Özlenen Rehber Dergisi

30.Sayı

Kitap-hikmet-irfan

Necati YÜKSEL Özlenen Rehber Dergisi 30. Sayı
Hz. Allah (c.c.) insanı mükemmel bir varlık olarak yaratıp (1) meleklerine tasdik ettirdi. Onu yeryüzünde kendi adına bütün işleri yürütecek halife tayin etti. İlk insan Hz. Âdem’i (a.s.) peygamberlikle görevlendirdi.(2) Ona on sahifelik bir kitap halinde emirlerini bildirdi ve bu emirleri uygularken karşılaşacağı engelleri kolay aşabilmesi için de hikmet verdi.

Her Rasûl ümmetine Hz. Allah’ın kendisine vahyettiği kitabındaki emirlerini tebliğ etmiştir. Kitapların tamamı yüz dört tanedir. Yüz tanesi sahife halinde olup, dört tanesi büyük kitaplardır. Sahifeler şu peygamberlere inzal olunmuştur: Hz. Âdem (a.s.)’a on sayfa, Hz. Şit (a.s.)’a elli sayfa, Hz. İdris (a.s.)’a otuz sayfa, Hz. İbrahim (a.s.)’a da on sayfa. Büyük kitaplar da şu peygamberlere verildi: Zebur Hz. Davud (a.s.)’a, Tevrat Hz. Musa (a.s.)’a, İncil Hz. İsa (a.s.)’a, Kur’ân-ı Kerîm de Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize.

Kitaplar Hz. Allah (c.c.)’nun insanlara bildirdiği bütün emirleridir. Kitaplara inanmak îmanın üçüncü şartıdır. İnsanlık bunlara uymaya mecburdur. İdare bunlarla olur. İbadetler bunlarla yapılır.

’Kur’an; Allah Teâlâ tarafından Habîb-i Edîb-i Kibriyâ’sı, Sultan-ı Enbiyâ Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimize Ârabî, mânâsı Rabbânî olarak indirilen kitap, mushaf, kelâmullahtır.’ (Elmalılı Hamdi Yazır)

Kur’ân-ı Kerîm Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in en büyük mucizesidir. O, bize geçmiş ümmetlerden, yaşantımızın nasıl olması gerektiğinden ve gelecekten (dünya ve âhiret) haber vermektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’den önce indirilen diğer kitaplar insanlar tarafından bozulmuştur. Son kitap olan Kur’ân-ı Kerîm ise tahrif edilmekten ebedî olarak muhafaza edilmiştir. ’Şüphe yok ki, o Kur’an’ı Biz indirdik Biz. Ve muhakkak ki, onun için muhafız olanlar da Bizleriz.’(3)

Âyet-i kerîmelerin zâhirî manaları olduğu gibi işaret ettiği batınî mânâları da vardır. Bir de matlaı (iç ve dış mânâların birleştiği nokta) ve haddi vardır. Âyetlerin mânâsını insanlar, ruh derinliği, ilmî seviyeleri, anlayış dereceleri ve niyetleri doğrultusunda farklı farklı anlayabilmektedirler.

’Şayet Allah Teâlâ kalplerinize vurulan kilitleri açsaydı ancak böylelikle Kur’ân’daki derin mânâlara sizi muttali kılardı. Onun ilim ummanına dalar, başkasına muhtaç olmazdınız. Allah katında (kitabında) saklı mânâları anlama duygusunu bir kimseye ihsan ederse, ona her harfin tevilini, tefsirini de ihsan etmiş olur. Sonra o yazılan bütün harflerin kendisine has bir incelik taşıyan ilmini de öğrenir. İster ulviyâtta ister süfliyâtta, ister arşta ister kürsüde, ister semada ister hava boşluğunda, ister yerde ister yerin derinliklerinde olsun...’ (İbrahim Dusûkî)

’Kur’ân-ı Kerîm, bu âlemin maddî ve fânî şeyleri için okunmayı hiç istemez, hatta cennet için bile. Kur’an nasıl cennete bedel olabilir ki! Cennet mahlûk, Kur’an ise ezelî ve ebedîdir. Kur’ân’dan beklenecek en büyük fayda; Rabb’in varlığını, birliğini bilmek ve O’nun kitabındaki mânâyı candan anlamaktır.’ (Muhammed Cerîrî)

