’Andolsun size, kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Üstünüze çok düşkündür. O, cidden bütün mü’minleri esirgeyici ve bağışlayıcıdır.’(1)
Doğduğu günden vefatına kadar olan süre içerisinde Cenâb-ı Hak’tan hep ümmetini dilemiş, gözyaşları içinde hep onların kurtulması için Allah’a dua eylemiştir. Beşer olarak sevilmeye en layık olan insan elbette ki Rasûlullah Efendimizdir. Peygamber Efendimiz hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: ’Ümmetim içinde beni en çok sevenlerden bir kısmı benden sonra gelenler arasından olacak: Mallarını ve ailelerini feda pahasına, beni görmeyi arzu edecekler.’(2) Elbette ki Peygamberimizi sevme hususunda sahabeye ulaşmak mümkün değildir, bununla beraber Peygamber Efendimiz (s.a.v.), daha sonra gelen ümmetleri içinde Kendisini ailesinden, malından ve canından daha fazla sevecek insanların geleceğini müjdelemektedir.
Peygamberlerin dahi dualarında: ’Ya Rabbi! Bizi de Ahmed’in ümmetinden eyle.’ diye niyaz ettikleri, ahir zaman Peygamberi Rasûlullah Efendimize ümmet olabilmek ne büyük bir bahtiyarlıktır. O’nu tanımak ve sevmek ne büyük bir saadettir. Peygamber Efendimize olan bu sevgimiz sadece ismi anıldığında O’na salât ü selâm getirmekle sınırlı kalmamalıdır. Hayatımızın her bölümünde Peygamber Efendimizi örnek almamız, sünnetleriyle de amel etmemiz gerekmektedir.
’Allah’a ve peygamberlere itaat edenler, işte bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlarsa ne güzel birer arkadaştır.’(3)
Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) olan sevgimiz sadece dilde olmamalı aynı zamanda bu sevginin alâmetlerini de hayatımızda göstermeliyiz. Sevgi iddiasında bulunmak büyük bir iştir. Seven sevdiğinin yolundan ayrılmayan ve ona her halükarda tabi olandır. Durum böyle olmazsa o sevginin kemalinden söz etmek doğru olmaz. Öyle ise Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizi kemaliyle sevmenin alâmetleri neler olmalıdır ki bu sevgi hakikatine ersin? Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: ’De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.’(4) Efendimiz (a.s.)’ı sevmenin birçok alâmeti olduğu şüphesizdir; ancak biz bu çalışmamızda inşallah bu alâmetlerden bazılarına işaret edeceğiz.
Rasûlullah Efendimizi sevmenin birinci alâmeti, getirmiş olduğu tevhit akidesini tasdik etmek ve O’na îman etmektir: Çünkü İslâm dininin temeli tevhit akidesine dayanmaktadır. Bu da ’Lâ İlâhe İllallah Muhammedü’r-Rasûlullah’tır. Bu ikisini birbirinden ayıran, tevhit dininden de ayrılmış olur. Cenâb-ı Allah (c.c.), Habib’inin ismini tevhitte Kendi isminden ayırmamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: ’Cebrail (a.s.) Bana gelip dedi ki: ’Benim ve Senin Rabbin buyurdu ki: Biliyor musun Rasûl’ümün şanını nasıl yükselttim?’ Allah ve elçisi bilir, dedim. Senin hakkında şöyle buyurdu: Ben anıldığım zaman Sen de Benimle anılıyorsun.’(5) İbni Ata bu sözü şöyle tefsir etti: Yani îmanı, Benimle beraber anılmanla tamamladım. Hz. Allah (c.c.) Rasûlullah Efendimizi tevhitte anmayanın îmanını kabul buyurmamaktadır.
Peygamber Efendimizi sevmenin ikinci alâmeti sünnetini yaşamaktır: Rasûlullah Efendimizin her sünnetinde tevhitten bir nûr vardır. Sünnetleri yaşadıkça tevhit ilmine olan yakînimiz daha da kuvvetlenecektir. Zira Cenâb-ı Allah Peygamberimiz (s.a.v.)’in kulluğundan ve ahlâkından razı olmuştur. Bütün kullarına da O’nu örnek almalarını emretmiştir. Peygamber Efendimiz (a.s.): ’Bir kimse helâl yer, sünnete uygun amel yapar ve diğer insanlar o kimsenin ezasından emin olurlarsa, bu kimse cennete girer.’ buyurunca, Ashap: ’Ya Rasûlallah! Bu gün böyle kişiler Senin ümmetinin içerisinde çok var.’ dediler. Rasûlullah (s.a.v.): ’Bu Benim asrımdan sonraki topluluklarda olacak.’ diye haber verdi. Bu zaman da Peygamber (a.s.)’ın sünnetlerinden bir tanesini ihya etmenin sevabını Peygamberimiz (a.s.) şöyle bildirmektedir: ’Bir kimse ümmetim bozulduğu zamanlarda sünnetime sarılırsa yüz şehit sevabı alır.’(6)
İmamı Rabbani Hazretleri ’Mektubat’ında, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine Cenneti gösterdiğini, Cennette en yüksek dereceye sahip olan insanların Sünnetlere en çok ittiba edenler olduğunu müşahede ettiğini haber vermektedir.
