63 yıllık ömrünü istikamet, takvâ ve verâ dairesi içerisinde Allah’ın kullarını irşâdla ikmal eden kıymetli Efendimiz Abdullah Farûkî el-Müceddidî hazretlerinin Rabbimize kavuşmasının ardından 10 yıl geçti. Vefâtının sene-i devriyesinde ondaki manevî güzellikleri söz kalıpları içerisine sokmak ve lâfızlarla anlatmak bizim kârımız değil. Zira Allah dostlarının hallerinden ancak kendileri gibi ehlullah olanlar anlar. ’Sâlihlerden bahsetmenin rahmet nüzûlüne medâr’ olacağı hakikatinden hareketle bu ayki Özlenen Rehber dergisinin büyük bir kısmını Efendimizin hayatından kısa kesitler sunarak sizlerle paylaşmayı uygun gördük.
İnsanoğlu mahlûkatın en şereflisi olarak yaratılmış olmasına rağmen hayatı anlaması ve nasıl yaşayacağını bilmesi için istikamet sahibi rehberlere her zaman muhtaçtırlar. Zira onun yaratılışından gelen mizacı, iyiye ve kötüye meyletmek için müsaittir. İşte bu noktada Allah dostları, insanlığı içerisine düşebileceği buhran ve hezeyanlardan kurtaracak değerlerin başında gelir. Çünkü onlar, insanları sırat-ı müstakîme davet ederler ve kendileri de onun temsilcisidirler. Hem sosyal hem de toplumsal bağlamda bütün çarpıklıklar onların manevî terbiyeleriyle düzene girer.
Bizler için bir ahlâk ve sevgi mimarı olan kıymetli üstadımız hayatının her karesi insanlığı ebedi kurtuluşa götürebilecek örnekliğe sahiptir. İnsanoğlunun içinde bulunduğu anafordan kurtarmak isteyenler bu değerleri gündemde tutmalı, tavsiyelerine başvurmalıdırlar. Çünkü muasır medeniyet denilen saadet asrı medeniyeti ancak örnek insanların hayatları üzerine bina edilebilir. Bunun misalini Efendimiz (s.a.s.)’in ifadelerinden de öğrenebiliriz. Bir gün İbn Abbas (r.a.): ’Kendileriyle oturduklarımızın hangisi daha hayırlıdır, ya Rasûlallah?’ diye sorar. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s.): ’Görüldüklerinde size Allah’ı hatırlatan, konuştuğun¬da ilminizi arttıran ve ameli size ahireti hatırlatan kim¬selerdir’ buyurur.
Allah ve Rasûlullah (s.a.s.) sevdalısı olan ehlullahın gerek yaşayış, gerek söz ve gerekse davranışlarında hadiste bahsedilen özellikleri net bir şekilde müşahede etmek mümkündür. Onların simalarını görseniz, sözlerini dinleseniz, onlarla sohbet etseniz, hareket ve davranışlarını izleseniz, hemen din, ahiret hatıra gelir, maneviyata yönelir, onları örnek alır; söz ve davranışlarınızı, ahlakınızı kontrol etme ihtiyacı hissedersiniz. Onlar insanlık için adeta bir mihenk, bir terazi gibidir. Onlar yaşayan Kur`ân’dırlar. Onlar Efendimiz (s.a.s.)’deki güzelliklerin günümüzdeki aynasıdırlar. Bundan dolayı Allah dostudurlar. Bunun için onlar gıptayla ve sevgiyle takip edilen şahsiyetler olmuşlardır.
Onlardan bazısı sanki Hz. Osman (r.a.) halimdir ve üzerlerinde Cenâb-ı Hakk’ın cemal sıfatlarının tecellisi daha fazladır. Bazı velilerde celâl sıfatlarının tecellisi daha fazla olur. Onlar da Hz. Ömer (r.a.) gibi sert gözükürler fakat adalet ve istikametten asla ayrılmazlar. Kimseyi haksız yere incitmezler, bütün dertleri İslâm’ı yaşamak ve yaşatmak, gönüllerindeki Allah ve Rasûlullah (s.a.s.) sevgisini insanlarla paylaşmaktır. Zira onların gönülleri ilâhî aşk ve feyizle doludur ve insanı Allah’a götüren salih insanların dostluğu her şeyin ötesindedir.
Mürşid-i kâmillerin Cenâb-ı Hakk’la kurdukları bağ kelimelerin izahtan aciz kalacağı bir bağdır. Yağan rahmet yağmurları nasıl ki toprağı yeşertirse, ehlullahtan sadır olan manevî güzellikler de çoraklaşan insan kalbini öyle yeşertir. İnsan onların mücella çehrelerine bakınca engin bir okyanusta yüzüyor gibi hisseder kendisini. Hikmetli sözlerinden yayılan nurlu dalgalarla birlikte gönüllerde derin bir sükûnet hali yaşanmaya başlanır. Yıldırım çaktığında nasıl ki taş parçalara ayrılıyorsa, gözleri gözlerinize değdiğinde de kalbiniz öylesine parçalara ayrılır. Çocuğunu besleyen annenin sütü gibi onların sözleri, halleri ve ahlâkları da insanın manevi hastalıklarına anında şifa sunar.
Cenab-ı Hakk’a hamdolsun bizleri o dostlarından birisiyle tanışma imkanı bahşederek Abdullah Farûkî el-Müceddidî hazretlerine hizmet etme şerefine nail kıldı. 11 Aralık 1999 şu fani dünyaya gözlerini kapayan efendimizle dünyada bedenen ayrılık mevzu bahistir. Yoksa onunla açılan Farûkî yolundaki manevi güzellikler yetiştirdiği ve halefi olarak bıraktığı Muzaffer Yalçın Hocaefendi tarafından rahmetli efendimizin bıraktığı haliyle aynı canlılıkla devam ettirilmektedir. Bu durum hem ilmi alanda yapılan çalışmalar hem de yolumuzun taliplilerinin seyr-i sülûkleri için de geçerlidir.
Efendimizle hayattayken tanışma imkanı olan kardeşlerimiz için bedenen de olsa bu kısa dünya ayrılığı gönüllerde hüzün havası estirmektedir. Ama Rabbimize niyazda bulanalım ki; bu ayrılıklar sadece dünyayla sınırlı kalsın. Cenab-ı Hak tüm kardeşlerimizi ahirette dostlarının yanında haşrettiği kullardan kılsın.
İşte şu mısralar Efendimizin ayrılığındaki hüznü ifade etme adına birçok kardeşimizin duygularına tercüman olacağı kanaatindeyim.
Hüzün çöktü yüreğime
Hasret düştü şu özüme
Aşkın düştü şu gönlüme
Yine geldi bak Aralık
Ramazanın evveliydi
Aralığın on biriydi
Farûkimin bayramıydı
Yine geldi bak ayrılık...
Sizler İçin Seçtiklerimiz...
Özlenen Rehber Dergisi 82. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.