Özlenen Rehber Dergisi

34.Sayı

Tevazu

osman şen Özlenen Rehber Dergisi 34. Sayı
وعن عياض بن حمار رضي الله عنه قال، قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:
إن الله أوحى إلي أن تواضعوا حتى لا يفخر أحد على أحد ولا يبغي أحد على أحد.
İyaz İbni Himar (r.a)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
’Allah Teâlâ bana, ’O kadar mütevazı olun ki, kimse kimseye böbürlenmesin; kimse kimseye zulmetmesin’ diye bildirdi.?(1)

Tevazu:
Alçak gönüllü olmak demektir. Daha geniş manasıyla söyleyecek olursak, tevazu, hakkı kabul edip ona boyun eğmektir. Hak ve doğru olan bir şey, yaşça büyük veya küçük, insanlar arasındaki itibarı bakımından değerli veya değersiz her kim tarafından ortaya konmuşsa, itiraz etmeden kabul etmektir. Hakikate böylesine teslim olan kimselere de mütevazı insan denir.

Mütevazı insan kimseye haksızlık edemez. Zira haksız olan kimse; zalim, kendinden başkasını beğenmeyen, burnu yukarılarda olduğu için de önündeki değerleri göremeyen basiretsiz bir kimsedir. Aşırı gururu sebebiyle hakikatin her yerde ve herkesin eliyle ortaya çıkabileceğini kabul edemez.

Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
’Sadaka vermekle mal eksilmez. Allah Teâlâ affeden kulunun değerini artırır. Allah rızası için alçak gönüllü olanı Allah yüceltir.?(2)
Allah rızası için alçak gönüllü olanı Cenâb-ı Mevlâ yüceltir. Bir mü’min, sadece iyi bir mü’mine karşı alçak gönüllü davranması gerekir. Buna karşılık kibirli, kendini beğenmiş, insanlara yukarıdan bakan ve onlara haksız davranan kimselere asla tevazu gösterilmez. Böyle kimselere tevazu göstermeye kalkmak, İslâm’ın izzetinden fedakârlık yapmaktır ki, buna kimsenin hakkı yoktur.
Tevazu menfaatperestlik değildir.
Tevazu korkaklık hiç değildir.
Tevazu hak karşısında boynu kıldan ince olmaktır.
Tevazu hakkına razı olmaktır.

İşte böyle olan kulunu Allah Teâlâ hem insanlar yanında yükseltir hem de cennetini ve cemalini ikram ederek onu melekleri katında değerli kılar.

