1- Bir kimse evine kuyu kazsa veya helâ çukuru kazsa, o kuyudan veya helâ çukurundan komşusunun duvarına su vursa, komşusu o kuyunun veya helâ çukurunun başka yere naklini istese, kuyu veya çukur sahibi bunları başka yere nakletmesi için cebrolunmayacağı… Eğer komşusunun duvarı o kuyu veya helâ çukurunun ıslaklığından dolayı yıkılsa, kuyu veya çukur sahibi duvarın masrafını tazmin etmeyeceği…
Bir kimse evine kuyu kazsa veya helâ çukuru kazsa, o kuyudan veya helâ çukurundan komşusunun duvarına su vursa, komşusu o kuyunun veya helâ çukurunun başka yere naklini istese, kuyu veya çukur sahibi bunları başka yere nakletmesi için cebrolunmaz. Eğer komşusunun duvarı o kuyu veya helâ çukurunun ıslaklığından dolayı yıkılsa, kuyu veya çukur sahibi duvarın masrafını ödemez. Çünkü kuyu kazan kimse, kendi halis hakkında tasarruf yapmıştır.
2- Bir kimse, kendi malıyla karısının evini onun izniyle tamir etse, kocasının tamir için harcadığı para, kadının üzerinde borç olmuş olacağı… Eğer kocası kadının izni olmadan onun evini tamir ettirirse, tamir kadın için olup, kocasının sarf ettiği paranın teberru (bağış) sayılacağı…
Bir kimse, kendi malıyla karısının evini onun izniyle tamir etse, kocasının tamir için harcadığı para, kadının üzerinde borç olmuş olur. Eğer kocası, kadının izni olmadan onun evini tamir ettirirse, tamir kadın için olup, kocasının sarf ettiği para teberru (bağış) olmuş olur.
3- Bir kimsenin elinde başka bir kimseye ait mal bulunsa, devlet de o kimseye: ’Falan şahsın sende olan malını bana ver, vermezsen elini keserim!’ veya ’Sana elli kamçı vururum!’ dese, o kimse de o şahsın malını devlete verse, veren kimsenin malı tazmin etmeyeceği…
Bir kimsenin elinde başka bir kimseye ait mal bulunsa, devlet de o kimseye: ’Falan şahsın sende olan malını bana ver, vermezsen elini keserim!’ veya ’Sana elli kamçı vururum!’ dese, o kimse de o şahsın malını devlete verse, veren kimse malı tazmin etmez.
4- Yabani eşeğin etinin yenmesinin şartının, insan tarafından kesilmesi veya insan tarafından yaralanması olduğu… Bir kimse yabani eşek avlamak için çölde ’besmele’ çekerek orak dikse ve orağı diken kişi ertesi gün gelip yabani eşeği yaralanıp ölmüş olarak bulsa, bu yabani eşeğin eti yenmeyeceği…
Bir kimse yabani eşek avlamak için çölde ’besmele’ çekerek orak dikse ve orağı diken kişi ertesi gün gelip yabani eşeği yaralanıp ölmüş olarak bulsa, bu yabani eşeğin eti yenmez. Zira yabani eşeğin etinin yenmesinin şartı, insan tarafından kesilmesi veya insan tarafından yaralanmasıdır. Bunu ise yaralayan oraktır. Bu yabani eşek, hayvan boynuzlamış veya yüksek yerden düşmüş bir şey gibi olmuş olur.
5- Dişi olsun erkek olsun koyunun 7 yerini yemenin mekruh olduğu…
Dişi olsun erkek olsun koyunun 7 yerini yemek mekruhtur:
1- Dişi hayvanın tenasül uzvunu
2- Erkek hayvanın yumurtalarını
3- Sidik torbasını
4- Erkek hayvanın tenasül uzvunu
5- Bezlerini
6- Ödünü
7- Akan kanı
6- Kavuk giymekte bir beis olmadığı… Kadı’nın, gaip olan kimsenin malını veya çocuğun malını yahut buluntu malı ödünç vermesinin caiz olduğu…
a) Kavuk giymekte bir beis yoktur.
b) Kadı’nın, gaip olan kimsenin malını veya çocuğun malını yahut buluntu malı ödünç vermesi caizdir.
7- Genç âlimin, bilgisiz yaşlının önüne geçmesinin caiz olduğu… Peygamberimiz (s.a.v.)’in genç olan âlimleri, ilimde onların derecesinde olmayanların üzerine takdim ettiği…
Genç âlimin, bilgisiz yaşlının önüne geçmesi caizdir. Zira Allah (c.c.): ’(Rasûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ (ez-Zümer, 39/9) ve ’Ey iman edenler! Allah Teâlâ’ya itaat ediniz ve Peygamber’e de ve sizden olan emir sahiplerine de itaat ediniz.’ (en-Nisâ, 4/59) buyurmuştur. Ayetteki ’emir sahipleri’nden murat, en sahih kavle göre ’Âlimlerdir.’ Rasûlullah (s.a.v.) de: ’Âlimler, Peygamberlerin varisleridir.’ (Ebû Dâvûd, İlm, 1) buyurmuştur. Peygamberimiz (s.a.v) genç olan âlimleri, ilimde onların derecesinde olmayanlar üzerine takdim ederlerdi.
