Özlenen Rehber Dergisi

121.Sayı

Hz. Peygamberin Örnek Oluşu...

Zeki KANBUR Özlenen Rehber Dergisi 121. Sayı
En son ve mütekâmil din olan İslam’ın da diğerlerinden farklı olarak önerdiği, tesis etmek istediği bir insan modeli vardır ki, bu onun diğer dinler arasında kendine özgü özelliğini göstermektedir. Dinlerde doğal olarak model ve örnek şahsiyetler peygamberlerdir. Peygamberimizin, insanlık için model ve örnek bir şahsiyet olduğu açıktır. Yüce Allah, Peygamberimizden bahisle: ’Andolsun ki, Allah’ın Rasûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.’ buyurmaktadır. İslam’ın gereği gibi anlaşılabilmesi ve yaşanabilmesinde Peygamberimiz (a.s.)’in örnek alınması öncelikli bir dini görevdir. Zira Kur’ân-ı Kerim’de Allah’a itaat peygambere itaatle irtibatlandırılmış ve Peygambere itaat olmadan Yaratana itaatin olamayacağı dile getirilmiştir: ’Kim peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.’ ’De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ âyetlerini örnek olarak zikredebiliriz.
Kur’ân-ı Kerim’de ’Büyük Bir Ahlak Üzerine’ olduğu, bildirilmektedir. Yine ’Andolsun ki Rasûlullah (s.a.v.)’da sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı zikredenler için mükemmel bir örnek vardır’ ayeti, Hz. Peygamber’in her konuda örnek alınacak bir model şahsiyet olduğunu açık bir şekilde dile getirmektedir. Aynı zamanda O, sevgi ve şefkatle yoğrulmuş örnek bir baba ve dede, sadakat ve fedakârlık timsali bir eş, sadık bir arkadaş, güvenilir bir komşu, adil bir toplum önderidir. Nitekim vahyin geldiği ilk anlarda hayat arkadaşı Hatice validemizin dudaklarından dökülen sözler onun nasıl örnek bir şahsiyet olduğunu göstermesi açısından zikre değerdir: ’Vallahi! Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen, akrabalık bağlarını kesmez, akrabana saygı gösterirsin, sözün doğrusunu söylersin, fakir ve muhtaçlara elinden gelen yardımı yaparsın, hiç kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Misafirlere ikram eder, onları ağırlarsın, Haktan gelen felaketler karşısında insanlara yardım edersin.’
Peygamber Efendimiz’in hayat-ı şahanelerinden birkaç örnek sunacak olursak:
İbadet etmede örnekti. O namaza çok düşkündü. Namazı dinin direği, gözünün nuru olarak nitelendiriyordu. Öyle ki, namaz kılarken sanki dünyaya veda eder, ahiret âlemine dalardı. O’nun bazen günlerce oruç tuttuğu, ayakları şişinceye kadar ibadet ettiği nakledilir. Nitekim bir gün; ’Ey Allah’ın Rasûlü! Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını bağışladığı halde yine bunu mu yapıyorsun?’ diye soran Aişe validemize: ’Ey Aişe! Şükreden bir kul olmayayım mı?’ Şeklinde cevap vermiştir.
Allah’ın Rasûlü ahlakta örnekti: Onun ahlakının yüceliğine Kur’an vurgu yapmıştır. Kendisi de ’Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.’ buyurarak, gönderiliş gayesinin güzel ahlakı tamamlamak için olduğunu ifade etmiştir. Hz. Âişe’ye O’nun ahlakından sorulduğunda, ’Siz Kur’an’ı okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an’dır.’ şeklinde cevap vererek getirdiği en büyük mucize olan Kur’an’ı bizzat kendisinin yaşadığını vurgulamış ve O’nun adeta Kur’an’ın, et ve kemik haline bürünmüş şekli olduğunu işaret etmiştir.