’Ne bahtlı o kişidir ki; okuduğu Kur’an ola,
Çalap ona rahmet kıla, gönlü dolu îman dola...
Her kimse ki Kur’an bilir, Allah ona rahmet kılur,
Huri ona karşı gelür, koltuğunda ferman ola...
Kur’an okuyan dervişe rahmet kılar ol padişah,
Rahmet kılar baştanbaşa, derviş iken sultan ola...
Kur’an oku sen ey gafil, ta bilesin burhan delil,
Haşir günü sen şöyle bil, sırat sana asun ola...
Kur’an oku gel ey amu, haram sana tamu,
Üryan ola mahluk kamu, nurdan sana sayvan ola...
Kur’an oku ulu kişi, nurdan dola gönlün içi,
Cennet içinde tabıcı, sana vildan, gılman ola...
Kur’an oku sen ey veli, terk eyle gıl haram malı,
Münker nekrin suali, ta ki sana asan ola...
Eğer yiğit eğer koca, Kur’an’ı bilmez bir hece,
Anın işi erte gece, ey diriga yaman ola...
Her kim ki Kur’an bilmedi, sanki cihana gelmedi,
Derdine derman bulmadı, işlerine pişman ola...
Ey biçare Yunus dedem, Kur’an ile sen düşmudan,
Günahların an dembedem, afiv kılan Rahmân ola...’ (Yunus Emre)(4)
Son kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’i, Rasûlullah Efendimiz mübarek sözleri ile açıklamış ve bizzat hayatına uygulamıştır. Bunları yaparken de çok kere hikmetler vazetmiştir. ’Hikmet, her peygamberin şeriatındaki sünnetleridir.’(5) Hikmetler de Peygamber’e vahiy yoluyla bildirilmiştir. Bununla Hz. Allah (c.c.) Peygamber’ini gözetip desteklemiştir. Bu şekilde onun şanını ve şerefini yüceltmiştir.

Hikmet hakkında âlim ve ârif bir çok zat tarafından muhtelif sözler söylenmiş, değişik tarifler yapılmıştır. Bunlardan bazıları şu şekildedir:

’Hikmet; akıl, düşünce ve icat etmektir. Bilgi sebep, ilim ise onunla ameldir. Hikmet ilminin tarifi; bâtın âleminde ve sır âleminde âdetullâha ârif olmaktır. Kur’ân’dır. Allah (c.c.)’nun ihsanı ile ilm-i ledündür. Hikmet üç türlüdür: Söz hikmeti âlimlerin, ibadet hikmeti âbidlerin, didar hikmeti ise âriflerindir.’ (Şemsi Tebrîzî)

’Hikmet kelimesi keramet babından bir gelindir. Dengini bulmazsa babasının evine döner.’ (Davud-u Kebîr)

’Hikmet, sadece bilenlerin dilinden dökülmez, bazen de onu bilmeden söyleyenler olur. Hikmeti, gafillerin dilinden dökülürken de toplayınız. Tıpkı onu bilerek söyleyenlerin dilinden topladığınız gibi.’ (Muhammed Neferî)

’Asıl hikmet, Hâtemü’l-Enbiyâ Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizdir.’(6)

Hikmet, Hz. Allah’ın peygamberlerine çok özel bir ilhamı, ihsanıdır. Hikmetin şeriattaki yerinin anlaşılabilmesi için önce şeriatı fevkâlâde iyi bilmek lâzımdır. Bu da kâfi gelmez. Bildiklerini Hz. Allah (c.c.) ve Rasûlullah’ın istedikleri gibi uygulamak gerekir. Bu da yetmez. Bir de irfan gereklidir.

İrfan, bilme, anlama, ilm-i ledün, ilâhî bir feyiz, ilm-i rabbânî, kâinatın sırlarını bilme kudretidir. İrfan, tahsil ile elde edilmez, vehbîdir; ama bir mürşid-i kâmile varmayınca da elde edilmez. Her ilim sahibinde irfan bulunmayabilir; ama irfanı olan âlimin beşeriyetteki yeri, irfanı olmayan kişiye göre çok farklıdır.

İrfan, peygamberlerin dışında ’hâs’ veya ’havâssu’l-havas’ kullara verilir. İrfan hakkında söylenmiş sözlerden bazıları şunlardır:

’Her hatalı işin bir cezası vardır. İrfan sahibinin yapacağı hatanın cezası ise Allah’ı anmaktan, zikrullahtan mahrum edilmesidir.’(Ahmed Nûrî)

’İrfan sahipleri geçmişte yapmış oldukları hatalardan dolayı da sevap kazanırlar. Şöyle ki; onların geçmişte yaptıkları hatalar, gözleri önünden hiç gitmez, nadim olurlar. Hatta bunların alacağı ecir kat kat olur. Çünkü irfan sahibi olmayanlar ibadetleri sebebiyle mağrur olurlar. Hataları akıllarına gelmez.’(İbn-i Atâ)

