Dinimizde özel bir yeri olan mübarek gecelerin ihyası, biz Müslümanların, Rabb’imize karşı kulluk vazifelerini kâmilen yapıp yapmadığımız hususunda kendimizi bir muhasebeye çekme fırsatı ve görevlerimizi yeniden hatırlatma imkânı bulmamız noktasında büyük bir öneme haizdir. Bu gecelerden birisi de şâban ayının on dördünü on beşine bağlayan gece yani Berâet Gecesi’dir.
Bu geceye; bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle ’mübarek’; kulların günahlarının affolunması ve temize çıkarılmaları sebebiyle ’berat’; kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle ’rahmet’; bu geceyi iyi değerlendiren kulların seçilerek salih kulların arasına alınması sebebiyle de ’berae ve sakk’ adı verilmiştir.
Kur’ân’ı Hakîm’de ve hadis-i şeriflerde şânından bahsedilen ’Berat Gecesi’nin hikmet ve fazileti şu beş esasta toplanmıştır:
1- Her önemli, muhkem iş bu gecede ayrılır. Bir sene müddetle olacak hadiseler, rızıklar, eceller, hastalıklar, zelzeleler ve harpler vs. bu gece hükme bağlanıp, Allah’ın izniyle, bu işleri görecek meleklere telsim olunur.(1)
2- Bu gecede yapılan ibadetin fazileti çok büyüktür. Bu yüzden dolayı Peygamber’imiz (s.a.v.) bu gece her zamankinden daha çok ibadet ve taatte bulunmuşlar ve şöyle buyurmuşlardır: ’Şaban ayının yarısı gecesi (Berat) oldu mu, onu ibadet ve taatle geçirin, gündüzünde de oruç tutun.’(2)
3- Hak Teâlâ bu gece rahmetini bol bol indirir ve ihsan eder. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: ’Allah Teâlâ bu gece güneşin batışından itibaren dünya semasına rahmetle tecelli eder ve şöyle buyurur: ’Yok mu istiğfar eden, onu mağfiret edeyim, yok mu rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu hastalığa yakalanan ona afiyet vereyim!?...’ ’Yok mu şunu isteyen, yok mu bunu isteyen?..’ diye ta fecre kadar devam eder.’(3)
4- Bu gece müminler için af ve mağfiret gecesidir. Bu gecede pişmanlık ve samimiyetle tövbe edenlerin günahları bağışlanır. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: ’Allah (c.c.) bu gecede Benî Kelb Kabilesi’nin koyunlarının tüyleri sayısınca insanları cehennemden kurtarır. Ancak kendisine şirk koşanların, Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenlerin, akrabaları ile münasebetleri kesenlerin, gururlu ve kibirlilerin, ana-babasına asi olanların ve içki içmeye devam edenlerin yüzüne bakmaz.’(4)
5- Bu gecede Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’e şefaatin tamamı verilmiştir. Peygamber’imiz (s.a.v.) şâbanın on üçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat niyaz etti, üçte biri verildi, on dördüncü gecesi niyaz etti üçte ikisi verildi, sonra on beşinci gecesi niyaz etti hepsi verildi.(5)
Rabb’imize sonsuz hamd ü senalar olsun ki bizleri de Habîb’inin ümmetinden eyledi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) Efendimiz’in şefaat hakkında gördüğü bir rüya, başlarımızı secdelerden kaldırmadan ne kadar hamd ve şükürde de bulunsak bu nimetin hamdini ve şükrünü eda edemeyeceğimizi gösteriyor:
Hz. Ömer (r.a.) anlatıyor: ’Rasûlullah (s.a.v.) ahireti şereflendirdikleri zaman, Hz. Ebu Bekir bir rüya gördü. Uykusunda öyle şiddetle ağladı ki kapısı önünden geçerken ağlamasını işittim. Merak edip kapısını çaldım. Kapıyı açtı, gözlerinin yaşı, şakaklarının üzerinden akıyordu. Sordum ki: ’Ya Ebâ Bekr! Niçin bu kadar ağladınız?’ ’Benim için Ashab’ı topla, gördüğüm rüyayı onlara haber vereyim’ dedi. Ben de haber verdim, cümlesi geldi. Hz. Ebu Bekir buyurdular ki: ’Gördüm ki kıyamet kopmuş, insanlar hesap yerine sevk olunuyor. Bir bölük mevki sahipleri gördüm, minber üzerinde yüzleri parlak, yıldız gibi parlıyor. Bir meleğe sordum:
- Bunlar kimlerdir?
- Bunlar peygamberlerdir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’i bekliyorlar. Zira şefaat etme yetkisi O’nun elindedir.
- Rasûlullah (s.a.v.) nerededir?
- Arşın kenarındadır.
- Beni ona götür. Ben O’nun hizmetçisi ve arkadaşıyım.