Allah Rasûlü adalette örnekti: Adalet, İslam’ın vazgeçilmezlerindendir. Nitekim soylu bir kadın hırsızlık yapmış ve cezaya mahkûm olmuştu. Bu kadının af edilmesi için yakınları, Peygamber (s.a.v.)’in sevdiği bir kişi olan Usame b. Zeyd’i aracı kıldılar. Usame, Peygamber Efendimizle konuştu ve şu cevabı aldı: ’Usame! Senin Allah’ın koymuş olduğu herhangi bir cezanın uygulanmaması için aracılık yapar görmeyeyim.’ Sonra Rasûlullah (s.a.v.) bir konuşma yaparak şunları söyledi: ’Şüphesiz sizden önceki milletlerin mahvolmasının başlıca sebeplerinden birisi, içlerinden asil (soylu) bir kişi hırsızlık yaptığında onu (cezadan) af etmeleri, zayıf birisi hırsızlık yaptığında ise, ona ceza uygulamalarıdır. Allah’a yemin olsun ki, eğer hırsızlık yapan Muhammed’in kızı Fatıma dahi olsa, onun da elini keserdim.’ buyurdu. Hz. Peygamber’in bu tavrı, onun adalette ne derece hassas olduğunu göstermesi açısından zikre değerdir. Bir diğer örnek ise şöyledir: Hz. Peygamber ölüm döşeğindeyken, Hz. Ali ile Fadl b. Abbas’ın yardımları ve destekleriyle minbere çıkarak oturmuş ve ’Ey İnsanlar! Kimin sırtına haksız yere vurduysam, gelsin, işte sırtım. Her kimin namus ve şerefine dil uzattıysam, işte benim namus ve şerefim, gelsin hakkını alsın. Her kimin malından bir şey aldıysam, işte malım, gelip malımı ve hakkını alsın. Ben ona düşmanlık ederim diye hiç düşünmesin. Düşmanlık ve kin tutma asla benim işim değildir. İyi bilmelisiniz ki, en sevdiğim kişi bendeki hakkını alan yahut helalleşen, böylece Rabbim gönül rahatlığıyla kavuşmamı temin etmiş olanınızdır.’
Rahmet Elçisi örnek bir liderdi: Öyle ki Rahmet Elçisi onca sorumluluğun arasında evinde ailesine yardımcı olur; elbisesini yıkayacak, elbisesinin söküğünü dikecek ve koyunları sağacak kadar alçak gönüllüydü. Kendisini halktan biri olarak görür ve krallar gibi aşırı saygı gösterilmesini tasvip etmezdi. Konuşmak üzere yanına gelen bir adam, korkudan titremeye başlayınca: ’Arkadaş titreme! Ben kral değilim. Ben Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum’ buyurarak onu rahatlatmıştır. Yine arkadaşlarıyla beraber yemek yedikleri bir sırada, Hz. Peygamberi kendine tercih ederek elinde bulunan taze ve iyi hurmalarla Rasûlullah’ın elinde bulunan pörsümüş hurmaları değiştirmeyi ısrarla teklif eden ve: ’Ey Allah’ın Rasûlü! Onları verin ben yiyeyim’ diyen bir sahabeye, Rahmet Peygamber’i ’Ben kendim için hoş görmediğim bir şeyi sizin için de asla istemem’ buyurarak kendine reva görmediğini başkalarına da reva görmemiştir. O yaşadığı toplumda hemen herkes tarafından ’Emin/Güvenilir’ olarak bilinen önemli bir şahsiyettir. Yirmi beş yaşlarında iken Mekke’de ’el-Emin’ diye anılıyordu. Hz. Peygamber otuz beş yaşında iken Kâbe’nin tamiri esnasında Hacerü’l-esved taşı yerine konulurken kabileler arsında anlaşmazlıklar çıkmıştı. Her kabile, bu şerefi kendilerinin elde etmesini istiyordu. Sonunda, meselenin halledilmesi Kabe’ye ilk girecek şahsa bırakılmıştı. İçeriye ilk giren kimsenin Hz. Muhammed (s.a.v.) olduğu görülünce, herkes, ’Emin geliyor, onun vereceği hükme razı olduk’ demişlerdir. En’am suresinin ’…onlar seni yalancı saymıyorlar, fakat o zalimler Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar’ ayeti Ebu Cehil ve arkadaşlarının ’Biz seni asla yalancılıkla itham etmiyoruz, biz sadece getirdiğin şeyleri yalanlıyoruz’ sözü üzerine inmiştir ki İslam’ın en azılı düşmanı onun güvenirliğini inkâr edememiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatı herkesin kendine örnek alabileceği güzel tablolarla doludur. O’nda herkes için bir hidayet ışığı mutlaka vardır. Bizler nefsimizin, şeytanın ve dünyanın karattığı yolda, yol bulabilmek, aydınlığa çıkabilmek için Efendimiz’in hidayet ışığı olan güzel ahlaklarını örnek almalıyız. Ne mutlu o bahtiyar ümmet ki, efendimizi kendisine rehber edinmiş.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.