Özlenen Rehber Dergisi

125.Sayı

Yaz ve Mahremiyet

Berda AKSOY ÇETİN Özlenen Rehber Dergisi 125. Sayı
Serin havaların yerini yavaş yavaş sıcaklara bırakması ile anlarız yaz aylarının geldiğini… İlk etapta meteorolojik değişiklik gibi hissedilse de sıcakların gelişi hayatımızda birçok değişikliğe sebep oluyor. Mevsimine göre tüketim ihtiyaçlarımız da değişiyor. Sıcak havalarda yetişen meyveler, tercih edilen giysiler hatta devamlı içeceğimiz olan suyun bile daha soğuk tercih edilmesi yazın gelmesinin bir sonucudur. Malum yazın devamlı bir serinlik aranır. Soğuk havalarda ’güneşe hasret kaldık’ , sıcaklarda da ’ah bir serinlik olsa ne iyi olur’ yakınmaları dilimizden düşürmediğimiz cümlelerdir. Daimi bir şikâyet yerine, mevsimine göre şükürle yaşamayı bilsek, kendimizi şaşırmadan o zaman mevsimsel bir değişime ihtiyacımız olmaz. Tabii ki değişim görsel ve yaşamsal olarak olmalıdır, nasıl ki kışın kalın, sıcak tutacak giysiler tercih ediyorsak, içimizi ısıtacak yiyecekler tüketiyorsak; yazın da ince, serin tutacak giysiler ile ferahlatacak yiyecekler tercih etmemiz yerinde ve gereklidir. Fakat bu demek değildir ki Rabbimizin bize emrettiği şekildeki giyinmeyi terk ederek, örtünmeyi tamamen kendimize uyduralım.
Sokaklara çıkmanın daha da zorlaştığı yaz günlerinde, üzülerek ifade ediyorum ki özellikle hanım kardeşlerimiz sıcakların gelmesi ile köklü değişikliklere gidiyorlar. Örtünmenin mevsimlerin değişmesi ile bağdaştırılamayacağını unutmuş olmalılar ki rahatlıkları uğruna gerçekleri göz ardı ediyorlar. Örtünme mevsimlere göre değişiklik göstermez; örtünme edeptendir, hayadandır. Hayada imandandır. Mevsimlere göre kendimize uyduramayız, ölçüsü de sınırı da bellidir. Tesettür Allah’ın (c.c) emridir, sıcakları bahane ederek sadece kendimizi kandırabiliriz. Günlük hava sıcaklık tahminleri ölçülüyor, her ülkenin, şehrin hava durumunu görmemiz mümkün. Biliyoruz ki, her ülkede mevsimler aynı ölçüde yaşanmıyor. Ülkemizde dört mevsim yaşanıyor olması, diğer ülkelerde de aynı şekilde olduğunu göstermez. Bizler üç ay yaşadığımız yaz mevsimi ile neredeyse bütün mahremiyet duygularımızı yitirecek seviyeye geliyoruz. Üstelik şu imkanlar doğrultusunda;bizler gerek soğuk sular ile gerekse klimalar ile serinleyebiliyoruz, rahat ediyoruz. Şu anda bile devamlı sıcakların yaşandığı Mekke ve Medine’yi gözümüzün önüne getirelim, geçmişte de serinleme imkanı olmadan çetin sıcaklarda bir yudum su bile bulamadan yaşayan edep timsali Hz. Hüseyin efendimizi düşünürsek, Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Âişe validelerimizin tesettürlerinden zerre miktarı ödün vermediklerini göz önüne getirirsek bence sıcaklardan bahsetmeye bile utanmamız gerekir. Hak olan emir, hüküm bellidir, günümüzde de aynı hassasiyet, gayret ile uygulanmak zorundadır. Yetişkin bireylerin dikkat etmesinin gerekliliğini söyledik fakat aynı zamanda küçük kız çocuklarımız için de dikkatli olmalıyız. Nihayetinde çocuk eğitiminin büyük bir kısmı annenin elindedir. Özellikle kız çocuklarını yetiştirmek ayrı bir sabır, dikkat ister. Küçüklükten itibaren giyim, kuşamını belirli bir ölçüde tutarsak ileriki dönemlerde de zorluk çekmeyiz. Sıcaklar bunaltıyor diye çocuğa uygunsuz kıyafetler giydirirsek zamanla çocuk o kıyafetleri benimser. Küçüklükten itibaren çocuğa edepli kıyafetler giydirirsek, kendini biraz bilmeye başlayınca da Müslüman bir kızın nasıl giyinmesi gerektiğini anlatır, onu hep bu ölçüde giydirdiğini ve ileriki dönemlerde öyle giyinmesi gerektiğini anlatırsak inanıyorum ki çocukta büyüdüğü zaman hiçbir zorluk çekmeyecektir. Edep sınırları bellidir, amacımız önce kendimizi daha sonra çocuklarımızı bu hakikat ile yetiştirmek olmalıdır. Zaten bu amaca göre hizmet eden bir insanda mevsimlerin rengine kapılıp kendini yanlışa sevk etmez.
Yine en çok unutulanlardan bir tanesi de şudur ki, kişinin giydiği kıyafet sıcaklığı hafifletmez, asıl zarar güneş ışığının tene değmesidir. Yani vücudu örtmeyen, şeffaf, kısa kıyafetler giyerek serinleme düşüncesine girmek hatalı olduğu kadar zarar vericidir. Bence özellikle sıcaklarda ihtiyaç olmaksızın sokaklarda vakit gerçirmemek en makulüdür. Hem güneşin zararlı etkilerinden hem de güneşin sittin sene veremeyeceği zararı saniyesinde verebilecek insan zümresinden uzak durmuş olabiliriz.
