Bir önceki yazımızda mü’minin davranış özelliklerini ele almış ve mü’minin özelliklerinden birinin de iyiliğin yayılması, kötülüğün ortadan kaldırılması (el-emr-u bi’l-ma’ruf, ve’n-nehy-u ani’l-münker) için çalışmak olduğunu ifade etmiştik. İyiliğin tarifi Kur’ân-ı Kerim’de şu şekilde yapılmaktadır: ’İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır!’(1) Ayet-i kerimenin tarifince iyilik eşittir İslâm dini olduğuna ve tebliğ de ilâhî vahyi, yani Allah’ın emirlerini kullarına duyurmaktan ibaret olduğuna(2) göre, tebliğ, iyiliği yaygınlaştırma, kötülüğü ortadan kaldırma faaliyetlerinin özüdür.
Bu itibarla tebliğ asıl olarak peygamberlerin görevidir. Ancak, Cenâb-ı Allah, mü’minlerin de bu görevi üstlenmelerini istemekte ve şöyle buyurmaktadır: ’Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız?’(3) ’Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.’(4) Biz bu yazımızda tebliğci de bulunması gereken özellikleri ana hatlarıyla izah etmeye çalışcağız.
’ İnanılırlık ve menfaat (karşılık) beklememe: Gerek sosyal hayattaki tecrübeler, gerekse yapılan araştırmalar, inanılır kişilerden gelen tebliğ ve telkinlerin muhatap olanlarda daha etkili olduğunu, inanç ve tutumların değişmesi yönünde olumlu rol oynadığını göstermektedir. Tebliğciyi inanılır kılan faktörler ise, muhatap nazarındaki saygınlığı ve güvenilirliğidir. Bu saygınlık ve güvenilirlik de öncelikle tebliğcinin sahasında yeterince bilgi sahibi olmasına, daha sonra da tutum ve davranışlarında samimi olmasına bağlıdır. Yeterli bilgiye sahip olmadan yapılacak tebliğ, ne kadar samimi olunursa olunsun baştan yanlış bir faaliyet olduğu gibi; samimi olmayan bir tebliğci de ne kadar bilgili olursa olsun, istenilen neticeye ulaşamayacaktır. Tebliğcinin güvenilirliğini belirleyen en önemli faktör ise, onun tebliğ ve telkinlerinden hiçbir menfaat ya da dünyevî karşılık beklememesidir. Bu konunun öneminden ve yapacağı etkiden dolayı Kur’an’da birçok ayette peygamberlerin tebliğ ve davetlerine karşılık bir ücret istemediklerini(5) ve istenilmemesi gerektiği(6) ifade edilmektedir.
’ Söz ve Davranış Birliği: Söz ve davranış birliği eğitim açısından olduğu kadar tebliğin etkinliği açısından da önem arz eden ve tebliğcide bulunması gereken vasıflardandır. Yüce Allah bununla ilgili olarak: ’Ey îman Edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında büyük bir gazaba sebep olur.’(7) ’İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?’(8) buyurarak bu noktaya dikkat çekmekte ve yapmadığı şeyleri söyleyenleri kınamaktadır. Peygamber (s.a.v) Efendimiz de emrettiği bir iyiliği önce kendisi yapar, yasakladığı bir kötülüğü de önce kendisi yasaklardı.(9)
Söylenen sözlerin davranışlarla teyit edilmesi, yani söz ve davranış uyuşması, kişinin şahsiyet ve karakterinin sağlamlığı, bütünlüğü ve istikrarı açısından olduğu kadar, o kişinin inandırıcılığı, tebliğinin muhatabına tesiri açısından da önemlidir. Çünkü soyut sözlerin ve kuru ideal kavramların insanlarda kalıcı etki yapması mümkün değildir.
’ Muhatabı Tanıma: İnsanların inanç ve tutumlarını değiştirmeye yönelik tebliğin etkili olabilmesi için, önce onların inanç ve düşünce yapısının, bunları besleyen kaynakların, kişilik özelliklerinin, düşünce, zekâ ve eğitim seviyelerinin, sosyolojik, ekonomik ve psikolojik durumlarının iyi bilinmesi gerekir. Çünkü çok yönlü ve karmaşık bir yapıya sahip olan insanı tanımadan, ona yönelik bir faaliyette başarılı olmak mümkün değildir. Muhatabın tanınması tedaviden önce hastalığın teşhisi demektir.
