Özlenen Rehber Dergisi

145.Sayı

Gözleri Kör Eden Tuzak -'nefret'

Murat GELEGEN Özlenen Rehber Dergisi 145. Sayı
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yerde ve gökte her şeyi bir ölçü ve düzene göre bina eden ve en güzel şekilde halk eden Allah Teâlâ’ya hamd, Habibi’ne de salât-ü selamlar olsun.
Rabbimiz Teâlâ bizleri yaratmış ve tekrar kendisine döneceğimizden birçok âyette bahsetmiştir. Bundan dolayı da tertemiz bize emanet ettiği beden ve ruhu tekrar kendisine tertemiz olarak arz etmemizi emretmiştir.
Bizlere birer imtihan vesilesi olarak halk edilen şeytan ve nefis ise, insana bu emre zıt bir şekilde hayat ikame ettirip onu dünya ve âhiret pişmanlığına duçar etmek için olanca kuvvetiyle çalışmaktadır. Nitekim Nisâ sûresi 118 ve 119. âyetlerde Rabbimiz: ’…(Şeytan da) dedi ki: ’Senin kullarından mutlaka bir pay edineceğim. Mutlaka onları saptıracağım ve onları birtakım (boş) temennilerle oyalayacağım’…’ buyurarak bu hakikate işaret etmiştir. Buradan da anlıyoruz ki nefis ve şeytan türlü türlü hile ve desiseler vermek suretiyle insanın önünde sürekli bir engeldir.
İşte bu noktada delalete daldırıp Allah’tan uzaklaştırmak için türlü türlü hilelere başvuran bu iki düşmanın en etkili kozlarından biri de kalbi kin ve nefret hasletiyle doldurup, mü’minler arasına tefrika sokmaktır. Bu şekildeki bir tuzak ise kişinin kalbini dağıtıp kendi nefsini görmekten alıkoyacak ve gaflete düşürecektir. Bundan daha da tehlikelisi, mü’minleri kendi aralarında parçalayıp araya adavet ve sürtüşmeler sokacaktır.
Mana itibari ile başkasının kötülüğünü istemek anlamına gelen ’nefret’, hakkı kabullenmemek anlamına da gelmektedir. Çünkü bu ahlaktaki bir nefis, bir başka insanın kötülüğünü isterken, aslında Allah’ın o kişiye vermiş olduğu bir hasleti kabullenmemekte ve kalbinde ona karşı alt etme duyguları galeyana gelmektedir. Nitekim böyle bir hastalığa tutulmuş olan biri, karşısındakini alt etmek uğruna amellerini bile heba eder, yaptığı her şeyi Allah için değil de kalbinde kin tuttuğu insana karşı nefret duygularını besleyerek yapar. Hâlbuki İslam, bizden sadece Allah için sevip, sadece Allah için buğzetmemizi emretmiştir. Bunun dışındaki her çeşit nefret duyguları batıldır ve sahibini helake sürükler.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: ’Birbirinize haset etmeyin! Birbirinize sırt çevir(ip küs)me¬yin! Birbirinize buğz (kin ve düşmanlık) beslemeyin! Ey Allah’ın kulları, kardeşler olun!’ (Buhârî, Edeb, 57) buyurarak, ümmetini bu tehlikeli hastalıktan açıkça sakındırmıştır.
Çünkü ’nefret ve kin’ insanın gözlerini kör eden bir ahlaktır. Öyle ki buna takılan kişinin gözü hiçbir şeyi görmez, hakkı batıldan ayırt edemez. Ne yiyeceğini bilmeden faydalı ve zararlı ne varsa şuursuzca yiyip kendi kendini ölüme götüren bir adam gibi, sadece kin tuttuğu insan ve ona vereceği zarar vardır aklında. Tüm istediği; nefret ettiği kişinin bir gün kötü-aşağılık durumlara düştüğünü görmesidir. Hadis âlimleri yukarıdaki hadiste geçen ’Ey Allah’ın kulları, kardeşler olun!’ kısmını izah ederlerken, bu tabirin çok önemli olduğunu, binaenaleyh kardeşliğin olmadığı ortamda kesinlikle düşmanlığın ortaya çıkacağını savunmuşlardır.
Bununla ilgili bazı büyüklerimiz de şöyle demişlerdir:
Bayezid-i Bistâmi (k.s.) buyuruyor ki: ’On şey insanı aşağılık yapar:
1) Öfke ve hiddet,
2) Kin ve nefret,
3) Büyüklenme,
4) Zulüm ve haksızlık,
5) İnat yollu mücadele,
6) Cimrilik,
7) Başkasına eza ve cefa etmek,
8) Mümin kardeşine saygısızlık,
9) Kötü huy ve fena ahlâk,
10) İnsaf ölçülerini aşmak.’

