Özlenen Rehber Dergisi

120.Sayı

Gençlerin Müptela Olduğu, Hastalıklar ve Necat Yolları

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 120. Sayı
Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemin. Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve eshâbihî ve ezvâcihî ve evlâdihî ve etbâihî ve ehl-i beytihî ve ümmehâtihî ve ebîhi bi-adedi külli şey’in fi’d-dünyâ ve’l-âhirati ve kezâlik ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
Peygamber Efendimizin fitnesinden haber verdiği, birçok haramların aleni bir şekilde yaşanacağını bildirdiği ve ahir zaman diye isimlendirilmiş olan bir zaman dilimindeyiz. Efendimiz (s.a.v.)’in dar-ı bekaya intikalinden sonra ümmetin seçkin salih kulları yaşadıkları dönemde meydana gelen haramların yayılmasından dolayı ahir zamanın kendi asırları olmasından endişe etmişlerdir.
Vaktaki günümüze gelince durum daha iyiye, asr-ı sadetteki nezafete tekrar kavuşmak şöyle dursun, yara daha da derinleşmiş, fitneler ve haramlar intişarıyla kuvvetlenerek daha alenileşmiştir.
Bu fitnelerin meydana getirdiği tehlikelere, çirkinliklere ise en fazla gençler maruz kalmaktadır.
Gençlerde meydana gelen gerek itikadi gerek ahlaki gerekse ictimai sorunlar daha çok çocuklarından şikayet de anne ve babaların çektiği sıkıntılar olarak algılanıyor. Dolayısıyla çözüme giderken de gençlik merkezli değil, anne ve babanın sıkıntılarını giderme adına çözümler üretilmeye çalışılıyor. Bu aynı şuna benziyor: Hasta olan kimsenin değil de o hastaya bakan kimsenin sıkıntılarına ehemmiyet verilmesi gibidir. Halbuki burada asıl sıkıntı gençlerin kendisindedir. Çünkü imanı, ahlakı ve sonrasında yaşayacağı bir hayat hüsrana uğrama tehlikesi ile karşı karşıya olan o gencin kendisidir.
Örneğin gencin akademik olarak başarısı iyi ise, neticesinde kendisine yeteri derecede bir gelir sağlayan işi var ise, dünyevi hayatında iyi imkanlara sahip ise bütün bunlar yeterli olarak görülmektedir. Onun iman, amel ve ahlaki yönden maruz kaldığı noksanlıklar bir tehlike olarak addedilmemektedir. Bu nedenle bu noksanlığın giderilmesi hususunda da samimi bir gayret gösterilmemektedir. Gençlerin ahiretine yönelik bir kaygı bir endişe çekilmemektedir. Çocuğunun dünyevi bir başarısı için gireceği bir sınav sebebiyle saatlerce okul kapılarının önlerinde bekleyebilirken, sabah namazı vaktinde çocuğu Allah’ın azabıyla karşılaşmasın diye beklemeyi ehemmiyetli görmemektedir. Bu hususta müsamaha göstermeyi çocuğuna karşı anne ve baba şefkati olarak algılamaktadırlar.
Bu noktada Peygamber Efendimizin çocuklarımızın yetiştirilmesine her anne ve babayı yükümlü kıldığı şu emir ve tavsiyelerini hatırlamak gerekir:
’Evlatlarınızı (şu) üç haslet üzere terbiye ediniz: Peygamberinizin sevgisi, O’nun Ehl-i Beytinin sevgisi ve Kur’ân tilaveti." (Deylemî, bk. Hâşimî, No: 48)
Bu üç medde; Efendimiz’in (s.a.v.) ’kendilerine tutunduğunuz zaman asla sapıtmazsınız’ buyurdukları hadis-i şeriflerindeki hususlarla aynilik ifade etmektedir. Sorunlar işte hadisteki emirlerin terk edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Bir gencin Efendimiz’in (s.a.v.) bu tavsiyelerine göre yetiştirilmesi, zifiri karanlıkta yolculuğa çıkan bir kimseye yolunu aydınlatacak bir lamba verilerek yanlış ve zararlı yollardan korumak gibidir.
Her anne ve baba, çocuğuna karşı sorumluluğunu bu istikamet üzere anlamalıdır. Çocuğun gelişim çağlarına göre ve idraklerine uygun bir şekilde sadrına yerleştirilmelidir.
Günümüzde gençlerin en yoğun olarak karşılaştıkları temel iki sorun ise şunlardır:
A) Aile ortamındaki olumsuzlukların çocuğun etiğimize olan etkisi:
’Her doğan (İslam) fıtrat üzerine doğar. Sonra anne babası onu yahudi, hıristiyan ya da mecusi yapar."(Buhari, Cenaiz 92) Bir çocuk anne ve babasının elinde şekillenir. Bu hadis-i şerif de buna işaret etmektedir. Hal böyle olunca tertemiz bir halde dünyaya gelen ve Allah’ın anne ve babaya bir nimet olarak verdiği çocuğun iyi bir Müslüman olarak yetişebilmesi için aile ortamının buna uygun bir hale getirilmesi gerekir.
