عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ -رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ- عَنِ النَّبِىِّ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- قَالَ:
اَلْإ۪يمَانُ بِضْعٌ وَسِتُّونَ شُعْبَةً، وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الْإ۪يمَانِ
Ebû Hureyre (r.a.)’ın Nebi (s.a.v.)’den rivayet ettiğine göre şöyle buyurmuştur:
’İman, altmış küsur şubedir. Hayâ da imandan bir şubedir.’ (Buhârî, Îmân, 3)
Bu hadîs-i şerif, pek çok vecihten rivayet edilen hadislerden biridir. Buhârî ve Müslim’in ittifak ettiği hadisler arasında yer alması da hadisin kıymetini artırmıştır.
İslâm âlimleri bu hadisin üzerinde ziyadesiyle durmuş, hadiste ifade edilen iman şubelerini Kur’ân ve Hadislere dayanarak, birer birer göstermeye çalışmıştır. İmam Beyhakî’nin ’Şu’abu’l-Îmân/İmanın şubeleri’ isimli muazzam telifi bu hadisten mülhemdir.
Buhârî’nin tahriç ettiği hadiste olduğu üzere bazı rivayetler imanın ’altmış küsur şube’ olduğunu beyan ederken, bazıları ’yetmiş küsur’ olduğunu, diğer bazıları ’altmış dört’, ’otuz üç’, ’üç yüz dokuz’, ’üç yüz on beş’ olduğunu belirtmiştir.
Hadislerde gelen 60-70 rakamları hususunda değişik yorumlar yapılmıştır. Genellikle bunlarla belirli bir miktar değil, ’çokluk’ kastedildiği söylenmiştir. Bu rakamlara ’küsur’ kelimesinin ilâvesi ’imanın şubeleri sınıra, sayıya gelmez, çoktur.’ manasını taşır, zira sınırlama kastedilseydi kapalı bırakılmazdı, denmiştir. Arapların 70 rakamını mübalağa için kullandığı da söylenmiştir.
Ancak, bazıları da: ’Zikredilen bu miktar imanın şubeleridir, bundan murat bu şubeleri saymaktır.’ şeklinde iddiada bulunmuştur.
İbn-i Hibbân (rh.a.), bu şubeleri sayma hususunda ’Vasfu’l-Îmân ve Şu’abuhû’ adlı eserinde şunları söyler: ’Bu hadisin manasını bir müddet araştırdım. Bu maksatla ibadetleri saydım. Bunlar hadiste gelen miktarı çok aşıyordu. Sonra Sünen’lere yöneldim, onlarda Rasûlullah (s.a.v.)’in imandan saydığı ibadetleri saydım, bunlar da yetmiş küsurdan eksik çıktı. Bu sefer Kitabullah (Kur’ân)’a yöneldim. Orada, Cenâb-ı Hakk’ın imandan saydığı her bir ibadeti saydım. Bu da yetmiş küsura ulaşıyordu. Kitap ve Sünnet’te gelenleri birbirine ilâve ettim, tekrarları saydım. Gördüm ki, Allah ve Rasûlü (s.a.v.)’in imandan saydıkları şeylerin toplamı yetmiş küsura ulaşıyordu, ne fazla ne de eksik. O zaman anladım ki, Rasûlullah (s.a.v.)’in kastı, Kitap ve Sünnet’te gelmiş olanların miktarıydı.’
Kadı İyâz (rh.a.) ise şöyle der: ’Bu hususun (yani imanın şubelerinin ne olduğunun) tafsilatlı olarak bilinmemesi imana bir eksiklik getirmez. Çünkü imanın usul ve fürû’u malûm ve muhakkaktır. İmanın bu kadar şubesi olduğuna kabaca inanmak, vaciptir… Bu, ilm-i ilahîde ve ilm-i nebevîdedir, başkası bilemez. Şeriat bunların hepsini ihtiva eder. Ancak şeriat bunu bize bildirmemiştir. Bundaki cehaletimizden dolayı bir zarar görecek değiliz. Mükellef olduğumuz şeyleri teferruatıyla bilmekteyiz. Bilmekle emrolunduğumuz şeyi biliyor, yasaklandığımız şeyden de kaçınıyoruz.’
Hadiste geçen lafızların açıklaması:
’İman’, lügatte; bir şeye inanmak, bir şeyi tasdik etmek ve kabullenmek manasınadır. Teslim olmak ve inkiyad etmek (boyun eğip uymak) manası¬nı da içine alır.
Şer-i şerifte ise; Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Allah (c.c.) tarafından getirdiği kesinlikle bilinen şey¬lerin tümünü icmalen kabul edip kalben tasdik etmek ve verdiği haber¬lere teslim olmaktır.
