Özlenen Rehber Dergisi

120.Sayı

Kapak-dosya;arşın'ın Gölgesini Arayan Gençlik!

Murat GELEGEN Özlenen Rehber Dergisi 120. Sayı
Gençlik, kişinin yaşantısını şekillendirdiği, hayatının geri kalan kısmına yön verdiği, düşüncelerin ve hislerin en yoğun yaşandığı ve sağlık bakımından da en dinç ve kuvvetli olduğu zaman dilimidir. Bu özellikleri ile genç nesiller tarih sahnesinde sürekli önemli bir unsur olmuştur. Toplumda tesirleri son derece önemli olan genç nesiller, büyük başarıların anahtarı oldukları gibi sorumluluklarını yerine getirmedikleri takdirde yaşadıkları toplumun sonunu getiren faktörler olmuşlardır. Yeri gelmiş büyük savaşlarda unutulmaz zaferlere komutanlık yapmış, yeri gelmiş çağ kapatıp, yeni bir çağ açmışlardır.
İslam tarihine baktığımızda da aynı şey söz konusudur. İslamiyet, gençlere son derece önem vermiş ve gelişimlerini iyi yönde sağlayarak Din-i Mübin’e hizmette baş aktörler olarak yer vermiştir. Başta Kur’ân-ı Kerim âyetlerinde kıssa olarak, Efendimiz (s.a.v.) ve Ashabında yaşantı olarak bunun örneklerini açıkça görmek mümkündür. Nitekim Rabbimiz Teâlâ Kehf sûresinde: ’(O) gençler, mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki: ’Ey Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve (şu) işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).’ (el-Kehf, 18/10) ’Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.’ (el-Kehf, 18/13)
Bu âyetler, bahsi geçen gençlerin güzelliklerinden ve Rabbimizin de onlara ihsan ettiği nimetlerden bahsetmektedir. Bu da demek oluyor ki, Allah indinde tertemiz gençler, övgüye ve nimetlere bolca sahiptirler. Bu, İslam’ın en büyük ve birinci kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim’in gençlere ne denli önem gösterdiğini beyan etmektedir.
Yine Rasûlullah (s.a.v.) başta olmak üzere dört halife ve sonra gelen İslam Devletlerinin idarecileri de gençlere büyük önem vererek onları verimli hizmetlerde kullanmışlar ve birçoğu da istenilen faydaya nail olmuşlardır. Nitekim Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) içerisinde Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r.anhümâ)’nın da bulunduğu bir orduya henüz çok genç olmasına rağmen, Üsâme b. Zeyd (r.a.) efendimizi tayin etmesi, Efendimizin vefatından sonra O’nu örnek alan ümmetine de güzel bir örnek teşkil etmiştir.
Genç nesli bu kadar önemli kılan sebepler yazımızın başında belirtildi. Bunlar, genlerin yetişmesine bağlı olarak olumlu veya olumsuz birçok neticeyi ortaya çıkartmaktadır. Şöyle ki:
- Genç cesurdur. Bu cesaret iyi kullanıldığında önü alınamaz başarılar getirdiği gibi, cahilce kullanıldığında ise iş tam tersine döner.
- Genç, sağlıklı ve kuvvetlidir. Bu nimetler doğru kullanıldığında büyük faydalara haiz olduğu gibi bilinçsiz kullanıldığında ise zararın temelini oluşturur.
Buraya kadarki bölümde gençliğin önemi ve değerlendirilmesi noktasında geçmişten güzel birkaç misal verdik. Konuya bir de yaşadığımız asırdan, yani kimine göre mega, teknoloji, kimine göre de muhteşem diye adlandırılan 21. yüzyıldan bakalım.
Yaşadığımız yüzyılda gençlerde önemli değişiklikler baş göstermiş, tabiri yerindeyse tam bir eksen kayması söz konusu olmuştur. Gençlerimiz, 19. yy. başlarına kadar örnek alınan bir nesil konumunda iken, asrımızda işler tersine dönmüş, genç nesiller, kötüleri örnek alan, kimliklerini kaybederek İslam sınırlarını zorlayan bir hale gelmiştir. Manasını ve kıymetini bilmediği ’gençlik’ nimetini bilinçsizce ve savurganlıkla heba eden gençlerimiz, dünya ve âhiretlerini karartır olmuşlardır. Allah’ın rızasına kavuşmada en büyük fırsat olan bu çağı, nefis ve şeytana uyarak geçirmekte ve bir daha eline geçmeyecek olan bu zamanlarını günah çukurlarında bilinçsizce harcamaktadır.
