Zekâtın Tarifi ve Önemi: Zekât; Arapça bir kelime olup, temizlik ve üremek (çoğalmak) manalarına gelir
.(1) İslâmî ıstılahta ise zekât; “dini ölçülere göre zengin sayılan bir Müslüman’ın seneden seneye malının ve parasının kırkta birini Kur’ân-ı Kerîm’de emredilen yerlere vermesidir. Kur’ân-ı Kerîmde, “Namazınızı kılın ve zekâtınızı verin” emri bir çok Âyeti Kerîmede tekrar tekrar beyan buyurulmuştur. Cenâb-ı Hakk (c.c); “Onlar, ancak Allah’a, O’nun dininde ihlas sahipleri olarak, di?er batıl dinlerden İslâm’a yönelerek ibadet etmekle, namazı kılmak ve zekâtı vermekle emrolunmu?lardır. İ?te bu emredildikleri ?ey, dosdo?ru Hak dînidir.”(2) buyurmaktadır. Di?er bir Âyet-i Kerîme’de Rabbimiz Efendimiz (s.a.v)’e: “Onların mallarından sadaka (zekât) al ki bununla kendilerini (günahlarından) temizlemi?, mallarına bereket vermi? olasın.”(3) buyurmaktadır.
ZEKÂT İBÂDETİ
Zekât ibadetinin Kur’ân-ı Kerîm de otuz yedi yerde zikredilmi? olması, meselenin ehemmiyetini kavramamızı kolayla?tırmaktadır. Zekât, hicretin ikinci yılında oruçtan önce farz kılınmı?tır. Ebû Eyyup (r.a) ?öyle demi?tir: Adamın biri Allah’ın Rasûlüne ?öyle dedi: “Bana, cennete girmeme sebep olacak bir amel söyle.” Allah’ın Rasûlü (s.a.v): “Hiçbir ?eyi Allah’a ortak ko?ma, Allah’a ibadet et, namazı kıl, zekâtı ver ve akrabanı ziyaret et.” buyurdu.(4) Hz. Abdullah ibn-i Ömer (r.a)’den rivayet edilen hadîs-i ?erîfte “İslâm be? ?ey üzerine bina olunmu?tur. (Bu be? ?ey) kelime-i ?ahadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, hac etmek ve ramazan-ı ?erif orucunu tutmaktır.”(5) buyuruldu?u malumdur. Yine Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin: “Mallarınızın zekâtını veriniz.”(6) emrinin katiyeti bilinmektedir.
Dolayısıyla zekât: Kitap, sünnet ve icma-i ümmetle farziyyeti kat’î olan bir ibadettir. Fetava-i Hindiye de: “Zekât muhkem bir farzdır. İnkar eden kafir olur. Vermeyen ise öldürülür.” hükmü kayıtlıdır.
Ebû Hureyre (r.a)’dan rivayet edilmi?tir: Rasûl-i Ekrem (s.a.v) vefat ettikten sonra Hz. Ebû Bekir (r.a) halife seçildi. O zaman Arap kabilelerinden bir kısmı (zekât hususunda) isyan ederek küfre döndü. Hz. Ebû bekir (r.a) isyan eden kabilelerle cihat etmeye karar verdi. Fakat Hz. Ömer (r.a) buna mani olmak için; “Sen bu insanlarla nasıl cihat edersin? Halbuki Rasûl-i Ekrem (s.a.v.):
“İnsanlarla “La ilahe illallah, Muhammede’r-Rasûlullah” deyinceye kadar cihat etmekle emrolundum. Kim bu ?ehâdeteyin’i söylerse malını ve canını ?er’î bir vecibe olmadıkça, korumu? olur. Kalbinde gizledi?inin (küfür ve ?irkin) hesabı Allah’u Teala’ya aittir.” buyurmu?tur. Sende bunu biliyorsun.” dedi Hz. Ömer (r.a)’in bu sözü üzerine, halife Hz. Ebû Bekir (r.a): “Vallahi her kim namazla zekâtı birbirinden ayırtırsa, mutlaka onunla harp ederim. Çünkü zekât malın hakkıdır. Allah’u Teala’ya yemin ederim ki; Rasûlullah (s.a.v)’e verdikleri bir di?i o?la?ı benden esirgerlerse bundan dolayı muhakkak onların boynunu vururum.” buyurdu.