8- Bir erkek çocuğunun tenasül uzvunun başı görülüp onu gören sünnet olmuş zanneder bir halde olsa ve bununla beraber tenasül uzvunun derisini kesmek de çok zor olsa, o çocuğun sünnet edilmemesinin caiz olduğu… Çocukların sünnet zamanı…
a) Bir erkek çocuğunun tenasül uzvunun başı görülüp onu gören sünnet olmuş zanneder bir halde olsa ve bununla beraber tenasül uzvunun derisini kesmek de çok zor olsa, o çocuğun sünnet edilmemesi caizdir.
b) Çocukların sünnet zamanı belli değildir. İmam Âzam (rh.a.)’e çocukların sünnet zamanı sorulduğunda: ’Bilmiyorum!’ demiştir. Bazıları: ’Sünnet zamanı yedi yaştır.’ demişlerdir.
9- Meleklerden ve Peygamberlerden başkası üzerine salâvat-ı şerife getirmenin; yani ’sallallâhu aleyhi ve sellem’ demenin caiz olmadığı… Peygamberlere tebean başkaları üzerine de salavat-ı şerife getirmek caiz olduğu…
Meleklerden ve Peygamberlerden başkası üzerine salâvat-ı şerife getirmek yani ’sallallâhu aleyhi ve sellem’ demek caiz değildir. Ancak Peygamberlere tebean başkaları üzerine de salâvat-ı şerife getirmek caizdir.
10- Nevruz ve Mehrecan günlerinin şerefi için Bayram hediyesi gibi hediye vermenin caiz olmadığı… Bir kimse elli sene Allah Teâlâ’ya ibadet ettikten sonra Nevruz ve Mehrecan gününde müşriklerden birisine o güne tazim için bir yumurta verse, kâfir olup bütün yaptığı amellerin boşa gideceği… Nevruz gününde bir kimse, bir Müslüman’a bir şey hediye etse; ama o güne tazim etmeyi murat etmese, ancak bazı insanlar itibar ettiğinden dolayı vermiş olsa kâfir olmayacağı…
Nevruz ve Mehrecan günlerinin şerefi için Bayram hediyesi gibi hediye vermek caiz değildir. Zira bu ikisi Mecusilerin Bayramıdır. Ebû Hafs-ı Kebîr (rh.a.): ’Bir kimse elli sene Allah Teâlâ’ya ibadet ettikten sonra Nevruz ve Mehrecan günü, müşriklerden birisine o güne tazim için bir yumurta verse, kâfir olur ve bütün yaptığı ameller boşa gider.’ demiştir. Câmiu’s-Sağîr sahibi: ’Nevruz gününde bir kimse, bir Müslüman’a bir şey hediye etse; ama o güne tazim etmeyi murat etmese, ancak bazı insanlar itibar ettiğinden dolayı vermiş olsa kâfir olmaz. Fakat layık olan/olması gereken, böyle bir işi işlememektir. Zira Rasûlullah (s.a.v): ’Kim bir kavme benzerse o onlardandır!’ (Ebu Dâvûd, Libâs, 5) buyurmuştur.’ demiştir.
11- Kur’ân-ı Kerim’den maksut olan, manay-ı şerifini anlamaktır, yalnız tilavet/okumak olmadığı, manay-ı şerifinde olan Allah’ın (c.c.) fermanından ibret alıp emirlerini tutmak ve nehiylerinden sakınmak olduğu…
Kur’ân-ı Kerim’i hıfzetmiş olan bir kişi kırk günde bir hatim yapmalıdır. Zira Kur’ân-ı Kerim’den maksut olan, manay-ı şerifini anlamaktır, yalnız tilavet/okumak değildir. Manay-ı şerifinde olan Allah’ın (c.c.) fermanından ibret alıp emirlerini tutmak ve nehiylerinden sakınmaktır. Nitekim Allah (c.c): ’Onlar hâlâ Kur’ân’ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı?’ (en-Nisâ, 4/82) kavl-i kerimi Kur’ân’ın manasını anlamaya delalet eder.
12- Bir kişi ölünce mirasında ilk önce teçhiz ve tekfin masrafları ayrılacağı, sonra kul borçlarının ödeneceği, sonra vasiyetlerin yerine getirileceği ve sonra da mirasın mirasçılar arasında paylaştırılmasının yapılacağı…
a) Bir ölünün bıraktığı mirasta rehin gibi başkasının hakkı bulunmazsa, önce miras malından ölünün teçhiz ve tekfini; yani yıkama, kefen ve defin masrafı israf ve taktîr/cimrilik yapılmaksızın ayrılır. Erkek için kefende üç kattan fazlası, kadın için ise beş kattan fazlası israftır, bunlardan eksik olması ise taktîr/cimriliktir. Kefenin kıymetçe orta halli olması, ölünün hayatta iken giydiği elbisenin orta hallisine göredir. Mesela, ölünün hayatta iken günlük giydiği elbise yüz dirhemlik olsa, kefenin yüz dirhemlikten az olması taktîrdir, yüz dirhemden fazla olması ise israftır. Ölünün malı yok ise, teçhiz ve tekfin masrafı, hayatında nafakası üzerine vacip olan kimseye lazım gelir. Eğer böyle bir kimse bulunmazsa veya bulunur da fakir olursa, teçhiz ve tekfin masrafı beytülmal tarafından karşılanır.
