Özlenen Rehber Dergisi

59.Sayı

Tefsir / İlahi Sevgi

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 59. Sayı
İLÂHÎ SEVGİ

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُدًّا ﴿﴾

“İman edip sâlih ameller işleyenler için Rahman, bir sevgi kılacaktır.”
(Kur’ân-ı Kerim, 19/96)

Rabbimiz (c.c.), bu âyetle iman eden ve imanındaki sadakatini sâlih amellerle ispat eden kullarını rahmet tecellileri ve katından bir sevgi ile müjdelemektedir. O (c.c.), kendilerinden bu sevgiyi kazanmak için sıla-i rahim, sadaka verme, iyilik yapma vb. gibi bir amel sadır olmadığı halde bu kulları için bu sevgiyi yaratacaktır.
Âyette sevgi için iki şart zikredilmiştir: İman ve sâlih amel.

İman; Allah’ı, Rasûlü’nü ve kabul edilmesi gereken tüm iman esaslarını kalp ile tasdik, dil ile de ikrar etmektir.
Sâlih amel ise, kulluğun tüm şubelerini içerisine alır. Şeriat-ı Muhammediye dâhilinde olan, Yüce Allah’ı razı edecek niyet, söz, fiil vb. her türlü ameldir.

Kur’ân’ın birçok yerinde iman ile beraber zikredilen sâlih amel, (ihlâsla yapıldığı takdirde) Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmada en büyük vesile, imanı bir iddia olmaktan çıkaran en somut bir delil olur. Vehb b. Münebbih’in anlattığına göre; kendisine; “Lâilâhe illallah cennetin anahtarı değil mi?” dendi. O cevaben; “Evet, öyledir ama her anahtarın dişleri vardır. Şayet dişleri olan anahtar getirirsen (kapı) sana açılır, yoksa açılmaz” demiştir. (Buhârî, Cenâiz 1) O, anahtarın dişleri ile sâlih ameli yani kulluğu kastetmiştir.

Bu âyetin nüzul sebebi hakkında farklı rivâyetler zikredilmiştir:

- Berâ b. Âzib’in rivâyetine göre Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ali (k.v.)’ye; “Ey Ali! De ki: Allah’ım, benim için nezdinde bir ahit kıl, mü’minlerin kalplerinde de benim için bir sevgi var et.” buyurdu. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil oldu. (İbn-i Merdüveyh; Deylemî) Muhammed b. Hanefiyye (rh.a.) şöyle demiştir: “Hiç bir mü’min yoktur ki Ali’yi ve Ali’nin ehli beytini sevmesin.” (Âlûsî)

- Abdurrahman b. Avf’dan rivayet edildiğine göre o, Medine-i Münevvere’ye hicret ettiğinde Mekke-i Mükerreme’de kalan Şeybe b. Rabîa, Utbe b. Rabîa ve Ümeyye b. Halef gibi arkadaşlarını özlemiş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiştir. (İbn-i Cerîr; İbn-i Munzir)

- Cafer b. Ebî Tâlib ile birlikte Habeşistan’a hicret eden mü’minler hak¬kında indiği ve burada onlara Allah Teâlâ’nın, Necaşî’nin kalbine onların mu¬habbetini koyacağını vaat etmiş olduğu da söylenmiştir. (Âlûsî)

- Meryem sûresinin Mekkî olmasından dolayı bu âyetin Mekke dönemindeki Müslümanlar hakkında indiği de söylenmiştir. Zira onlar imanlarından dolayı müşrikler tarafından her türlü buğz ve hakarete maruz bırakılıyorlardı. Âyette geçen ’س’ harfinden de gelecekte bu Müslümanların sevgi ve muhabbetle karşılanacakları zamanın geleceği haber verilmiştir. Bunu diğer bir âyette şöyle haber vermiştir: “Umulur ki Allah, sizinle, içlerinden düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. Allah hakkıyla gücü yetendir. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” (el-Mumtehine, 60/7) (Ebu’s-Suûd)

