Özlenen Rehber Dergisi

43.Sayı

Kulluk Taliminde İtikâfın Önemi

Mustafa BATAK Özlenen Rehber Dergisi 43. Sayı
İtikâfın Anlam ve Mahiyeti

İtikâf kelimesinin kökü olan ’a-k-f?; bir şeye yapışmak, tutunmak, ondan ayrılmamak; kendini bir şeye vermek, hasretmek, vakfetmek; bir şeyle meşgul olmak, vaktini onunla doldurmak; bir şey içinde sürekli kalmak; bir yerde inzivaya çekilmek manalarına gelmektedir.

İtikâfın terim anlamı ise; Ramazan ayı içinde -ve bazen diğer zamanlarda da- günler ve geceler boyu mescide kapanarak bütün dünyevî faaliyetlerden uzak bir şekilde kendisini tamamen ibadete ve tefekküre hasretmek demektir. İtikâf yapana ’mu’tekif? denir.

Âyet-i Celîlelerde İtikâf

İtikâf ibadeti Kur’an ve Sünnet’le sabittir. Kur’ân-ı Kerim’de itikâf kelimesinin türediği ’a-k-f? kökü ve türevleri 9 yerde geçmektedir.

Oruçla ilgili hükümlerin bildirildiği Bakara 187. âyette şu şekilde geçmektedir: ’Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.?

Hadîs-i Şeriflerde itikâf

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Medine’ye hicretlerinden ve oruç ibadeti farz kılındıktan sonra her Ramazan’da on gün itikâf yapmışlardır. Ümmü Seleme Annemiz’den öğrendiğimize göre Ramazan’ın her on günlük diliminde (ilk, orta ve son olmak üzere) itikâfa çekildikleri olmuştur. Ümmü Seleme Validemiz bu durumu şöyle anlatıyor: ’Peygamber (s.a.v.), ilk sene Ramazan’ın ilk on gününde, sonra orta on gününde, sonra son on gününde itikâfa girmiştir ve şöyle buyurmuştur: ’Bana Kadir gecesi, onda (son on gün içinde) gösterildi, sonra unutturuldum.’ Ondan sonra ölünceye dek son on günde itikâfa girerdi.?(1)

Yine Ebû Saîd (r.a.) Efendimiz’in bildirdiğine göre; Hazreti Peygamber (s.a.v.), Ramazan-ı Şerif’in her on gününde de itikâfa girmişlerdir. Ebû Saîd Efendimiz’in rivayeti şöyledir: ’Biz Peygamber (s.a.v.)’le birlikte Ramazan’ın orta on gününde itikâfa girdik, yirminci günün sabahı olunca eşyalarımızı (evlerimize) taşıdık.

Rasûlullah (s.a.v.) (bir hutbe irâd etti ve) sonra şunu söyledi: ’İtikâfa girmiş olanlar, itikâf mahallerine dönsünler. Zira bu gece bana Kadir gecesinin hangi gece olduğu gösterilmişti, sonra unutturuldu. Siz, son on’da ve tek gecelerde arayın. Ayrıca bu gece kendimi su ve çamur içinde secde eder gördüm.’ Rasûlullah (s.a.v.) itikâf mahalline dönünce, o günün sonuna doğru hava bozdu. Mescid o sıralarda (üzeri dallarla örtülmüş) çardak şeklindeydi. Peygamber (s.a.v.)’in burnu ve burun yumuşağı üzerinde su ve çamur bulaşığı gördüm. Bu gece 21. gece idi.?(2)

Diğer rivayette: ’(Allah Rasûlü) Ramazan’ın ilk on gününde itikâfa girdi. Sonra orta on gününde Türk çadırında itikâfa girdi. Kapısında bir hasır vardı. Eliyle hasırı alıp çadırın kenarına koydu. Sonra başını çıkardı, insanlarla konuştu; halk onun yanına yaklaştılar. Buyurdu ki: ’Ben Ramazan’ın ilk on günü itikâfa girip bu geceyi aradım. Sonra ayın ortasındaki on gününde itikâf yapmaya başladım. Bunun üzerine bana o gecenin son on günlerin içinde olduğu söylendi. İçinizden kim itikâfa girmek isterse girsin.’ Bunun üzerine cemaat de O’nunla birlikte itikâfa girdiler. Devamla şöyle buyurdu: ’Şüphesiz bana (Kadir gecesi) tek gece olarak gösterildi. O gecenin sabahında sanki ben su ile çamur arasında secde ediyordum.?(3)