b) Bir ölünün bıraktığı mirastan ölünün teçhiz ve tekfin masrafı ayrıldıktan sonra, borçları ödenir. Borçtan murat; kul tarafından istenilen borçlardır, yoksa zekât, kefaret vb. borçlar değildir.
c) Mirastan ölünün teçhiz ve tekfin masrafı ayrılıp, borçları da ödendikten sonra, geriye kalan malının üçte birinden vasiyetleri yerine getirilir. Vasiyetler mirasın üçte birinden fazla olursa, bunların yerine getirilmesi mirasçıların iznine bağlıdır.
d) Mirastan, ölünün teçhiz ve tekfin masrafı ayrılıp, borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra, miras, mirasçılar arasında taksim edilir.
13- Mirastan hak kazanmanın sebebinin nesep, nikâh ve velâ olduğu, bu üç sebepten birisi bulunmayınca, bir Müslüman’ın bıraktığı miras, bütün Müslümanların mirası olup beytülmale konulacağı… Bir kimse, bir köle veya cariyeyi azat edince, o köle ve cariyenin asabesi yani ’velây-ı ataka’sı olduğu…
a) Mirastan hak kazanmanın sebebi; 1- Nesep 2- Nikâh 3- Velâ olmak üzere üç husustur. Dolayısıyla, bu üç sebepten birisi bulunmayınca, bir Müslümanın bıraktığı miras, bütün Müslümanların mirası olup beytülmale konulur.
b) ’Velây-ı ataka’; buna ’velây-ı nimet’ de denilir. Bir kimse, bir köle veya cariyeyi azat edince, bu azat etme nimeti sebebiyle, azat eden kişi, o köle ve cariyenin asabesi olur. Bir köle veya cariyenin azat edilmesi gerek bedel karşılığında olsun gerek kefaret veya adak sebebiyle olsun, bunları azat eden kimseye ’velây-ı ataka’ denilir.
14- Mirasçı olmaya mani olan hallerin neler olduğu ve bu kişilerin başkalarına mirasçı olamayacakları… Kölelik, katil olma, mürtet olma, kâfir olma hallerinden birisiyle mirastan mahrum olan kimse, başkasını gerek tamamen gerek kısmen mirastan düşüremeyeceği…
a) Mirasçı olmaya mani olan haller şunlar olup bu kişiler başkalarına mirasçı olamazlar:
1- Kölelik hali. (Müdebber, mükâteb veya ümmü veled de olsa köle kimseye mirasçı olamaz.)
2- Katil olma hali. (Akrabasından birsini öldüren kişi ona kesinlikle mirasçı olamaz, bu durumda katl-i amd, katl-i şibh-i amd, katl-i hata ve şibh-i hata eşittir. Katl-i bi-sebeb müstesnadır.)
3- Din ihtilafı hali. (Müslüman, Hıristiyan ile Yahudi’ye varisçi olamaz, onlar da Müslüman’a mirasçı olamazlar. Lakin Hıristiyan, Yahudi’ye; Yahudi de Hıristiyan’a mirasçı olabilir.)
4- Memleket ihtilafı hali. (İslam memleketindeki zimmîye dâru’l-harpteki harbî mirasçı olamaz. Lakin Müslümanlar arasında memleket ihtilafı mirasçı olmaya mani değildir.)
b) Kölelik, katil olma, mürtet olma, kâfir olma hallerinden birisiyle mirastan mahrum olan kimse, başkasını gerek tamamen gerek kısmen mirastan düşüremez/mahrum edemez. (Bu sayılanların haricinde) mirastan kendisi tamamen mahrum olan kişi, başkasını mirastan mahrum edebilir.
15- Bir grup insan, ailece depremde ölseler veya denizde boğulsalar yahut kazada ölseler ve bunların hangisinin önce öldüğü bilinmese, bunların hepsi beraber ölmüş gibi kabul edilip her birinin malı, hayatta olan varislerine taksim edileceği ve bu ölülerin bazısının bazısına mirasçı olamayacağı…
Gemide bir grup insan birden boğulsalar veya bir grup insanın üzerine duvar veya tavan yıkılıp hepsi birden ölseler ve bunların hangisinin önce öldüğü bilinmese, bunların hepsi beraber ölmüş gibi kabul edilip her birinin malı, hayatta olan varislerine taksim edilir. Üç İmamımıza göre de bu ölülerin bazısı bazısına mirasçı olamaz.
Fıkıh Köşesi;
Özlenen Rehber Dergisi 143. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.