İmam Gazâlî (k.s.) buyuruyor ki: ’Öfke, aklı ürkütüp kaçıran bir canavardır; akıl zayıflayınca şeytanın ordusu hücuma geçer. İnsan öfkelendikçe, çocuğun topla oynadığı gibi şeytan onunla oynar.’
Hz. Mevlâna (k.s.) buyuruyor ki: ’Öfke ile istek, insanı şaşı eder; canı doğruluktan ayırır. Garez geldi mi hüner örtülür; gönülden yüzlerce perde gelir de gözün önüne çekiliverir.’
Demek oluyor ki, insanda sevgi ve kardeşlik duygularını kökünden söken ve ifsada sürükleyen bu kötü ahlak, insanı hakka ve doğruya karşı kör ve sağır eder. Bu nefsanî hasletin bir tehlikeli yönü daha vardır. Şöyle ki; bu ahlaka sahip olmanın doğuracağı sonuçları hiç akla getirmeyen kişide artık kin tutmak ve nefret etme duyguları normal duygularmış gibi tezahür eder ki bu da insandaki en tehlikeli durumdur. Çünkü kişi için en acı durum; günaha düşmesinin de fevkinde bu günahın tevbesinin yapılmaması ve sürekli olması hasebiyle hayatında normalleşmesidir. Normalleştiği içinde bu günahın farkına varıp istiğfar edemez ve bu ahlak ile hayatını sürdürür.
Hâlbuki gerçek bir mü’minde kin ve nefretten hiçbir iz ve emare bulunmaz. Nitekim Abdullah b. Amr (b. el-Âs) (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e: ’İnsanların hangisi daha faziletlidir?’ dendi. (Rasûlullah): ’Her mahmûm kalpli ve çok doğru lisanlı olan (her mü’min)dır.’ buyurdu. (Ashâb): ’Çok doğru lisanlıyı bi¬liyoruz. Peki, mahmûm kalpli nedir?’ dediler. (Rasûlullah): ’O, takva sahibi, tertemiz, (kalbin)de ne günah, ne zulüm (azgınlık), ne kin (düşmanlık), ne de hased olan (kimse)dir.’ buyurdu. (İbn-i Mâce, Zühd, 24) Peygamberimiz böyle buyurarak, Rabbimizin bizlere tertemiz emanet ettiği bu kalplerimiz hususunda dikkat çekmiştir.
Yine hayatlarının her anları bizlere örnek olan Ashâb-ı Kirâm efendilerimiz de bu konuda bize güzel örnekler bırakmışlardır. Nitekim kendisine hoşnut olmayacağı bir söz söylediği için Ebû Zer el-Ğıfârî efendimizi, Bilal Habeşî efendimiz Rasûlullah (s.a.v.)’e şikâyet etmişti. Efendimiz (s.a.v.)’in ciddi uyarısını alan Ebû Zer efendimiz ise, karşılaştığı bu olay karşısında Bilal efendimize karşı bir nefret beslememiş, herhangi bir adavet veya yüz buruşturma vs. bir emare göstermemiş, bilakis hatasını anladığı için başını Bilal efendimizin ayakları altına koymuş ve özrünü belli etmiştir. Bu hareketiyle de aralarına girecek herhangi bir sıkıntıyı bertaraf etmişlerdir. (Bkz., İbn-i Battâl, Şerh Sahîhi’l-Buhârî, c.1, s.87)
Nasıl ki kin ve nefret duyguları aradaki uyuşmazlığı artırıp kardeşlik müessesesini kökünden söküyor ise yukarıdaki ve daha birçok kardeşlik örneği ahlaklar da yüce Rabbimiz tarafında tavsiye edilmiş ve tedavi yöntemi olarak biz kullara bildirilmiştir. Nitekim Fussilet Suresi 34. ayette: ’Hem iyilik de kötülük de bir olmaz. (Sen) kötülüğü en güzel şekilde sav. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki samimi bir dost gibi oluvermiştir.’ buyrularak, razı olunan amelin nasıl yapılacağı ve bunun sonucunda da ne gibi güzellikler zuhur edeceği beyan edilmiştir.
Şu halde hafife alınmayacak bir gerçek vardır ki, bu ahlaka sahip olan ve olmayan herkesin bu nefsanî ahlakın pençesine düşmemek için azami gayret göstermesi ve Rabbimiz Teâlâ’ya çokça dua etmesi lazımdır. Gerek dualarla, gerekse insanlara karşı iyi niyet ve samimiyet beslemek suretiyle kendisini, zem edilen bu tehlikeli hastalıktan koruması lazımdır. Bu hususlarda bizleri aydınlatacak bazı hadislerde şöyle bildirilir.
Âlemlerin Efendisi, şöyle dua ederek bir nevi bize de nasıl dua edeceğimizi ve nasıl korunacağımızı öğretmiştir. Bir defasında: ’Ey Rabbim! …Kalbime hidayet ver (ve hidayet üzere sabit ve daim kıl), dilimi doğru kıl, kal¬bimin (haset, kin, buğz vb.) kötü ahlâkını çıkar(ıp temizle).’ (Ebû Dâvûd, Salât, 360/Vitr, 25) buyurmuştur. Diğer bir rivayette de: ’Hediyeleşin, zira hediye kalbin kin (nefret, düşmanlık, gazap, vesvese vb. kötü hisler)ini giderir. (Tirmizî, el-Velâu Ve’l-Hibetu, 6) buyrularak bu kötü ahlakın kalpte tedavisinin ipuçları verilmiştir.
Bütün bunların sonucunda her bir mü’min kardeşimize icap eder ki, kendi kendisini sık sık kontrol edip, kalbini bu hususta sorgulaya… Bir hata bulursa hemen kurtulma yollarını araya, eğer bu hususta kendisini temiz buluyorsa Rabbine şükredip kendisini koruması için niyaz ede…
Rabbimin, şu anda bütün Müslümanların arasındaki yegâne sıkıntı olan bu hastalığa karşı, cümlemizin kalplerindeki hayrı ve kardeşliği, Sahâbe efendilerimizin arasındaki gibi kılması niyazı ile…
Ve’s-selâmu alâ men ittebe’a’l-Hüdâ
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.