Özlenen Rehber Dergisi

2.Sayı

İstanbul'un Fethi

Ayhan ÖZKAN Özlenen Rehber Dergisi 2. Sayı
’Kostantiniyye (İstanbul) elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.’

Niçin İstanbul?

Dünyada meydana gelen en büyük olaylardan ve büyük değişimlere sebep olduğu için çağ açıp kapattığı kabul edilen tarihi bir olay... Aslında insanlığın asıl vazifesini arayışının somutlaşmış halidir. Kimi zaman büyük değerlere sahip çıkmayanlara verilen bir ceza, kimi zaman ise inanmanın ve inandığı şeyi hakim kılmanın verdiği bir mutluluk şeklinde sonuçlanan bir mücadelenin özetidir İstanbul’un fethi. Fetih gerek kendisini hazırlayan şartlar, gerekse sonuçları itibariyle çok iyi tahlil edilmesi gereken bir olgudur. Nitekim bunun farkında olan bir çok insan bu konuda uzun uzadıya çalışmalar yapmıştır ve yapılmaktadır.

İstanbul’un fethini hazırlayan manevî sebeplerin başında ise Peygamber Efendimizin müjdesine nail olma düşüncesi ve İslam’ın fetih anlayışı gelmektedir. Özellikle İslam’ın fetih anlayışı iyice tahlil edildiğinde bu sebepleri daha iyi anlamak mümkün olacaktır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadis-i Şeriflerini çok iyi incelemek gerekir. Efendimiz (a.s.) İstanbul’u hiç görmemiştir. İstanbul’un tabii güzelliği değildir Efendimizi fetih hakkındaki hadislerini söylemeye sevk eden. Öyleyse nedir uğrunda binlerde müminin şehit olduğu İstanbul’daki hikmet? İstanbul, Saadet devri itibari ile İslam’ın önündeki en büyük engel olan Bizans İmparatorluğu’nun başkentidir. Buranın alınması Bizans’ın yıkılması demektir. Nitekim İstanbul’un alınmasından yüz yıl sonra Müslümanlar Orta Avrupa’ya kadar ilerlemişler ve İslâm’ı dünyanın kalbine oturarak dört bir yana tebliğ etmişledir.

“Kostantiniyye surunun dibine sâlih bir kişi defnolunacaktır. Umarım ki o kişi ben olayım. “Ümmetimden, Kayserin şehrine gaza eden ilk muharipler için de yargılanmak vardır.” Hadis-i Şerifinin hikmetinden faydalanmak isteyen binlerce Müslüman ilk defa H.52 (688)’de İstanbul’u kuşattılar. Bu kuşatmaya Sahabe Efendilerimizden de katılanlar oldu. İbn-i Ömer, İbn-i Zübeyr, İbn-i Abbas ve Ebu Eyyûb el-Ensârî burada görev aldılar.

İslâm ordusu İstanbul’u kuşattığında hastalanan Hz. Ebû Eyyûb, Allah Rasûlünden şu hadisi nakletmiştir: ’Kostantiniyye surunun dibine Salih bir kişi defnolunacaktır. Umarım ki o kişi ben olayım.” Ordu komutanı Yezit, Hz. Ebû Eyyûb’un tabutunu askerlerin ortasına almış, askerler de çarpışmalarda bu tabutu koruyarak ilerlemişlerdir. İstanbul surlarını korumakta olan Bizans kumandanı bu garip durumu görünce: ’Bu nedir?’ diye sormuş. Yezit de: ’Bu bizim peygamberimizin Sahabesidir. Bize senin ülkende içerilere doğru götürülüp gömülmesini vasiyet etti. Biz de onun bu isteğini yerine getireceğiz. ’Bizans kumandanı: ’Sen ne akılsız adamsın. Sen dönüp gidince biz onu köpeklere yem ederiz. Yezit: ’Eğer onun kabrini açtığınızı veya cesedine bir şey yaptığınızı duyacak olursam ben de bütün Suriye’de öldürmedik hıristiyan, yıkmadık kilise bırakırsam bu cenazeye ikramıma sebep olan zat-ı Peygamber’i (s.a.v.) inkâr etmiş olayım.’ der. Bunun üzerine kumandan şöyle demiştir: ’Ben onun kabrini elimden geldiğince koruyacağımâ Mesih (İsa) (a.s.) hakkı için söz veriyorum.’
Surların dışında defnedilen Ebû Eyyûb’un kabrinin üzerinde sonradan bir kubbe yapılmış ve kabri Müslümanların ve hıristiyanlar’ın saygı gösterdikleri bir yer olarak korunmuştur. Rumlar, Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin kabrine hürmet etmişler ve kuraklık zamanlarında kabrine gelip, Allah’tan onu vesile ederek yağmur talep etmişlerdir.

Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri Hayber savaşından dönülürken Rasûlullah’ın çadırının çevresinde kendiliğinden bütün gece nöbet tutmuş, Rasûlullah(s.a.v.) onun için: ’Allah’ım, beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebû Eyyûb’u koru.’ diye dua etmiştir.

Sahabe Efendilerimizin İstanbul muhasarasından yıllar sonra Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin kabrinin, bakım yapılamadığı için tam olarak yeri bilinemiyordu. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet Hazretleri mürşîdi Akşemseddin Hazretlerinden Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin kabrinin bulunması noktasında isteklerini iletmişti. Bu müşkil dudum karşısında hakka tevekkül eden Akşemseddin Hazretleri rüyasında Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri görür ve büyük Sahâbî naşının gömülü bulunduğu yeri ona tarif etmiştir. Kabrinin keşfedilmesi Akşemseddin Hazretlerinin bir kerameti sayılmıştır.

İstanbul’u İslam alemine hediye eden Fatih Sultan Mehmet, Padişah II. Murad Hân’ın oğludur. Kültür, sanat, askerlik, matematik, coğrafya, geometri, astronomi, kelam, hadis, fıkıh vs. bir çok dalda ilim tahsil etti. Hacı Bayram-ı Veli, Akşemseddin, Molla Hüsrev ve Molla Gürani’ye talebelik yaptı. Onların terbiyeleri, himmetleri ve ilimleri altında yetişti. Onun hayatında en önemli yeri Mürşidi Akşemseddin Hazretleri almıştır. Ona öyle bağlanmıştı ki, dönemin en ünlü hükümdarı olmayı umursamamış, tahtı terk ederek ondan tarikat ahkamını öğrenmek istemiş; ancak Akşemseddin Hazretleri buna müsaade etmemiştir.
Akşemseddin Hazretleri, kuşatmanın zorlaştığı, umutları azaldığı en zor dönemlerde, gerek Fatih’e gerekse askerlere manevi telkinlerde bulunarak onların azim ve gayretlerini yükseltmiştir. İstanbul Feth edilip de, zafere ulaşılınca oda vazifesini tamamladığına inanarak İstanbul’da kalmamış memleketine yerleşmiştir.

Bizans sınırında kurulan Osmanlı devleti, politikasını da Bizans üzerine belirleyip genişlemeye başlayınca İstanbul’un fethi artık kaçınılmaz olmuştur.

İstanbul’un fethini hazırlayan bir çok maddî ve manevî sebepler vardır. Bizans’ın Anadolu birliğinin sağlanmasını önlemek için beylikleri kışkırtması, taht mücadelesi iddiasındaki şehzadeleri himaye etmesi, Rumeli’ye geçip orada kazanılan Osmanlı toprakları ortasında bir ur gibi kalması ki, bu konuda Fatih şöyle diyordu: “Ne veçhi vardır ki onun gibi şerefli bir yer ve latif bir makam benim memleketimin ortasında ve arazi vilayetimde olup, devletim içinde kefere ocağı ve bozguncular durağı ola.” Rumeli ve Balkanlarda hakimiyet kurulmasına engel olması, Ege ve Karadeniz hakimiyetinin sağlanmasını engellemesi, İstanbul’un Fethinin en önemli maddî sebepleri sayılabilir.

