Teklîf’e muhatap, gençlik:
Ömrün en değerli zamanı, gençlik yıllarıdır.
Gençlik, insanın kudret ve heyecanının zirvede olduğu, sahip olduğu potansiyeli ortaya koyması için gerekli imkânların kendisine bahşedildiği bir dönemdir. Binaen aleyh insanın, Cenâb-ı Hakk’ın emir ve nehiylerine muhatap olmaya başladığı zaman da gençliğe adım attığı buluğ çağıdır.
Bir hadis-i şerifte: ’Kıyamet günü (şu) beş şey hakkında (yani); ömrünü nerede harcadığından, gençliğini nerede çürüttüğünden, malını nerede kazandığından ve nereye harcadığından ve bildiğiyle ne amel yaptığından sual edilinceye kadar Âdemoğlunun ayakları Rabbinin katından ayrılmaz.’ (Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme Ve’r-Rekâiku Ve’l-Vera’u, 1) buyrulmuş, Cenâb-ı Hakk’ın itibar ettiği bu dönemdeki yaşantıdan âhirette sual edeceği bildirilmiştir.
Bu hadisin ifadesine göre mükellef, önce genel olarak ömrünü nerede geçirdiğinden hesap verecek. Sonra daha özele geçilerek gençlik yıllarını nerede çürüttüğünden, bu dönemi hayır ve itaatle mi, yoksa şer ve isyanla mı geçirdiğinden sual edilecek. Hadiste, ömürden ayrı olarak gençlik döneminin özellikle zikredilmesinden;
- insan, buluğ çağına kadarki çocukluk devresinden sorumlu değildir,
- belki birçok şeye güç yetiremediği yaşlılık dönemi için de müsamahalı davranılabilir,
- gençlik yıllarında ise müsamahaya, özre yer yoktur. Zira hayır işlemesi için her türlü imkân kendisine verilmiştir.
manaları istintaç edilebilir.
Hayatın baharı, gençlik:
Gençlik dönemine ’hayatın baharı’ denmiştir.
Nasıl ki baharda ağaçlar yeşerir, tomurcuk verir, çiçek açar. Herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmayan çiçekler havalar ısındıkça meyveye dönüşür.
Aşırı soğuk, sıcak ya da fırtına sebebiyle çiçeğini döken bir ağaç ise meyve vermez, akim kalır. Meyvesinden istifade artık mümkün değildir.
Gençlik de aynı bunun gibidir. Bu dönemde Allah ve Rasûlüne sevgi ve itaatin sıcaklığıyla yetişen ve yaşayan bir gençten iffet, takva ve haya vb. cennet meyveleri devşirilecektir. Kalp ağacına günah ve haramların kırağısı, donu, şehvet ve heves fırtınası vuran bir gençten geriye ancak cehennemde yakılmaya layık kurumuş dallar kalacaktır.
Bu dönemde insanın ortaya koyduğu yaşantı ve istikamet, onun ileriki yaşamına yön verir. Bu dönemde yaptığı tercihler, tüm yaşamını etkiler.
Gençlik yıllarında yapılan işler, ömür boyu unutulmaz. Ölünceye kadar insanın alnında ya bir nur ya da kara bir leke olarak kalır. Yine bu dönemde kesbedilen alışkanlıklar, çoğu zaman ömrün sonuna kadar terk edilemez.
Bu nedenle insan, bu dönemde hal ve hareketlerine son derece dikkat etmeli, yanlışa düşmemek için büyük gayret göstermelidir.
Gençlik nasıl geçirilmeli?
İnsan, gençlik dönemini Allah’a ibadet ve itaatle geçirmelidir. Bu, Rabbinin kendisine bahşettiği hayat, gençlik, kudret, enerji vb. nimetlere şükür için elzemdir. Çünkü nimetler, yerli yerince kullanılmaz, maksadına uygun harcanmazsa israf edilmiş, nimetleri verene karşı nankörlük yapılmış olur.