Melek beni Rasûlullah (s.a.v.)’in huzuruna götürdü. Gördüm ki mübarek başı açık, sarığını arşın önüne koymuş, ridası ile belini bağlamış, sağ eli arşın kenarında, sol eli cehennemin kapısının halkasında, istiğase edip, şöyle diyor: ’Ya Rabb’i! Ümmetime merhamet buyur. Onların içinde âlimler var, evliya var, salihler var, mücahitler var.’ Allah Teâlâ’dan nida geldi ki: ’Ya Muhammed! İtaat edenleri söylersin. Asileri, fasıkları, şarap içenleri, zalimleri faiz yiyenleri, zina yapanları, kan dökücüleri zikretmezsin.’ Rasûlullah (s.a.v.): ’Ya Rabb’i! Onlar Senin buyurduğun gibidir; fakat onlarda müşrik, sana oğul isnat edici ve puta tapan, tevhidden dönücü yoktur. Ümmetim üzerine şefaatimi kabul eyle. Gözlerimden akan yaşlara acı!’ deyip yalvarmaya başladı. Ben Efendimiz’e aşırı sevgimden ve kıyamadığımdan dedim ki: ’Ya Rasûlallah! Niçin bu kadar ağlıyor ve yalvarıyorsunuz? Kendinizi çok yoruyorsunuz.’ Mübarek başını kaldırdı, sol eli cehennemin kapısının halkasında idi, cehennem kapısını bağlayıp buyurdu ki: ’Ya Ebâ Bekr! Rabb’imden ümmetimi sordum, yalvarmam aşırı olduğu için, Rabb’im şanına uygun olarak ümmetimi bana bağışladı. Benim ümmetim üzerine üzüntümü kaldırdı.’
Ben soracaktım ki: ’Ya Rasûlallah! Hak Teâlâ bazısını mı bağışladı, yoksa hepsini mi bağışladı?’ sen kapıyı çaldın, ben uyandım. Hz. Ebu Bekir bu sözü söylediği anda, evin içinden bir ses işittik: ’Hepsini bağışladı ya Ebâ Bekr! Yalnız bir mü’mini kasten öldürenleri bağışlamadı.’ Hepimiz kalkıp, Allah Teâlâ’ya hamd ettik ki, bizleri böyle bir peygamberin ümmetinden eyledi.’(6)
Hz. Âişe (r.anhâ) anlatıyor: Şaban ayının on beşinci gecesi, uyandığımda Rasûlullah (s.a.v.)’i yanımda bulamadım. Kendi kendime: ’Belki diğer ailesinin yanına gitti.’ dedim. Bunun üzerine evden çıkıp mescide uğradım. Onu mescitte secdede şöyle dua ederken gördüm: ’Ey Allah’ım! Sana bütün azalarım ve ruhum secde etti. Kalbim Senden emin oldu. İşte şu elimdir. Onunla ben kendime kötülük yapmadım... Yüzüm kendisini yaratan ve suretlendiren, kendisine görme ve işitme organları yaratana secde etti.’ Sonra Rasûlullah (a.s.) başını kaldırarak şöyle niyazda bulundu: ’Ey Allah’ım! Bana şirkten arınmış bir kalp ver, kâfir ve şaki olmasın, her türlü kötülükten beri olsun.’ Sonra tekrar secde etti. Rasûlullah’ın secdede şöyle dediğini işittim: ’Senin öfkenden rızana, azabından affına, Senden Sana sığınırım. Sen Kendine sena ettiğin gibi Ben Sana sena edip Senin senalarını sayamam. Ben kardeşim Davud’un ’yüzümü toprağa, Ulu Allah’ım için koydum. Yüce Allah’ımın beni bağışlaması yaraşır.’ dediği gibi derim.’(7)
Bu hadis-i şeriften Berat Gecesi’nde Rabb’imize nasıl dua edeceğimizi ve nasıl yalvarmamız gerektiğini alışıyoruz.
Hakkında bu kadar hadisler bulunan bu mübarek gece ve diğer mübarek gecelerin Müslümanlar tarafından ihyasını içlerine sindiremeyen, kulların Cenâb-ı Hakk’a yönelmelerini, günahları için tövbe etmelerini, ibadet etmelerini hazmedemeyen bir takım insanlar: ’Bu geceler de ihya edilir mi, kutlanır mı, bu gecelerin diğer gecelerden ne farkı var?’ gibi boş sözlerle Müslümanların kalplerine şüphe tohumu ekmeye çalışmaktadırlar. Bu tür insanların nakıs görüşlerine karşı dikkatli olmamız gerekir. Biz Müslümanlar bu gibi yanlış görüş ve akımlara kapılmamalı ve ayık olmalıyız. Dinimizi kimden, nereden, hangi kaynaktan öğrendiğimize dikkat etmeliyiz. Aksi takdirde ihyası kaçınılmaz olan Berat Gecesi ve diğer mübarek geceleri gafletle geçirip, o rahmetten, lütuf ve ihsanlardan mahrum kalır ve kendi nefislerimize zulmetmiş oluruz.
Bu münasebetle bu rahmet gecelerini ihya etmeye çalışalım. Kur’an tilavet edelim, zikrullah, tevbeler, salâvatlar okuyalım, sadakalar vererek, kaza namazları kılarak geceyi değerlendirelim, teheccüd ve nafile namazlarla da bu geceyi dolu dolu ibadet ve taat şenliğinde idrak etmeye çalışalım. Bütün Müslümanların berat kandili mübarek olsun. Âmin!
’Cenâb-ı Hakk’ı sevmenin alâmeti, O’nun emirlerini geciktirmeden yapmaktır.’
Hz. Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.)
Kaynakça:
1. Tefsir-i İbn-i Kesir, 6/245.
2. İbn Mâce; et-Tâc, 2/93.
3. İbn Mâce
4. et-Terğib ve’t-Terhib, 2/118.
5. Elmalı Tefsiri, Duhan suresi 3. âyet.
6. Ravdat’üs-Sekayik
7. Mükaşefetü’l-Kulûb, İ. Gazalî, s.684.
Berat Gecesi ve Fazileti
Özlenen Rehber Dergisi 30. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.