Özlenen Rehber Dergisi

59.Sayı

Gurbet Sohbetleri

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 59. Sayı
HAK YOLUNDA DOSDOĞRU YÜRÜYEBİLMEK

Bismillâhirrahmânirrahîm

Rabbimize (c.c.) sonsuz hamd-ü senalar, Peygamber Efendimize (s.a.v.) de selâmların en güzeli olsun.

Allah’ım, günlerimizi, saatlerimizi, anlarımızı, bütün vaktimizi kendisine itaat, zikri ile meşgul olma, emirlerine tutunup yasaklarından kaçınma gayreti ile geçirmeyi lütfeder inşallah. Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) açmış olduğu tertemiz yola tutunmada hepimize kuvvet versin inşallah.

Mutaffifîn sûresinde Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: “...İşte özenip yarışanlar, bunun için (yani iyilere cennette verilecek nimetler için) yarışsınlar.”

Allah dostlarının vazifesi; insanlara haram ve helâli, Peygamber Efendimizin güzide ahlâkını ve sırat-ı müstakim olarak çizmiş olduğu dosdoğru yolu alıştırmaktır. Mübarek Efendim Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerinin yolunun temel prensibi şudur: Peygamber Efendimizin (s.a.v.) terk edip unuttuğumuz, bıraktığımız ahlâklarına tutunma ve bin dört yüz sene evvelki o sünnet-i seniyyeleri gücümüz yettiğince bu zamanda ahlâk olarak yaşamaya çalışmaktır kardeşlerim. Bu ahlâkların önüne içinde yaşadığımız dünyanın çeşitli engelleri, farklı anlayışları gelebilir ve bizim sevgimiz de oraya akabilir. İşte bu yolun esası, nefsimize ait olan ahlâkları terk edip Cenâb-ı Rasûlullah Efendimizin sünnetlerini ahlâk edinmeye gayret etmektir. Allah bu hususta hepimize kuvvet versin inşallah.

Bu günkü sohbetimizde üç ana esas üzerinde durmaya çalışacağım inşallah. Bunlar kısaca ilim, amel ve ihlâstır.

Her şeyden evvel ibadet ve taatimize dikkat edeceğiz. Allah’a hamd olsun ki mü’miniz. Allah’ım, bizlere katından hidayet bahşetti ve bizleri mü’min kıldı. Rabbim, ömrümüzü de öylece hidayet üzere tamamlamayı nasip etsin. İmanımızı muhafaza etme, kulluğumuzu yerine getirme ve nihayetinde de rızasını kazanmış olarak Rabbimizin huzuruna varabilmemiz için çalışmamız, gayret etmemiz gerekiyor. Bunları yaparken de insana lazım olan bazı amiller vardır. Onlar olmadan iman ehli bir mü’min olarak ayaklarının üzerinde dosdoğru olarak durması mümkün değildir, kul muhakkak yanlışa düşer.

O yüzden zikredeceğim bu düsturları kendisine rehber edinmesi lazım. Bunlardan birincisi “ilim”dir. İlim iki türlüdür. İlki, amellerimizi üzerine bina etmiş olduğumuz itikat, yani akaid dediğimiz İslâm’ın iman esaslarını içerisine alan ilimdir. Cenâb-ı Hakk’ın vahdaniyetine, O’nun birliğine, evvel ve âhir oluşuna, var oluşuna, Cennet’e, Cehennem’e, kabir hayatına ve “O (mü’min) kimseler ki, gaybe iman ederler.” buyurarak Rabbimizin bizlerden iman etmemizi istediği bütün esaslara külliyen, en ufak bir tereddüt göstermeden ve Rabbimizin şanı üzere iman etmektir. Bunun zıttı şirktir. Buna düşen, İslâm halkasını boynundan çıkarmış olur.

İnsanın itikadı sahih olmadan yaptığı amelleri boşa gider. O yüzdendir ki itikat ilmi, ilmin temelini oluşturur. Amellerin sahih olarak Cenâb-ı Hakk’ın katına çıkması bununla muteberdir. Eğer bir insan, itikadı Ehl-i Sünnet üzere olmadığı halde sabahlara kadar namaz kılsa bile amellerinin hiçbir tanesi muteber değildir.