İstanbul’un alınmasında en büyük manevi desteği ve gayreti Akşemseddin Hazretlerinin gösterdiğini belirtmiştik. İstanbul’un fethi hakkındaki hadislerdeki müjdeleri esas alarak, Fatih’i teşvik edici mektup yazmıştır. Bu mektupta fethin saatini bile belirttiği rivayet edilir. İlgili mektubun aslı Top kapı Sarayı arşivinde 5584 numarada olduğu söylenmektedir.

Manevi desteği ve işareti alan Fatih Sultan Mehmet Han, kuşatmanın hazırlıklarını tamamlayarak 6 Nisan 1453 günü şehri kuşattı. Dervişler, Ordugahı dolaşarak Müslümanları Hz. Peygamber ve onun mihmandarı Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî adına İslam Sancağını şehrin burçları üstüne dikmeye sevk ediyorlardı. Boğaziçi sahilinde ve Galata tepelerinde bulunan bütün çadırlar nur ile parıldadı. Limanın aşağı kısmının her yönünde ve kara tarafındaki bütün hat üzerinde Blaşeren sarayından Yaldız kapıya kadar bin defa tekrarlanan “La İlahe İllallah, Muhammed Rasulüllah, Allahu Ekber, La Şerike Leh” sedası ufuktan ufuğa aksediyordu. Bununla birlikte bir kısım donanmanın Haliç’e indirilmesi kesin olarak gerekliydi ve bu hususta derhal hazırlıklara başlandı. Çünkü İstanbul sularının en zayıf tarafı Haliç kıyıları idi. Bizans da bunu bildiği için Haliç’in girişini zincirle kapatmıştı. Gemilerin çekileceği yol, Tophane önündeki kıyıdan başlayıp Boğazkesen’den geçerek güney-batıya dönüp sırtları aşarak Kasımpaşa’ya, yani Haliç kıyısına ulaşıyordu.

29 Mayıs 1453 ‘te fetih gerçekleşti. Artık İstanbul İslam dünyasının önemli şehirlerinden biri olacaktı ve daha da önemlisi yıllar sonra Efendimiz (a.s)’ın bir mucizesi gerçekleşmiş oldu. Fatih, şehri dolaştıktan sonra yanında bulunan bir müezzine ezan okumasını emretti ve bir örnek olması için kendisi bizzat mihrapta namaz kıldı. Ayasofya, Hıristiyan kilisesinden, böylece İslam Dininin önemli bir camiine çevrilmiş oldu.

Kelime karşılığı olarak kapalılığın giderilmesi, yol gösterme, hüküm verme, zafer ve galibiyet anlamlarına gelen fetih; İslam’ı insanlara ulaştırmak için, İslam’la insan arasındaki engelleri kaldırmak demektir. Bu engellerin kaldırılması hem fizikî açıdan hem de manevî açıdan anlaşılmalıdır. Bu anlamıyla fetih gönüllerde yol bulma çabasıdır. Savaş, sırf dünyevi egemenlik, toprak işgali ve köle edinmek için yapılan, yıkım, ölüm, kan ve kıtal üzerinde yükselen bir ameliye iken; cihat ise, insanlara İslam’ı ulaştırmak, yeryüzünden zulmü, fitneyi kaldırmak için yapılan her türlü faaliyettir. Bu sebeple kafirler girdikleri beldeyi işgal ederler, Müslümanlar ise fethederler.

İstanbul’un fethi ile birlikte yıllardır küfrün, rezaletin, zulmün, soygunculuğun kanlı pençelerinde inleyen insanlara huzur ve mutluluk yolu açılmış, İstanbul’a giren Osmanlı askeri Rum kızları tarafından çiçeklerle karşılanmış ve halk her türlü çirkinliğin sembolü haline gelen “Latin serpuşu” yerine İslam’ın adaletinin simgesi olan “Türk Sarığı”nı büyük bir açık gönüllülükle kabullenmişti.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.