Özlenen Rehber Dergisi

145.Sayı

Mevlid-i Nebi'yi Kutlamak ve Bu Maksatla Bir Araya Gelmenin Hükmü ?ı-

Cuma Ali KARA Özlenen Rehber Dergisi 145. Sayı
Ülkemizde nisan ayının kutlu doğum haftasını içermesi sonucu bu ay ’kutlu doğum ayı’ olarak idrak edilmekte, yeryüzü Müslümanlarınca sevinç, ibtihac, aşk ve şevkle ihya edilmektedir. Bu sevinç ve mutluluğun sebebi; âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.v.)’in -milâdî olarak- bu ayda dünyaya teşrif etmeleridir. Kalbinde imandan zerre kadar bile bir paye bulunan her mümin, bu kutlu hadiseyi sevinçle ve iştiyakla idrak etmenin heyecanını yaşamaktadır.
Öte yandan din hırsızı olarak tavsif edilen, din-i mübin-i İslam’ı kendi hevalarınca yorumlayıp, bu ümmetin peygamberi ile ümmeti arasındaki sevgi ve iman bağını koparmaya, gevşetmeye çalışan bir güruh da bu ay girdiğinde, İslam düşmanlarını bile kıskandıracak şekilde bir sa’y ve gayretin içine girmektedirler. Rabbimize sonsuz hamdolsun ki, bu müfsitlerin bunca gayretine rağmen bugün bütün dünyada, Habibullah (s.a.v.)’in sevgisi etrafında milyonlarca Müslüman bu kerim ayda bir araya gelmekte ve Rabbimize hamt, sena ve şükürlerle bu mukaddes nimetinden dolayı yalvarıp, münacatta bulunmaktadırlar. Ne bu ümmeti peygamberinden, ne de bu Azim Peygamberi ümmetinden ayırmaya, koparmaya asırlar boyunca devam eden ifsat çalışmalarının gücü yetmemiş, bundan sonra da Rabbimizin izniyle yetmeyecektir.
Temeli iman ve tevhit olan Rasûlullah (s.a.v.)’in sevgisi bir müminin kalbinde mevcut olduğu hâlde o mümin nasıl olur da O’nun veladeti gibi muazzam bir hadise karşında lakayt kalır, umursamaz! Bu, sevginin hakikati ile çelişen bir durumdur. Bunların ikisi birbirini nakzeden unsurlardır. Sevgi varsa onun yansıması mutlaka olur, olmalıdır. Bir insan kendi evladının doğumuna sevinip, bu sevinci çeşitli ikramlarla ve çeşitli şekillerde dışarı yansıtması, insaniyet adına, baba yahut anne olmasının bir gereği olarak gayet normal karşılanırken; kendisi rahmet, gönderilişi rahmet olan ’Seyyid-i Veled-i Âdem/Âdemoğlunun Efendisi’ olan Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) doğumuna sevinmek ve bu sevinci çeşitli şekillerde izhar etmek neden ve niçin yanlış ve bidat olsun?
Ey müfsitler! Ey din hırsızları! Acaba Rasûlullah’ın (s.a.v.) doğumuna sevinmek ve bunun izharı, bir anne babanın evladının doğumuna sevinip bunu izhar etmesinden daha mı kıymetsiz ve ehvendir? Hiç şüphe yok ki şu kâinatın hepsinin Cenâb-ı Hak katında Rasûlullah’ın (s.a.v.) mübarek teninin bir zerresi kadar bile kıymeti yoktur. ’Sen onların içinde iken Allah onlara azap edecek değildir. Bağışlanma dilerken de Allah onlara azap edecek değildir.’ (el-Enfâl, 8/33) ayet-i celilesi bu fazileti ikrar etmede basiret ve iman nazarıyla bakanlara yeter artar bile.
’Bir şeyin hükmü, o şeyin tasavvur edilmesinin bir fer’idir’ kaidesine göre mevlit kandili vs. mübarek gecelerde bir araya gelmenin, toplanmanın hükmü de bu münasebetlerin hakikatinin, mana ve ehemmiyetinin iyi kavranmasına bağlıdır. Müminler bu münasebetlerde bir araya geldiklerinde ne yapmaktadırlar? Bu toplantıların hakikati nedir?
Öncelikle camilerde, dergâhlarda, evlerde ve çeşitli yerlerde bir araya gelmek, insanları hayra davet ve yönlendirmek için büyük bir fırsat elde edilmiş olmaktadır. Buralarda toplanan insanların, Allah’ı zikretmek ve Rasûllullah (s.a.v.)’e muhabbetten dolayı bir araya gelmeleri bile Allah’ın rahmetini celp etmeye yeterlidir.