Çocuk anne ve babasıyla beraber yaşarken imanını zayıflatacak, yerine getirmesi gereken amelleri unutturacak ve hayatı boyunca kişiliğini doğrudan şekillendiren ahlakını bozacak haramlarla ve çirkinliklerle karşılaşmamalıdır. Anne ve babanın çocuğuyla aile ortamında beraberce izlemiş oldukları televizyon programlarında teşhir edilen haramlara geçit vermeleri, onların kötülüğünü anlatmamaları ve bir tavır olarak bunları izlemekten men etmemeleri, çocuğun zihninde izlediklerinde her hangi bir kötülüğün olmadığı düşüncesini meydana getirecektir. Aile ortamında bu ve buna benzer olumsuz hususların sürekli yaşanıyor olması, çocuğun da bu ahlaklarla kişiliğinin belirlenmesine neden olacaktır.
B) Kötü arkadaşın etkisi
’Kişi arkadaşının dini üzerinedir. Herkes kiminle arkadaşlık ettiğine baksın.’ (Ebû Davud, Edeb 16)
Mucemi’l-kelim olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hem bir sorunu hem de bu sorunun cevabını bu veciz hadis-i şeriflerinde ifade buyurmuşlardır. Her taraftan büyük tahribatlara maruz kalan ve bu tahribatlar altında şekillenen günümüz toplumunda çocuklarımız ve gençliğimiz için en büyük tehlike kötü arkadaş tehlikesidir.
İnsan toplum içinde yaşayan bir varlık olması münasebetiyle çocukluğundan itibaren sürekli bir arkadaş gurubu içinde bulunmaktadır. Yaratılışı gereği etrafındaki insanlardan iyi veya kötü oluşlarına göre kişiler, müspet veya menfi olarak etkilenmektedir. Hadis-i şerif de bu etkilenmenin kişinin dini hayatına bile tesir edeceğini haber vererek arkadaş seçiminin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.
Zamanımızda çocuklarımızın gelişimlerinin sağlıklı bir şekilde olgunlaşması ve gençlik dönemlerinin kötülüklerle kararmaması için arkadaş çevrelerini mutlaka iyi kimselerden seçmelerine yardımcı olmak gereklidir. Çocuğun sokakta, okulda, gençlik döneminde ve çalışma ortamında edindiği arkadaşları hakkında bilgi edinmek ve bilgi doğrultusunda yapılabiliyorsa yanlışlıkları düzeltmek veya bu yanlış ortamlardan uzaklaştırmakla tedbir almak gerekir. İyiliklerin ele edilmesi ve muhafaza edilmesi için muhakkak kötü ortamların ve bu kötülükleri işleyenlerin kendilerinden öncelikle uzaklaşmak, sonrasında ise iyilileri elde edebileceği salih kişilerin yanlarında bulunmaları tavsiye edilen peygamberî bir metottur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kötülükleri terk edip Allah’a dönmek isteyen bir kimsenin durumunu şöyle anlatmaktadır:
’Vaktiyle doksan dokuz kişiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu zât yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir râhibi gösterdiler.
Bu adam râhibe giderek:
– Doksan dokuz adam öldürdüm. Tövbe etsem kabul olur mu? diye sordu.
Râhip:
– Hayır, kabul olmaz, deyince onu da öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısını yüz’e tamamladı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek:
– Yüz kişiyi öldürdüğünü söyledi; tövbesinin kabul olup olmayacağını sordu.
Âlim:
– Elbette kabul olur. İnsanla tövbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allah Teâlâ’ya ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir, dedi.
Adam, denilen yere gitmek üzere yola çıktı. Yarı yola varınca eceli yetti.
Rahmet melekleriyle azap melekleri o adamı kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladılar.
Rahmet melekleri:
– O adam tövbe ederek ve kalbiyle Allah’a yönelerek yola düştü, dediler.
Azap melekleri ise:
– O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki, dediler.
Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler.
Hakem olan melek:
– Geldiği yerle gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir, dedi.
Melekler iki mesâfeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü." (Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47, 48)

