Nasrettin Hoca’ya gelen bir meçhul kişi: ’Hoca’m bu insanlar ne kadar da garip!’ demiş. Tâbi ki Hoca, bu durumun sebebini merakla: ’Neden?’ diye sormuş. O da: ’Kış gelir, yazı ararlar; yaz gelir, kışı ararlar.’ diye insanların, kendine göre, garip oluşunun sebebini ifade etmiş. Hoca da bu kişiye cevaben: ’Sus bilgisiz, kimseler duymasın bu söylediğini. Baharlara bir şey diyen var mı?’ demiş. Ne kadar bu bir fıkra olsa ve bizleri güldürse de kimi gerçek yanı yok değil hani. İnsanoğlunun her şeyde bir tercihi, beğenisi olduğu gibi mevsimlerde de vardır. Bu da gayet doğaldır. Benim tercihim ve beğenim ise bütün mevsimlerdir. Yani bütün mevsimleri severim. Mevsimlerin (ilkbahar, sonbahar, yaz, kış) bünyesinde sakladığı hikmet dolu büyüsüne inanırım. Nitekim Allah Tealâ Kur’an-ı Mucizi’l-Beyan’ında: ’Öyle ya! Biz gökleri, yeri ve aralarındakileri; ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık ve şüphesiz o saat (kıyamet) mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara iyi davran.’(1) Kış mevsimini düşünün; ağaçlar yapraklarını dökmüş, nebatat (bitkiler) çer çöp olmuş, havalar soğumuş, hayvanat sanki yok olmuş, güneş ısısını ve ışığını kaybederek ölgünleşmiştir. Tabir yerinde ise doğa üzerindeki ziynetini atmış, soyunmuş, ölümün soğukluğunu tüm iliklerinde hissederek bir sona doğru yaklaşmış ve ölmüştür; fakat sonra noksan sıfatlardan münezzeh, kemâl sıfatlarla muttasıf olan, ilmi her şeyi kuşatıcı bulunan Allah (c.c.), ilkbaharda aşılayıcı rüzgârların yardımıyla yağmur yüklü bulutları gönderir, bir ölümden sonra tabiatı yeniden diriltir. Bu durum karşısında yaratılan ve sonsuz nimetler verilen insan düşünmeli, hikmetle çevresinde olup bitenlere bakarak ibret almalı, dünya hayatının ve yaşamının da tıpkı bu şekilde bir sona yaklaşacağını bilmelidir? Bu yönde Kur’an-ı Kerim’in muhtelif surelerinde ayet-i kerimeler mevcuttur. İsterseniz o ayetlerin bir kısmını aşağıya alalım:
’O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeleyici olarak yollayan Allah’tır. Nihayet onlar, ( rüzgârlar ) yağmur yüklü ağır ağır bulutları hafif bir şey gibi kaldırıp yüklendiklerinde, bakarsın Biz onları, ( yağmur yüklü ağır ağır bulutları ) ölü bir memlekete gönderip oraya su indirmişiz ve orada her türlüsünden ürün çıkarmışızdır. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız.’(2)
’O, ölüden diri çıkarır; diriden de ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.’(3)
’Allah, O’dur ki rüzgârları göndermiştir, derken bir bulut kaldırır; derken onu ölmüş bir beldeye sevk edip onunla ( yağmurla ) yere ölümünden sonra hayat vermekteyiz. İşte öldükten sonra dirilme böyledir.’(4)
’Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz; şu muhakkak ki, Biz sizi topraktan sonra nutfeden, (sperm) sonra alâka, ( yapışkan bir madde ) sonra uzuvları görünen veya görünmeyen bir et parçasından yaratmaktayız ki, size ( ne olduğunuzu ) anlatalım. Dilediğimizi de belli bir süreye kadar rahimlerde durdururuz. Sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız, sonra da olgunluk çağına gelmek için geliştiririz. Bununla beraber içinizden kiminizin canını alıyoruz, kiminizi de biraz bilgiden sonra bir şey bilmemek üzere ömrünün en kötü devresine getiriyoruz. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün; ama üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her dilber çiftten bitkiler bitirir.’(5)
’Şimdi bak!... Allah’ın rahmetinin eserlerine!... Yeryüzünü ölümden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O mutlaka ölüleri diriltir. Daha da her şeye gücü yetendir O!...’(6)
’Allah gökten bir su indirdi de onunla yeri ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyecek topluluk için bir ibretler vardır.’(7)
’Gece ile gündüzün değişmesinde, Allah’ın gökten rızk ( kaynağı yağmuru ) indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları çevirmesinde ( yönlendirmesinde ) aklı olan kavim içim birçok deliller vardır.’(8)