İtiraf edilmesi gereken acı bir gerçektir ki, bu tür bataklıkların merkezleri ilim yuvalarının zirvesini teşkil eden üniversitelerdir. Er geç gelecek olan bir gerçek, yani ölüm vardır ve o gerçek için çalışmamız Allah ve Rasûlü tarafından emredilmiştir. İşin daha acı tarafı ise, ahlâki yönden çöküşte olan gençlik, bu hatalara çoğu zaman ’bilmeden’ veya herhangi bir özürden dolayı değil de, bile bile ve cahilane bir cesaretle düşmektedir. Her aklına geleni yapar, her haramı meşru bir işmiş gibi işler ve Rabbini tamamen unutur bir duruma gelmiştir. Netice itibariyle de İslamiyet ile uzaktan yakından ilgisi yok bir hale düşmüştür.
Hâlbuki merhamet peygamberi olan Rasûlullah (s.a.v.) hadislerinde, bu durumu bildirerek, ümmetini gelecek olanla korkutmuştur.
Nitekim Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v.): ’Yedi (şey gelmeden önce, hayırlı) amelleri işlemeye acele edin (koşuşun)! (İtaati) unutturan fakirliği, azdıran zenginliği, (bedeni ve dini) ifsat eden hastalığı, bunaklık meydana getiren ihtiyarlığı, ansızın geliveren ölümü, Deccal’ı -(ki o, gelmesi) beklenenlerin en şerlisidir- ya da kıyameti mi bekliyorsunuz -ki kıyamet, (felaket bakımından) daha dehşetli ve daha acıdır-?’ (Tirmizî, Zühd, 3) buyurarak, Allah yolunda hayırlı amellere çalışılması gerektiğini, ölüm ve onun emareleri üzerimizde görülmeye başlamadan önce Rabbimize yakınlık yollarını bulmamız gerektiğini belirtmiştir.
Artık günahlar, gençler arasında alenen işlenir olmuş, uzun yıllar Allah’ın bir emrini bile yerine getirmeyen gençlerin sayısı büyük oranda artış göstermiştir. Bunu, aklı başında bir insanın yapması demek, kendini yaratan Rabbine karşı açıkça ve cahilce kafa tutmak manasına gelir.
İşin en tehlikeli yanı ise, bu gençliğin günahını sadece kendilerinin değil birçok insanın çekecek olmasıdır. Çünkü Rabbimiz Teâlâ, o gençleri bu şekilde yetiştiren ebeveynlere, yanlarında bulundukları halde uyarmayan ve destek verircesine susan (yalancı) dostlarına hesap soracak ve cezalandıracaktır. Çünkü evlatlarını, âhirete değil de dünyaya hazırlayan, sabah namazına değil de dershaneye ya da okula kaldıran ebeveynler, en az bu bataklıktaki gençler kadar sorumludurlar. Aynı şekilde dostluk iddiasında bulunup da onları uyarmayan kötü arkadaşlar da bu bataklıktaki gençler kadar bataklıktadır ve sorumludurlar.
Hâlbuki İslam’ın tasvip ettiği ve istediği gençlik böyle değildir. Bilakis Müslüman bir genç her anını Allah (c.c.)’nun rızası için geçirmek yönünde çaba sarf eder. Onlar için Rabbinin rızası en üstündür. Bütün hayatı da Rabbi ve O’nun güzel Habîbi’ne ittiba ile geçer. Bütün gücüyle bu uğurda çalışır ve dünyasını da bu hedef doğrultusunda inşa eder. Bu uğurda hiçbir günah ve desiseye aldanmaz. Gözü ve gönlü, Allah Rasûlü’nün gittiği yola odaklı olduğu için, Allah’ın yardımıyla nefsinin tuzaklarına kolay kolay düşmez.
Nitekim yukarıda zikrettiğimiz Kehf sûresi 10 ve 13. âyetlerde Rablerinin rızasını aradıkları ve sebat ettikleri için Allah’ın, hidayetlerini artırdığı gençler, işte bu gençlerdir. Rasûlullah (s.a.v.) de büyük müjdeler ifade eden şu hadis-i şerifine, kendilerini bu yola adayan gençleri de katarak şöyle buyurmuştur: ’Yedi (zümre vardır) ki, Allah onları kendi (Arş’ının) gölgesinden başka hiçbir gölge olmayan (hesap) gün(ün)de, (Arş’ının) gölgesi altında gölgelendirecektir: Adaletli idareci. Rabbinin ibadetinde yetişmiş genç. Kalbi mescidlere bağlı olan kimse. Allah için birbirini sevip, o (sevgi)de birleşen ve o (sevgi)de ayrılan iki kimse. Mevki (şeref) ve güzellik sahibi bir kadın kendisini (fuhşu irtikap etmek için nefsine) arzu (ve davet) ettiği halde ’Muhakkak ki ben, Allah’tan korkarım’ diye(rek reddede)n erkek. Tasadduk edip (de bu sadakayı), sağ elinin infak ettiğini sol eli bilmeyecek kadar gizleyen kimse. Tenha bir yerde Allah’ı zikredip de, iki gözü dolup taşan kimse.’ (Buhârî, Ezân, 36)
Şu halde gençler olarak, sorumluluklarımızın bilincinde olmak, kendimizi kandırmadan objektif bir duruşla üzerimize düşeni iyi bilmek, Allah ve Rasûlüne layık bir ümmet olma gayreti içerisinde bulunmak asli görevimiz olmalıdır.
Unutmamalıyız ki, gelecek olan her şey yakındır ve mutlaka bize de bir gün ölüm uğrayacaktır. Gerçek akıllı, bu uğurda çalışıp âhiretini kazanandır ve ölmedikçe de hiç bir şey için geç değildir…
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.