Üçüncü alâmeti ise Peygamber (a.s.)’ı çokça hatırlamaktır: Cenâb-ı Hak Ahzâb suresi 56. âyetinde: ’Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salât getirirler. Ey mü’minler siz de O’na salâvat getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.’ buyurmaktadır. Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) üzerine bolca salât ü selâm getirmeli ve O’nun ahlâkını yaşantımızda tatbik etmeliyiz. Hz. Enes (r.a.), Peygamber Efendimiz (a.s.)’ın şöyle buyurduklarını rivayet eder: ’Kim Bana (bir kere) salât okursa, Allah da O’na on salât okur ve on günahını affeder, (mertebesini) on derece yükseltir.’(7)
İbni Mes’ud (r.a.) rivayete göre Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur: ’Kıyamet gününde Bana halkın en yakın olanları ve şefaatime hak kazananları, Benim üzerime en çok salâvat getirenleridir.’(8) Evs b. Evs (r.a.) Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur der: ’Günlerinizin en faziletlisi Cuma günüdür. O günde Benim üzerime çok salâvat getirin, zira sizin salât ve selâmlarınız Bana arz olunur.’ Ashap: ’Ya Rasûlallah! Getirdiğimiz salâvat Size nasıl arz olunur, hâlbuki Siz çürümüş bulunacaksınız.’ dediler. Rasûl-i Ekrem Efendimiz: ’Allah-u Teâlâ Peygamberlerin cesetlerini yeryüzüne haram kılmıştır.’ cevabını vermiştir.(9)
Rasûl-i Ekrem Efendimiz buyurdular ki: ’Yanında Ben anıldığım hâlde üzerime salâvat getirmeyen adamın yüzü yere sürtülsün, hakarete uğrasın.’ Seven sevdiğini dilinden düşürmemeli, onu yad etmelidir.
Dördüncü alâmet Efendimiz’in hadislerini öğrenmek ve bunları hayatımızda yaşamaya gayret etmektir: Rasûlullah Efendimizin hadis-i şeriflerini çok okumalı ve ezberlemeliyiz. Her bir hadis-i şerifte nübüvvet nûrunun kuvveti bulunmaktadır. Bu yüzden dinimizi yaşarken ve tebliğ ederken başvurduğumuz ikinci ana kaynak hadis-i şeriflerdir. Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde: ’Ümmetimden kırk hadis-i şerif ezberleyene kıyamet gününde hususî şefaat edeceğim buyurmaktadır.’(10)
Beşinci alâmet, Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) kavuşmayı çok arzulamak, ahirette O’nunla beraber olmak için gayret göstermektir: Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: Rasûl-i Ekrem rahatsızlandığında sevgili kızları Hz. Fatıma’yı çağırıp kulağına gizlice bir şeyler söyledi ve Hz. Fatıma hemen ağladı. Sonra gizlice bir şeyler söyledi ve sonra Hz. Fatıma güldü. Ben buna şaşıp merak ettim ve sonra Hz. Fatıma’ya Rasûl-i Erkem’le ne görüştüklerini sordum, bana şöyle cevap verdi: ’Önce bana vefat edeceğini haber verdi. Ben de buna üzülüp ağladım. Sonra ikinci defasında ehl-i beytin içinde vefatlarından sonra kendilerine ilk kavuşacak olanın ben olacağımı söylediler, ben de buna sevinip hemen güldüm.’(11) Gönlü yaralı Peygamber âşıkları her nefeslerinde Peygamber Efendimize kavuşmanın hasretiyle ve özlemiyle yanmışlardır. Mahşer günü O’nun sancağı altında olamamak, O’nun şefaatinden mahrum olacak hataları yapmak, tüm aşk elinin en büyük korkusu olmuştur.
