İnsanoğlu, dünya da yaşadı?ı süre içerisinde çok farklı insan karakterleriyle kar?ıla?ır. Okulda, caddelerde ve i? hayatında kar?ıla?ılan insanların yanı sıra, her gün gazete sayfalarında ve televizyon ekranlarında dünyanın dört bir yanından farklı yapılara sahip pek çok insanın olaylar kar?ısında nasıl bir tutum içerisinde olduklarına ?ahit olunmaktadır. Bu kimselerin kendi ya?antılarına dair yaptıkları yorumlarını, sıkıntılarını, insanlarla aralarındaki problemlerinden bahsedi?lerini veya birbirleriyle dost olduklarını söyleyen ama her fırsatta birbirlerinin arkasından olmadık kötü sözler sarf eden, kıskançlık, kin ya da rekabet gibi duygular nedeniyle huzursuzluktan kurtulamayan kimi insanların nasıl bir ruh haline sahip oldu?unu hayalinizde bir canlandırın.
Bir de, dünyanın mevcut ?artlarında olabilecek en üst hayat seviyesine ula?mı?, istedi?i anda, istedi?i her ?eyi elde edebilecek kadar çok parası olan, en güzel evlerde oturup en son model arabalarla dola?an, en pahalı giysileri giyen, kariyerleriyle, itibarlarıyla toplumda saygı duyulan ve sözü dinlenen insanların hayatlarına bir göz atın.
Bu hadiseler ve insan karakterleri üzerinde biraz dü?ündü?ümüz zaman önemli bir gerçe?i fark edece?imizi umuyorum. Hangi ?artlar altında olurlarsa olsunlar bu insanları ortak bir noktada birle?tiren önemli bir benzerlik vardır. İnsanların pek ço?u bir türlü mutlu olamamaktadır. Ne sahip oldukları mal-mülk, ne yaptıkları i?ler, ne de sevdikleri insanlar, bu ki?ileri gerçek anlamda mutlu etmeye yetmektedir. Mutluluk, huzur, ne?e, sevinç gibi özelliklerin yerine, bu insanların hayatına hakim olan hüzün, karamsarlık, ümitsizlik, hiç bir ?eyle tatmin olmama gibi durumlardır. Pek çok insanın, hayatının büyük bir bölümü bu ruh haleti içerisinde geçer. Bu insanların mutlu olabildikleri anlar ise hem geçicidir hem de gerçek mutlulukla kıyaslandı?ında son derece yüzeyseldir. Hatta bazı zamanlar da, hem kendilerini hem de çevrelerindeki insanları kandırmaya yönelik taklitlerden ibaret görüntüsel bir mutluluk gösterisinden öteye gitmez.
Bazı insanlar da gerçek mutlulu?u elde edebilmek için dünya hayatında insanın aklına gelebilecek her yolu dener, her seferinde yeni ideallerin pe?inden ko?ar ve bunları elde ettiklerinde mutlulu?u da yakalayacaklarına inanırlar. Kimi zaman iyi bir dost ya da arkada? arayı?ı, kimi zaman maddî beklentiler, kimi zaman da manevî istekleri olur. Bu istek ve beklentilerin her biri arzu ettikleri ?ekilde gerçekle?se bile sonuç yine bekledikleri gibi olmaz. Bir türlü gerçek anlamda, daimî bir mutlulu?u tadamazlar. Ço?u zaman iç dünyalarında ya?adıkları bu tatminsizli?i dı?arıya yansıtmamaya çalı?ırlar. Oysa ellerinde mutlu olabilmek için her türlü imkân vardır.
Peki, ama bu insanlar neden mutsuzdur? Neden iç dünyalarında sıkıntı ve keder duyar, neden huzursuz bir ya?am sürerler?
Bu insanların, en güzel nimetlerin içerisinde bile sıkıntı çekmelerinin ve mutsuz olmalarının nedeni, Allah’tan uzak bir hayat sürüyor olmalarıdır. Allah (c.c.) insanlara mutlulu?u ancak iman ile verir, hayatın güzelliklerinden gerçek anlamda zevk alabilmelerini nacak bu ?ekilde mümkün kılar. Kur’an’a uygun samimi bir iman olmadı?ı sürece, insanların hiçbir yolla, hiçbir yöntemle gerçek ve kalıcı mutlulu?u elde edebilmeleri mümkün de?ildir. ’Mü’minler gerçekten felâh bulmu?tur.’