İnsanlar bu toplantılarda bir araya geldiklerinde şunları ifa etmektedirler:
- Kur’an okumak ve dinlemek,
- Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerini okuyup dinlemek,
- Efendimiz (s.a.v.)’in siyerini okumak,
- Efendimiz (s.a.v.)’in doğumundan dolayı sevinç ve mutluluk izhar etmek,
- Allah’ı zikretmek, tehlil, tekbir, tesbih, istiğfar ve tevbe etmek suretiyle ile O’na yönelmek,
- Habibine salat-ü selam getirmek,
- İnsanlara Allah (c.c.) ve Rasûlüne itaat hakkında vaaz ve nasihatte bulunan ilim erbabını dinlemek,
- İnsanlara; inandıkları ve kendilerine hayatlarının her alanında yegâne örnek edinecekleri Rasûl-i Ekrem’i tanıtmak, anlatmak,
- İslam’ın teşvik ettiği; yemek yedirmek, hediyeleşmek, Müslümanların arasında sevgi ve dayanışmayı pekiştirecek çeşitli ihsanların yapılması,
- Bir araya gelmek suretiyle inananların birbirlerinin dert ve sıkıntılarına aşina olması ve bu sıkıntıların giderilmesi noktasında yardımlaşma zemininin oluşması,
- Müminlerin dua ve niyazda bulunmaları, namaz kılmaları, oruç tutmaları vs. hayırlardır.

Bütün bu sayılanları yapmanın ve bunun için bir araya gelmenin nesi münkerdir? Ve bu hayır vesilelerinin nesi bidattir? İnsanları nasihat ve hayra yönlendirme imkânı veren bu gibi toplantıları fırsat olarak görmek, anlamsız ve tutarsız sebepler yüzünden bir araya gelmeye engel olmaktan daha makul ve anlamlıdır. Aklıselim olan hiçbir kimsenin ’niçin mevlit kandilini kutluyorsunuz’ diye bir soru sorması asla doğru değildir. Çünkü böyle bir soru sormak şöyle sorular yöneltmek gibidir: ’Siz niçin Peygamber (s.a.v.)’in doğumuna seviniyorsunuz?’ veyahut ’Niçin sizde İsra ve Mirac’ın sahibi olan Rasûlullah (s.a.v.)’e karşı bu mutluluk ve sevinç meydana gelmektedir?’
Nebi (s.a.v.)’in veladetini kutlamak ve bu maksatla bir araya gelmek, O’na duyulan sevginin doğruluğunun ve samimiyetinin amelî olarak tatbiki demektir. Cenâb-ı- Hakk’ın sevgisinden sonra bir müminin kalbinde olması gereken en büyük ve muazzam sevgi Peygamber Efendimize duyulun sevgidir. Bu sevgi kalbinde mevcut bulunan her inananın Efendimiz (s.a.v.)’e karşı saygı, tazim ve hürmette bulunması elzemdir. O’na duyulan sevgi ve tazim imanın ta kendisidir. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: ’Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.’ (el-Hucurât, 49/2)
Efendimiz (s.a.v.)’e karşı edep ve O’nun yüce kadrini bilmek ise, müminlerin kalplerinde bulunan hakiki takvanın bir sınanmasıdır. Bu manaya şu ayet-i kerime açıkça işaret etmektedir: ’Allah’ın Rasûlü’nün huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın gönüllerini takva konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.’ (el-Hucurât, 49/3)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mevlidini kutlamanın caiz olduğunun delilleri:
Bu konuda deliller oldukça çoktur. Biz burada belli başlı deliller sunacağız.
1- Peygamberimiz (s.a.v.) kendi veladetini o güne hürmeten oruç tutarak kutlamıştır. Ebû Katâde el-Ensârî (r.a.)’den rivayet edilen şu hadis-i şerif bu manaya delalet etmektedir. ’Rasûlullah (s.a.v.) pazartesi günü oruç tutmanın (fazileti) hakkında sorulunca şöyle buyurdu: ’Ben o gün doğdum ve bana o günde (Kur’an ayetleri) indirildi.’ (Müslim, Sıyâm, 36)
Seyit Muhammed b. Alevî el-Mâlikî el-Hasenî, bu hadisi eserinde zikrettikten sonra şöyle diyor: ’Efendimiz (s.a.v.)’in ’doğduğum gündür’ diyerek oruç tuttuğunu buyurması o güne tazim ve kutlama manasındadır. Şekiller farklı olsa bile aynı manayı içerdiğinden dolayı o günde ister oruç tutarak, yemek ikram ederek, zikir için toplanarak veya isterse de salât-ü selam getirmek, şemâil-i şerifi işitmek maksadıyla toplanarak idrakinde aynı mana vardır.’ (Seyit Muhammed b. Alevî el-Mâlikî el-Hasenî, Havle’l-İhtifâl Bi-Zikra’l-Mevlidi’ş-Şerîf, s.23, Dâru Cevâmii’l-Kelim, Kahire)
2- Yine aynı zatın ’Mefâhîm Yecibu En Tusahhah’ isimli eserinde mübarek gün ve geceleri ihya etmek konusunda Mevlid-i Nebi’nin kutlanması ile ilgili mevzuda şöyle denmektedir: ’Hadis ve siyer kitaplarımız, Ebû Leheb’in, Nebi (s.a.v.)’in pazartesi günü gerçekleşen doğumunu haber verdiği için kölesi Süveybe’yi azat ettiğini anlatmaktadırlar. Abbas b. Abdulmuttalib, ölümünden sonra Ebû Leheb’i rüyasında görmüş ve ona halinden sual etmiştir. O da şöyle cevap vermiştir: ’Sizden sonra hiçbir iyilik görmedim. Ancak Süveybe’yi azat etmem sebebiyle hayra nail oldum. Her pazartesi günü azabım hafifletilmektedir.’