Şirk sadece, bir putu alıp da Allah’a eş koşmak değildir. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Ey Habîb’im sen nefsini kendisine rab edineni gördün mü?” İnsan kendi nefsini de (Allah korusun) bir mürebbi, bir terbiyeci olarak kabul eder de şirke düşer. Şu halde gizli ve açık tüm itikâdî yanlışlıklardan arınmak kulun ilk vazifesidir.

İlmin ikinci kısmı ise; amellerimizin farz, vacip, sünnet, müstehap, mübah, müfsit, haram, helâl gibi, “ef’âl-i mükellefîn” adını verdiğimiz, bir amel ve ahlâkın dinimizce karşılığı olan hükmünü bilmektir. Örneğin; namazın içerisinde gülmek namazı ve abdesti bozar mı? Elbette namazı ve sesli olarak gülerse abdesti de bozar. Öyleyse bir insanın, namaz kılarken gülünmeyeceğini bilmesi lazım.

Mesela; kurban kesilecek. Kesilecek olan kurbanların vasıfları var. Vasfı yerine gelmemiş olan bir hayvanı kestiğin zaman kurban olmaz. Diyelim ki bize sordular, bayram namazından evvel kurbanı kesebilir miyiz? Kesemeyiz efendim. Kesersek ne olur? Tekrar kesmemiz lazım. Cenâb-ı Hak, Kevser sûresinde; “Rabbin için namaz kıl (bayram namazı) ve kurban kes!” buyuruyor. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de, “Bugünümüzde ilk yapmaya başlayacağımız iş, namaz kılarız, sonra
(evlerimize) döner ve kurbanlarımızı keseriz.” buyuruyor.

Oruç tutuyoruz. Orucu bozan ve bozmayan şeyler var. Haccın şekilleri, farklılıkları, menasikleri var, bunları yerine getirmek lazımdır. Güzel dinimizin emirlerini Rasûlullah Efendimizin bıraktığı şekilde yaşayabilmek için fıkıh kitaplarında açıklanan hükümleri öğrenmek şarttır. Haram ve helâlleri, miras taksimini, ticaret ahlâkını, komşuluk ilişkilerimizi Kur’an ve Sünnet’in emirlerine göre yerine getirmek gerekir. İşte birinci kısmı itikat olan ilmin ikinci kısmı budur. Mü’mine lazım olan da bunlardır.

Hz. Abdulkadir Geylanî efendimiz âlimdir. Talebelerine kıraat dersi bile vermiş mübarek. Hz. Pîr’in (k.s.) tasavvufî yönü daha meşhurdur. Hâlbuki Gunyetü’t-Tâlibîn adlı eseri, itikat ve fıkıh bilgilerini de içine alan bir eserdir. Daha neşredilmeyip elimize ulaşmayan tefsirlerinin olduğu, hatta Fâtihâ sûresi tefsiri’nin Vatikan’da ortaya çıktığını gazeteler bir ara yazdı. Abdulkadir Geylanî efendimiz İslâm ilimlerine vakıf büyük bir âlim ve aynı zamanda da mutasavvıftır. Allah (c.c.) zayıflayan Hanbelî mezhebini kendisi ile kuvvetlendirdi elhamdülillah. İşte o kadar da dirayetli, ilmi olan bir insandır. Madde ve manasıyla âlim olan bir insandır. Bu misalleri çoğaltmak mümkündür.

İlmin faziletiyle, ilimle meşgul olan insanların dereceleriyle ilgili daha birçok şey zikredilebilir; ama bize öncelikle lazım olan, bu ilimlerin her mü’min tarafından en doğru şekilde elde edilmesinin kendilerine bir vecibe olduğunun bilinmesidir. İşte bu yola sülûk eden bir insanda arayacağımız vasıflardan bir tanesi de budur.

