İslâmî literatürde ibadetin biri genel, diğeri özel olmak üzere iki anlamı vardır. Genel anlamda ibadet, mükellefin Allah’a karşı duyduğu sevgi ve saygının bir sonucu olarak O’nun rızasına uygun davranma çabası ve bu şekilde yapılan iradî davranışları ifade eder. Böylece tamamen dinî olan görevlerden başka, Müslüman’ın Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yaptığı her fiil de ibadet olarak nitelendirilir. Bu amaçla fert ve toplum yararına gerçekleştirilen her iş dinî ve manevî bir anlam kazanır. Özel anlamda ibadet ise, mükellefin yaratanına karşı saygı ve boyun eğmesini simgeleyen, Allah ve Rasûl’ü tarafından yapılması istenen belirli davranış biçimleridir. İslâm’ın temel şartlarını teşkil eden namaz, oruç, zekât ve haccın yanında kurban kesme, itikâf, dua, Kur’an okuma, hayır ve infakta bulunma gibi davranışlar terim anlamıyla ibadetin en bilinen örnekleridir.(1)
Yukarıdaki tanımlarda da geçtiği gibi ibadetler, mükellefin, yani akıllı ve ergenlik çağına gelmiş, diğer bir ifadeyle çocukluk devresini geride bırakmış insanın fiilleridir. O halde şöyle bir soru akla gelebilir: ’Madem ibadet çocukluktan çıkmış insanların filleri, neden çocukla ibadet kelimelerini yan yana kullanıyoruz?’ Evet, bir insan ergenlik çağına ulaşmadan aklı, dinin emir ve yasaklarını tam anlamıyla kavramada yetersizdir ve bu yüzden ibadetleri yapmakla sorumlu değildir; fakat anne ve babası çocuğuna ergenlik çağına ulaşmadan ibadet öğretimini de içinde barındıran din eğitimini vermekle yükümlüdürler. Diğer yandan insanın her hangi bir şeyi öğrenmesi de aşama aşama gerçekleşir. Nasıl ki insanoğlu emeklemeden yürümeyi, anlamsız sesler çıkarmadan konuşmayı öğrenemiyorsa, çocuklukta alışkanlık kazanmadan, ergenlikte ibadetlerini gereğince yapmayı da bir anda öğrenemez.
Biz de bu yazımızda çocuklarımıza ibadet alışkanlığı kazandırırken dikkat edilmesi gereken bazı noktalara temas edeceğiz.
Müslüman’ın fert ve toplum yararına yaptığı her işin ibadet sayıldığını yukarıdaki tariflerde açıklamıştık. Çocuğa öncelikle ana babaya, arkadaşlara, komşulara, yaşlılara, özürlülere... Kısacası tüm insanlara iyilik yapmanın dinimizce ibadet olarak kabul edildiği ve yapılan iyiliklerin mükâfatını Yüce Allah’ın hem bu dünyada, hem de ahirette bol bol vereceği bilincinin kazandırılmasına gayret edilmelidir. Bunun yanında yemeğe başlarken besmele ile başlanması, sağ elle yenmesi, bitiminde elhamdülillâh denilmesi gibi yeme içme adabı, topluluk içindeyken dinleme ve konuşma adabı, temizlik alışkanlığı, selâmlaşmanın öğretilmesi gibi konular, günlük hayatta yeri geldikçe çocuğa hatırlatılmadır. Zaten büyük bir öğrenme arzusu içinde bulunan çocuk, büyüklerinde, özellikle ana babasında ne gördüyse taklit ederek sürekli kendiliğinden öğrenme faaliyeti içerisinde olacaktır. Bu davranışları aile büyüklerinin, çocuğun göreceği şekilde uygulaması, öğretimin büyük kısmını kendiliğinden sağlayacaktır. Geriye çocuk bunları uygulamadığında, tatlı dille uyarmak, yaptığında ne gibi faydaları olacağını anlatmak ve uyguladığında da zaman zaman çeşitli şekillerde ödüllendirmek, takdir etmek kalır ki, anne babanın bunları da titizlikle uygulamaları gerekir. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz onca vazifesine rağmen etrafındaki çocukların hareketlerine daima dikkat etmiş ve onları iyi ve güzel davranışları yapmaya yönlendirme konusunda en ufak bir fırsatı bile ihmal etmemiştir. Mesela, Ömer bin Seleme’ye yemek yerken: ’Ey çocuk, yemeğe besmeleyle başla, sağ elinle ve önünden ye.’(2), Hz. Enes’e: ’Yavrucuğum! Evine girdiğin zaman evde bulunanlara selâm ver, bu hem sana hem onlara bereket getirir.’(3) sözlerini ve hasta olan Sa’d bin Ubade’yi ziyarete giderken henüz çocuk yaşta olan Üsame bin Zeyd’i yanında götürmesini (4) bu hususlara örnek olarak verebiliriz. (5) Anne, babalar da çocuklarına bu güzel davranışları ve ibadetleri kazandırma konusunda uyanık olmalı, her fırsatı değerlendirmeye gayret etmelidirler. ’Çocuktur, büyüyünce doğrusunu öğrenir.’ gibi gerekçelerle yanlış olan davranışlarını görmezden gelme yanlışına düşmemelidirler.