Bunun üzerine Hz Ömer (r.a) dedi ki: “Vallahi bildim ki, bu sözler Allah’u Teala’nın Hz. Ebû Bekir’in gönlünde meydana getirdi?i geni?li?in bir eseridir. Bu sayede onlarla sava?manın hak oldu?unu ö?rendim.”(7) Hz. Ebû Bekir (r.a) Efendimizin hilafeti döneminde zekât vermek istemeyen mürtetlerle yaptı?ı sava?lar meselenin ehemmiyetini daha da vuzuha kavu?turmaktadır.
Zekât malı korur. Nitekim Hz. Hasan (r.a)’den rivayetle Rasûlullah (s.a.v): “Zekât vererek malınızı koruyunuz. Sadaka vererek hastalarınızı tedavi ediniz. Dua ve niyaz ederek bela dalgalarına kar?ı koyunuz.”(8) buyurmu?lardır. Bu hadîs-i ?erîfle ilgili olarak Hasan-ı Basrî (rahimehullah) ?öyle rivayet etmektedir: “Rasûlullah (s.a.v) bu hadîs-i ?erîfi ashabına beyan ederken, bir Nasranî oradan geçiyordu. Hadîs-i ?erîfi dinledi. Gidip malının zekâtını verdi. Kendi kendine:
“E?er do?ru söylüyorsa orta?ımda olan malıma bir zarar gelmez, korunur. O zaman ona iman eder, Müslüman olurum. E?er sözü yalan çıkarsa onu kılıcımla öldürürüm.” dedi. O sırada Mısır’a ticaret için gelmi? olan orta?ının bulundu?u kafileden bir mektup geldi. Hırsızlar yolumuzu kesti mallarımızı develerimizi ve yanımızda olan her ?eyi aldılar diye yazılıydı. Nasranî bunun üzerine:
“Mallarınızı zekât ile koruyunuz...” sözü yalan çıktı diyerek, Rasûlullah (s.a.v)’i katletmek niyetiyle kılıcını ku?andı. O sırada orta?ından bir mektup geldi. Mektupta: “Üzülme! Ben kafilenin önündeydim. Devemin de aya?ı incidi?i için falan handa kaldım. Kafile ileri gittiler. Onları e?kıya soydu. Ben bütün malımla emniyet ve selametteyim.” diye yazılı idi. Nasranî mektubu okuyunca demek ki Muhammed (a.s) do?ru söylemi? ve O, Hak Peygamberdir dedi. Rasûllullah’ın huzuruna gitti. Yâ Muhammed (s.a.v) bana İslâm’ı arz et, Müslüman olaca?ım dedi. Rasûlullah (s.a.v) İslâm’ı arz etti. Nasranî Müslüman oldu.”(9) Hz. Ömer (r.a)’ n rivayet etti?i hadîs-i ?erîfte Rasûlullah (s.a.v): “Karada ve denizde malın telef olmasına sebep, zekâtın verilmemi? olmasıdır.”(10) buyurmu?lardır.
Zekât, kalbi cimrilik hastalı?ından, malı fakirin hakkından temizleyen, zenginlerde ?efkat ve merhamet duygusunu geli?tiren bir ibadettir. Zekât sayesinde fakirlerin kendilerine yardım eden zenginlere kar?ı sevgi ve saygı meydana gelerek toplumda birlik ve karde?lik kuvvetlenmi? olur. Allah’ın emri olan zekât bir sosyal yardımla?ma sistemidir. Zekâtını veren Müslüman, Allah’a kullukta samimi oldu?unu göstermi?, kendisine bu zenginli?i veren Rabbine kar?ı te?ekkür vazifesini yerine getirmi? olur.
ZEKÂTI KİMLER VERİR:
Zekâtı verecek ki?ilerde bulunması gereken özellikler ?unlardır: 1- Müslüman olmak, 2- Akıllı olmak, 3- Ergenlik ça?ına eri?mi? olmak, 4- Hür olmak, 5- Dînen zengin olmak.
