İnsanlığın karanlıktan nura çıkmasına vesile olan, rahmet olarak gönderilen bütün Peygamberler ve Hak dostları; darlıkta ve bollukta, ıstırapta ve sürurda, gönüllerini daima Hak Teâlâ’ya döndürmüşler ve bir niyaz ikliminde yaşamışlardır. Onlar, her hâlükârda Rabb’e yakarış hâlinde olmanın lüzumunu, hâl ve davranışlarıyla talim eden ebediyet rehberleridir.
Rab ile kulu arasında en güçlü bağ ve en değerli amel, duadır. Ümitsizlere ümit, kırık kalplere devadır.
Dua, kulluğun zirvesi, Allah’a teslimiyetin son noktasıdır. Dua, sonsuz kudret sâhibi Cenâb-ı Hakk’a, acziyetimizi müdrik bir şekilde yönelerek, O’nun huzurunda teslimiyet ve sükûnetle boyun eğmektir.
Dua, manevi dertlerin devası, kulluğun ruhu ve halis bir imanın neticesidir. Zira Efendimiz (s.a.v.): ’Dua, ibadetin iliği (beyni ve özü)dür.’ (Tirmizî, Deavât, 1) buyurmuştur.
Evet, dua kulluğun özü, Rabb’e dönüş ve yönelişin adıdır. Diğer bir hadiste ifade edildiği üzere dua, ibadetin bizzat kendisidir.
Dua, insana Allah (c.c.) katında değer ve itibar kazandıran bir ibadettir. Zira Yüce Rabbimiz (c.c.) şöyle buyuruyor: ’Eğer duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin?’ (el-Furkân, 25/77)
Dua, dinin direği, rahmet-i ilâhiyenin anahtarı, göklerin ve yerin nurudur. Hiçbir şey Allah nezdinde duadan daha makbul ve değerli değildir. Allah, kendisine dua edeni sever, etmeyene gazap eyler. O halde her vesile ile dua etmeli, küçük-büyük her şeyi Allah’tan dilemeliyiz.
Duanın Allah (c.c.) katında kabul görmesi için bazı hususlara dikkat etmek gerekir.
Öncelikle dua, her bakımdan muhtaç olan kulun azamet sahibi Rabbine tazarru ve ihlâsla yönelmesidir. Kur’ân’da, mü’minlere şu şekilde dua etmeleri tavsiye edilir: ’Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Şüphe yok ki o, haddi aşanları sevmez.’ (el-A’râf, 7/55)
Duanın kabul edileceğine kesin olarak inanmalıdır. Efendimiz (s.a.v.), bir hadislerinde: ’Kabul edileceğine kesin olarak inanarak Allah’a dua ediniz. Ve biliniz ki, Allah gafil, oyalanan bir kalpten gelen duayı kabul etmez.’ (Tirmizî, Deavât, 66)
Duada ısrarcı olmalı ve kabul edilmesi hususunda aceleci olmamalıdır. Kur’ân-ı Kerime göre insan aceleci yaratılmıştır. O, dualarının kabulünde de acele ederek, dua ettiği şeyin hemen yerine gelmesini ister, istediği şey olmayınca da duadan vazgeçer. Unutmamak gerekir ki Allah, insanın aklından geçirdiği dua mahiyetindeki tek bir düşünceyi dahi karşılıksız bırakmaz. Duaya icabet, duanın aynen gerçekleşmesi anlamına gelmez. "İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua eder, insan pek acelecidir." (el-İsra Suresi, 17/ 11) ayetinden de anlaşıldığı gibi kişi, hiç farkında olmadan kendisine zararı dokunacak bir konuda dua edebilir. Allah duasına istediği yönde icabet etmediği için, duasının kabul olmadığını zanneden kişi, büyük bir yanılgı içindedir. Zira Allah merhametinden dolayı, kulunun hayrına olacak şekilde duasına icabet etmiştir. Efendimiz (s.a.v.): ’Biriniz acele edip; ’Ben Rabbime dua ettim ama duamı kabul etmedi’ demedikçe duası kabul olunur.’ (Müslim, Zikr-Dua-Tevbe-İstiğfâr, 25) buyurmuştur.