Kur’ân-ı Kerim’e bu açıdan bakıldığında, onun, tebliğin muhatabı konumundaki insanı çeşitli açılardan tanıtmaya önemli bir yer verdiği ve tanımanın gerekliliğine de işaret ettiği görülmektedir. Ayrıca pek çok âyette inanç özelliklerine göre insan topluluklarından, tebliğ karşısındaki tutum ve tavırlarına göre insan ve insan gruplarından, insanların ya da toplumların inanç ve düşünce yapılarından ve bunların kaynaklandığı nedenlerden, aklî ve zihinsel durum ve seviyelerinden bahsedilerek, insan yani muhatap unsuru tanıtılmakta ve tebliğcinin muhatabını tanımasının önemi vurgulanmaktadır.
Kur’ân-ı Kerim’in muhatabı tanımaya verdiği önemi, Mekkelilere hitap eden âyet ve surelerle, Medinelilere hitap edenler arasındaki farklılıkta da görmek mümkündür. Mekkî sureler daha çok inanç ve ahlâk konularından bahsederken, Medenî surelerin daha çok ibadet ve muamelât, yani hukuki konulardan bahsettiğini görmekteyiz. Çünkü Mekke’de Rasûlullah Efendimiz çoğunluğu inanmayan bir toplumla karşı karşıyayken, Medine’de kendisine tam bir sevgi ve îmanla bağlı bir toplulukla karşı karşıyaydı. Mekkî surelerle Medenî sureler arasında konu bakımından farklılık mevcut olduğu gibi üslup bakımından da farklılık mevcuttur. Mekkî surelerdeki âyetler oldukça kısa ve vecizdirler. Çünkü Mekkelilere tebliğ yapmak imkânsız denecek kadar zordur.
Peygamber Efendimizin uygulamalarına bakıldığında da, O’nun (s.a.v), muhatabını önceden iyi tanıyarak tebliğde bulunduğuna şahit olmaktayız. Zira değişik kişiler tarafından sorulan aynı anlamdaki sorulara, soran kişinin durumuna, bulunulan yere ve zamana göre değişik cevaplar vermiştir. Yine Muaz bin Cebel’i Yemen’e vali ve tebliğci olarak gönderirken ona: ’Sen Ehl-i Kitap bir topluma gidiyorsun’(10) diyerek muhatap olacağı toplum hakkında onu bilgilendirmesi ve bir hadis-i şerifte: ’İnsanlarla akıllarına, seviyelerine göre konuşun.’(11) buyurması, tebliğde muhatabı tanımanın gereğine işaret etmekte ve buna Efendimiz’in verdiği önemi göstermektedir.(12)
(Not: Tebliğcide bulunması gereken diğer özelliklere kalınan yerden ileriki sayılarda devam edeceğiz.)
Kaynakça:
1. el-Bakara, 2/177.
2. Şanver, Mehmet, Kur’an’da Tebliğ ve Eğitim Psikolojisi, Pınar Yay., s. 24.
3. Âl-i İmran, 3/110.
4. Âl-i İmran, 3/104.
5. Bkz.: Eş-Şuara, 26/109, 127, 145, 164, 180; Yûnus, 10/72; Hûd, 11/29, 51; Yûsuf, 12/104; Yâsîn, 36/21.
6. Bk.: El-En’am, 6/90; Yûsuf, 12/104; el-Furkan, 25/57; es-Sebe, 34/47.
7. es-Sâf, 61/2-3.
8. el-Bakara 2/44.
9. Kâdı İyaz, eş-Şifa.
10. Buharî, Zekât 4; Müslim, Îman 129.
11. Ebû Dâvûd, Edeb 23.
12. Bu yazının hazırlanmasında temel kaynak olarak, Mehmet Şanver’in ’Kur’an’da Tebliğ ve Eğitim Psikolojisi’ adlı eserinden yararlanılmıştır.
Mübelliğin Özellikleri
Özlenen Rehber Dergisi 30. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.