Bu âyet-i kerimenin tefsirinde şu hadis-i şerifler zikredilmektedir: Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Allah bir kulu sevdiği zaman Cebraile; ‘Ben filan (kulumu) sevdim, sen de onu sev!’ diye nida eder. Cebrail de bunu gökyüzüne ilan eder. (Melekler de o kulu severler.) Sonra o kimsenin sevgisi yeryüzü halkına indirilir (de böylece yeryüzündeki insanlar da o kimseyi sever hale gelir). İşte ‘İman edip sâlih ameller işleyenler için Rahman, bir sevgi kılacaktır.’ (Meryem, 19/96) âyetinin anlamı budur. Allah bir kuluna buğzetti mi, Cebraile; ‘Ben filana buğz ediyorum’ der. Cebrail’de bunu gökyüzüne ilan eder. (Melekler de ona buğzederler.) Sonra bu haber yeryüzüne indirilir (de insanlar o kimseden nefret ederler).” (Tirmizî, Meryem Sûresi Tefsiri; bkz. Müslim, Birr, Sıla ve Âdâb 48)

Diğer bir rivayette ise şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Alllah, sâlihlerin kalplerinde ve mukarreb melekler nezdinde mü’mine ülfeti (iyi kaynaşmayı), ağır başlılığı ve kibarlığı vermiştir.” Daha sonra yüce Allah’ın: “İman edip sâlih ameller işleyenler için Rahman, bir sevgi kılacaktır” âyetini okudu. (Nevâdiru’l-Usul, Tirmizî; Kurtubî)

Bu rivayetlere binaen olsa gerek, İbn-i Abbâs (r.anhümâ) bu âyeti, “Allah’ın onları sevmesi ve sevdirmesi” şeklinde tefsir etmiştir.

Bu hadis-i şerife göre Allah (c.c.), kulu için kendisi, melekleri ve sair mahlûkatı içerisinde bir sevgi yaratmaktadır.

Allah’ın kulunu sevmesi; onun için tüm hayır ve tevfik kapılarını açması, hidayete iletmesi, maddî-manevî nimetlere gark etmesi, rahmet etmesi ve ondan razı olması demektir. Buğzu ise, kulunu cezalandırmak istemesi, şekavetini murad etmesidir. Hadis-i şeriflerde, kulun Allah’ın sevgisine nail olması ve Allah’ın o kulu sevmesinin tezahürü şu şekilde açıklanmaktadır:

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Allah Teâla şöyle buyurdu: ‘Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeyleri eda etmekten daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu (himayeme alır) korurum.” (Buhârî, Rikak 38)

Sevbân’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak kul Allah’ın rızasını arar da bu durumda devam ederse, Allah Teâlâ Cibril’e; ‘Şüphesiz filan kulum Beni razı etmek istiyor. Muhakkak ki rahmetim onun üzerinedir.’ buyurur. Cibril: ‘Allah’ın rahmeti filan üzerinedir.’ der. Bunu hamele-i Arş (Arş’ı taşıyan melekler) ve onların çev¬resinde olanlar da söylerler. Nihayet yedi gök ehli bu sözü söyler, son¬ra (bu söz) yeryüzüne iner.” (İbn-i Kesîr Ahmed b. Hanbel’den rivayet etmiştir.)

Cebrail ve sair meleklerin sevgisi; Cenâb-ı Hakk’tan o kulun affedilmesini dilemeleri, övmeleri, duada bulunmaları ve muhabbetleridir. Onların bu durumu, Allah (c.c.)’ya olan itaatleri ve Allah’ın o kulu sevmesinden kaynaklanmaktadır.

Mahlûkatın sevgileri ise şu şekilde olur:

- Sâlih kullar; ona karşı muhabbet besler; teveccüh, hürmet ve ikramda bulunur ve ondan razı olurlar.

- Fasık ve kâfirlerde şu şekilde tahakkuk eder: Allah (c.c.), kalplerinde o kula karşı vakar ve heybet meydana getirir.

- Sair mahlûkat ise; Allah’ın izni dâhilinde o kula itaat ve hizmet etme şeklinde gerçekleşir ki, Allah (c.c.), sevgili kulun söz ve fiillerini mahlukatı üzerinde tesirli kılar.

