Özlenen Rehber Dergisi

21.Sayı

Osmanlı'da Bayram

Ayhan ÖZKAN Özlenen Rehber Dergisi 21. Sayı
Bayram Hazırlıkları:
XIX. y.y.’da bayram hazırlıkları, bayramdan 10-15 gün önce başlardı. Ramazanın on beşinden sonra konaklarda dikiş işleri hazırlanır, konaktaki genç halayıkların (hizmetçi) bayramlıklarının, evvelâ, alınması sonra da dikilmesi işlemi, yılın en önemli olayı olurdu.

Kapalı Çarşı 1894 depreminden önce devrin en meşhur alışveriş merkezi, en seçme ve nadir kadın eşyalarının bulunduğu bir piyasa idi. En kıymetli antika, mücevherler ile kumaşın da en ağırını burada bulmak mümkündü. Ancak bu devirde kadınların çarşıya gidip alışveriş yapmak ve istediği kumaşı seçmek âdeti yaygın olmadığından, ekseriyetle alışverişi kadınlara, kocaları veya babaları yapar, câriyeler ise kâhya kadınlar eliyle istediklerini aldırırlardı. Bunun yanında, arada bir hanımların da bazı belirli dükkânlardan alışveriş yapmaları yadırganmazdı. Hanımların, bir kahvehaneye, bir dost ziyaretine gider gibi birbirleriyle görüşüp uzun sohbetler yaptıkları bazı muayyen mağazalar da vardı.(1)

Bu arada bayram arifesinde payitaht baştan başa temizlenmiş ve bayramı karşılamaya hazır hâle getirilmiş olurdu.

Bayram Gecesi:

Bayramın ilân edilmesiyle evlerde son hazırlıklar başlar, bahşişler, keselere; çamaşırlar, bohçalara konarak dönme dolaba yerleştirilip selamlığa verilir. Fakat haremden selamlığa dönen dolap, bayram hediyelerini o tarafa boşaltırken, selâmlığın da ikramını hareme gönderirdi. Bu gece aşçıbaşının un kurabiyesiyle un helvası yapıp üstünü varaklarla bezeyerek tepsinin kenarına da balmumundan yapılmış mumlar yapıştırıp hareme göndermek âdetten olduğu için, hareme dönen dönme dolap, un kurabiyelerini taşıyan tepsilerle geri avdet eder, kalfaların hepsi dolaptan aldıkları kurabiyeleri ilk defa görüyormuşçasına sevinir ve bunları tabaklara koyup yukarı çıkardıkları zaman da hanımlardan bahşiş alırlardı.(2)

Bayram gecesinde dışarıda ise büyük bir coşku vardı. Daha önce de temas edildiği gibi bayramın tespitiyle beraber bayram gecesi bütün minarelere kaftan giydirilirdi. Ayrıca mahya olarak da bir hat, yol çekilir, bununla Ramazan’ın yolculuğuna ima olunurdu.(3)

Cami minareleri birer fener gibi yanıyordu; Kur’ân-ı Kerim ayetleri gecenin koyu mavisine ateşli harflerle sanki kazılmıştı. Tophane çeşmesinin çevresinde kümelerce ışık ateş böcekleri gibi parıldıyor, Sultan Mahmut’un camisinin minareleri, uçları ateşli demirle çizilmiş gibi göğe doğru fışkırıyordu. Kırmızı ve yeşil ışıkların bir rüya gibi aydınlattığı Tophane ışıl ışıl yanarken, zaman zaman top ağızlarından fışkıran alevler beliriyor, hava fişeklerinin, bombalarının yılankavi ya da parçalı ışıltıları karanlığı deliyordu. Yeşil, mavi, kırmızı, sarı kandillerle direklerini, ip ve bordalarını ışıklandıran demirli gemiler alevden bir okyanus üstünde yüzen elmastan teknelere benziyor, Boğaz’ın suları, bu kandil, fener, yanar söner ışık ve parıldayan harflerin akisleriyle sanki tutuşuyordu.

Boğaz’da düzenlenen bu muhteşem bayram şenlikleri yanında, bu gece şehirde de bayram için son hazırlıklar yapılmaktaydı. Şehrin bütün hamamları, sabaha kadar açık bulunur ve hepsi de aşırı derecede kalabalık olurdu. Senede bir defa sıcak su yüzü gören ayak takımı da bayram gecesi temizliğe dikkat eder ve hamamlara doluşurlardı. Bu gece kalabalık olan diğer bir yer de şekerci dükkânlarıdır. Zaten bu dükkânların en revaçlı olduğu zaman reçel ve şurup dolayısıyla Ramazan günleri, şeker ve şekerleme münasebetiyle de bayram gecesi ve günleriydi.(4)

Bayram Namazı:

Bayram gecesi sabaha karşı mahalle bekçileri davullarını çalarak ayrıca bir taraftan:

’Bu sabahın yazına,
Kalkın Hakk’ın niyazına,
Abdest alın ey komşular!’
Bayram, sabah namazına.’ şeklindeki manilerle halkı namaza uyandırırken, atılan toplarla da sabah namazı vakti ilân olunur, minarelerde verilen ’temcîd’in akabinde de sabah ezanı okunurdu.