Gençlikte Allah’a kulluk:
Hayatın her döneminde kulluk önemlidir. Zira insanın yaratılış maksadı budur. Ancak gençlik döneminde eda edilen kulluk ve ibadetlerin Cenâb-ı Hak katında ayrı bir önemi vardır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.): ’Yedi (zümre insan vardır) ki, Allah onları kendi (Arş’ının) gölgesinden başka hiçbir gölge olmayan (hesap) gün(ün)de, (Arş’ının) gölgesi altında gölgelendirecektir’ buyurmuş ve bu yedi zümre içerisinde ’adaletli idareci’nin hemen ardından ikinci sırada ’Rabbinin ibadetinde yetişmiş genc’i zikretmiştir. (Bkz. Buhârî, Ezân, 36)
Gençlikte yapılan kulluk sair zamanlardan daha mühim sayılmıştır. Çünkü bu dönemde Allah’a ve Peygamberi (s.a.v.)’e itaat insana çok ağır ve zor gelir.
Bu böyledir, zira onu kulluktan alıkoyacak maniler çok daha fazla, isyan ve tuğyana imkân çok daha geniştir.
Dünyevî heveslerin, nefsanî arzuların insanı en çok sardığı dönem, gençlik yıllarıdır. Hele zamanımızda gençlik üzerindeki şeytanî ve nefsanî tazyikler daha da artmıştır. Nazarın çevrildiği her yerde; evde, okulda, işyerinde, cadde ve sokaklarda, internette, televizyonda haram var! Hayatın her bir alanını haramlar doldurmuş vaziyette.
Dolayısıyla hak ile batılın birbirine her zamankinden daha çok karıştığı bu dönemde mü’min genç, haramlardan her zamankinden daha çok sakınmalı, haram işlemesine sebep olacak her türlü işten, mekândan, arkadaştan uzak durmaya gayret göstermelidir. İmanını tazeleyecek, kalbini itaate motive edecek mescit, dergâh vb. mekânlara sığınmalı, salih insanlarla birlikte bulunmaya önem vermelidir.
Fitnelerin çoğaldığı, haram-helalin birbirine karıştığı, hakikati bulmanın zorlaştığı bir dönemde Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmek, istikameti muhafaza edebilmek büyük bir iştir. Karşılığında büyük mükâfatlar vardır. Bir hadiste şöyle buyruluyor: ’Fitne (zamanın)da ibadet, bana hicret etmek gibidir.’ (Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 26) Yani İslâm’ın ilk yıllarında küfür diyarı Mekke’den Medine’ye Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanına hicret nasıl büyük ve faziletli bir amelse, fitne ve haramların ayyuka çıktığı bu zamanımızda da Allah’a ibadet ve itaate sarılmak, harama düşmemek, helal ile iktifa etmek öyle büyük bir fazilete haizdir.
Yine Efendimiz (s.a.v.): ’Her kim, ümmetimin fesada uğradığı zaman sünnetime tutunursa onun için yüz şehit sevabı vardır.’ (Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr, s.118, h.no:207) buyurmuş, ümmetini gün geçtikçe artan fitne ve fesatlar içerisinde sağlam istikamet yoluna yani sünnetine ittibaya teşvik etmiştir.
Tüm bunlar haramların arttığı dönemde harama karşı durmanın sair zamanlardan daha önemli ve faziletli olduğunu göstermektedir. Buna bir de heveslerin insanı çepeçevre sardığı gençlik dönemi eklenirse, kulluğun mükâfatı kat be kat artacaktır. Nitekim Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bir hadislerinde: ’Muhakkak ki Allah, (nefsinin) hevasına meyli olmayan genci beğenir (razı olur, yüceltir).’ (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.28, s.600, h.no:17370) buyuruyor. Cenâb-ı Hak, yasaklarından sakınan tüm mü’min kullarından razı ve hoşnut olur. Ancak Allah (c.c.), elinde her türlü imkân olduğu halde sırf O’nun rızasını gözeterek haramdan yüz çevirip Zat’ına itaati tercih eden genci bilhassa beğenir, sever, katında över, yüksek dereceler ve büyük sevaplarla mükâfatlandırır. Rıza ve rahmetini sağanak halinde onun üzerine indirir.