(Mü’minûn:1) ?eklinde buyrularak, mutlulu?u ve kurtulu?u bulanların Mü’minler oldukları bildirilmi?tir; ama bu noktada Mü’minlerin de göz ardı etmemeleri gereken önemli bir gerçek vardır. Bu güzel hayatı ya?ayabilmek, hayattan ve dünya nimetlerinden, Allah’ın insanlar için yarattı?ı onca güzellikten zevk alabilmek için, imanın kalbe gerçek anlamda yerle?mesi gerekmektedir. Yoksa insanların sadece dilleriyle iman ettiklerini söylemeleri ya da iman edenlere sadece belirli yönlerde benzemeleri, onları içerisinde bulundukları mutsuzluktan kurtarmaz.
Gerçek mutluluk için, insanların kalplerini Allah’a tam bir teslimiyetle ba?lamaları ve ya?amlarının her anını Kur’an ahlâkına uygun bir hale dönü?türmeleriyle mümkün olacaktır. Görüldü?ü gibi mutlu olmanın yolu aslında son derece kolaydır. Allah (c.c.), indirdi?i hak kitap Kur’an ile insanlara mutlu olabilmenin sırrını bildirmi?tir. İnsan ancak kendi yaratılı?ına, Allah’ın kendisi için belirledi?i fıtratına uygun ?ekilde davrandı?ı takdirde güzel bir hayat ya?ayabilir. Allah’ın kendilerine rahmet olarak gösterdi?i bu yoldan yüz çeviren ya da bu yola gere?i gibi uymayan insanlar, kendi elleriyle kendilerine mutsuz bir dünya olu?turmu? olurlar.’Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir ?eyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.’ (Yunus: 44) ayetiyle bildirdi?i gibi, bu insanlar kendi kendilerine azap ederler.
’Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak ha?redece?iz.’ (Tâhâ:124) hükmüyle, imandan yüz çevirenler için dünya hayatında ya?anacak bir ’sıkıntı’dan ve ahirette alacakları kar?ılıktan bahsetmi?tir.
İnsanın gizli ya da Kur’an ahlâkına uymayan her ne özelli?i varsa bunları terk etmesi problemlerin çözümlenmesinde birinci faktör olacaktır. Allah’a iman eden ve Kur’an’a uyan her Mü’min, Kur’an’a daha samimi yakla?malı ve ayetlerde anlatılan Mü’min ahlâkına ters dü?ecek her türlü tavır ya da dü?ünceden kurtulmalıdır. Kur’an ile bildirilen gerçekleri sadece teorik olarak bilmeyi yeterli görmemeli, bunları pratik hayatta da her an hissetmeli ve ya?amalıdır. Allah’ın ilmi ile her yeri sarıp ku?attı?ını, insanın içinden geçen gizli saklı tüm niyetlerini bildi?ini, samimiyetsizlikleri de gördü?ünü unutmamalıdır.
Bir insan bu gerçeklerin ?uuruna vararak ya?adı?ında, kendisi için güzel ve farklı bir hayatın ba?ladı?ını görecektir. O güne kadar zevk aldı?ını sandı?ı nimetlerin tadına aslında hiç varmamı? oldu?unu, insanların mutluluk sandıkları ?eylerin, gerçek mutlulu?un yanında ne kadar sıradan zevkler oldu?unu anlayacaktır.
