Hak dostları Cenâb-ı Allah’ın sevgisini gönüllerinde taşıyan ve bu sırrın sahipleri olan mümtaz şahsiyetlerdir. Bu sır öyle bir sırdır ki Hz. Yezdan bu emanetini onların gönüllerinde muhafaza etmiş, dininin ve İlâhî aşkının hizmetkârlığını velilerinin omuzlarına yüklemiştir.
Üstadımız Abdullah Farûkî hazretleri de Allah’ın bu nimetine mazhar olmuş şekçin velilerinden bir tanesidir. Kendisi ’Veysî’ olarak manen terbiye edilmiştir. Veysîliği, İmam-ı Rabbânî hazretleri ’Mektûbât’ adlı eserinde şöyle tarif etmiştir: ’Veysîler, Allah’ın seçkin kullarıdır. Allah onları yekten kulları arasından seçer ve kendisine yakınlık nimetiyle şerefyap eder. Allah’ın nazlı kullarıdır. Rasûlullah Efendimizin yanında çok kıymetli insanlardır.’ Değerli Üstadımız da bu yoldan terbiye olmuş ve Hz. Allah’a vasıl olmuştur. Kendisi bunu şu sözüyle dile getirirdi: ’Taş kuşa çarpmadı, kuş geldi taşa çarptı.’
Tasavvuf yolunun büyüğü Hz. Abdulkadir Geylanî (k.s.) efendimiz de seçilmişlerdendir. Hem de seçilmişlerin seçilmişidir. Mübarek Üstadımızın manevî hayatında Hz. Abdulkadir Geylânî (k.s.) efendimizin çok büyük tesiri olmuştur. Birçok manevî sırrı çözmede ve anlamada Hz. Pîr’den istifade etmiştir. Kendisi seyr-ü sülûk esnasında yaşadığı bir hâlini şöyle anlatırdı:
’Manevî bir makam olan ’Fenâfillâh’a geçeceğim sıralarda idi, manen ruhuma çok büyük tecelliler geliyor, bu da beni çok daraltıyordu. Bu manevî ağırlığı kaldırmada çok zorlanıyordum. O sırada Hz. Pîr’den manen yardım istiyordum. Hz. Pîr teveccüh edip gelir o manevî yükü üzerimden alır, beni rahatlatırdı.’
Abdullah Farukî Hz. sohbetlerinde özellikle Hz. Pîr’in kitaplarından okur, oradaki hikmetli sözlerden büyük derecede istifade eder ve bütün sevenlerine de okumalarını tavsiye ederdir. ’Bu sözler ilham ile söylenen sözlerdir. Ondan, herkesin kendisine lazım olacak nasihatler mevcuttur.’ derdi.
Hz. Pîr (k.s.) sohbetlerinde tevhitten konuşur, nefsin ve şeytanın, kulu Allah’tan ve dostlarından uzaklaştıracak bütün oyunlarını inceden inceye açıklar ve bu tuzaklara düşülmemesini tavsiye eder. Rahmetli Üstadımız onun Kur’an ve Sünnet’e bağlılığına ve tevhidi anlamadaki yüksek anlayışına hayran kalırdı. Hz. Pîr’in bizim manevî terbiyemizde büyük etkisi olduğunu her zaman dile getirirdi. ’Bizim Pîr’imiz (k.s.) Kur’an ve Sünnet’i ölçü almıştır, bunun dışındaki bidatlerden yüz çevirmiş, Allah’a ve Rasûlü’ne tam bir teslimiyet ile boyun bükmüştür. Biz de onun bu anlayışıyla hareket ederiz. Dışımızı dinimizin emirlerine göre tezyin ederken, içimizi de her türlü nefsanî ve şeytanî ahlâklardan temizlemeye son derece önem veririz.’ buyururlardı.
Üstadımız Allah’ın zikrine müştaktı. Hz. Pîr’in yolu olan cehrî zikre çok devam eder, ’Nefisler ancak Allah’ın zikrinin nuruyla terbiye olur.’ derdi. Üstadımızın Hz. Pîr’e olan sevgisi öyleydi ki onunla alâkalı nağmeler söylendiğinde kendinden geçer, ’Benim Pîr’im başkadır!’ derdi. Ona olan sevgisinin şuasını etrafındakiler rahatlıkla hissederlerdi. Zaman mekan mefhumu ortadan kalkar, vahdet denizinde dostların alış verişi başlar ki bundan ötesini ise dosta dost olanlar tadardı.