Hiç şüphesiz bu, her kişinin harcı değildir. Efendimiz (s.a.v.), mevki, şeref ve güzellik sahibi bir kadın kendisini zinayı irtikâp etmek için nefsine davet ettiği halde ’Muhakkak ki ben, Allah’tan korkarım’ diyerek reddeden kimsenin Arş’ın gölgesinden başka hiçbir gölge olmayan hesap gününde, Arş’ın gölgesi altında gölgelenecek yedi zümreden biri olduğunu ifade etmiştir. (Bkz., Buhârî, Ezân, 36)
İmâm-ı Rabbânî (k.s.), gençliğin baharında, nefis ve şeytan gibi düşmanların insanı kuşattığı bir zamanda yapılan az bir amelin itibarının sair zamanlara göre kat kat üstünde olacağını söylemiş ve bu hususta şu misali serdetmiştir: ’Cesur, güçlü ve atılgan askerlerin, düşman istilası esnasındaki itibarları daha fazladır. Onların bu esnadaki basit bir gayreti ve ufak bir sebatı bile büyük itibar görür. Aynı davranış ve tutum, düşmanın şerrinden emin olunduğu zamanlarda aynı itibarı görmez.’ (İmâm-ı Rabbânî, Mektubât Rabbânî, Kelime Anlamlı Terc: Heyet, 73. Mektup, c.1, s.668, Yasin Yay., İstanbul, 2007)
Ekim dönemi, gençlik:
Gençlik dönemi, ekim dönemidir. Bu dönemde hayır ve Rabbine itaat eken, gerek ömrünün sonunda, gerek kabir ve ebedî âlemde hayır bulur. Bu dönemde hayatına şer ve isyan eken ise hem ahir ömründe, hem kabirde, hem de âhiret hayatında şer ve nedamet toplar.
Efendimiz (s.a.v.), gençlik döneminde yapılan bir amelin neticesinin daha dünyadayken hasat edilmeye başlanacağını şu hadis-i şerifiyle haber vermiştir: ’Bir genç, yaşlı birine yaşlılığından dolayı ikram eder (hürmet gösterir)se, Allah da mutlaka yaşlandığında kendisine ikram ed(ip hürmet göster)ecek birini onun için hazırlar.’ (Tirmizî, el-Birru Ve’s-Sıla, 75) Hadisin mefhum-u muhalifinden, büyüklerine hürmette kusur eden bir kimsenin en azından böyle bir nimetten mahrum olacağını anlayabiliriz. Bu da gençlikte ne ekilirse yaşlılıkta onun biçileceğini ispat etmektedir.
Amel dönemi, gençlik:
Amel işleme zamanı hiç şüphesiz gençlik zamanıdır. Bu dönemde enerji ve heyecan dorukta olduğu için kazanılmasında yoğun bir gayret ve tempoya ihtiyaç duyulan; ilim tahsili, Allah yolunda hizmet, ibadet ve itaat bilinç ve şuuru gibi maksatların mutlaka gençken elde edilmesi gerekmektedir.
Akıllı olan hayatının bu dönemini zayi etmez, değerlendirir. ’Yaşlanınca ya da ileriki yaşlarda yaparım’ düşüncesi son derece yanlış olup aklın kabul etmeyeceği bir şeydir. Çünkü ihtiyarlığa ermek herkese nasip olmaz. Çünkü ölüm hakikati ansızın gelebilir ve insan ümit ettiği maksada kavuşamaz. İhtiyarlığa erişilse dahi rahat ve elverişli bir vakit ele geçmez. Bunun da var olduğu düşünülse dahi hâlsizlik, zayıflık ve hastalığın kuşattığı yaşlılık döneminde faydalı ameller yapmak çok zordur.
