عَنْ أَنَسٍ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِىِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتّٰى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ .
Enes (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Nebî (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi, (din) kardeşi için de sevip arzu etmedikçe (gerçek anlamda) îman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îman 7)
Bir kimseyi veya bir şeyi sevme hissi, insanlara doğuştan Allah (c.c.)’nun bahşettiği bir duygudur. Sevgi, kontrol edilmediği zaman arzu edilmeyen yönlere kayar ve insan için felaket olabilir. Bir Mü’min için en üstün sevgiye layık olan, en yüce olandır. En yüce olan ise, bir olan Allah Teâlâ’dır. Mü’minlerin diğer bütün sevgileri, Allah sevgisine bağlıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), O’nun güzide ashâbı, Ehl-i Beyt efendilerimiz, mutahhar zevceleri ve çocukları, bütün dostları ve bütün mü’minler Allah için sevilir.
Kulluk (ibadet) ise, sevgiye dayalı imanın tezahürüdür, dışa vurmasıdır. Sevgiye dayalı bir iman ve ibadet hayatı kulu, ilâhî sevgiye kavuşturur. Bir hadîs-i şerifte belirtildiği gibi imanın tadına, Allah ve Rasûlü’nü her şeyden fazla sevmekle erişilir.
İman da, sevgi ürünüdür. İnanmak, kendisine inanılanı sevmek demektir. Birini seven kimse sevdiğinin arzu ve isteklerini eksiksiz yerine getirir. Böyle olmazsa, sevgisi samimi ve inandırıcı olmaz. Allah’ı seven kimse, Allah’ın emir ve yasaklarına eksiksiz uymaya gayret eder.
Kâmil Mü’min’in gönlü sevgi ile doludur. Kin ve düşmanlık kâfirlerin özelliklerindendir. Allah Teâlâ iman edenlerin kalplerini sevgi ile birleştirmiş, onların bu sevgi ve bağlılıklarını güçlendirmiştir. Cenâb-ı Hakk Kur’ân’da şöyle buyurmuştur: ’Ve (Allah) kalplerinin arasını (sevgi ile) birleştirdi. Yoksa (sen) yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını (sevgi ile) birleştirdi.’ (el-Enfâl, 8/63)
İnsan için en büyük mutluluk, Allah sevgisine ulaşmaktır. Allah Teâlâ, zalimleri, fesatçıları, kâfirleri, israfçıları, haddi aşanları, kibirlenip böbürlenenleri sevmez. Allah’tan gayrisine (dünya, mal, kadın vb.) gönlünü kaptıranlar elleri boş kalacaklardır. Hidayet rehberi peygamberler de bu gönlü çalınmış insanları uyarmak, onları gerçek sevgi ve sevgiliye kavuşturmak için mücadele vermişlerdir.
Peygamberlerin verdiği tevhit mücadelesi bir anlamda da sevgide tevhidi yakalama ya da bir başka deyişle sevgide arınma mücadelesidir. Sevgi, Peygamber (s.a.v.)’e uymak, O’nun sünnetini yaşamaktır. Nitekim Allah Teâlâ;
“(Ey Habîbim!) De ki, ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Âl-i İmrân, 3/31) buyurmuş ve Allah sevgisine ancak Peygamberi’nin yolundan giderek O’nun emirlerine uymakla ulaşılabileceğini haber vermiştir.
Sevgiler Allah için olmalıdır. Buğz da Allah için olmalıdır. Böylece sevgi ve nefretimizin ölçüsü kişiden kişiye ve günden güne değişen değerler yerine hiçbir zaman değişmeyecek sağlam bir ilkeye bağlanmış olur. Bir hadislerinde Efendimiz (s.a.v.): “Kim Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için verir Allah için men ederse imanı olgunluğa ermiştir.” (Ebû Dâvûd, Sünen, 11) buyurarak Müslüman’ın kardeşleriyle ilişkisinde duygularla hareket etmesine mani olan bir çerçeve oluşturmuştur.
Bu çerçevede hiçbir Mü’min kendi ön yargılarıyla, heva ve hevesleriyle, menfaat arzusu ve çatışmasıyla kimseye buğz etmemeli, gerçekten buğz edilecek bir şey varsa onu da karşısındakine açıklayarak hatalı ise kardeşinin hatasından dönmesine vesile olmalıdır. Kısaca zanla, gerçek dışı bilgilerle hareket ederek “Allah için sevme ve buğz etme” unutulmamalıdır.
Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah Teâlâ kıyamet gününde ‘Benim için birbirlerini sevenler nerede? Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde Arş’ın gölgesinde gölgelendireceğim’ diyecektir.” buyurur. (Müslim, Birr ve Sıla, 161)
Hz. Ömer (r.a.)’ın oğlu Abdullah (r.a.) şöyle demiştir: ’Allah için sev, Allah için buğz et, Allah için dost ol ve yine O’nun için düşman ol. Çünkü Allah’ın dostluğuna ancak bu şekilde erişilir.’ (Y. Kandehlevî, Hadislerle Müslümanlık, III, 1123)
Şu halde Müslüman, her şeye ve herkese karşı, her türlü çıkar düşüncesinden uzak, sırf Allah rızası için, samimi bir sevgi beslemelidir.
Bir insanın kendi öz nefsi için sevdiği ve istediği bir şeyi Mü’min kardeşleri için de istemesi, bir sevgi toplumu oluşturmanın temel şartıdır. Bunun bir diğer şartı da Mü’minlerin birbirlerini sevmeleridir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “Birbirinizi sevmedikçe gerçek manada iman etmiş sayılmazsınız.” (Müslim, Îmân 93) buyurarak bu gerçeği perçinlemiştir.
