Özlenen Rehber Dergisi

43.Sayı

Orucun Fizyolojik ve Sosyolojik Faydaları

Mustafa ULUM Özlenen Rehber Dergisi 43. Sayı
Orucun Fizyolojik Faydaları

Orucun bize kazandıracağı şeyler şüphesiz ne yalnız dünya ile, ne de sadece âhiretle sınırlandırılabilir. ’Oruç tutun, sıhhat bulursunuz?(Müsned) nebevî tavsiyesine karşın, orucun maddî faydaları Müslümanlar için hep ikinci planda gelmiştir. Bunun sebebi, Ramazan ayıyla birlikte herkesin gözlemleyebildiği manevî iklim ve ön plana çıkan sosyal ve kültürel silkiniş olsa gerek.

Orucun kilo kontrolü, kan yağlarının düşürülmesi ve sindirim sisteminin dinlenmesine yönelik yararları biliniyor ki bunlar, tam açlık ve diyetle sağlanamayan şeylerdir. Tam açlık ve sıkı diyetlerin yan etkileri fazladır; zira yeterli enerji alımı olmadığından negatif enerji dengesi söz konusudur. Oruçta ise -iftar ve sahurda aşırı yememek kaydıyla- optimum bir enerji dengesi vardır. Bu da yiyeceklerin faydalarının organizmaya zarar vermeden elde edilmesini sağlıyor. Genellikle bir veya birkaç besin öğesinden mahrum kalma prensibi üzerine kurulu olan zayıflama amaçlı diyetlerden farklı olarak oruç fıtrîdir, akşamdan fecr-i sadığa kadar helâl yiyeceklerde bir kısıtlama yoktur.

Normal, sağlıklı, hatta istisnalar dışında rahatsız bir bünye için orucun vücut üzerinde zararlı bir etkisinin olmadığı birçok tıbbî araştırma ve incelemeler neticesinde açıklık kazanmış, ispatlanmıştır. Orucun vücuda birçok faydasının olduğu; oruç tutanların yaşayarak bildikleri, oruç tutmayan insanların da çoğunun kabul etmek zorunda kaldığı bir hakikattir.

Kur’ân-ı Kerim’in ilgili âyetlerinden ve hadîs-i şeriflerden açıkça anlaşılır ki, İslâm dini, insanların kaldıramayacağı ağır yükleri onlara yüklemediği için (el-Bakara, 2/286) oruç, kadınların aylık rahatsızlıklarında, hamilelik ve doğum sonrasında anne ve çocuk için açlığın zararlı olduğu zamanlarda, uzun yolculuk, şiddetli rahatsızlık ve hastalık hâllerinde, başka bir münâsip zamanda tutulmak üzere ertelenir. Bu, İslâm dininin gösterdiği kolaylık ve sağlığa verdiği önemi gösterir.
Normal, sağlıklı ve bulûğ yaşını doldurmuş Müslümanların tutmak zorunda oldukları Ramazan orucunun insan vücudu üzerindeki faydalarından bazılarını belirtmeye çalışalım:

Orucun, vücudumuzun dolaşım, sinir ve sindirim sistemleri üzerinde dinlendirici ve şifa bahşedici tesirleri pek çoktur. Bunun içindir ki Peygamberimiz (s.a.v.): ’Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız.’ buyurarak Ramazan’da olduğu gibi, bu ayın dışında da sık sık oruç tutmamız hususunda biz Müslümanları teşvik etmişlerdir.

Küçük bir bebeğin mamasını veya anasının memesini ilk ağzına alışından, ta insanın ölümüne kadar iç organlar ve sindirim sistemi organları devamlı çalışmaktadır. Sindirim sistemi organlarını dinlendirmek; Allah’ın en güzel şekilde yarattığı, her şeyiyle en mükemmel bir fabrikaya benzeyen vücudun içyapısını revizyona ve bakıma almak, organların sıhhatli bir şekilde çalışması için gereklidir. Onun için birçok hastaya perhiz tavsiye edilir veya tedavi için belli saatlerde yemekten alıkonulur. ’Mide hastalıkların evi, perhiz ise tedavinin başıdır.’ sözü tarihin çok eski devirlerinden beri birçok doktor tarafından tekrar edilmiş, tecrübe eden halk tarafından da doğrulanmıştır.

Az yemenin çok yemekten daha iyi olduğu bir gerçektir. Yeterli enerji alındıktan sonra belli zamanlarda yemek yemek; faydalı-faydasız şeylerle mideyi doldurmaktan daha iyi, vücut için daha sıhhîdir. Aslında bu özellik, oruçlunun iftar sırasında da az yemesiyle gerçekleşir. O zaman orucun faydası daha büyük olur. Rasûlullah (s.a.v.)’in sünneti ve tavsiyesi de budur.

Romatizma, kalp hastalıkları, kan dolaşımındaki bozukluklar, şeker vb. hastalıkları başlatan veya artıran etkenlerin başında çok yemek gelir.

Çok yemekte vücudun lüzumundan fazla kilo alması vardır ki, bu sebeple fazla yağlar kalbi sıkıştırdığı için insan rahat nefes alıp veremez.