İnsan, hem takvaya gayret edecek, hem de almış olduğu abdestin farzını, sünnetini bilmeyecek? Bu insan takvaya nasıl çalışacak? Bunu ifade eden çok güzel bir misal var, yeri gelmişken bir daha misal vereyim: İki kardeş yola gidiyorlar da, birisi “ben ilme çalışacağım”, diğeri de “ben de takvaya çalışacağım” diyerek helalleşirler. Biri ilim okumaya gidiyor, diğeri de takvayı elde etmeye çalışıyor. Bir sene sonra aynı gün orda buluşacaklar. Takvaya çalışacak olan bakıyor ki dağda güzel bir mağara var, yanında akan su da var. İyi diyor, burada abdest alırım, şurada barınırım, itaate devam ederim. Fakat istirahat edeceği yere giderken bir hayvanın üzerine basıp öldürüyor ve; “Ben takvaya çalışacaktım, bütün gayretimle kulluğumu güzel yapacaktım; ama tuttum Allah’ın bir canlısını öldürdüm, ben şimdi bunun hakkını nasıl ödeyeyim?” diyor ve “Bunu güzelce kurutayım, kavuğumun içerisinde saklayayım, her halde başımın üstünde taşırsam onun hakkını ödemiş olurum.” diye düşünüyor. Bir yıl sonra kardeşi ile anlaştıkları yerde buluşuyorlar. Kardeşi ile konuştuktan sonra diyor ki: “Sen ilim okudun, benim şöyle bir müşkülüm var, bunu nasıl halledebiliriz? Acaba ben bunca zamandır bu hayvanı başımda taşımakla onun hakkını ödemiş miyim?” İlim okuyan kardeş cevap veriyor: “Hakkını ödeyip ödemediğini bilmem; ama bir yıllık namazını yeniden iade etmek zorundasın.”

Niçin? Çünkü o bir necasettir, necaset ise namazı ifsat eder. Namazın farzlarından birisini (necasetten taharet) yerine gelmediği için o namazlar boşa gider.

Cahillikle, cehaletle takva elde edilmez. Bu nedenle bu yola sülûk eden her mü’min, kendisini ayakta tutacak, en azından farzları yerine getirecek şekilde bu iki ilim kanadını tahsil için gayret etmelidir. İlim tahsil etmek erkek ve kadın her mü’mine farzdır, bunu yerine getirecek.

* * *
İkinci maddemiz ise sâlih ameldir. Kurtuluşa eren mü’minlerin vasfı, iman edip arkasından sâlih amel işlemektir. “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler... başka” âyetinin tefsirinde âlimler diyor ki: Sâlih amelden maksat farzları yerine getirmektir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Kıyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceği şey namazdır...” Öyle ise namazı; farz, vacip ve sünnetleriyle birlikte kâmil bir hal üzere yerine getireceğiz.

Mübarek Efendimin (k.s.) bu hususta ahlâkı şudur: Mesela, kendi iş yerinde, ezan okunmadan çalışanları ile beraber mescide geçer, velev ki bir müşteri gelsin -ki ben buna çok şahit oldum-. O, gelen müşteriye; “Oğlum biz şu anda namaza çıktık, ya namazı kılana kadar bekle ya da yandaki dükkândan alıver.” derdi. İmam “Allâhu Ekber” dediği zaman, Rahmetli Mübarek Efendim Hazretleri “Biz de hazırız yâ Rabbi!” diyerek bu husustaki samimiyetini izhar ederdi. Evinde de iş yerinde de her daim bu ahlâk üzereydi.

Yeri gelmişken söyleyeyim, Mübarek Efendim’in (k.s.) yattığı odasında, dükkânındaki yazıhanesinde ve mescit olarak kullandığı bu üç yerde de birer küçük kütüphanesi vardı. Evdeki zenginliği ve lüksü, duvardan duvara uzanan kütüphanesiydi. Her daim, her fırsatta okuyordu ve bunu da sürekli olarak devam ettiriyordu. Gerek fıkhî, gerek itikâdî birçok meselede görüşlerini serd edecek derecede kavi ilmi vardı. Hadis ilminde ise Allah kendisine büyük bir ilim açmıştı elhamdülillah. Yapmış olduğu tefsir çalışmaları, hadis şerhleri, yazmış olduğu fıkhî risaleleri, sadrındaki ilmin tezahürleridir, bizim üstadımızın hâli de budur elhamdülillah.

Sâlih amel kısmında en önemli şube, dinin direği olan namazdır. İslâm’ın beş şartından olan diğer ameller de böyledir. Bir de bunlarla beraber insanda zuhur eden hastalıklar var. Örneğin; bir insan yalan söylüyorsa yalanı terk etmelidir. Çünkü Efendimiz
(s.a.v.);“...Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalan söylemeye devam eder de (bunu meslek edinirse) Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.” buyuruyor. (Allah vermesin). Allah (c.c.) yalan söyleyenleri sevmez, öyle ise mü’min doğru sözlü olacak. Yani yalan vb. kötü ahlâk ve amellerden kurtulmadan sadece kılacağı namaz ve yapacağı diğer amelleri yeterli olmaz.