Altıncı alâmet Peygamber Efendimizin en büyük mucizesi olan Kur’ân-ı Kerim’i sevmek, O’nun emirlerini yerine getirmek ve O’nun ahlâkı ile ahlâklanmaktır: Hz. Âişe annemiz şöyle demiştir: ’Rasûlullah Efendimizin ahlâkı Kur’an ahlâkı idi.’
İbni Mes’ud (r.a.) şöyle demiştir: ’Bir kimse kendisinin iyi veya kötülüğünü sormak istediği vakit ancak Kur’an’a müracaat eder. Eğer Kur’an’ı seviyorsa o kişi Allah’ı ve Allah’ın Rasûl’ünü seviyor. Kur’an’ı sevmiyorsa Allah’ı ve Rasûl’ünü de sevmiyor demektir.
Yedinci alâmet, Allah’a ve Allah’ın Rasûl’üne buğz edenlere buğz etmek, Rasûlullah’a düşman olanlara düşman olmaktır: O’nun dininde bid’atler icat edip sünnetine muhalefet edenlerden uzaklaşmak gerekir. Allah’u Teâlâ buyurmaktadır ki: ’Allah’a ve ahiret gününe îman eden hiçbir kavmi, Allah’a ve Peygamberine muhalefete kalkışan kimselerle sevişir bulamazsınız. Velev ki, o muhalifler, (soyca) babaları veya oğulları veya kardeşleri veya hısım ve hemşerileri olsun.’(12)
Sekizinci alâmet Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ehl-i beytini ve sahabesini çok sevmek. Bunlara karşı iftira ve kötü sözde bulunanlara buğz etmektir: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: ’Sırat üzerinde ayağı sabit olanınız, ehl-i beytim ve ashabımı sevmekte üstün olanınızdır.’(13)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in torunları Hz. Hasan ve Hüseyin (r.a.) hakkında: ’Ey Allah’ım Ben muhakkak bunları seviyorum Sen de bunları sev.’ buyurmuştur.(14)
Başka bir hadis de: ’Kim Hasan ve Hüseyin’i severse Beni sevmiş, kim de Beni severse muhakkak Allah’ı sevmiş olur. Kim bunlara buğz ederse bana buğz etmiş, Bana buğz eden de Allah’a buğz etmiş olur.(15)
Rasûlullah Efendimiz ashabı hakkında diğer bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: ’Ashabım hakkında Allah’tan korkunuz. Ben’den sonra onları hedef almayınız. Kim onlara eza ederse Bana eza etmiş olur. Kim ki Bana eza etmiş olursa, Allah’a eza etmiş olur. Kim Allah’a eza ederse onu yakalayıp (cehenneme atması) yakındır.’
Dokuzuncu alâmet Allah’ı ve Rasûl’ünü sevenleri sevmek, Rasûlullah Efendimizin ümmetine şefkat ve merhamet göstermek, onların iyilikleri için onlara nasihat etmektir.
Rasûlullah Efendimizi sevmenin alâmetlerinden biri de haram olan söz ve fiillerden kaçınmaktır: Haramlar kulu Allah’tan uzaklaştırır. Haramlarla iştigal etmek kalbi öldürür ve Allah’ın rahmetinden insanı uzaklaştırır.
Rasûlullah Efendimize olan edeb ve saygıya son derece dikkat etmeliyiz. Edeplere dikkat etmek kalplerin ince anlayışa sahip olduğunun göstergesidir. Edebi olmayanın sevgisi, sevgisi olmayanında yakîni olmaz. Dinin tamamı edeptir. Allah’a en yakın olanlar da edep sahibi olanlardır.
Ves-Selâmü Alâ Men İttebea’l-Hüda
Kaynakça:
1. et-Tevbe, 9/128.
2. Müslim,Cennet, H.No:2832.
3. en-Nisâ, 4/69.
4. Âl-i Îmran, 3/31.
5. İbni Yâlâ, Müsned’inde, İmam Cerîrü’t-Taberî de tefsirinde tahric etmiştir.
6. et-Terğîb ve’t-Terhîb, c.1 s.99.
7. Nesâî, Sehv 55.
8. Tirmizî.
9. Ebû Dâvûd.
10. Camiü’s-Sağir
11. Buhârî ve Müslim.
12. Mücadele, 58/22.
13. Deylemî.
14. Tirmizî.
15. Tirmizî, Menakıp.
Rasûlullah Efendimizi Sevmenin Alâmetleri
Özlenen Rehber Dergisi 26. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.