Dînimizce Zenginli?in ölçüsü ?udur: Aslî ihtiyaçlarından ve borçlarından ba?ka “nisap” miktarı mala sahip olmak.
Zekât verilmesi gereken mal veya para; nisap miktarına yani 80.18 gr. altın de?erine ula?mı? olması gerekir. Ayrıca bu mal sahibinin elinde tam bir kamerî yıl kalmı? olması ve hakikaten veya hükmen artıcı nitelikte olması gerekir.
HAVÂİC-İ ASLİYE (ASLİ İHTİYAÇLAR)’DEN ZEKÂT VERİLMEZ:
Aslî ihtiyaçların ba?lıcaları ?unlardır: İçinde oturulan ev, giyilen elbise, evin zarurî e?yaları, binek hayvanları, kullanılan silahlar, aile fertlerinin senelik yiyece?i, altın ve gümü?ten olmayan kap kacak, ticaret için olmayan kitaplar, sanatkarların kullandı?ı aletler.(11)
ZEKÂT KİMLERE VERİLİR:
Kur’ân-ı Kerîmde, zekâtın; yoksullara, dü?künlere, (ödeme gücü olmayan) borçlulara, (imkansızlı?ı sebebi ile) yolda kalmı?lara ve Allah yolunda çalı?ıp cihat edenlere verilmesi buyurulmu?tur.”(l2)
Fakirler:
Zekâtımızı vermek için, ahret için çalı?an muttakî fakirleri seçmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Yalnız muttakilerin yeme?ini ye, senin yeme?ini de yalnız muttakiler yesin.”(13) buyurmu?tur. Çünkü muttakilere yardım, onların takvasını arttırma?a hizmet eder. Bilhassa ilim sahibi olan fakirleri seçmelidir. Çünkü bu gibilere vermek ilimde kendilerine yardım etmek demektir. Sahih niyet ile ilim tahsili en büyük ibadettir. İbn-i Mübarek sadakalarını (zekâtlarını) hassaten alimlerin fakirlerine tahsis ederdi. Kendisine niçin böyle yaptı?ı soruldu?u zaman: -“Ben Peygamberlikten sonra ilimden daha üstün bir rütbe oldu?unu zannetmiyorum. Alimlerden biri bir ihtiyaçla kar?ıla?ınca onun ile me?gul olurda okuyamaz. Onun ihtiyacını temin edip okumasını sa?lamak daha makbuldür.”diye cevap vermi?tir.(14)
Fakirlerden ayrıca akraba olanları da seçmelidir. Zekâtı akrabalara vermek hem sadaka ve hem de sıla-i rahimdir. Zekât verirken ?u akrabalara sırasıyla verilebilir: Önce karde?ler, karde? çocukları amca, hala, dayı ve teyze, sonra di?er akraba ve kom?ular. Bunlardan sonra mahallesinde ve oturdu?u memleketteki fakirler. Zekâtı; ana, baba, büyük ana ve büyük babalara, o?luna, o?lunun çocuklarına, kızına, kızının çocuklarına ve bunlardan do?an çocuklara. Karı-koca birbirine veremez.
Zekâtın sahih olmasının ?artı niyettir:
Zekâtı verirken nisap miktarını a?an malımızın kırkta birini güzelce hesap etmeli ve bu malımızı verirken, verdi?imiz bu malı zekat için verdi?imize niyet etmeliyiz. Aksi halde verdi?imiz bu mal sadaka olur, zekat yerine geçmez.
ZEKÂTI NE ZAMAN VERMELİ:
Zekât verirken, ecir ve mükafatın ço?alması için, ?erefli vakitleri ve sene ba?ı olan muharrem veya Ramazan-ı Şerîf gibi hürmet edilen ayları seçmelidir.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz insanların en cömerdi olmakla beraber hassaten Ramazan ayında gelip geçen yel gibi bir ?ey bırakmaz, eline geçeni hemen infak ederdi. Kur’ân-ı Kerîmin Ramazanda nazil olması (oruca tahsis edilmesi) ve Kadir Gecesinin kendisinde bulunması bakımından Ramazanın fazileti vardır.(15)
FITIR SADAKASI (Fitre)
Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından ba?ka en az nisap miktarı malı veya onun de?erinde parası olan Müslüman’ın fıtır sadakası vermesi vaciptir.