Hz. Ömer (r.a) halife olduğu yıllarda bir gün Ashâb-ı Kirâm’dan Cârûd İbni Muallâ ile yolda giderken karşılarına Havle Binti Sa’lebe çıktı. Yaşlanmış olan Havle, Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında genç bir hanımdı. Yaşlı olan kocasıyla arasında geçen bir olayı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şikâyet etmiş, meselesini halletmek üzere Mücâdele sûresinin ilk âyetleri nâzil olmuştu. Hadise şöyle meydana gelmişti: ’Havle’nin kocası olan Evs b. Sâmit ihtiyarlamış ve titiz bir yapıya sahip olmuştu. Bir gün karısı kendisinden bir şey istemiş, o da öfkelenip ’Sen bana anamın sırtı gibisin.’ deyivermişti ki, buna zıhâr denilmektedir. Cahiliye âdetlerine göre bir adam karısına bu sözü söylediği zaman karısı ona haram olurdu. Onu bir daha alamazdı. Bu hadise İslâm’da ilk defa meydana gelen bir zıhâr olmuştu. Derken Evs çok geçmeden söylediğine pişman olup Havle’yi çağırmıştı. Ancak Havle, yanına gelmekten çekinmiş ve ona;
’Canım kudret elinde bulunan Rabbime yemin ederim ki sen o sözü söyledikten sonra, Allah ve Rasûlü hükmünü verinceye kadar benim yanıma gelemezsin. Git Rasûlullah’a danış.? demişti. Koca,
’Ben utanırım Rasûllullah’a bunu soramam.? cevabını vermişti. Bunun üzerine kadın, ’Ben gider sorarım.? deyip Rasûlullah’ın huzuruna vardı ve;
’Ya Rasûlallah! Evs beni eş olarak seçip evlendiğinde gençtim, çekici idim; ancak yaşım ilerleyip birçok çocuğum olunca Evs beni anası gibi kıldı ve kimsesiz bırakıverdi. Eğer bana bir çare bulup onunla geçinmemi temin edersen, bunu beyan buyur ya Rasûlallah!? diye istekte bulundu. Hz. Peygamber (s.a.v.) de ona:
’Ben şimdiye kadar bu konuda bir şeyle emrolunmadım, içtihadım ise senin ona haram olduğun şeklindedir.? dedi. Havle,
’Vallahi o, talak zikretmedi.? dedi. Rasûlullah ise haram olmuşsun diye tekrar etti. Ancak kadın,
’Kurbanın olayım nazar buyur, Ya Rasûllallah!? dedi ve bu hususta Rasûlullah ile defalarca mücadelede bulundu. Havle daha sonra da şikâyetini Allah’a arz ederek,
’Allah’ım yalnızlığımın şiddetinden ve bana zor gelecek olan ayrılık acısından sana şikâyette bulunuyorum. Küçük çocuklarım var, onları ona (Evs’e) bıraksam zayi olacaklar, yanıma alsam aç kalacaklar.’ dedi ve başını göğe kaldırıp ’Allah’ım sana şikâyet ediyorum, Peygamberinin lisanına bir vahiy indir.’ şeklinde yalvardı. Havle henüz oradan ayrılmamıştı ki, hakkında Kur’ân âyeti nazil oldu. Vahyin şiddeti geçtikten sonra Peygamber (s.a.v) Efendimiz, ’Ya Havle müjde!’ dedi ve arkasından âyetini okudu. Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz, kadının kocasını çağırttı, ’O yaptığın yeminle kastın ne idi?’ diye sordu. Evs de, ’Onun keffâreti var mı?’ dedi. Buna karşılık Peygamberimiz,
’Bir köle azat etmeye gücün yeter mi?? şeklinde mukabelede bulundu. Evs cevabında,
’Hayır Vallahi ya Rasûlallah, ona gücüm yetmez, malımın hepsi gider, köle pahalıdır, benim ise malım azdır.’ dedi. Hz. Peygamber de,
’Ona gücün yetmezse iki ay peş peşe aralıksız oruç tutabilir misin?? buyurdu. Evs ise,
’Hayır vallahi ben günde üç kere yemezsem gözümün feri kaçar.’ dedi. Hz. Peygamber,
’O halde altmış fakiri doyurabilir misin?’ diye sordu. Buna karşılık da Evs,
’Hayır, vallahi buna da gücüm yetmez. Eğer bana yardımda bulunursanız, o zaman olabilir.’ dedi. Rasûlullah (a.s.) da,
’Ben sana on beş sa’ (on beş bin dirhem) yardımda bulunurum ve bereketi içinde dua ederim.’ dedi. Ve bu şekilde aralarını düzeltti.(3)
İşte bu hanım sahâbî, ’Ömer!’ diye seslendi. Hz. Ömer (r.a) durunca Havle ona şunları söyledi: ’Biz seni bir hayli zaman ’Ömercik’ diye bilirdik. Sonra büyüdün ’delikanlı Ömer’ oldun. Daha sonra da sana ’Mü’minlerin Emîri Ömer’ dedik. Allah’tan kork ve insanların işleriyle ilgilen. Zira Allah’ın azabından korkan kimseye uzaklar yakın olur. Ölümden korkan, fırsatı kaçırmaktan da korkar.?
Bu sözler üzerine Hz. Ömer (r.a.) duygulandı ve ağlamaya başladı. Onun bu haline üzülen Cârûd, Havle’ye dönerek:
Yeter be kadın! Mü’minlerin Emîri’ni rahatsız ettin, dedi. Hz. Ömer arkadaşına şunları söyledi: ’Bırak onu istediğini söylesin! Sen bu kadının kim olduğunu biliyor musun? Bu, şikâyetini Allah Teâlâ’nın arş-ı âlâdan duyup değer verdiği Havle’dir. Vallahi beni geceye kadar burada tutmak istese, namazımı kılıp gelir yine onu dinlerdim.?
Tevâzu işte budur. Hak karşısında böylesine boyun bükenler, Cenâb-ı Hak katında aziz olurlar. Cenâb-ı Hak da Kurân-ı Kerim’de:
’Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, ’selâm!’ der (geçer)ler.?(4) buyurmaktadır. Rahmân’ın kulları, yani zikir ve şükrünü bilerek yalnız o Rahmân’a kulluk eden o mutlu kimseler, yüksek makamlarla mükafatlanırlar. Herkes Rahman’ın kuludur ama herkes Rahman’a gereği gibi kulluk edemezler.
Rahmân’a kulluk edenler, öyle kimselerdir ki; gidişleri, yeryüzünde yürüyüşleri ve hareket tarzları mülayimdir. Zorba, mağrur, kibirli, saygısız, kaba ve haşin değil; sükûnet ve vakar ile alçak gönüllü bir şekilde terbiyeli, nazik ve yumuşak yürürler. Etrafındakilere sıkıntı, eza vermezler, merhamet tavırlarıyla güven ve huzur yayarak giderler.
Cahiller, yani kendini bilmezler, edepsiz kimseler laf attığı zamanda kendilerine ’selam’ derler. Selâmetle neticelenecek söz söyler yahut selâmetle derler. Onlara çatmaya tenezzül etmezler, tahammül de ederler.(5)
Tâbiîn neslinin büyük âlimi Hz. Hasan-ı Basrî hazretleri: ’Tevâzu, evinden çıkıp giderken yolda rastladığın her Müslüman’ın senden üstün olduğunu kabul etmektir.?
Hz. Ahmet Rifaî (k.s): ’Allah’a açılan kapılar çoktur. Her kapıda da bekleyenler vardır; ancak tevazu kapısında pek kalabalık yoktur. Ben o tevazu kapısını tercih ettim, kolayca kabul gördüm. Tavsiye ederim, siz de tevazu kapısında bekleyin, kısa zamanda kabul edilirsiniz.?
Hz. Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.): ’Tevazu bulunmayan bir kalpten hayırlı işleri beklemek mümkün değildir.?
buyurarak bizleri tevazu yoluna sevk etmişlerdir.
Cenâb-ı Allah hepimizi kendisine layıkıyla kulluk edenlerden eylesin. Nefislerimizdeki kulluk önüne geçen perdelerden kurtarmayı bizlere nasip eylesin. Bu konuda büyüklerimizin yardımlarını daim eylesin. Bizlere de gayret versin. Âmin.

------------------
1. Müslim, Cennet 64; Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 40; İbni Mâce, Zühd 16, 23.
2. Müslim, Birr 69; Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 82.
3. Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili.
4. el-Furkan, 25 /63.
5. Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.