Peygamber Efendimiz’in bu mübarek hadislerine bakınca itikâftaki hikmetlerden bir tanesi hemen sezilir ki, o da Kadir gecesinin ihyasıdır. Efendimiz, Kadir gecesini aramakta o kadar hırslıdır ki, bu sebeple bütün Ramazan’ı itikâfla geçirmiştir. ’Bu geceyi aradım!? sözü ise ’bin aydan hayırlı gece?ye olan iştiyakını ve muhabbetini izhar etmeye yeter de artar bile. Ayrıca bu rivayetler Kadir gecesini yakalama sevdasında olanlara ışık tutar niteliktedir. Yine Ebû Saîd hadisinden öğrendiğimize göre Efendimiz (s.a.v.) orta on günde bir Türk çadırında itikâfa girmişlerdir.
Âişe (r.anhâ)’dan rivâyet edildiğine göre; ’Nebî (s.a.v.), vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmiştir. Vefatından sonra eşleri itikâfa girmeye devam ettiler.?(4)

Ebû Hureyre (r.a.) demiştir ki: ’Nebî (s.a.v.) her Ramazan on gün itikâfa girerdi. Vefat ettiği senenin Ramazanı’nda yirmi gün itikâfa girdi.?(5)

Enes ve Übeyy b. Kâ’b (r.anhümâ) anlatıyor: ’Peygamber (s.a.v.) Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerdi. Fakat bir sene (seferde olduğu için) itikâfa girmedi, müteakip yıl yirmi gün itikâf yaptı.?(6)

Bu hadislerden anladığımıza göre Efendimiz (s.a.v.) her Ramazan’da en az on gün itikâf yapmışlardır. Sonraki senelerde ise itikâfa Ramazan’ın son on günü girmişlerdir. Vefat ettiği senenin Ramazanında ise yirmi gün itikâfa girmişlerdir. Bir defasında ise seferde oldukları için itikâf yapamamışlar; fakat sonraki sene yirmi gün itikâf yaparak onu ifa etmişlerdir.

Anlaşılan o ki, Efendimiz (s.a.v.) itikâfı hiç terk etmemiştir. Kendileri bu ibadeti eda ettikleri gibi imkânı olanları da bu ibadete teşvik etmişlerdir. Bundan dolayı olacak ki, büyük âlim İmam Zührî, bu ibadeti terk edenlere olan şaşkınlığını gizleyememiş ve şöyle demiştir: ’İnsanların itikâfı nasıl terk ettiklerine şaşıyorum! Oysa Rasûlullah (s.a.v.) bazı şeyleri bazen yapar, bazen de terk ederdi. Fakat vefat edinceye kadar itikâfı terk etmemiştir.?(7)

İtikâf, günahlardan hicret edip itaate yönelme, itaatle yatıp itaatle kalkmak suretiyle, gönlünü her şeyden çevirip yalnız Hz. Allah (c.c.)’ya bağlama noktasında büyük bir nimet, güzel bir vesiledir. Peygamber Efendimiz, itikâfın mana yönüne temas eden bir hadisinde konuyu çok veciz bir şekilde özetlemişlerdir: ’İtikâfa giren kişi, günahları hapsedip, sevapların tümünü elde eden kimse gibi kendisine sevaplar kazandırandır.?(8)

