Rasûlullah Efendimiz diğer peygamberlerden ayrı olarak savaş (cihat) peygamberiydi.(1) O, kılıçla gönderilmişti. Yine O’nun buyurduğu gibi; ’Cennet kılıçların gölgesi altında’(2) idi. Ümmetine bu konuda da en güzel örneği sergilemişti. Rahman Celle Şânühû bu hususta da: ’Şanım hakkı için size Rasûlullah’ta pek güzel bir örnek vardır.’(3) demişti. Kitab’ında, âyette geçen ’üsve’ kelimesini müradiflerinden ayıran özelliği; ’üsve’nin, her alanda örnek olması demek idi.
Şimdi kısa kısa Rasûlullah’ı bir ordu komutanı olarak açıklamaya çalışalım. Rasûlullah Efendimiz 26-27 gazveye katılmış, bunlardan 9 tanesi savaşla sonuçlanmıştır.(4) Rasûlullah (s.a.v.) savaşa çıktığında başkent Medîne’de yerine işleri idare için vekil bırakırdı. Bunun yanı sıra bazen, ehl-i beytine bakması için birini bıraktığı da olurdu. Hz. Ali’yi Tebük seferinde halef bırakması gibi.(5) Düşmanın tuzak kurması ihtimali bulunan yol ve mekânlara askerler de gönderdiği olurdu. Kaza umresinde Zû-Tuva’da, Kureyş’in tuzak kurma ihtimalini göz önünde bulundurarak, bunu önlemek için bir sahabeyi görevlendirmişti.
Rasûlullah’ın ordusu beş kısma ayrılırdı. Bunlar orta (kalp), sağ, sol, öncü ve arka kısımlardı. Savaşlarda Rasûlullah (s.a.v.)’ı korumak maksadıyla, ordunun kalp (orta) kısmında, Rasûlullah’ın kendi yerine koyduğu ve aynı elbiseleri giydirdiği yiğitleri de bulunurdu.
Savaşta ceyş-i İslâm askerleri birbirini tanımak maksadıyla parola da kullanmışlardır. Hz. Ali’den rivayetle; Rasûlullah’ın bir savaşta parolası, ’Ey bütün hayırları lütfeden’ idi. ’Ey yardım olunmuş (Muzaffer), öldür!’, ’Hâ-Mîm, yardım olunmasınlar’ gibi parolalar da kullanmıştır.
Rasûlullah Efendimiz savaştan önce saflara nezaret edip, tek tek düzeltir, askeri denetler, takdim ve tehirler yapardı. Silah ve teçhizatı hazırlatır, bineklerle özel ilgilenir, sahabelerinden bazılarını diğer ülkelere göndererek oradaki silah çeşitlerini öğrenir, bunları savaşta kullanırdı. Allah’ın Rasûl’ü: ’Dikkat ediniz, kuvvet atıcılıktadır.’ buyurmakla dikkatimizi bu yöne celbetmiştir. Zamanımızda tüfekler envai çeşidiyle, toplar, füzeler, uçaklar, helikopterler gibi savaş silahları bu kısma girmektedir. Gördüğümüz gibi bu silahı elinde bulunduranlar, zamanın en donanımlı ordularını oluşturmuşlardır. Rasûlullah Efendimiz 1426 yıl önce bu koya dikkatimizi çekmiş, kutsal değerlerimizi, vatanımızı korumak için bu yönde yoğunlaşmamızı emretmiştir. Taif kuşatmasında Rasûlullah (a.s.) mancınık kullanmış, İslâm tarihinde ilk mancınık kullanan olarak kayda geçmiştir. Enfal suresinde geçen; ’Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği her (türlü) kuvvetli (şeyden) ve cihat için beslenen atlardan (bineklerden) (öyle bir ordu hazırlayıp savaş hazırlığı yapın ki), onunla hem Allah düşmanını korkutursunuz, hem sizin düşmanınızı, hem de onlardan başka diğerlerini’(6) âyet-i kerimesine binaen, zamanın en mükemmel orduları hazırlanmaya çalışılmış idi. Nitekim Mekke’nin fethinde, düşman, İslâm ordusunun mükemmeliyeti karşısında savaşmaya cesaret dahi edememişti.
İki Cihan Serveri, ordunun uğradığı yererde oraya ulaşılmış olduğunu belirtmek, davetinin oralara vardığının işareti olması maksadıyla birçok mescitler bina etmiş veya ettirmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) yol güvenliği için sahabeler görevlendirmiş, fethedilmiş bir şehre girerken etrafına korumalar edinmiştir; ama korumalar edinmesi, ’Allah Seni insanlardan koruyacaktır.’(7) âyeti ininceye kadar devam etmiştir. Bu âyet indikten sonra korumaları bırakmıştır.
Savaştan önce, ordu gözcü kolu olarak birlik gönderir, düşman ordusunun ahvalini araştırması için casuslar görevlendirirdi. Düşman memleketine onların birlik ve beraberliklerini dağıtmak maksadıyla kişiler vazifelendirir, kuvvet-i maneviyyelerini zayıf düşürürdü. Bu beyanda Allah (c.c.), Rasûlullah’ın düşmanlarının kalbine bir aylık uzaklıktan korku salacağını vaat ettiğini (8) birçok hadisten öğreniyoruz.
Rasûlullah Efendimiz bir toplulukla savaşmadan önce onlara İslâm’ı tebliğ eder, kabul etmezlerse cizye (vergi) vermelerini teklif eder, eğer bunu da kabul etmezlerse son seçenek olarak savaşa karar verirdi.
Savaş hakkında (savaşın üslûbu vs. gibi) istişare eder, istişareden çıkan kararları uygular, ’Savaş hiledir.’(9) hadisine binaen düşmanı, zayiat vermeden yenmek için her türlü yolu denerdi.
Cesaret ve yiğitlik hususunda sahabesine örnek olurdu. Bir gün Medine’nin bir tarafında gece yarısı büyük gürültü ve patırtı kopmuştu. Sahabeler hazırlanıp tam çıkmışlardı ki Rasûlullah (a.s.) o taraftan geliyor idi. ’Bir şey yok, bir şey yok.’ buyurarak sahabesini teskin etmiş idi.
Orduya, savaşın kazanılmasına etki etmeyecek ise ağaçların kesilmemesini emreder, düşmanların ibadethanelerine de dokunmazdı.(15)
Rabbimiz, bütün hâlleriyle ümmetine rahmet ve örnek olan, Kendisini de en-Nebiyyü’l-Melâhım diye vasıflandıran Rasûlullah Efendimiz’i en güzel bir şekilde anlayıp, O’na tabi olmayı nasip eylesin...
Kaynakça:
1. Buhârî, Kitabu’l-Menâkıb 61.
2. Buhârî, Cihad 22; Müslim, Cihad 20; Ebû Dâvûd, Cihad 89.
3. el-Ahzâb, 33/21.
4. KÖKSAL, M. Asım, İslâm Tarihi, Medine Devri; İmam Kastallanî, Mevahib-i Ledünniyye.
5. Tecrîd-i Sarîh, H.No: 1658.
6. el-Enfal, 8/60.
7. el-Mâide, 5/67.
8. Tecrîd-i Sarîh, H.No: 1249.
9. Buhârî, Cihad 157, Menâkıb 25; Müslim, Cihad 18,19.
10. Bu yazının hazırlanmasında Kettâni’ye ait ’et-Terâibu’l-İdâriyye’ adlı eserden yararlanılmıştır.
Bir Komutan Olarak Efendimiz
Özlenen Rehber Dergisi 26. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.