Sadeddin-i Teftâzânî ’Şerhü’l-Akâid’ kitabında iman bahsinde diyor ki: ’Cumhûr-i muhakkikîn (tahkik ehli âlimlerin çoğun)a göre iman, kalp ile tasdikten ibarettir. Dil ile ikrar imanın bir parçası değil, sadece dünyevî hükümlerin ic¬rası bakımından imanın şartıdır. (Yani kişinin insanlarca mü’min sayılması ve ona göre hakkında muamele yapılması için dil ile ik¬rar aranıyor.) Çünkü kalp ile tasdik gizli bir şeydir. Onun bir alâ¬meti gereklidir. Bu duruma göre kalbi ile tasdik ettiği halde dili ile ikrar etme¬yen kişi, dünya hükümleri bakımından mü’min sayılmamakla bera¬ber Allah katında mü’mindir. Cehennemde ebedî kalmaz. Dil ile ikrara mâni olacak dilsizlik ve hayatî tehlike gibi bir özür yok iken ikrarı terk etmek haramdır. Şayet böyle bir özre binaen ikrar yok ise; bunun hiç bir mahzuru yoktur. Dolayısı ile böyle bir adamın dünya hükümleri bakı¬mından da mü’min sayıldığı icma’ ile sabittir. Dili ile ikrar edip, kalbi ile tasdik etmeyen münafık ise; dün¬ya hükümleri yönünden mü’min sayılır. Fakat Allah katında kâfir¬dir.’
İmanın bu tarifi, Maturîdî mezhebinin imamı Ebû Mansur el-Maturîdî, İmâm-ı A’zam Ebû Ha¬nîfe ve birçok Maturîdî ve Eş’arî mezheplerinin ileri gelen âlimleri tarafından tercih edilmiştir.
Hadiste geçen; ’bid’un’ kelimesi sayılarda ’üç ile on’ ara¬sındaki adetlerde kullanılır. ’Üçten dokuza’ kadar diyenler de vardır. Halil b. Ahmed’e göre bu kelimenin manası ’yedi’dir. Ba¬zıları; ’İki ile on arası ve on iki ile yirmi arasıdır.’ demişlerdir.
Yine hadiste geçen ’Şu’be’ kelimesi; bir şeyin parçası, fırka ve dal manalarına gelir. Şu halde ha¬disin manası: ’İman altmış küsur haslettir’ yahut ’İman altmış küsur daldır’ demek olur. Dal manası verildiği takdirde iman, dallı budaklı bir ağaca benzetilmiş olur.
İmanın tarifinde ifade edildiği üzere amel imandan bir cüz yani bir parça değildir. Fakat kemale ulaşması için şarttır. Dolayısıyla hadiste zikredildiği üzere dallar ve şubeler şeklinde ifade edilen amel¬den tecrit edilmiş bir iman, kâmil bir iman olmaz. İmanın kemali amellerle, tamamı ise taatlerledir.
’Hayâ’, lügatte; kınama endişesi ile insan¬da görülen utanma halidir. Şer-i şerifte ise; çirkin söz ve fiillerden kaçınmaya zorlayıcı ve hak sahiplerinin hukukuna tecavüz etmeye engelleyici bir huydur. Bu huyun şer’î kaidelere göre kullanılması esas¬tır. Dince çirkin görülen şeylerden, iman dolayısı ile kişiyi uzak tu¬tan utanmaya ’dinî hayâ huyu’ denir.
İmanın şubeleri:
Son olarak Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadisteki muradının bu olduğuna hüküm vermeden, âlimlerimizin bu hadisin izahında ortaya koyduğu görüş ve açıklamalardan yola çıkarak İbn-i Hacer (rh.a.)’in zikrettiği şekilde imanın şu¬belerini sıralamak istiyoruz.
Bu şubeler kalbin, dilin ve bedenin amelleri olarak üç kısma ayrılır.
A. Kalbin amelleri:
Kalbin amelleri inanç ve niyet ile ilgili hususları içerir. Bu bölümde yirmi dört özellik bulunmaktadır:
1. Allah’a inanmak: Allah’ın zatına, sıfatlarına, birliğine, O’na benzer hiçbir şeyin bulunmadığına, O’ndan başka her şeyin sonradan yaratıldığına inanmak buna girer.
2. Meleklere inanmak,
3. Kitaplara inanmak,
4. Peygamberlere inanmak,
5. Kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmak,
6. Âhiret gününe inanmak: Kabir suali, ba’s/öldükten sonra dirilme, neşir, hesap, mizan, sırat, cennet ve cehenneme inanmak da buna dâhildir.
7. Allah’ı sevmek,
8. Allah için sevmek-Allah için buğzetmek. Muhacir ve Ensar Sahâbe’yi, Ehl-i Beyt’i sevmek de buraya dâhildir.
9. Peygamberimiz (s.a.v.)’i sevmek ve onun yüceliğine inanmak. O’na salât-ü selam getirmek, sünnetine uymak da buna girer.
10. İhlâs. Riya ve nifakı terk etmek de buraya girer.