Bayram namazının yaklaşmasıyla birlikte büyükler, yanlarında çocukları olduğu hâlde bayramlık elbiselerini giyer ve yakınlarında bulunan bir camide bayram namazını eda ederlerdi. Vüzera, ekâbir-i ricâl ve diğer memurlardan ’Rikâb-ı Hümâyûn’ denen Padişah Hazretlerinin tebriklerini arz etme merasimine dahil olanlar ise, sabah erkenden rütbelerine göre resmî elbiselerini giyer ve saraya giderlerdi. Dönüşte ise hareme gelir, resmî elbisesini değiştirir, biraz kahve, çubuk içer, azıcık dinlenir ve bayramlaşma tebriklerine hazırlanırdı.(5)

’Musallâ’ denen açık araziler, bayramdan bir iki gün evvel süpürülür ve temizlenirdi. Halk, bayram namazları için, omuz ve koltuklarında seccadeleri olduğu hâlde gecenin yarısından itibaren bu meydana akın hâlinde gelir ve yer alırlardı. Bazen çok kalabalık olur, o zaman halk, meydana (musallâya) sığmaz, etraftaki sokaklara yayılır ve öylece namaza iştirak ederlerdi.

Musallâda bembeyaz sarıklı, siyah lâtalı hocalar; ebâniye sarıklı ihtiyarlar; orta yaşlılar; gençler ve bayram elbiseleriyle çocuklar; büyüklerin üzerinde siyah, lacivert, mavi renkli geniş çuha şalvarlar ve çuha paltolar, bellerinde Acem veya Gürün şalları sarılı, boyunlarından atma gümüş zincirli, iki kapaklı, oldukça büyük saatleri şallarının arasında bulunur, arada bir zorlukla çıkarır, vakti takip ederlerdi. Yine İslâmiyet’in ilk dönemlerinden beri devam eden kadîm bir gelenek bu yüzyılda da devam etmekte; musallâda kılınan bayram namazlarını seyir için uzak mahallelerden birçok kadın, genç kız meydana nâzır evlerde oturan akraba ve dostlarının evlerine gelip, meydanları çevreleyen bu evlerin pencere ve damlarından namazı seyretmekteydiler. Bayram namazları gerçekten büyük bir azamet ve ihtişam içinde kılınır, namazdan sonra ilk tebrikleşmeler cami içerisinde başlar, tanıdıklar burada, el öperek, musâfaha veya muânaka ederek bayramlaşırlar, çıkışta da ulema veya meşâyihin yahut yaşça ileri olanların ellerini öpüp dualarını alırlardı.(6)

Kabir Ziyareti ve Tebrikleşme:

Bayram namazından sonra eve dönülmeden önce mezarlığa gidilir, yakınların kabri ziyaret edilir, Kur’ân-ı Kerim okunurdu. İstanbul’da, sur dışındaki mezarlığın, bayram sabahları aşırı derece kalabalık olduğunu ve İstanbulluların, servilerin hışırtıları arasında Kur’ân tilavet ettiklerini Tâhiru’l-Mevlevî’den öğreniyoruz.

Rikâb-i Hümâyûn’a katılanlar muayede merasimi akabinde, diğerleri ise bayram namazı ve kabir ziyaretini müteakip haremde dinlendikten sonra, varsa vâlidesinin, kayın vâlidesinin, büyük hemşiresinin ellerini öper, sonra evlâtları, varsa gelini gelir, elini öperdi. Onlara saat, yüzük, elmas iğne gibi hediyeler ve kırmızı atlas kese içinde bahşişler verir, evlâtlarının yüzlerini öperek bayramlaşırdı. Daha sonra hâne halkı önlerinde kâhya kadın olmak üzere, önce varsa dadı, süt nine huzura çıkar, sonra kalfalar, daha sonra bütün cariyeler gelir, sıra ile etek öperek bayramlarını tebrikle şükranlarını arz eder, hürmet gösterirlerdi.

Kaynakça:
1.Ayverdi, Semiha, İbrahim Efendi Konağı, s.110. - 115., İstanbul, 1982.
2. Ayverdi, Semiha, a.g.e., s.116.
3. Tâhiru’l-Mevlevî, Mahfel Dergisi’nin Şevval 1338 Tarihli Nüshası, s.194.
4. Tâhiru’l-Mevlevî, a.g.e., s.216.
5. Tâhiru’l-Mevlevî, a.g.e., s.216.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.