Hem her şeyin bir zamanı, yaşı vardır. İbadet, itaat, cihat, hizmet, ilim tahsilinin zamanı da gençlik yıllarıdır. Nitekim Efendimiz (s.a.v.), bir kişiye öğüt verirken şöyle buyuruyor: ’Beş (şey gelme)den önce beş (şey)i ganimet bil: Yaşlılığından önce gençliğinin. Hastalığından önce sağlığının. Fakirliğinden önce zenginliğinin. Meşguliyetinden önce boş vaktinin. Ölümünden önce hayatının.’ (Hâkim, Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, Rikâk, 3, c.4, s.341, h.no:7846)
Bunun en bariz örneği hac ibadetidir. Bugün ne kadar kolaylaşmış olursa olsun yine de birçok zahmetlerle dolu bu ibadeti Türk toplumunda adet olduğu üzere ihtiyarlık döneminde ifa eden hacılar, esefle; ’Hac gençlerin işi, keşke genç yaşımda gelseydim.’ demekten kendilerini alamıyorlar.
Hem yukarıda zikredilen hadisler mucibince aynı ibadeti yapan genç ile yaşlının ecri bir değildir. Kulun ecri, önündeki zorluklar arttıkça, maniler çoğaldıkça ziyadeleşmektedir. Namazlarını camide cemaatle kılan bir yaşlıyla gencin ecri bir değildir. Biri dünyadan ümidini kesmiş bir halde camiye geliyor, öbürü her türlü nefsanî tazyik ve dayatmalara karşı durarak camiye geliyor.
Zayi edilen gençliğin perişan sonu:
Gençliğini boş işlerle, haramlarla zayi eden, Allah’a itaatten en ufak bir nasip almadan geçiren bir kimseyi; hem dünya hem kabir hem de âhiret hayatında türlü elemler ve pişmanlıklar beklemektedir. Bugün toplumda meydana gelen çoğu kavganın, cinayetin, anarşinin temelinde İslâmî şuur ve güzel ahlak aşılayamadığımız gençlik vardır. Hastanelerde yatan hastaların çoğunluğu, gençlik yıllarında kazandıkları kötü alışkanlıkların bir nevi ceremesini çekmektedir. Gençliğini, nefsinin hevası istikametinde geçirip de ilerleyen yaşında, genç ve dinamik birini görünce ak saçlar ve bükülmüş beller içerisinde: ’Ah şu gençlik bende olsaydı, neler yapmazdım!’ diyerek nedamet izhar eden yaşlıların sayısı az değildir.
Toplumun en hayırlı gençleri:
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: ’Gençlerinizin en hayırlısı yaşlılarınıza benzeyenlerdir. Yaşlılarınızın en şerlisi de gençlerinize benzeyenlerdir.’ (Taberânî, Evsat, c.4, s.255, h.no:5904)
Peygamberimiz (s.a.v.) böyle buyurmakla, gençlere bir yol ve istikamet çizmektedir. Bu yol; yaşlılara benzemektir. Yalnız hadiste yaşlılara benzemekten kastedilen, onlara şekil ve suret bakımından benzemek değil, hal ve yaşantı bakımından benzemektir. Çünkü salih yaşlılarda; ilmin vakarı, hilmin sakinliği, takvanın temizliği ağırlıktadır. Gençlerin geneline hâkim olan; düşük işlerden, bayağı heveslerden, aceleden, çirkin ahlaktan, oyun ve eğlenceden uzaktırlar. İşte bu yönden yaşlanmadan yaşlılar gibi yaşayan bir genç, dünyada Allah’ın himayesinde, âhirette ise Allah’ın riayetinde, Arş’ının gölgesindedir.