İbadet öğretiminde dikkat edilmesi gereken en önemli husus, çocuğun yaşına ve öğrenebilme seviyesine dikkat etmektir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: ’İnsanlarla akıllarına, seviyelerine göre konuşun.’(6) buyurmaktadır. Çocuğa öğrenmekte zorlanacağı bilgi ve davranışları zorla öğretmeye kalkmamaktır. Böyle bir davranışla hem çocuğa istenilen şeyler öğretilememiş olur (çünkü seviyesinin üzerindedir), hem de çocuğun ibadetten soğumasına neden olur. Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin Ebu Musa ve Muaz bin Cebel’i (r.anhüm) Yemen’e gönderirken onlara söylediği: ’İnsanları dine (tatlılıkla) davet edin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun, geçimsiz olmayın.’(7) sözleri çocuk olsun yetişkin olsun insanlara dini hususları öğretirken uyulması gereken temel prensibi ortaya koymaktadır.
Eğitimde zaman ve mekân faktörleri de çok önemlidir. Çocukların ibadetle ilgili soruları ganimet bilinmelidir. Çocuk, merak etmezken ya da kafası başka şeylerle meşgulken, bir ibadeti öğretmeye çalışmaktansa, çocuğun sorduğu ve öğrenmek istediği zaman öğretmeye çalışmak çok daha verimli olacak, yani çocuk, daha az çabayla öğretileni öğrenecektir. Bunun için ebeveyn işten yeni gelmiş, çok yorgun bile olsa bu tür soruları cevapsız bırakmamalıdır.
Çocuk, gördüğü, duyduğu, okuduğu kısacası hakkında biraz da olsa bilgi sahibi olduğu şeyleri merak eder. Hiç duymadığı, görmediği bir şeyi merak etmesi elbette düşünülemez. Çocukların camiye götürülmeleri, abdest alırken onların göreceği şekilde alınması, Ramazan’da sahura kalkıldığında onların da uyandırılması gibi davranışlar, onların bu ibadetleri merak etmelerine yol açtığı gibi; yapanları model alarak ve sorular sorarak kompleks şekilde öğrenmelerine yol açacaktır.
İbadetler içinde öğretimi en çok zaman alan ve en önemlisi kuşkusuz namazdır. Namazın şekil şartları bakımından tam olarak öğrenilebilmesi için bile birçok konunun öğrenilerek birleştirilmesi gerekir ki, bu da haliyle uzun bir zaman alacaktır. Bu nedenle çocuğun kılmakla sorumlu olacağı yaşa geldiğinde namazı kendisinin öğreneceği zannına kapılmak, ebeveynin kendini kandırmasından ve çocuğuna yazık etmesinden başka bir şey değildir. Efendimiz (s.a.v) de bunları göz önünde bulundurarak çocuk yedi yaşına geldiğinde ona namaz kılmayı öğretmeyi, on yaşına geldiğinde hâlâ kılmıyorsa cezaya başvurulmasını tavsiye etmiştir.(8) Bu hadis-i şerif çok değişik açılardan tetkik edilebilecek niteliktedir ve günümüzde uzun araştırmalar sonucu ortaya konabilen pek çok pedagojik ilkeyi de içinde barındırmaktadır. Kısaca işaret edecek olursak, yedi yaş çocuğun mümeyyiz olduğu, eğitim biliminin diliyle somut işlemler dönemine girdiği, dolayısıyla sistemli öğrenmelerin yapılabilmeye başladığı çağdır. O yüzden çocuklar bu yaştan önce okula alınmazlar. Peygamber’imiz namaz öğretimi için üç yıl gibi bir zamanı ön görmektedir. Bu zaman dilimi de çocuğun abdesti, sure ve duaları, namazın kılınışını, abdesti ve namazı bozan durumları ve namazla ilgili diğer hükümleri öğrenebilmesi için oldukça makul bir süredir. Öğretim sürecince Efendimiz (s.a.v), cezadan söz etmemektedir. 3 yıl boyunca cezaya başvurmadan, takdir ve teşvik edilerek öğretildiği halde, 10 yaşında hâlâ çocuk namaz kılmayı alışkanlık haline dönüştürmemişse cezalandırmayı tavsiye ediyor ki, bu da çocuğun dünyada ve ahirette namaz kılmamaktan dolayı uğrayacağı zarar göz önünde tutulduğunda, onun için azap değil rahmettir. Ayrıca çocuk gelişimi uzmanlarınca ortaya konmuştur ki, 10 yaş, çocuk için altın yaş kabul edilir ve o zamana kadar çocuğun anne, babasına ve çevresine karşı en uyumlu olmaya çalıştığı, en sorunsuz çağıdır. Bu yaş diliminde bile uyumsuzluk problemi gösteren bir çocuk için cezalandırmaya başvurmak, başka yöntem kalmadığı için kaçınılmaz olacaktır.