Yedi?i yemekten, seyretti?i bir manzaradan soludu?u havaya kadar her ?eyin sandı?ından çok daha büyük sevinçler verebildi?ini anlayacaktır. Sevmekten, sevilmekten, güzel ahlâk göstermekten, insanlardaki güzellikleri, incelikleri görmekten, gülmekten, dostluklardan, Mü’min karde?leriyle yaptı?ı sohbetlerden çok daha farklı tatlar alacaktır. Hayatı, dünya ?artlarında bir nevi cennet hayatını andırır hale gelecektir. Burada anla?ılması gereken önemli bir konu daha vardır;
’güzel bir hayat ya?amak’ derken bunda kastedilen mana, insanın hiç zorluk görmemesi anlamında de?ildir. Çünkü dünya bir imtihan ortamıdır ve insan, hayatının sonuna kadar çe?itli olaylarla denenecektir. İnsan, Allah’ın Kur’an ayetlerinde bildirdi?i ?ekilde; kimi zaman açlıkla ve korkuyla, kimi zaman da malından, canından, sevdiklerinden eksiltmelerle denenecek, gerekti?inde zorluk ve sıkıntıyı da tadacaktır; ama bunların hiçbirisi, Mü’minin burada anlatılmak istenen iç huzurundan, kalbî mutlulu?undan hiçbir ?ey götürüp eksiltmez. Çünkü Mü’min olaylardaki hayırları, hikmetleri görebilen, göremedi?inde dahi bu gerçe?e iman edip, tevekkül eden ve bunun güzelli?ini ya?ayan insandır. Olayların hayrını dü?ünmek ve Allah’ın takdirine teslim olmak insanlara daimî ve gerçek mutlulu?u kazandırır.
Allah (c.c.), Kur’an’da: ’... Olur ki ho?unuza gitmeyen bir ?ey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdi?iniz ?ey de sizin için bir ?erdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.’
(Bakara:216) diye bildirmektedir. İnsanlar ya?amları içerisinde kimi zaman ummadıkları, istemedikleri ya da ho?lanmadıkları olaylarla kar?ıla?abilirler. Bunların her biri de; ’ O, amel (davranı? ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olaca?ını denemek için ölümü ve hayatı yarattı...’ (Mülk:2) ayetiyle bildirildi?i gibi, insanların denenmesi için özel olarak yaratılan durumlardır. İnsanın yapması gereken ise, ba?ına gelen olay her ne kadar zor ya da olumsuz gibi görünse de, Allah’a güvenmek ve Rabbimizin bu olayda bir hayır takdir etti?ini bilmektir. Mü’min bir ki?i, kalbinde ya?adı?ı bu güven ve teslimiyeti ahlâkına da hakim eder. İ?te bu, Allah’ın Kur’an ile insanlara emretti?i tevekküllü tavırdır.
Olaylar karsısında tevekkül edildi?inde, Allah’ın izniyle her ?ey çok kolayla?ır.
Tevekkülsüzlükte ise, hayatın her detayı insanlar için ayrı bir zorluk, ayrı bir sıkıntı ve ayrı bir azaba dönü?ür. Her i? karma?ık ve içinden çıkılmaz bir hal alır. En basit, en sıradan ve çözümü en kolay olan olaylar bile tevekkülsüz insanların gözünde büyür. Bu insanlar Allah’a iman ettiklerini söyledikleri halde, kimi zaman kaderin nasıl mükemmel bir düzen içerisinde i?ledi?ini unutabilir ve olayların Allah’tan ba?ımsız olarak geli?ti?i dü?üncesine kapılabilirler. Bundan dolayı ba?larına gelenlere hayır gözüyle bakamaz, olaylardaki hikmetleri göremezler. Sürekli korku ve endi?e içerisinde ya?arlar. Daha ortada hiçbir ?ey yokken bile olabilecek olumsuz ihtimalleri dü?ünerek tevekkülsüzlü?ün getirdi?i tedirginli?i ya?arlar. Aynı ?ekilde en olumlu ve en yolunda giden olaylarda bile, yine hep aksilik olarak nitelendirecek bir ?eyler bulurlar.
’... Gerçek ?u ki, biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdı?ımız zaman, ona sevinir. E?er onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan bir nankör kesiliverir.’ (Şura: 48) buyrularak, birçok insanın sahip oldu?u kötü bir ahlâk özelli?ine de dikkat çekilmi?tir. Gerçekten de bazı insanlar, içerisinde ya?adıkları sayısız nimete ra?men, Allah’a kar?ı nankörlük edebilmektedirler. Oysa hiç dü?ünmemi? olabilirler; ama mutsuz bir hayat ya?amalarının ba?lıca nedenlerinden biri, Allah’a kar?ı gösterdikleri bu ahlâktır.