Kollestrin (kanda yağ birikmesi) denilen hastalığın başlıca sebebi yine çok yemektir.

Çok yemek neticesinde böbrekler vaktinden önce yorulur ve bozulur, vazifesini yapamaz olur.

Mide doğal hâlini kaybeder, büyür, elastikiyetini muhafaza edemez. Dolayısıyla yenilenleri kolay hazmedemez. Bu yüzden bütün vücut da rahatsız hâle gelir.
Çok kere mide ülseri, mide veya kalın bağırsakta çıban meydana gelir.

Bu saydıklarımız ve daha birçok rahatsızlıklar hep çok yiyip içme neticesi meydana gelir. Bu gibi rahatsızlıkların oruç tutulmayan yerlerde ve oruç tutmayan kimselerde daha çok bulunduğunu hatırlatalım. Onun için her yıl, on iki aydan birinde vücudun dinlendirilmesinde büyük faydaların olduğu inkâr edilemez.

Müslüman, oruçla şehvetini gemleme gücünü ve iradesini kuvvetlendirir. Sigara ve benzeri kötü alışkanlıkları varsa, vücuduna zarar veren bu gibi şeylerden orucun yardımıyla kurtulur. Hem vücut bakımından sağlam, hem de karakterli insanların yetişmesinde orucun büyük faydaları vardır. Asr-ı saâdette insanların pek az hasta olduğunu, çok az yedikleri halde kuvvetli insanların mevcut olduğunu tarih haber vermektedir. Asırlardır (dinin emirlerini yaşayan, oruç tutan ve az yiyen) Müslümanların durumu da bunu ispatlamıştır.(Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri)

Ramazan’ın ilk günlerinde kandaki şeker ve yağda düşme olur. Kolesterol ve büyük tansiyon düşer. Aslında Ramazan orucu, hafif ve orta derecede ve düzende olan, insüline bağımlı olmayan diyabet, şişmanlık, esansiyel hipertansiyon, gastrit gibi bazı hastalıkların düzelmesi için ideal bir fırsattır.
1994’de yapılan uluslararası katılımlı ’Sağlık ve Ramazan? konulu kongrede geniş kapsamlı toplam 50 çalışmada bu tip hastalıkları olanlarda orucun hastalık parametrelerinde düzelme sağladığı bildirilmiştir. Suç oranlarının Ramazan ayında azaldığı saptanmıştır.

Oruç tutanlarda huzur ve sükûnet hali ön plana çıkar. Sinirli ve taşkın hareketlerin azalmasında fizyolojik bir mekanizmanın da payı olduğu düşünülmektedir.

Bunalımı doğuran şey beklentidir. Tartışma beklentisi olmazsa gerilim azalır. Cinsel beklentiler olmadığında başıboş şehvet hisleri ortaya çıkmaz. Helal olan gıdadan bile ümidini en azından yarım gün kesebilen insan, harama dair düşüncelerden ve beklentilerden uzaklaşmak için bulunmaz bir fırsata kavuşur. Peygamberimiz (s.a.v.); ’Oruç, sabrın yarısıdır.?(Müsned, 4/260) buyurmuştur. İnsanı bunalımlara ya da yanlış yollara sürükleyen de hep sabırsız olmak değil mi?

Orucun sosyolojik faydaları:

Fiilî bir fakirlik hali olan oruç, sosyal adalet fikrini ve arzusunu zihinlere ve kalplere işleyen bir ibadettir. Çünkü her arzu ettiğini yiyebilecek durumda olan zengin ile yiyeceğini zor temin eden fakir, oruçlu iken aynı durumdadır. Zengin bir Mü’min’i bedenen ve ruhen fakirliğin sınırları içine çeken oruç, böylece yardım edilecek insanların sıkıntılarını pratik olarak yaşatır. Tedaviyi yapabilecek olana hastalığı teşhis ettirir. Yardımlaşma duygularını geliştirir.

Kiminin yiyip kiminin baktığı, zenginle fakir arasındaki kıskançlık ve düşmanlığın büyük boyutlara ulaştığı, açlıktan ölen insanların gittikçe arttığı dünyamızda, huzurun ve barışın sağlanmasında, tokun aç insanın halinden anlamasını kolaylaştırdığı için orucun faydası çok büyüktür.

Oruç tutan Müslümanlar, Ramazan ayında daha çok cömert olurlar, evlerine misafir götürüp sofralarında özellikle fakirlerin bulunmasına gayret ederler. Yine Ramazan ve orucun sağladığı bu atmosferde Müslümanlar, kendi mallarından, fakirlerin hakkı sayılan % 2,5 oranında bir kesintiyi bu ayda fakirlere dağıtırlar. Akrabaya, tanıdıkları ve tanımadıkları kimselere bu ayda yardımlarını artırır, sadaka verirler.