Bu sevgi ve rahmet, ancak Allah’ın yaratıp, velilerine has olarak meydana getirdiği bir kerameti ve ikramıdır. Bu sevgi, veliler için bir yüceltme, mertebelerini yükseltme ve yapmış oldukları amellere peşinen verilen bir mükâfattır.

Sevgiyi ve sevgi vesilelerini yaratan ancak Hz. Allah (c.c.)’dur. O’nun bir ismi de “Vedûd”tur. Dostlarını ve sâlih kullarını rahmet ve rızasına erdi¬ren, seven ve sevilmeye en layık olan O’dur. Rasûlullah (s.a.v.)’i, sair Enbiyâ’yı, Sahâbe-i Kirâm’ı, dostlarını, sâlih kullarını seven ve kullarına sevdiren O’dur. Bu sevgilerin menşei O’nun kullarına olan eşsiz rahmetidir.

Yukarıda zikredilen âyetlerden şu neticeler çıkartılabilir:

 Mahlûkat içerisinde sevilmek isteyen evvela Rabbi’nin rızasını kazanmalıdır. O’nun sevgi ve rızasına kavuşturacak yegâne yol ise, kulu ve Rasûlü Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yoluna uymaktır. Bu, âyet-i kerimede şöyle beyan edilmiştir: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affeden ve çok merhamet edendir.” (Âl-i İmrân, 3/31)

 Herim b. Hayyân şöyle demiştir: “Bir kimse kalbiyle Allah’a yöneldi mi, mutlaka Yüce Allah da iman ehlinin kalplerini ona doğru meylettirir. Nihayet ona iman ehlinin sevgi ve merhametini de ihsan eder.” Bunun en güzel numunesi Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ve sahâbesidir. Aradan asırlar geçmesine rağmen onlara ve sair Allah dostlarına duyulan sevgi, kuvvetini muhafaza etmektedir. Menfaat ve gösteriş için olan sevgiler ise faydasız ve akim kalmaya mahkûm hezeyanlardır.

 Bir kişinin Allah katında sevildiğinin bir alameti de sâlihler tarafından sevilmesi, mü’minlerin kendisiyle ülfet etmeleridir. Sâlih insanların ve mü’minlerin buğzu ve uzaklaşmaları Allah’ın buğzunun bir alametidir.

 Kalplerde Allah için bir sevginin bulunması için o toplumda insanların iman ve sâlih amel ehli olmaları gerekir. Değilse orada Allah için sevgiden bahsetmek muhal olur.

Katâde’nin naklettiğine göre Osman b. Affân (r.a.) şöyle dermiş: “Bir kul, hayır olsun şer olsun bir amel işlediğinde, Allah Teâlâ onun amelinin elbisesini ona giydirir.”

Hasan-ı Basrî (rh.a.)’den şöyle rivâyet edilmiştir: Bir adam; “Allah’a yemin olsun ki, Allah’a öyle bir iba¬detle ibadet edeceğim ki, onda Allah’ı zikredeceğim!” demişti. Hangi namaz vakti olsa o, dikilmiş namaz kılar olarak görülüyordu. Mescide ilk giren ve son çıkan idi. Ona tazimde bulunulmuyordu. Bu şekilde yedi ay kaldı. Her hangi bir kavme uğrasa; “Şu mürâîye (gösteriş için ibadet edene) bakın” diyorlardı. Kendi kendine; “Öyle görüyorum ki ben hâlâ kötü olarak anılıyorum. Amelimin hepsini Allah için kılacağım” dedi. Niyetini tashihten başka herhangi bir ilave yapmadı, daha ön¬ce yaptığı ameli fazlalaştırmadı. Bundan sonra hangi kavme uğrasa;

“Şimdi filana Allah rahmet eylesin” diyorlardı. Ve Ha¬san (rh.a.); “İman edip sâlih ameller işleyenler için Rahman, bir sevgi kılacaktır.” âyetini okudu. (İbn-i Kesîr, Meryem sûresi tefsiri)

“Allah’ım! Senden sevgini ve Seni sevenlerin sevgisini ve Senin sevgine beni ulaştıracak ameli talep ediyorum!

Allah’ım! Senin sevgini nefsimden, âilemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl’ (Tirmizî, Daavât)
Âmin!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.