Çünkü Allah: ’Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım ve (yalnızca) Bana ?ükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.’ (Bakara:152) ayetiyle, insanlara nankörlükten kaçınmalarını emretmektedir. İman ettikleri halde Allah’ın rahmetini ve kendilerine verilen onca güzelli?i takdir edememeleri, elbette ki insanlara azap olarak geri dönmektedir. Bu kimselerin böyle bir ahlâk sergilemelerinin asıl nedeni temelde dinin özünü tam olarak kavramamı? olmalarıdır. Kaderin mükemmel i?leyi?ini, iyi ya da kötü görünen her ?eyde bir hayır oldu?unu dü?ünmemeleri, olaylara olumsuz bir gözle bakmalarına neden olur. Oysa bir olayda insanın nimet olarak görüp sevinç duyabilece?i yüzlerce detay vardır; ama bu insanlar, bakı? açılarındaki çarpıklık nedeniyle, bu nimetleri gere?i gibi görüp takdir edemezler ahlâk göstermi? olsalar, Allah (c.c.) da onlar üzerindeki nimetini artıracaktır.
İman eden kimseler bu ahlâkın getirdi?i huzur ve mutlulu?u ya?arlar. Her ?eye iman ve hikmet gözüyle baktıkları için çevrelerindeki nimetleri, güzellikleri ve incelikleri hemen fark edebilirler. Dünya nimetlerine hırsla yakla?madıkları için ellerindekilerle yetinmeyi bilirler. En zor ?artlarda, en sıkıntılı ortamlarda bile bu ahlâklarını sürdürürler. Olayların olumsuz yönlerini görüp bunlarla mutsuz olmaktansa, her zaman güzel yönlerini görüp bunlardan sevinç duymasını bilirler. Allah, samimi Mü’minlerin gösterdikleri bu güzel ahlâka kar?ılık olarak Kur’an’da Rabbiniz ?öyle buyurmu?tu: ’Andolsun, e?er ?ükrederseniz gerçekten size (nimetimi) arttırırım ve andolsun, e?er nankörlük ederseniz, ?üphesiz Benim azabım pek ?iddetlidir.’(İbrahim:7) bu ayette bildirdi?i gibi bu ahlâkı gösteren kimselerin üzerindeki nimetlerini daha da artırmaktadır.
Allah (c.c.), Kendisine samimi bir kalple iman eden kimselere katından bir güzellik, sevimlilik ve nur verir. Bu insanlar varlıklarıyla girdikleri her ortama güzellik ve esenlik getirirler. Yüzlerine bakmak, seslerini duymak, Allah’a olan derin imanlarını hissettiren samimi konu?malarına ve tavırlarına ?ahit olmak çevrelerindeki insanlar için birer nimet olur.
Samimiyetsiz bir tavır içerisinde olan insanların üzerinde ise, Mü’minlerin tam tersine olumsuz bir hal olu?ur. Kendi iç dünyalarında ya?adıkları tevekkülsüzlük, hüzünlü, sıkıntılı ve gergin ruh halleri ve kibirleri, bu insanların girdikleri her ortamda negatif bir hava esmesine neden olur. Hiçbir söz söylemeseler, hiçbir ?ey yapmasalar dahi bulundukları yerden çevrelerine olumsuz bir elektrik yayarlar. Gergin ruh halleri, azap dolu yüzleri ve sıkıntılı sesleri insanlara bu durumu açıkça hissettirir. Samimi olmadıkları, Allah’a kar?ı mutlak dürüstlük içerisinde ya?amadıkları sürece bu iticilik üzerlerinden gitmez. Çevrelerindeki insanlara sempatik görünebilmek için her ne yaparlarsa yapsınlar, olumlu bir etki olu?turamazlar.
Bu durum, Allah’ın insanlar üzerinde yarattı?ı mucizevî bir durumdur. Böyle olumsuz bir halin nedeni kimi zaman tam olarak tarif edilemeyebilir; ama ço?u ki?i böyle insanları anlar ve onlarla aynı ortamı payla?mak istemez. Bu da olumsuz hali üzerinde barındıran insanın dünya da içten içe ya?adı?ı sıkıntılardan biridir.
Ancak unutulmamalıdır ki aynı insan kalbini temiz tutup, Allah’a kar?ı samimi olmaya niyet etti?i andan itibaren de, üzerindeki bu kötü hâl Allah’ın dilemesiyle hemen da?ılır ve yerini nurlu bir yüze bırakır. Dünya ve ahiret mutlulu?unun tek çaresi iman ve amel-i salihte gizlidir.
Dünya ve Ahiret Mutluluğuna Açılan Kapı
Özlenen Rehber Dergisi 2. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.