’İyi bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltir. Anlayasınız diye size ayetleri açıkladık.’(9)
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ayet-i kerimelerde Allah’ın, kış mevsiminde ölen yeryüzünü; rüzgârların yardımıyla taşınan yağmur yüklü bulutlarla, ilkbaharda tekrar dirilttiği bildirilmektedir. Bu ayeti kerimelerde dikkat edilmesi gerekli başka hususlar da vardır. Tıpkı Allah (c.c.) yeryüzünü bir ölümden sonra rahmetinin, şefkâtinin eseri olan yağmurlarla dirilttiği gibi biz insanları da ölümlerimizden sonra bu şekilde dirilteceği gerçeğidir. Dikkat edilmesi gereken bir başka önemli nokta ise bilgi bakımından ayetlerde çelişik ifadelerin bulunmamasıdır. Allah aynı paraleldeki konuları kapsayan ve farklı surelerde bulunan ayetlerde farklı üsluplar kullanmıştır. Kur’an’ın bu yönü de, O’nun Allah tarafından gönderildiği ve kesinlikle yine O’nun tarafından korunduğu ve sonradan tahrif edilmediğine önemli delillerdendir. Bu ayetler de bütün ayetler gibi inkârcıların, Kur’an-ı Kerim’i inkâr noktasındaki kof, akıldan ve bilimden uzak fikirlerini çürütmektedir. Misyonerler yüzyıllarca Kur’an-ı Kerim’de çelişkiler aramışlar; ama bulamamışlardır, asla ve kat’a bulamazlar da; çünkü Kur’an Allah tarafından indirilen ve ebediyyen korunan bir kitaptır. Sadece iftira atmaktan öteye geçememişlerdir. İncil’de ve Tevrat’ta birçok çelişkilerin olduğu bu din mensupları tarafından dahi bilinmektedir; fakat inatları, kibirleri vicdanlarına perde olmuştur.
* * * * * * * * * * * * * * * * * *
Türk Edebiyatı’nın bütün devirlerine baktığınız zaman hem nesirde (düzyazı) hem de nazımda (şiir) mevsimler konu edinmiştir. Gerek Klâsik (Divan) Edebiyat’ında gerekse Klâsik dışı batı kültürünün tesiri altında kalmış Yeni Türk Edebiyatı’nda doğa, doğanın mevsimlerle aldığı görünüm, farklı edebî türler ve bu edebî türlerde değişken içerik ve şekil üsluplarıyla resmedilmiş, çizilmiştir. Mevsimleri, özellikle sonbahar mevsimini; bu mevsimde doğanın içerisinde bulunduğu renkleri, şiirlerine konu edinen ve bu mevsimle hayat sürecini örtüştüren sembolik, şiirde musikiye kıymet veren, sararmış yapraklardan, guruplu kızıl ufuklardan dem vuran Ahmet HAŞİM Türk Edebiyat Tarihi’nde doğayı resmeden biraz realist biraz romantik; fakat kendini sembolik olarak tanıtan bir şairdir. Şiirlerini okuduğumuz zaman gerçekçi duygularla, her insanda değişik intibalar uyandıran bir atmosferle karşı karşıya kalırız. Bir nevî onun şiirlerinde kendi hayatımızdan bir şeyler bularak mazinin iç yakıcı hatıralarıyla uzaklara gideriz. Ahmet HAŞİM dendiği zaman onun ’ Merdiven’ şiiri aklımıza gelir:
MERDİVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak!...
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...
Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller.
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller.
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafidir ki rûha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Evet, sonbahar mevsimine girdiğimiz bu ilk ay eylülde içerisinde bulunduğumuz mevsim, bana bunları düşündürdü. Sizlere mevsimler acaba neler düşündürüyor? Allah yâr ve yardımcınız olsun... Selâm ve dua ile!
-------------------------
1. el-Hicr, 15/85.
2. el-A’raf, 7/57.
3. er-Rûm, 30/19.
4. el-Fatır, 35/9.
5. el-Hacc, 22/5.
6. er-Rûm, 30/50.
7. en-Nahl, 16/65.
8. el-Câsiye, 45/5.
9. el-Hadid, 57/17.
Mevsimlerin Düşündürdükleri!
Özlenen Rehber Dergisi 30. Sayı
Yazarımızın beğenimize sunduğu bu yazısında; ölümden sonra tekrar dirilişin hak olduğunu tabiat olaylarından yalnızca biri olan mevsimlerin değişimi ile izahata çalışmış, bizi tevekküli manada biraz daha düşünmeye sevk edecek ilginç bir yaklaşım sergilemiştir. Kendisini bu yazısından dolayı kutluyorum. Saygılarımla Salih