’İrfan sahibinin sükutu tesbih, sözü takdis, uykusu zikir, ayıklığı da namazdır.’ (İbn-i Atâ)

’İrfan sahibinin ağzı ilâhî kudret yönüne açılan bir müracaat kapısıdır.’(Ebû Osman Mağribî)

’İrfan sahibi o kimsedir ki; Allah Teâlâ onun kalbine bu mevcudatın sırlarını bir sayfa halinde yazmış ve yerleştirmiştir. Zâtından gelen yardım ve hakka’l-yakîn nurları ile bütün o sayfadaki satırları değişik şekillerine rağmen idrak eder, ister mülk ister melekût âleminde, ister zâhir ister bâtın olsun. Hiçbir hareket ve iş yoktur ki, Allah o harekete ve işe karşı onun îman basiretinden ve ayan gözünden perdeyi kaldırmış olmasın.’ (Şeyh Ruslân-ı Dımeşkî)

Kitap ve Hikmet ile İlgili Âyet-i Kerîmeler
Bu konudaki âyet-i celîleler yüzü aşkındır. Çok ve şümullü oldukları için tamamını değil de sadece bazılarını zikretmek istiyoruz:

’Andolsun ki içlerinden kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülük ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.’(7)

’Ey Rabb’imiz! Onlara içlerinden Senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir Peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince bilen ve yapan yalnız Sensin.’(8)

’(Habîbim!) O (Allah), Sana kitabı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi. Tevrat ile İncil’i ve Furkan’ı indirmiştir.’(9)

’Sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıtasıyla (peygamber) Rabb’inizden size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki; o sizi Nuh Kavmi’nden sonra onların yerine getirdi. Ve yaratılışta sizi ondan üstün kıldı. O halde Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.’(10)

’Kitap’tan (Allah tarafından verilmiş) bir ilmi olan kimse ise: ’Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm.’ dedi. (Süleyman), onu (Melike’nin tahtını) yanı başına yerleşmiş olarak görünce: ’Bu, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabb’imin (gösterdiği) lûtfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük edene gelince o bilsin ki; Rabb’imin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O, çok kerem sahibidir.’ dedi.’(11)

’Kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa (Hıristiyan ve Yahudilere) indirildi. Biz ise onların okumasından gerçekten habersiz idik, demeyesiniz diye...’(12)

’Ey Kitap Ehli! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabb’inizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça doğru bir şey (yol) üzerinde değilsiniz, de. Rabb’inden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme.’(13)

’Ona (İbrahim’e), İshak ve Yakup’u bağışladık, peygamberliği ve kitapları onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada mükâfatını verdik. Şüphesiz o, âhirette de sâlihler (zümresindendir).’(14)

Kitap ve Hikmet ile İlgili Hadîs-i Şerîfler
İbn-i Abbas (r.anhümâ)’dan: Rasûlullah (s.a.v.), bir kere beni bağrına bastı da: ’Allah’ım! Buna hikmeti öğret.’ Bir rivayette de: ’Allah’ım! Buna kitabı öğret.’ diye dua buyurdu.(15)

Übeyy ibn-i Ka’b (r.a.)’den Rasûlullah (s.a.v.)’in: ’Şiirden bir kısmı şüphesiz ki hikmettir (ibret alınacak sözler içerir).’ buyurduğu rivayet olunmuştur.(16)

Abdullah ibn-i Mesud (r.a.)’den Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: ’İki (haslet sahibin)den başkasına gıpta edilmez. Bunlar; Allah tarafından kendisine mal ihsan olunup da Hak yolunda onu harcamaya muvaffak kılınan kimse ile kendisine hikmet ihsan olunup da onunla hükmeden ve onu insanlara öğreten kimsedir.’(17)



Kaynakça:
1. Et-Tîn 95/4.
2. El-Bakara 2/38.
3. El-Hicr, 15/9.
4. Tasavvuf Terimleri, s.166.
5. Abdullah Fârukî el-Müceddiddî (k.s.)
6. Tasavvuf Terimleri, s.108.
7. Âl-i İmrân 3/164.
8. El-Bakara 2/129.
9. Âl-i İmrân 3/3.
10. El-Âraf 7/69.
11. En-Neml 27/40.
12. El-En’âm 6/156.
13. El-Mâide 5/68.
14. El-Ankebût 29/27.
15. Buhârî, H.No: 1515.
16. Buhârî, H.No: 2005.
17. Buhârî, H.No: 66.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.