Her devlet, halkını, ileride ihtimal dâhilinde olan savaşlara hazırlar. Bunun için hemen hemen her ülkede askerlik sistemi vardır. Gençler askere alınıp ileride çıkması muhtemel bir savaşın zor şartlarına dayanabilecek duruma getirilmeye çalışılır. Savaş, her türlü zor şartlara sabretmeyi, aç ve susuz kalmayı gerektirebilir. Oruç da, Müslümanları, ileride toplumların savaş, doğal afet ve benzeri sosyal çalkantılarda doğabilecek zor şartlara karşı hazırlar.

Bazı yiyecekler, bazı zamanlarda azalabilir, kısmen de olsa toplum veya önemli bir çoğunluk, yokluklarla, hatta açlıkla karşı karşıya kalabilir. Oruç, Müslümanlara, bazı nimetlerden mahrum kalmayı normal karşılamayı, böyle bir durum olursa, çalkantı ve kargaşa çıkarmadan bunları atlatmayı, böylesi sıkıntılara hazır olmaları gerektiğini öğretir.

Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şeriflerinde; ’Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenme külfetine gücü yeterse evlensin! Zira evlenme, gözü (haramdan) daha çok önler ve iffeti de o nispette korur. Evlenme masrafına gücü yetmeyen kimse de oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandır.?(Tirmizî, Daavât 87, h.no: 3519) buyurmuşlardır. Böylece oruçlu genç, hem kendi ahlâkını korumuş, hem de topluma zararı olmamış olacaktır. Cinsel suç ve sapıklıkların toplumları derinden etkilediği, insanların cinsel duygularını sömüren binlerce mihrakın bulunduğu günümüz dünyasında insanların oruca ve orucun yetiştirdiği talebelere ihtiyacının büyük olduğu her akıl sahibi insan tarafından kabul edilmelidir.

Orucun alıştırdığı az yemede başka faydalar da vardır. Bunlardan birkaçına kısaca değinelim:

Az yemede kalbin safâsı, inceliği, hassasiyeti vardır. Gönlün Hakk’a bağlılığı artar. Çok yemekle ise kalp katılığı oluşur, kalbin nuru kaybolur.

Az yemekle kalpte tatlı bir hüzün, güzel bir kırıklık olur. Şımarıklık yok olur. Lüzumsuz ferah ve taşkınlığın başlangıcı olan, aynı zamanda büyük mahrumiyetlerin sebebi olan gurur ve böbürlenme duygusu gider. Nefis açlıkla kırıldığı kadar hiçbir şeyle kırılmaz.

İnsan, açlıkla, belâları unutmaz. Zararlara ve afetlere duçar olanları hatırlar. Sömürülen, zayıf düşürülen insanları ve fakirleri, ezilmişleri aklından çıkarmaz.

Az yemek, insana tembellik, uyuşukluk ve ahmaklık veren fazla uykuyu def eder. Çok yiyenin gafleti artar. Gafleti çok olan ise zarara uğrar ve pişman olur. Bütün bunlardan dolayı Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Âdemoğlu, midesinden daha şerli/zararlı bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokmacık ona yeter.?(Buhârî, Savm 10)

Az yemekle ibadete devam kolaylaşır; çok yiyen, ibadetlerde tembellik gösterir.

Az yemeyi alışkanlık haline getiren, az mala da kanaat eder. Sade bir hayat sürer, sıkıntısı olmaz. Hem kendisi, hem içinde yaşadığı sistem, israftan, ekonomik ve iktisadî zorluklardan, lüzumsuz harcamalardan kurtulur. Borç-harç içinde huzursuzca yaşama, yerini ’azıcık aşım, ağrısız başım’ anlayışına bırakır. Müslüman, kazancını toplum için daha hayırlı yerlere sarf eder. Az yemenin kanaati doğurduğu, kanaatin de tükenmez bir hazine olduğu dinimizce beyan edilir. Peygamberimiz (s.a.v.); ’İktisatlı yaşayan (israf ve lüzumsuz harcamalar yapmayıp tutumlu olan) fakir olmaz.’(Müsned) buyurmuştur.

Bütün bu sayılanlar, yeterince bilinirse, ibadetler daha büyük bir şevkle yapılmış olur. Bunlar Mü’minlerin imanını artıran, kâfirlerin de akıllarını kullanıp İslâm dinini seçmeleri için en güzel hikmetlerdir.

Sadece oruçta değil, İslâm’ın her emir ve yasaklarına uymada, tespit edilen ve edilemeyen bir çok fayda vardır. Ancak; ibadetler, dünyada bazı faydalar sağladığı için değil; sırf Allah’a itaat ve ibadet etmek ve O’nun rızasını kazanmak için yapılır. Bu gayenin beraberinde ise âhirette Cennet, dünyada da birçok faydalar Müslüman’ı kuşatır.

* Bu makalenin hazırlanmasında İqra İslâm Ansiklopedisi’nden istifade edilmiştir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • fatma

    çok güzel şeyler anlatmışınız allah razı olsun

  • sümeyye

    bu yazıdan nçok şey öğrendim inşallah herkes okur

  • figen

    oruc tutmayanlar, Allaha inanmayanlar keske bunlari okuma faziletine nail olabilse Allah razi olsun

  • öznur

    çok şey ögrendim allah razı olsun

4 kişi yorum yazdı.