Duyuyoruz, mesela kocası karısına eziyet ediyor, hanımı kocasına isyan ediyor. Kocalar için Peygamber Efendimiz diyor ki: “Kadınlar hususunda Allah’tan korkun, onları Allah’ın emaneti olarak aldınız”, eziyet etmeyin, yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, örfün gereği üzere ihtiyaçlarını ne ise temin edin. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kadınlara da diyor ki: “Eğer bir kimsenin diğer bir kimseye secde etmesini emredecek olsaydım, Allah’ın (erkeklere kadınlar) üzerinde verdiği haktan dolayı kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim.” İşte kadın kocasına bu kadar itaat etmelidir. Ne zaman itaat etmez? Allah’a isyan noktasında kula itaat yoktur. Eğer kocası karısına Allah’ın haram kıldığı bir işi, bir ahlâkı teklif ediyorsa, o haramdır.
Burada kocasına itaat etmez. Kadın da kocasından, Allah’ın haram kıldığı bir şeyi getirmesini, götürmesini isteyemez. Anne ve babaya itaat hususunda ise; Allah’ın haram kıldığı bir fiil olmadığı müddetçe çocuğun, ana-babasına itaat etmesi, Allah’ın emri ve Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ahlâkıdır.

Şöyle bir hadise cereyan ediyor: Hz. Ömer efendimiz sabah namazını kıldıktan sonra geriye dönüp bakıyor. Herkes namazda hazır, bir tanesi yok. “Falanca kardeşiniz nerde?” diye soruyor. Diyorlar ki: “O, gece sabaha kadar ibadet etmeyi çok sever, o yüzden yorgun düşmüş ve bu yüzden gelememiş, namazı kılıp da yatmıştır.” diyorlar. O zaman Hz. Ömer efendimiz: “Keşke sabaha kadar uyusaydı da cemaate, namaza gelseydi daha hayırlıydı.” der. Bu çizgiye dikkat etmek lazımdır. Esas olan, Rasûlullah Efendimizin bırakmış olduğuna tutunmaktır. Tasavvufun manası, namazı vaktinde ve Peygamber Efendimizin bildirdiği hükümler çerçevesinde Cenâb-ı Hakk’ın razı olduğu hâl üzere kılabilmenin yolunu alışmaktır. Tasavvuf budur. Yoksa sohbet edip, zikrullah yapıp, arkasından bir bardak çay içmek değil! Tasavvuf, namazı hakkı üzerine kılanlar gibi dosdoğru kılabilmektir.

Allah’ım, bizlere de sâlih ameller işlemede kolaylık versin inşallah.

* * *

Sohbetimizin başında izah ettiğimiz üzere insana lazım olan üç esastan ilki ilimdi, ikincisi sâlih amel, üçüncüsü ise ihlâstır. Çünkü amellerin Cenâb-ı Hakk’ın nezdindeki makbuliyetine vesile olan ihlâstır. O yüzdendir ki ilim ve amelden sonra ihlâsın da muhakkak elde edilmesi lazımdır. İhlâs ilminin talim edildiği yer ise, nefislerin tezkiye edildiği tasavvuf yoludur.

Bu nedenle nefis terbiyesine talip olan insan, hoyratça yaşadığı dünyanın zevk-i sefasından ayrılıp Peygamber Efendimizin yoluna girmeli, onun ahlâkına tabi olmalıdır ki, bu nefisler, maksadı Allah olan nefisler olsun ve “Ey itminan olan nefis sahibi, Rabbine dön...” diye Cenâb-ı Hakk’ın davet etmiş olduğu bahtiyar kullar arasına girsin. Allah hepimizi bunun ile muvaffak kılsın. Rasûlullah Efendimizin şefaati, büyüklerimizin himmet ve nazarı üzerlerimize olsun inşallah.


* Bu sohbet 23.12.2007 tarihinde Almanya’daki gurbetçi kardeşlerimize irad edilmiş olup, sohbetin sesli kayıtlarından Muzaffer YALÇIN hocaefendinin izni ve düzenlemeleriyle istifadenize sunulmuştur.