Peygamber efendimiz (s.a.v.), insanın kendisi için isteyebilecekleri bütün güzellikleri ve hayırları kardeşi için de peşinen dilemeyi, kendisinin sakınıp çekindiği bütün kötülüklerden onun da uzak olmasını arzu etmeyi imanın bir gereği sayarak “kendisi” ve “başkası” ayırımını ortadan kaldırmış ve “biz” olarak bir güç oluşturmuştur. Örnek lazım ise, Mekke’den Medine’ye hicreti esnasındaki muhacir ve Ensâr efendilerimizin birlikteliğidir. Bu durum Cenâb-ı Hakk’ın övgüsüne mazhar olmuştur. Cenâb-ı Hakk âyette: “Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) ve imana yerleşmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” buyurmuştur. (el-Haşr, 59/9)
Yine Efendimiz (s.a.v.), Mü’minleri bir binanın tuğlaları (Buharî, Salât, 88) ve bir bedenin uzuvları (Buharî, Edeb, 27) gibi olduğunu, birbirlerini desteklemelerini, birbirlerinin dertlerine çare arayarak bencillik yerine başkalarını düşünmelerini, israf ve cimrilik yerine infak ve tasadduk etmelerini, ırk taassubu yerine İslâm kardeşliği ve dayanışmasının ikame edilmesini istemiş ve bu şekilde karşılıklı sevgi, saygı ve yardımlaşmanın egemen olduğu bir toplum ve bir ümmet oluşturmuştur. Kur’ân-ı Kerim’e göre bu ümmet, “Allah’a iman eden, birbirlerine iyiliği tavsiye den, kötülükten sakındıran, insanlık için çıkarılmış hayırlı bir ümmettir.” (Âl-i Îmrân, 3/110)
Yine Efendimiz (s.a.v.), “Bir kimse kardeşini seviyorsa sevdiğini o kimseye haber versin.” (Ebû Dâvûd, Edeb 122) buyurarak sevgilerin açığa vurulmasını istemiş, sevgi ve mutluluğun paylaşılarak çoğalacağı gerçeğine işaret etmiştir.
Mü’min’in, din kardeşinde de bulunmasını istediği şey, hayırlı bir nimet cinsinden olmalıdır. Yoksa kendi başına gelen bir belayı, bir kötülüğü din kardeşi için arzu etmek, asla caiz değildir. Hadisin bir rivayetinde, (Nesâî, Îmân 19) istenen şeyin hayır olması gerektiği belirtilmiştir. “Hayr”, Allah’a itaatin her çeşidini, dünya ve âhiretle ilgili her meşru işi içine alan bir kelimedir.
İnsanlar için kendine ait olan şeyleri sevmesi kolaydır. Mesela; evladımızı, malımızı, bahçemizi, huylarımızı severiz. Bunları severken İslâmî kaideler her zaman -eksikliklerimizden dolayı- göz ardı da edilebilir; ama başkasının evladını, huyunu, malını ve sahip olduğu şeyleri hiç İslâmî değerlere uyup uymadığını düşünmeden yine -eksikliğimizden dolayı- hemen reddeder, sevmeyiz. Kendi çocuğumuzu alıp kokladığımız gibi bir kardeşimizin çocuğunu alıp koklayabiliyorsak, kendi malımızı koruduğumuz gibi başkanın da malını koruyabiliyorsak, kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkası içinde reddedebiliyorsak ve daha ötesi bu konularda başkalarını hep kendimizden önde tutabiliyorsak, işte o zaman Efendimiz (s.a.v.)’in bizden istediği olgunlaşmış, arzu edilen bir imana adım atarız.
Tezahürü olduğu imanları kuvvetlendiren, ulaşmayı arzu ettiğimiz gayeye bizi ulaştıran, Allah rızasını kazanmamıza yardımcı olan, genel ve özel manasıyla yakınlık vesilesi saydığımız gerçek sevgi, hep arzu ettiğimiz şeydir.
Yâ Rabbi! Acizliğimizden ve eksikliklerimizden dolayı bizleri rızana ulaştıran sevgilerden mahrum eyleme! Âmin!
Başkasını Sevebilmek
Özlenen Rehber Dergisi 44. Sayı
sevdiğim insana kavuşamamanın verdiği elem sıkıntının altından düştüğüm çaresizlik kurtulabilmek , allah ve resulüne karşı olan sevgimin dercesini ölçmek ve sevdiğimi gerçekten allah için sevip sevmediğimi düşündürnesi anlamında tesadüf eseri okuduğum bu makalede bir nebze ferah buldum allah razı olsun . mesajımı okuyanlardan dua dileniyorum
Derginizdeki yazıyı çok beğendim.Bu yazıya emeği geçmiş ve bizlere kadar ulaştıran Rehber Dergisi'nde çalışan siz değerli kardeşlerimizden ALLAH(c.c)razı olsun.Önemli olan bence yüce rabbimin emirlerine uymak ve bunları çevremizdeki din kardeşlerimizle paylaşmak.Kötü nefislerden yüce rabbim herkesi korusun .ALLAHA(C.C)EMANET OLUN
Cok guzel sozler. kash ke her kes boyle ola bilseydi... amma bunu okudukdan sonra daha cok qayret edeceyimi kendime soz verdim...ve bunu arkadashlarimla bolushucem.