Duada istenilen şeyin geciktirilerek verilmesi, ya da istenilen yönde icabet edilmemesi Allah’ın, kullarının sabrını ve tevekkülünü bir denemesi ve onları imanî yönden olgunlaştırması için de olabilir.
Kul dua esnasında, bir yandan ümit, bir yandan da korku içinde olmalıdır. Bu halde dua edenler Kur’ân’da övülmekte ve: ’…Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi…’ (el-Enbiyâ, 21/90)
Duanın ne demek olduğu, dua etmenin adabı ve duanın, insanlığa maddî-manevî kazandırdıkları Rasûlullah (s.a.v.)’in eşsiz hayatına bakıp öğrenilmelidir.
Belki herkes kendine göre dua eder. Ama duada usul, edep nedir çoğumuz bilmeyiz. Onun için hem Kur’an, hem de hadîs-i şeriflerde bize nasıl dua edeceğimiz öğretilmiştir. Şöyle ki:
Duaya, Allah’a hamd ve sena ile, Efendimiz (s.a.v.)’e salât-ü selâm ile başlamalıdır. Dua esnasında kıbleye yönelmek, elleri kaldırmak ve sonunda yüze sürmek sünnettir. (Bkz., Tirmizî, Deavât, 11)
Allah’tan meşru şeyler istenmelidir. Günah olan hususlarda istekte bulunulmamalıdır. Peygamberimiz (s.a.v.): ’Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası kabul edilmeye devam eder.’ buyurmuştur. (Müslim, Zikr-Dua-Tevbe-İstiğfâr, 25)
Haramlarla içli dışlı olan bir kulun duası kabul görmez. Peygamberimizin şu hadisi çok dikkat çekicidir. Efendimiz (s.a.v.): ’Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak, ’Yâ Rabbi, yâ Rabbi’ diye yalvarır. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?’ (Müslim, Zekât, 19) buyurmuştur.
Müslümanın, Müslüman kardeşine duası kabul edilir. Bu duaya melekler ’âmin’ der. Efendimiz (s.a.v.) bunu: ’Bir Müslüman’ın, bir din kardeşine gıyabında yaptığı dua kabul olunur. O dua ederken başında bir melek bulunur ve duasına ’âmin’ der ve ’Rabbim sana da aynısını versin’ diye ilave eder.’ (Müslim, Zikr-Dua-Tevbe-İstiğfâr, 23) buyurarak haber vermiştir.
Duanın hakikati, kulun Rabbinden yardım dilemesidir. İstenilen varlık, her zaman isteyenden üstündür. Kul, isteyen makamında olduğu için, acizliğini, fakirliğini ve perişanlığını Allah’a arz etmeli ve dua ederken bu makamda olduğunu unutmamalıdır. Muhtaç olduğunu sevgi ve saygıyla Allah’a sunmalıdır.
Yeryüzünün muhtelif yerlerinde Müslümanlar hep eza ve cefa görüyorlar, zulme maruz bırakılıyorlar. Malları telef ediliyor, ırzları çiğneniyor. Samimi kalpleri yakan, hüzne boğan bu elim durum karşısında gücümüz nispetinde her türlü yardımı onlardan esirgemediğimiz gibi onlar için dua etmeli, Allah’tan yardım ve kurtuluş dilemeliyiz. Zira dua, Allah ile kul arasında bir bağ, Efendimiz (s.a.v.)’in beyan ettiği üzere: ’Mü’minin silahı, dinin direği, semaların ve arzın nuru’ (Ebû Ya’lâ, Müsned, c.1, s.215, h.no:435) olan büyük bir kuvvettir.
Dua, mü’minler olarak yapmamız gereken en mühim işlerdendir. Zira zulüm karşısında sessiz kalan, mazluma yardım etmeyen, dua etmekten dahi gafil olan bir kalp, samimi bir mü’min kalbi değildir.
Dua, Ezel ve Ebed Sultanının Kapısını Çalmaktır
Özlenen Rehber Dergisi 125. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.