Özlenen Rehber Dergisi

Açıklama:
sevgili okurlarımız burdaki yazıları sistem otomatik karakter ve tek renk yapıyor...derginin orjinal yazıları derginin jpg lerinde mevcuttur.Bilgilerinize sunulur..Site yönetimi...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • yolcu

    efendim ALLAH RAZI OLSUN yazılarınızın hepsi çok güzel efendimden bize hediye olan dosta dost efendim rabbim bizleri sizin yolunuzdan hak yolundan ayırmasın inş selametle kalın efendim..

  • ethem karlı

    efendim bu dünyadaki ayrılık böyleyse öteki dünyadaki ayrılıktan mevlaya sığınırım mevlam bizi sizden ayırmasın bu güzel yazınızdan istifade etmeyi nasib etsin

  • MEHMET KOYUNCU

    başımızın tacı gönlümüzün sultanı yolumuzun öncüsü olan sultanıma allatan uzun ömür diler hizlerinde allah yar ve yardımcınız olsun şah muzaffer sultanıma an içten selam ve sevgilerimi sunarım.

  • şakir hafçı

    ES SELAMÜN ALEYKÜM VERAHMETULLAHİ VEBERE KATUH,İNSAN ÖMÜR BOYU MUHACİR,HAYAT EBEDİ HİCRETTİR.HİCRETİN HAKKINI VERENLERİN YOLUNUN SONU İNŞAALLAH CENNETTİR.YOLUNUZ AÇIK OLSUN.EFENDİM

  • Hasan ŞENOL

    Tertemiz, Nurlu Aşk yolunun Vefekar,Cefakar vede En sadakatli emanetçisi olan kaanita Evlad-ı Kiramın gözünden ve özünden bakan mürşidimiz, efendimiz ve mürebbimiz Evlad-ı Sıddık-ı Ekber olan Can dostun elerinden öpüyor ve bağlılığımızı tekrardan arz ediyoruz. Rabbim Sözlerini.nazarlarını kuvvetli kılsın vede başımızdan eksik etmesin. Ayrıca bu sohbeti yaptığı mekanda bulunmuş olmamdan dolayı sebep olan efendime çok teşekkür , Rabbime de sonsuz hamdü senalar ediyorum.Yüce Mevlamız; Rızasını kendisine kolaylaştırdığı kullardan olmayı başta efendimize ve onun hürmetinede tüm kardeşlerimize nasip etsin.Amin...

  • hatice toprak

    efendim rabbim sizden sonsuz razı olsun ve size sevgisinden ikram etsin bu konuları öğrenmek ve dinlemek çok güzel ama anlatan kişi anlattıklarını yaşayan bir kul olunca daha farklı oluyor rabbim önünüzdeki engelleri kaldırsın inşaallah

  • hatice toprak

    İYİ Kİ VARSINIZ EFENDİM

  • Ceyhun

    Ahhh Hasretiz Ahhh Seviyoruz Ahhh Özlüyoruz FARUKİ Bahçesinin En Güzel Gülü Rabb'imin Veli Kulunun Biricik Evladü Sultanım Efendim Muzaffer Şah'ım... Eskişehir eline'de bekleriz... Sultanım Kalbinde Bizede Yer Ver...

  • furkan

    efendimin bahçesinin en güzel gülünden Allah(cc) sonsuz razı ve yoldaşı olsun...Rabbim yolunuzdan bu fakiri ayırmasın.sevginize susayan gönlüm sevgi yağmurunuzda sırıl sıklam olmak ister.Rabbim nasip etsin.Kelamı hak olan güzel efendim...

  • İSMAİL HAKKI DOĞAN

    HAVZADAN SELAMLARLA ARIDAN BAL DAMLAR O BALI TADANLARA NE MUTLU!.. MUZAFFER HOCAM SİZİ ÇOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOK SEVİYORUM... , BİR DE SADETTİN YARAR ADINDA ARKADAŞIM ÇOK SEVİYOR.. ALLAH SAĞLIK SIHHAT VERSİN İNŞÂELLAH

  • hatice toprak

    efendim sohbetiniz her zamanki gibi çok faydalı olmuş rabbim sizden sonsuz razı olsun bizleri de sizden ve hepimizi bu yoldan ayırmasın

  • şakir hafçı

    üveysin resulullahı sevdiği gibi sizi seviyorum.yazılı sohbetlerinizden inşallah yararlanıyorum.elin sağlık,allah yolunu açık etsin.amin

12 kişi yorum yazdı.