Kur’ân-ı Kerim’de oruçla ilgili hükümlerin anlatıldığı âyet-i celîleyle iç içe olması, itikâf ibadetinin manasını ifade etme açısından çok manidardır. İtikâf, -yukarıdaki hadislerden de anlaşıldığına göre- hususi olarak Ramazan’da yapılır. Peygamber Efendimiz’in genel uygulaması da bu yöndedir. İstisnâen Ramazan haricinde itikâf yapmış olsa da genel olarak bu ibadeti Ramazan ayında ifa etmişlerdir. Oruçsuz bir Ramazan düşünülemeyeceğine göre oruçla itikâf adeta birbiriyle özdeşleşmiş durumdadır. Bundan dolayıdır ki oruçtaki hikmetleri iyi idrak etmeden itikâftan da istenilen sonucu bulmak mümkün değildir. ’Oruç olmadıkça itikâf yoktur.?(9) hadisi bu manayı kuvvetlendirmektedir.

’Ramazan’da on gün itikâf yapmak (nafile) iki hac ve iki umre gibidir.?(10)
’...Kim kardeşinin ihtiyacını karşılamak üzere yürür de maksada erişebildiği kadar erişirse, bu onun için on yıllık itikâftan hayırlıdır. Kim de Allah’ın rızasını gözeterek bir gün itikâf ederse, Allah onunla Cehennem ateşi arasında her biri yerle gök arası kadar uzak üç hendek meydana getirir.?(11)

Bu hadiste bir incelik görülüyor ki, o da ’Mü’min kardeşin ihtiyacını karşılama’ ahlâkıdır. Mü’min’e yardım, on yıllık itikâftan hayırlı görülüyor. Bu ahlâk-ı hamîdenin itikâfla kıyaslanması bir hikmete mebnidir. Şöyle ki; itikâf, halktan yüz çevirip Hakk’a yönelmeyi, sadece ve sadece Hakk ile beraber olmayı hedeflerken; Mü’min’e yardım, halkın içine karışmayı beraberinde getiriyor. Buradan da anlaşılan halk içinde olunacak; ama Hakk’tan gafil kalınmayacak. Klasik ifadeyle ’halk içinde Hakk’la beraber’ olma hâli...

İslâmiyet halktan bütünüyle ilgiyi kesmeyi öngörmez. Mü’min, Mü’min’in yardımcısıdır. Mü’min, Mü’min’le etle tırnak gibidir. Birinin bir derdi olsa diğeri onu kendi derdi olarak görür. Bu itibarla itikâf, Mü’min’i tamamen bir köşeye hapseden bir tür ruhbanlık sistemi değil; dışarıda karşılaşacağı küfür ve isyan rüzgârlarına karşı iç âleminde manevî kuvvet depolama yeri, yine iç âlemini bütün masivaların ağırlığından arındırma ortamı, kısacası Hakk’a kullukta nebevî bir eğitim sürecidir. Ve mu’tekif, bu süreçte kendisine bahşedilen kuvve-i maneviye ile tekrar halkın arasına karışır. Hem kendini hem de çevresini ıslah, iflah ve irşat noktasında daha kuvvetli ve tesirli olur. Halkın içinde hak üzere Hakk’la beraber olur. İyiliği emreder, kötülükten nehyeder.

Allah (c.c.), bütün Mü’minlere, Cehennem’le arasını açmaya, Rabbi’yle arasını da ’gâbe gavseyni ev ednâ? kadar yakın kılmaya vesile olan itikâflar nasip etsin!

Kaynaklar:
1. Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr; Mecmau’z-Zevâid, c. 3, s. 173.
2. Buhârî, Fadlu Leyleti’l-Kadr 2, 3.
3. Buhârî, Fadlu Leyleti’l-Kadr 2, 3.
4. Buhârî, İtikâf 1.
5. Buhârî, İtikâf 17.
6. Ebû Dâvûd, Savm 77.
7. Buhârî, İtikâf 6.
8. İbn-i Mâce, h.no:1781.
9. Dârimî, Mukaddime 20.
10. Terğîb ve Terhîb, Taberânî ve Beyhakî’den, c. 2, s. 526.
11. Terğîb ve Terhîb, Beyhakî, Taberânî ve Hâkim’den, c. 2, s. 527.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.