Hadis-i şerifte:: ’Yedi yaşında çocuğunuza namazı öğretin, emredin’ ifadesi, yedi yaşına geldiğinde namazı tam ve doğru olarak kılmayı öğretin anlamındadır. Yoksa yedi yaşına kadar namazla ilgili hiç bir şeyi öğretmeyin, o yaşa gelince öğretmeye başlayın, anlamında değildir. O zamana kadar da ebeveyn camide ya da evde namaz kılarken çocuğunun da yanında bulunmasına izin vermeli, bilinçsizce ya da oyun amaçlı da olsa kendisini taklit ettiğinde, bu hareketini takdir ettiğini bir şekilde belli etmelidir.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin çocukları namaza alıştırma konusundaki gayretleri ile ilgili pek çok rivayet mevcuttur. Birçok kere torunu Ümame’yi omzuna alarak mescide gelir ve o şekilde namaz kıldırırdı. Hz. Enes ve Hz. İbn Abbas’tan gelen rivayetlerde de, Peygamber’imizin onlara çocukken evde ve mescitte namaz kıldırdığı yer almaktadır. Örnek olarak Hz. Enes’ten gelen şu rivayeti verebiliriz: ’Ben, annem ve teyzem Ümmü Haram evdeyken Rasûlullah (s.a.v) çıkageldi. Bir müddet sonra: ’Kalkın size namaz kıldırayım.’ dedi. Beni sağ tarafına aldı ve öylece namaz kıldırdı. Namazdan sonra bize dua etti. Daha sonra annem: ’Ya Rasûlullah! Şu küçük hizmetçiniz için de dua etseniz.’ dedi. Nebi (s.a.v.) benim için duada bulunarak duasını şöyle tamamladı: ’Allah’ım! Onun malını ve neslini çoğalt ve mübarek eyle.’(9)
Namaz öğretiminde özellikle başlangıçta kolaylaştırıcı bazı uygulamalara da yer verilebilir. Rivayete göre Hz. Hüseyin (r.a.) Efendimiz çocukları namaza alıştırırken öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birlikte kılmalarına izin vermiş, kendisine: ’Niçin vakti dışında namaz kıldırıyorsun?’ diye itiraz edildiğinde: ’Bu onların namazdan uzak kalmalarından daha hayırlıdır.’ cevabını vermiştir.(10)
Peygamber Efendimiz (s.a.v), ileriki hayatlarında zorluk çekmemeleri ve oruç ibadetine alışmaları için duruma göre çocuklara oruç da tuttururdu. Zeyd bin Sabit, henüz 11 yaşlarındayken, Rasûl-i Ekrem ile birlikte oruç tutmak için sahura kalktığını ve sahurdan sonra birlikte namaz kıldıklarını haber verir. Hz. Enes de bazen oruç tutmak için Efendimiz (s.a.v)’le beraber sahura kalktıklarını, Peygamber’imizin isteği üzerine Zeyd bin Sabit’i de çağırdığını haber vermektedir.(11) Sahabe-i Kiram da çocuklarını oruca alıştırmak için tam bir gayret içinde olurlardı. Oruç tutan çocuklar acıkıp da oruçlarını bozmak istediklerinde, onları oyuncaklarla oyalar ve orucu tamamlamaya alıştırırlardı.(12)
Özellikle üç ayların içinde bulunduğumuz ve Ramazan ayının yaklaştığı şu günleri değerlendirip, çocuğumuzun ibadet eğitimine daha fazla önem vermemiz gerekmektedir. Kandil geceleri öncesi ve Ramazan’da tutulacak oruçlarda, oruç tutmasa bile çocuklarımızı sahura kaldırmak, Kandil ve Ramazan gecelerinde cami ve mescitlere çocuklarımızı da götürmek, oradaki sohbetlerden istifade etmesini, dua etmeyi öğrenmesini ve namaza alışmasını sağlamak için bu zaman dilimi büyük bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirenlerden olalım.
Kaynakça:
1. TDV İslâm Ansiklopedisi, ’İbadet’ maddesi.
2. Buharî, Et’ime 2; Müslim, Eşribe 129.
3. Tirmizi, İsti’zan 10.
4. Buharî, Merda 15.
5. Başka örnekler için bakınız: Demir, Bekir, Peygamber Efendimizin Çocuklara Davranışları, Adım Yay.
6. Ebû Dâvûd, Edeb 23.
7. Buharî, Megazi 60; Müslim, Cihad 7.
8. Ebû Dâvûd, Salât 25; Tirmizî, Salât 299.
9. Müslim, Mesacid 268.
10. TDV İslâm Ansiklopedisi, ’İbadet’ maddesi.
11. Demir, Bekir, a.g.e., s. 113.
12. Demir, Bekir, a.g.e., s. 113.
Çocuk ve İbadet
Özlenen Rehber Dergisi 30. Sayı
bu yazı ıcın cok tesekkur ederım bır koyde ımamlık yapıyorum cocukların namaza gelıp gelmemesıyle ılgılı cemaatle tartısma ıcerısındeydık yazıyı okudum mustefıd oldum allah razı olsun selamlar