Fıtır sadakası (fitre) vermek için, zekâtta oldu?u gibi ergenlik ça?ına gelmi? ve aklı ba?ında olmak ya da malın üzerinden bir yıl geçmesi ?artı yoktur.
Dinî ölçülere göre zengin olan kimsenin hem kendisinin, hem de aile içinde henüz ergenlik ça?ına gelmemi? olan çocuklarının fitresini de vermesi vaciptir.
Fitre, zekât verilebilen kimselere verilir.
Verilecek fitre miktarı ise; bir insanı, bir gün doyuracak kadar yiyecek ya da bu yiyece?in para kar?ılı?ıdır. Bu bir günlük yiyece?in ölçüsü ise, fitre veren ailenin bir üyesi, günde ortalama kaç lira ile doyuyorsa, o kadar parayı bir yoksula fitre olarak vermesidir. Fitre miktarı her yıl Diyanet İ?leri Ba?kanlı?ı tarafından belirlenerek duyurulmaktadır; fakat unutulmamalı ki her zengin aynı düzeyde zenginli?e malik de?ildir ve her zengin ki?i normal zamanlarında nasıl yiyip içiyorsa fitre miktarını da ona göre vermelidir. Aksi halde bir insan bir gün içerisinde birkaç kuru ekme?i su ile yedi?inde de doyabilir.
Fitre miktârında; “Zengin ailenin bir ferdinin, bir günde doydu?u yiyecek veya para miktarı” lafzından, o ailenin normal hayat standardında tüketti?i miktar ölçü olmalıdır. En güzel olan da elbette cömert olmalıdır. Rahmetli üstadımız Abdullah Fârukî el-Müceddidî Hazretlerinin cömertlik hakkındaki ?u yakla?ımları ne kadar da anlamlı ve hakikati yansıtmaktadır: “Gerçek cömertler; Allah’ın kendisine verdi?i gibi Allah için verebilenlerdir.
Fitreyi Ramazanda, bayram namazından önce vermek müstehaptır.(l6)
Böylece zenginler, hem sevap kazanmı? hem de yoksulların bayram sevincine katkıda bulunmu? olurlar. Fitre vermek orucun kabul edilmesine, ölümün ?iddetinden ve kabir azabından kurtulmaya vesile olur.
Peygamberimiz (s.a.v): “Fıtır sadakası, oruçluyu yanılarak söyledi?i yanlı? ve çirkin sözlerin günahından temizler, yoksullar içinde bir azık olur. Kim onu bayram namazından önce verirse verdi?i ?ey kendisi için kabul edilmi? fıtır sadakası olur. Kim onu bayram namazından sonra verirse bu da normal bir sadaka olur.”(l7) buyurmu?lardır.
KAYNAKLAR:
1. İmâm-ı Şerahsî, el-Mebsut, c.2, s.l49.
2. Beyyine Sûresi, a.5.
3. Tevbe Sûresi, a.103.
4. Riyâzü’s-Sâlihîn, c.3, s.509; Buhârî ve Müslim rivayet etmi?tir.
5. Sahîh-i Müslim, c.1, s.45, Kitâbü’l-İman 5.
6. İbn-i hümam, Fethu’l-kadir, c.l, s.481.
7. Sünen-i Nesâî, c.5, s.14,15, Kitâbü’z-Zekât, bâb 3, Sünen-i Ebû Davut ve Tirmîzî.
8. Ter?îp ve Terhîp, c.2, s.86, Ebû Dâvud, Beyhâkî ve Tabarânî rivayet etmi?lerdir.
9. Şir’atü’l-İslâm, s.177.
10. a.g.e, aynı yer.
11. İbn-i Hümam, Fethu’l-Kadir, s.486,487.
12. Tevbe Sûresi, a.60.
13. İhyâ, c.1, s.605; Ebû Dâvûd ve Tirmîzî rivayet etmi?lerdir.
14. a.g.e., c.1, s.606.
15. a.g.e., c.1, s.594.
16. İbn-i Hümam, c.2, s.42.
17. İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zekât, 21.
Zekât ve Fıtır Sadakası
Özlenen Rehber Dergisi 8. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.