.) olan iştiyakı için ölmek, bu âlemden çıkmak istiyor. Bunların hangisi daha hayırlı ve iyidir?? Şu cevabı verdi: ’Bunlardan hiçbiri de değildir. Asıl iyi olan, bütün işleri O’na bırakır. O, dünyada bırakırsa pekâlâ, öbür âleme götürürse yine öyle. Devamlı doğrulukla kulluk eder. İşte razı olmak budur. İrfan sahibinin zevki kendi içinde yaşar. Asıl marifet ise, bunu anlamak ve bulmaktır.?
Abdulvâhid Hazretlerine yine sordular: ’Allah Teâlâ’ya en çok yaklaştıran nedir, onu bize anlat?? Sonra da: ’Allah katında en çok mükâfata lâyık olan nedir?? diye sordular. Buyurdu ki: ’Allah Teâlâ’nın sevdiğini sevmek.? Yine sordular: ’Sevginin şeklini de açıkla!? Bunun üzerine Abdulvâhid Hazretleri ağlamaya başladı. Bu arada şu soruyu sordu: ’Tahammül edebilir misiniz?? ’Allah’ın dilediği kadar.? dediler. Abdulvâhid (rh.a.) bir miktar anlattı; ama soruyu soranlar dayanamayıp düşüp bayıldılar. Ayıldıkları zaman şöyle dediler: ’Buna kim güç yetirebilir? Bu işin hakiki cephesini tam olarak kim dile getirebilir?? Abdulvâhid (rh.a.), onlara şöyle dedi: ’Bir kısım kalpler vardır ki, sevgilisini kastedip yola çıkar. Bu yolda ona ne esen rüzgâr yetişebilir, ne de şimşek. Onlar Hakk’ın (c.c.) sevgisini alırlar. O’nun güzel davetini işitirler. Bundan sonradır ki akılları uçar, kalpleri O’na koşar. Dolayısıyla sarhoş olurlar. Heyhat nerede sevgi ehilleri? Nerede sevgi temizliğine erenler? O sevgiyi kazanacak kimseler hani? Ancak Allah’ın sevgiye hak kazandırdığı kimseler erebilir. Bir an olsun o sevgi tadından ayılmayanlar neredeler??
Abdulvâhid (rh.a.) Hazretleri nihayet şu köhne dünyadaki yaşam süresini bitirip doğduğu yer olan Basra’da dünyadan ebediyete göç eyledi. Vefat tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Yüce Allah, bizleri şefaatlerinden, âlî himmet ve nazarlarından ayırıp mahrum etmesin! Âmin.
Yararlanılan Kaynaklar
1- İslâm Ansiklopedisi, c. 2, s.108.
2- Onların Âlemi, s.150; 293, 359.
Hz. Abdulvâhid Temîmî (rh.a.)
Özlenen Rehber Dergisi 38. Sayı
Rehber Dergisi'nin okuyucularından biriyim. Celal kardeş sana çok teşekkür ederim. Yazdığın her yazıyı büyük bir zevkle okuyorum. Önemli olan bilgiyi karşı tarafa verebilmektir. Sen bunu çok güzel başarıyorsun. Rabbim (cc) yar ve yardımcın olsun.Selam ve Dua ile...