Yaz aylarında tatil denilince çoğu kimselerce akla gelen deniz, güneş ve kum üçlüsüdür. Bu üçlü var, her yıl birçok yerli ve yabancı turistler de olabildiğince faydalanıyor. Kadın erkek ayrımının olmadığı, edep haya sınırlarının ortadan kaldırıldığı deniz/havuz imkanı sunan böyle mekanlar yıllardır rağbet görüyor. Peki ya Müslüman nasıl tatil yapmalı ya da yapmalı mı? diye düşünecek olursak. Elbette ki Müslümanlarda tatil yapmalı ancak tatili sınırında yapmalı. Önce tatilin ne olduğunu bilerek, sonra hudutlarını çizerek… İnsanoğlunun zaman zaman dinlenmeye, farklı yerler, kültürler keşfetmeye ve farklı lezzetler tatmaya ihtiyacı vardır. Tatilin de amacı bu değil midir zaten. Yoğun tempodan bunalan kişilerin imkânları doğrultusunda kendileri ile baş başa kalmak, kafa dinlemek için vakit ayırmak istemeleridir. Yani tatil sadece sudan ve güneş ışınlarından faydalanmak ile olmaz. Bir kere bu yanlışı bilelim sonra düşünelim, zaten sokaklara çıkmanın sakıncalarından bahsederken bir Müslüman’ın denize gitme olasılığını nasıl düşünebiliriz? Ya da Müslüman bir kişi o tarz tatil yörelerine gitmeyi nasıl kendisine yakıştırabilir? Yapılan bir yanlışlığa daha değinmek istiyorum, şimdilerde çoğu aileler deniz yörelerine tatile gidiyor, sahile de gidiyor fakat denize girmediğini ifade ediyor. Böyle bir durumda denize girmeyerek bedenimizi belki koruduk diyelim peki ya gözlerimizi nasıl koruyacağız? Sonuçta o ortamda bulunmuş oluyoruz. İşte bu durumun en büyük sebebi havaların ısınması ile birlikte insanların mahremiyet duygusunu bir kenara koyup havaları bahane etmesidir. Yazın habercisi ilkbaharın gelişi ile birlikte ağaçlardan meyvelere kadar her şey daha albenili olur hatta tabiri misal insanlarında içlerinde kelebeklerin uçuştuğu dönemler diye de ifade edilir ya, bu duyguların bastırılması içinde çeşitli tatil beldeleri aranır. O yörelerde gündüz deniz, havuz ile serinliğin güneşin tadı çıkartılır akşamda çeşitli eğlence merkezleri ile kişilerin içindeki kelebekler teker teker doğaya kazandırılır. Bilinç olmaksızın iç sesin(nefsin) olgularına göre hareket eden bir kişi de börtü böceğin etkisinde kalır onları içinden salıvermek için elinden geleni yapar. Aslında bize düşen en büyük vazife varsa çevremizde bu zihniyete sahip insanlar onlara doğruları anlatmak. Tabii ki önce bizler o esrarengizliğe kapılmamış olursak, örtümüze sahip çıkarak emin adımlarla ayakta durursak ancak o zaman başkalarına faydamız dokunabilir. Çünkü örtünme mevsimsel değildir. İlk emir olduğu günden bugüne sınırları aynıdır bugünden sonrada aynı şekilde devam edecektir. Bizler kendimize göre, hava şartlarına göre ekleme çıkarma yapamayız. Birkaç ay sıcaklar yaşıyoruz diye kendimizden ödün vererek, hataya düşüp şikâyet ederek bir yerlere varamayız. Örtünme emrini veren de Hz. Allah’tır (c.c) sıcaklığı verende O’dur. O halde biz kimi kime şikâyet ediyoruz?
Sonuç
Havaların ısınması, kimilerine göre kazançlarının başlangıcı kimine göre tatil kimilerine göre de sıradan zamanlardır. Zamanın aynı şekilde geçtiğini göz önüne alırsak mevsimlerden şikâyetçi olmamız gereksiz oluyor. Günler, aylar geçiyor hepsi de ömrümüzden alıp götürüyor. Bu bir hakikatken, yaz geldi diye mahremiyetimizden ödün vermeye ne gerek var ki. Sağlıklı düşünmek lazım, kışın soğuklardan yazın sıcaklardan baharda rüzgârdan, polenden şikayet edeceksek biz ne zaman şükredeceğiz? Zaman mevsimlerin ilerlemesine aldırış etmeden ilerliyor, ne yelkovan ne de akrep yerinde sabit duruyorken bizimde mevsimlere takılı kalarak hataya düşmemiz oldukça yanlış ve komiktir. Bizler emredilen hükümlere her mevsim uymakla yükümlüyüz, sıcaklardan dolayı kendimizi geri çekip bahane uydurmamız sadece bu dünyada vicdan ve nefis ikilisinin istişaresine onay göstermekten başka bir şey olmaz. Rabbimiz ayet-i kerimede buyurmuştur; "Cehennem ateşi daha sıcaktır" (Tevbe, 9/81) Bugün sıcakları bahane edersek yarın huzur-u mahşerde bahane bulamayınca hüsranların en büyüğünü yaşayabiliriz, vakit varken uyanık olmalıyız.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.