11. Tevbe,
12. Havf (Allah’tan korkmak),
13. Recâ (Allah’ın rahmetini ümit etmek)
14. Şükür,
15. Vefa,
16. Sabır,
17. Kazaya rıza göstermek,
18. Tevekkül,
19. Rahmet,
20. Tevazu: Büyüğe saygı, küçüğe merhamet göstermek de buna girer.
21. Kibir ve kendini beğenmeyi terk etmek,
22. Kıskançlığı terk etmek,
23. Kini terk etmek,
24. Öfkeyi terk etmek.
B. Dilin amelleri:
Dilin amelleri yedi özelliği içerir:
1. Tevhidi (yani ’Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Rasûlullâh’ sözünü) telaffuz etmek,
2. Kur’an okumak,
3. İlim öğrenmek,
4. İlim öğretmek,
5. Dua,
6. Zikir: İstiğfar da buna girer.
7. Boş sözlerden kaçınmak.
C. Bedenin amelleri:
Bedenin amelleri otuz üç özelliği içerir.
a. Bunlardan on beş özellik kişinin bizzat kendisi ile ilgilidir:
1. Hissen ve hükmen temizlenmek: Necasetlerden kaçınmak da buna girer.
2. Avret yerlerini örtmek,
3. Farz ve nafile namazları kılmak,
4. Zekât,
5. Köle azat etmek,
6. Cömertlik: Yemek yedirmek ve misafirleri ağırlamak da buna girer.
7. Farz ve nafile oruçları tutmak,
8. Hacca gitmek ve umre yapmak,
9. Tavaf etmek,
10. İtikâfta bulunmak,
11. Kadir gecesini araştırmak,
12. Dinini fitnelerden korumak: Şirk ülkesinden hicret etmek de buna girer.
13. Adağı yerine getirmek,
14. Yeminlerini tutmak,
15. Kefaretleri eda etmek.
b. Altı özellik de kişinin kendisine bağlı olanlara karşı yerine getirmesi gere¬ken görevlerdir:
1. Evlenmek suretiyle iffetini korumak,
2. Aile fertlerinin haklarını yerine getirmek,
3. Ana-babaya iyilik etmek, onlara isyan etmekten kaçınmak,
4. Çocukları terbiye etmek,
5. Akrabalarla ilişkiyi sürdürmek,
6. İtaati hak eden efendilere itaat etmek (veya kölelere iyi davranmak).
c. Bunlardan on yedi özellik topluma karşı yerine getirilmesi gereken özelliklerdir:
1. Adaletle hükmetmek,
2. Yöneticilere itaat etmek,
3. İnsanların arasını düzeltmek, (Haricîlerle ve eşkıya ile savaşmak da buna girer.)
4. İyilik konusunda yardımlaşmak: İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak da buna girer.
5. Dinde belirtilen cezaları (had cezalarını) uygulamak,
6. Cihat etmek, İslâm ülkesinin sınırlarını korumak,
7. Emaneti eda etmek, ganimetin beşte birini hazineye ödemek,
8. Borç vermek, borç aldığında geri ödemek,
9. Komşuya ikram etmek,
10. İnsanlarla güzel ve iyi geçinmek,
11. Helal yoldan mal kazanmak ve bu malı gereken yere harcamak,
12. İsrafı ve gereksiz yere harcamayı terk etmek,
13. Selâma karşılık vermek,
14. Hapşırana ’yerhamukallâh’ demek,
15. İnsanlara eziyet vermemek,
16. Oyun ve eğlence gibi boş şeylerden kaçınmak,
17. Yoldan gelip geçenleri rahatsız eden şeyleri kaldırmak,
Bunlar toplam altmış dokuz özellik etmektedir. Burada birbirine eklenen özellikleri ayırmak suretiyle bunları yetmiş dokuza çıkarmak da mümkündür.
Müslim’in rivayetinde şu fazlalık yer almaktadır: ’İman yetmiş küsur yahut altmış küsur şubedir. Bunların en efdali (üstünü) ’lâ ilâhe illallâh’ demektir. Bunların en aşağısı ise, yoldan eziyet (verecek şey)leri gidermektir. Hayâ da imandan bir şubedir.’ (Müslim, Îmân, 12)
Bu hadis, imanla ilgili özelliklerin mertebeleri¬nin birbirinden farklı olduğunu göstermektedir.
Faydalanılan Eserler:
- Fethu’l-Bârî Sahih-i Buhârî Şerhi, Polen Yayınları.
- Sünen-i Ebû Dâvûd Tercüme ve Şerhi,, Çeviren: Necati YENİEL/Hüseyin KAYAPINAR, Şamil Yayınları.
- Ahmed DAVUTOĞLU, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Sönmez Neşriyat
- Prof. Dr. İbrahim CANAN, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları.
- Haydar HATİBOĞLU, Sünen-i İbn-i Mâce Tercümesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları.
İmanın Şubeleri
Özlenen Rehber Dergisi 145. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.