Mübarek Üstadımız, Hz. Abdulkadir Geylanî hazretleri himmetinin kıyamete kadar devam edeceğine ve bütün velilerden üstün bir makamın sahibi olduğuna tam bir inanç sahibiydi. İmam-ı Rabbanî (k.s.) efendimiz, Mektûbât’ında; yeryüzünde kime bir hidayet gelse, Ehl-i Beyt’i, On İki İmamları saydıktan sonra Abdulkadir Geylanî hazretlerinin tavassutuyla o kula hidayetin ulaşacağını zikreder, bu konuda manen görevli olduğunu, kendisinin de ona bu noktada vekillik ettiğini bildirmiştir.
Üstadımız bir murakabe halinde Muhammed Nakşibend (k.s.) efendimizle manen görüştüğünde onun kendisine biraz uzak durduğunu görmüş, ’Efendim, bunun hikmeti nedir?’ diye sorunca Muhammed Nakşibed hazretleri şöyle cevap vermiş: ’Oğlum, aslında senin manevî terbiyeni ben yapmak istiyordum, fakat Hz. Pîr seni bize bırakmadı, ’Onu ben terbiye edeceğim!’ dedi. Seni o aldı, o terbiye etti, bu halim ondandır.’ dediğini bizlere anlatmıştır.
Yıl 1990, karayolu ile hacca giderken Bağdat’ta Hz. Abdulkadir Geylanî (k.s.) efendimizin türbesini ziyaret etmişler, Hz. Pîr’in kabrinin etrafında halaka kurmak suretiyle zikrullah yapmışlar, daha sonra dışarıdaki düz alanda da sohbet ederken, arkadaşlardan birinin dizi diğerlerinkinden daha fazla öne çıkmış, o zaman Rahmetli Üstadımız: ’Sen ne yapıyorsun, kimin huzurundayız!’ diyerek arkadaşı sert bir şekilde uyarmıştır. Bu hususlara Üstadımız çok dikkat eder, ’Edebi çiğneyenin bu yolda nasibi yoktur. Tasavvuf tamamıyla edep yoludur. Hele ki büyüklere karşı edepsizlik manevî feyiz ve bereketin kesilmesine sebep olur.’ buyurulardı.
Bir defasında Üstadımız (k.s.) bir rüyasını şöyle anlatmıştı. ’Rüyamda bir imtihandan geçiyoruz. Üç kişiyiz. Abdulkadir Geylanî (k.s.) hazretleri bizden yukarda bir yerde duruyor. O bizi imtihan ediyormuş. Birimiz seçilecekmişiz. İçimizden birisine oy verecekmişiz, ben falana oyumu vereyim diye içime o iki kişiden birini aldım. O sıra Hz. Pîr bize şöyle bir baktı, gözünü dolaştırdı ve dönüp bana: ’Sen kazandın!’ dedi. Böylelikle Hz. Allah (c.c.) büyük bir manevî nimete bizi Hz. Pîr’in eliyle kavuşturdu. Üstadımız bunları anlattıktan sonra: ’İşte insan din kardeşini kendi nefsinden üstün tutar, onu kendine tercih ederse, o zaman Allah katındaki kıymeti daha da artar, Allah tevazu edeni yükseltir.’ buyurmuştu.
Mübarek Üstadımız, bazı zamanlar bizlere şöyle derdi: ’Dünyada en zor şey nedir?’ diye büyüklerimiz sormuş, cevaben: ’Hakikî bir Allah adamı bulmaktır!’ diye cevap vermişler. Bundan daha zor olanı nedir?’ denilince, ’Bu dostluğu muhafaza etmektir.’ demişlerdi.
Cenâb-ı Allah bizleri sırat-ı müstakim üzere olan dostlarından dünya ve ahiret ayırmasın. Himmet ve teveccühlerinden en yüksek manada istifade etmeyi nasip etsin, bulduktan sonra kaybedenlerden ve kadir kıymet bilmezlerden eylemesin.
Dostların gölgesinde olki hep rahmet bulasın
Çıkma o gölgeden ki nefse şeytana yem olmayasın
Dost'a Dost Olabilmek...
Özlenen Rehber Dergisi 82. Sayı
selamun aleyküm mehmet hocam...öncelikle böyle güzel yazınız için sizi takdir ediyorum...şu günlerde hepimiz görmekteyizki özellikle erkek milletimizi kız için yahut bir yanlış söz için veya alınganlıgına kaptırdıkları için alınganlık yüzünden bir çok kişi özellikle dostlarını sevdiklerini kaybeden bir cok insanımız vardır ülkemizde...ve insanların insanlara güvenmemesi yahut insanın insana soğukanlı olması bütün sevgileri kalpten dökü veriyorum... Allah'a sıgınırım ki... '' ALLAH'IM SEN SANA DOST OLANI BANA DOST EYLE...SEN SANA DOST OLMAYANI BANA DÜŞMAN EYLE ''