* * *
Gençliğin sorunları bir makaleye sığmayacak kadar çoktur. Bu sorunları ayrı ayrı zikredip her birine ayrı ayrı çözüm üretmeye çalışmak kendisi de bir sorun oluşturur. Çünkü hayatın zorluğu ve çeşitliliği kendi kendimize tenakuza düşeceğimiz hususlar meydana getirir. Bunun yerine bütün sorunlarımızı bertaraf edecek temel çözüme yönelmek her açıdan daha faydalı olacaktır.
Bugün reşit hale gelmiş olan gerek erkek gerek kız çocuklarımız yukarıda hadis-i şerifler üzerine temellendirerek ifade etmeye çalıştığımız bir şekilde, yetişme biçimi şekillendirilmemiş gençlerimiz birçok olumsuzluklar içine bulunmaktadırlar. Zorunlu eğitime bağlı ve karma eğitimin de menfii bir neticesi olarak kız ve erkek çocuklar aynı ortamı paylaşmaktadırlar. Bunun dini ve ahlaki açıdan gençlerimiz üzerine birçok olumsuz etkileri meydana gelmektedir. Gençlerin haramlara meyletmeleri hususunda nefsi kuvvelerinin güç kazanıp ahlâken onulmaz tahribatlar yaşadıkları bu dönem onları dinlerine karşı yabancılaştırmaktadır. Gençlikte atılan bu yanlış temel, bir ömür sürecek dini inanç ve yaşantılarını da belirleyecektir. Çare baştan alınacak tedbirde yatmaktadır.
İletişim araçları, telefonlar, internet vb. tüm araçlar gençleri her an haramlarla karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. Bu gün gözlemlediğimiz bütün çirkinlikler, haramların gerek kız gerekse erkek gençlerimiz arasında yayılmasından kaynaklanmaktadır. Öyle bir toplum içerisinde yaşıyoruz ki haramları örtmek, onların önüne geçmek nerdeyse imkansız bir hale geldi. Sanki duvarları yıkılan bir barajın sularının bütün kuvvetiyle bir şehrin üzerine gelmesi gibi, haramlar da insanlar üzerinde bu etkiyle yaşanıyor. Gençlerin bulunduğu gerek okul gerekse iş ortamlarında meydana gelen kötülükler her vesile ile görsel ve basılı iletişim araçlarında teşhir edilmektedir.
* * *
Anne ve babanın çocuklarının üzerinde tesirinin olmadığı, çocukların da anne ve babalarını hiçe saydığı bir dönem… Kendilerine hiçbir fayda vermeyecek kimselerin etkisini daha çok olduğu, faydasız ve değerden uzak, tamamıyla kişiyi Rabbinin nazarında değersiz kılan, peygamberinin tertemiz yolundan uzaklaştıran ahlakların öne çıktığı, tercih edildiği bir dönem… ahlaksızlığın güzel ahlaka tercih edildiği bir dönem….
Bu kötülüklerden gençlik nasıl korunacak? Bu kötülüklerin önü nasıl alınacak?
Âdem (a.s.)’dan beri bu güne kadar yaşanan ve yayılan kötülüklerin sayısı artarak devam ederken, çözüm her dönemde olduğu gibi bu dönemde de birdir. Hz. Allah (c.c.) kötülüğü çoğul olarak zikrederken iyiliği ve doğruyu tek olarak zikretmiştir. Bu çözüm de Kur’an nuruyla gönderilen peygamberi hayat modeline sıkı bir şekilde itaat etmekle mümkündür.
Her insan gibi peygamberlerde doğumlarından ölümlerine kadar bir gelişim sürecinden geçerler. Doğumlarından ölümlerine kadar geçen zaman diliminde çocuklukları gençlik dönemleri ve yaşlılıkları her insandaki intizam içerisinde devam eder. Hayatlarının tamamı ümmetleri için örneklik teşkil eden peygamberlerin gençlik dönemleri de aynı şekilde örneklik teşkil eder. Baba ve anneden mahrumiyetle bir gençlik dönemi geçiren peygamber efendimizin bu dönemleri ilerde yükleneceği ağır yükün birer habercisi olan hadiselerle doludur. Zira onlar ümmetine örnek olmaları ve kendilerine ancak itaat edilmeleri için gönderilmişlerdir.
Hz. Allah (c.c.) genciyle yaşlısıyla bütün insanları kurtuluşa davet ederken Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e itaatı emretmiştir. Günahlar içerisinde boğulan itikaden amelen ve ahlaken zillete, ümitsizliğe ve hüsrana düşmüş gençliğin yegane kurtuluş reçetesi, hayat kaynağı ’Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasulünün çağrısına uyun’(Enfal, 8/24) emr-i ilahisine boyun eğmektir. Hastalık bu emre uyacak itaatın kalplerde bulunmamasıdır. Bir kimse bu itaatı kalbinde bulduğu zaman bütün hastalıkların çaresini bulmuş olacaktır. Gençliğin hastalığı, güzelliklere ve hayra yöneltecek olan bu nurun kalbindeki noksanlığıdır.
’(Allah’ım!) Bizi doğru yola, ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna (ilet), gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil…’ Âmin…
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • Emel Işılak

    Çok doğru.Bu devirde başkalarının fikirlerini hiç önemsemeyecek,bildiğin doğru yoldan şaşmayacaksın.Niyeti halis olanın akıbeti de iyi olur ve Allahu Teala da nefsine zor gelen şeyleri insana kolaylaştırır.Yeter ki iyi niyet, çaba ve sabır.

1 kişi yorum yazdı.