Günümüz toplumunda yaşlılara benzeyen gençler görmek çok zor, hatta imkânsız hale geldi. Gençlere benzeyen yaşlıların sayısı ise gün geçtikçe artmakta.
Toplumun ıslah ya da fesadı, gençlik:
Toplumun ıslah ya da fesadının ilk halkası gençliktir. Genç nesli iyi yetiştiremeyen bir toplum için çöküş, ahlâkî bozukluklar kaçınılmazdır. Nitekim Efendimiz (s.a.v.) şu hadis-i şeriflerinde İslam toplumunun nasıl bozulacağını, bunun hangi aşamalarda gerçekleşeceğini haber vermiştir.
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) (bir defasında): ’Ey insanlar! Kadınlarınızın azdığı ve gençlerinizin (itaatten çıkıp) fıska düştüğü zaman haliniz nice olur?’ buyurdu. (Ashâb): ’Yâ Rasûlallah! Bu (hal) gerçekten vaki olacak mı?’ dediler. (Rasûlullah): ’Evet, (hatta) ondan daha şiddetlisi (olacak)! Maruf’u emretmeyi ve münker’den nehyetmeyi terk ettiğiniz zaman haliniz nice olur?’ buyurdu. (Ashâb yine): ’Yâ Rasûlallah! Bu (hal) gerçekten vaki olacak mı?’ dediler. (Rasûlullah): ’Evet, (hatta) ondan daha şiddetlisi (olacak)! Maruf’u münker, münker’i de maruf gördüğünüz (kabul ettiğiniz) zaman haliniz nice olur?’ buyurdu. (Ebû Ya’lâ, Müsned, c.5, s.459, h.no:6389)
Maruf, fıtrat üzere olan aklın ve şeriatın güzel gördüğü şeydir. Mesela; iffetli ve namuslu olmak, hem akıl, hem şeriat hem de örf tarafından güzel görülmüştür. Bu nedenle maruf sayılır.
Münker ise, marufun zıddına aklın ve şeriatın çirkin gördüğü şeydir. Mesela; iffetsiz, hayâsız olmak, zina yapmak, hırsızlık yapmak münkerdir. Zira hem akıl, hem şeriat hem de örf bunları çirkin görür.
Yukarıdaki ’hadisin siyakından şu husus anlaşılmaktadır: Bu içtimai ve dinî bozuklukların ilk halkasını, gençlerin ve kadınların ihmal edilerek İslamî terbiye ile yeterince terbiye edilmemesi teşkil etmektedir. Bu hal zamanla emr-i bi’l-maruf’un terkine müncer olmakta (sebebiyet vermekte)dir. Bozulmanın son halkasını maruf’un münker bilinmesi, münkerin de maruf sayılması teşkil etmektedir.
Bu hal, değerler sisteminin alt-üst olması, tersine dönmesidir. Günümüzde ilericilik, çağdaşlık, laiklik yaftası altında tamime (yayılmaya, genelleştirmeye) çalışılan beşerî değerler sistemi, dinî açıdan marufun münker addedilmesinden başka bir şey değildir. Keza çağ dışılık, gericilik, yobazlık, anti laisizm şeklinde ifade edilen hususlar da marufun münker addedilmesinden başka bir mana taşımaz.’ (Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı ve Şerhi, c.13, s.433, Akçağ Yay., Ankara, 1992)
Allah’ım! Biz de Efendimiz (s.a.v.)’in lisanı üzere Sen’den; bizi ve tüm ümmet-i Muhammed’i bağışlamanı, kalplerimizi temizlemeni ve iffetimizi her türlü haram ve şaibeden muhafaza etmeni diliyoruz! Âmin!
Kapak-dosya;itaat, Gençlikte Kıymetlidir...
Özlenen Rehber Dergisi 120. Sayı
1 kişi yorum yazdı.