İmam Abdürrazzâk es-Sen’ânî, İmam Buhârî, Hafız İbn-i Hacer, Hafız İbn-i Kesîr, Hafız Beyhakî, İbn-i Hişâm, es-Süheylî, Hafız Beğavî, Muhammed b. Ömer Buhruk el-Hadramî, el-Eşhar, el-Âmirî gibi birçok hadis ve siyer âlimi bu hadiseyi rivayet etmektedir. Bu kıssa muteber hadis hafızlarının hadis ve siyer kitaplarında naklettiği bir rivayettir. Güvenirliliği hususunda ittifak edilmiş olan Buhârî’nin ’Sahih’ adlı eserinde bunu zikretmiş olması hadisin sağlamlığını anlamaya yeterlidir. Mustalahu’l-hadîs ilmiyle meşgul olan herkesin bileceği üzere Sahih-i Buhârî’de yapılan müsned rivayetler ihtilafsız sahih kabul edilip, muallak ve mürsel rivayetler makbul derecesinde olup merdut seviyesinde kabul edilmezler. İsteyen bu meseleyle alakalı Suyûtî ve Irâkî’nin ’Elfiye’leri ve şerhlerine bakabilir. Onlar, Buhârî’nin ’Sahih’inde geçen mürsel ve muallak rivayetlerin değerinin ne olduğuna değinmişlerdir. Bu rivayetler muhakkik ulemaya göre makbul kabul edilmektedirler.’
3- Peygamberimiz (s.a.v.)’den dolayı sevinmek Kur’an emriyle bizden talep edilmiştir. ’De ki: Ancak Allah’ın lütuf ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.’ (Yûnus, 10/58) Bu ayette Allah (c.c.) bize rahmetiyle sevinmemizi emretmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) bize Allah’ın en büyük rahmetidir. Bu ayeti İbn-i Abbas (r.ahümâ) şöyle tefsir etmiştir: ’Ayette geçen ’fadlullah’tan maksat ilim, ’rahmet’ten murat ise Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: ’(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.’ (el-Enbiyâ, 21/107) (Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c.3, s.308)
Mevlid-i Nebî’yi kutlamak, âlemlere rahmet olan Efendimiz (s.a.v.)’in doğumuna sevinmek, ne zaman dalalet ve münker sayılır oldu, ey bunu dalalet ve münker sayan ahmaklar! Siz ne derseniz deyin, bu ümmet ilelebet Peygamberiyle sevinecek ve O’na karşı tazime devam edecektir.
4- Mevlit kandilini ihya etmek, bizi Rabbimiz tarafından emredilen salat-ü selam getirmeye sevk eder. Nitekim ayet-i celilede Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: ’Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin.’ (el-Ahzâb, 33/56)
Şer’an matlup olunan bir şeye sevk eden, vesile olan şey de meşru ve matluptur. Dolayısıyla müminlerin bir araya gelip Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e salât ve selam getirdikleri bu mübarek günleri ihya etmek de meşrudur. Şeriata aykırı bir amel değildir. (Seyit Muhammed b. Alevî el-Mâlikî el-Hasenî, age., s.26)
5- Beyhakî’nin ’Sünen-i Kübrâ’sında, ’Kurbanlar Kitabı’nda, ’Akîka Kesmenin Sünnet Olduğunun Beyanı Babı’nda Hz. Enes (r.a.)’in: ’Peygamber (s.a.v.) nübüvvetten sonra kendisi için akika kesmiştir.’ (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Dahâye, 43) diye rivayeti sabittir. Hâlbuki Efendimiz (s.a.v.)’e doğumunun yedinci gününde dedesi Abdulmuttalib akika kesmiştir. Akika kesildikten sonra tekrar iade olmayacağına göre; Efendimiz (s.a.v.)’in nübüvvetinden sonra kendisi için kestiği akika kurbanını; ümmetine teşri amacıyla, Allah (c.c.)’nun kendisine var olma nimetini bahşettiği ve âlemlere rahmet olarak gönderilme nimetine karşı şükrünü izhar etmek maksadıyla kestiği şeklinde yorumlamışlardır. O halde bizim de Efendimiz (s.a.v.)’in veladetinden dolayı şükrümüzü izhar maksadıyla toplanmamız ve yemek yedirmek gibi çeşitli ikramlarda bulunmamız müstahaptır. (Ahmed İbnu’ş-Şeyh, en-Nucûmu’z-Zêhira Fî Cevâzi’l-İhtifâli Bi-Mevlidi Seyyidi’d-Dünyâ Ve’l-Âhira, s.41)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.